AK Gençliğin Buluşma Noktası

Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 10-25-2010, 14:33   #11
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
[DERS 8]


Hamilelik süreciyle çocuk eğitimi başlar

Çocuk eğitimi esas olarak evlilik öncesine dayanır. Yani bireyler eş seçerken bile, ‘evlenmeyi düşündüğüm bu birey ileride benim çocuğumun annesi/babası olacak’ bakış açısı ile düşünmeli ve değerlendirmelerini ona göre yapmalıdırlar.

Tabii bunu yapabilmeleri için kendilerinin bu konu hakkında yani çocuk sahibi olma ve sonrası hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Bununla birlikte bireyler evlilik sonrasında ve ebeveynlik sonrasında çeşitli sorunlarla karşılaşırlar. Bu sorunların yapıcı bir şekilde çözülebilmesi gerek aile huzuru ve gerekse çocuğun eğitsel süreci için oldukça önemlidir. Özellikle çocuk eğitiminde yapılacak bir yanlışın onarımı çok ciddi uğraşlar ve uzun zamanlar gerektirebilir. Bu sebeple hata yapmadan tedbiri alınmış bir süreçle ebeveyn olmak eğitimi hızlandırıcı ve kalıcılaştırıcıdır. Bu bakış açısı ile değerlendirildiğinde gebelik sürecinde çocuk eğitiminin başladığı fikrinin oldukça gerçekçi olduğu anlaşılır.

ANNENİN PSİKOLOJİSİ İYİ OLMALI

Anne-çocuk arasındaki ilk bağ çocuğun anne-rahmine düşmesi ile birlikte başlar. Anne bebeğini taşıdığının bilincindedir ve bebeğine dair duyguları oluşmaya başlar. Bu duygular ne denli pozitif olursa, yani bebek ne denli istenen ve beklenen bir bebekse bebeğin gelişimi ve gebelik süreci o denli pozitif olur. Öyleyse gebelik sürecinde çocuk eğitiminin en önemli kısımlarından biri annenin psikolojisidir.

Gebelik karmaşık duygular demektir

Bir kadın için en özel zaman dilimlerinden biridir, çocuğunu karnında taşıyor ve bunu hissediyor olmak. Özellikle annenin ilk gebeliği ise yaşanan duyguların tarifi neredeyse imkansızlaşır. Ağırlıklı olarak bu duyguları ifade eden kelime karmaşadır. Yani anne karmaşık duygular içindedir. Bir yandan seviniyor, diğer yandan heyecanlanıyor, öte yandan da korkuyor olabilir. Kimi zaman gelecek kaygısı içinde bocalarken anne, kimi zaman fiziksel görünümü için endişelenebilir. Veya anlam veremediği bir hüzünle dolabilir içi. Bütün bu duyguların yaşanması oldukça olağandır. Yeni üye annenin bedeninde olduğu kadar ruhunda da değişikliklere sebebiyet verecektir. Burada sorun olan nokta yaşanan bu karmaşık sürece verilen tepkilerdir. Gerek annenin gebelik olayını algılayışı ve gerekse yakın çevredekilerin – eş gibi- anneyi destekleyişleri gebelik sürecinin sağlıklı veya sağlıksız gelişmesine neden olur. Tabii burada benim vurguladığım sadece gebelik sürecinin ruhsal boyutu, bununla birlikte annenin biyolojik anlamda yaşadıkları da oldukça önemli ve destek gerektiren bu konudur. Yani annenin düzenli olarak doktor kontrollerinin yapılması gerekir. Bununla birlikte vücuttaki hormonal değişimin annenin ruhsal durumuna doğrudan tesir ettiği söylenebilir.

Yukarıda sıralanan ve ruhsal durumu ifade eden duygu değişikliklerinin gebelik sürecinde çocuğa negatif yansımaması, dahası pozitif yansıması ilk etapta bebeğin istenen ve beklenen bir bebek olması ile doğru orantılıdır. İstenmeyen bir gebelikte anne yaşadığı negatif süreçlerde daha sabırsız olabildiği gibi içten içe bebeği suçlayabilir. Bu da daha ilk günlerden itibaren anne-çocuk arası bağın yıpranmasıdır ki bu eğitim için kesinlikle negatif bir durumdur. İlk etapta annenin karnındaki bebeğe karşı istekli olması gerekmektedir. Bunun dışında çocuğuyla duygusal bağ kuma ve ebeveynin kendisini geliştirme çabası olmak zorundadır.

Ebeveynin yapması gerekenler

Hamilelik sürecinde her şeyden önce ebeveyn bedensel sağlığına önem vermeli gerekli kontrollerini aksatmamalıdır. Bu detayları konunun uzmanlarına havale ederek ben gebeliğin psikolojik ve eğitsel sürecine eğilmek istiyorum.

Gebelik her ne kadar sadece anne ile alakalıymış gibi görünse de babanın da sürece dahil olması gerekmektedir. Baba hem eşine gerekli desteği vermeli hem de çocuk eğitimi ve çocuğa yaklaşım konularında kendini geliştirmelidir.

Çiftler birbirleriyle rahatlıkla konuşabilmeli ve duygularını birbirleri ile paylaşmalıdırlar. Bu şekildeki bir davranış eşleri bebek bağlamında kaynaştıracağından aile içindeki huzur artacak ve çocuk bulunduğu ortamın pozitif izlerini taşıyacaktır.

Özellikle anne; bakış açısında negatifliklere yer vermemeli pozitif düşünmeli ve davranmalıdır. Çünkü annedeki en ufak bir gerilim doğrudan çocuğa yansıyacaktır. Özelikle annenin duygusal süreçlerinde istenmeyen yoğunlukta bir değişim yaşandığında (heyecan, sinir, üzüntü vb…) bu çocuğun sinir sistemine doğrudan yansıyacaktır. Çünkü bu tarz durumlarda annenin kan yapısı etkilenir bu da doğrudan çocuğun sinir sistemine etki eder. Dolayısıyla çocuk henüz doğmadan eğitsel süreci zorlayıcı bir durum yaşanmış olur.

Bütün bunların dışında ebeveynin karnındaki bebekle konuşması, ona tasavvuf musikisi vb… müzikler dinlettirmesi, çocuğuna kitap okuması gibi davranışlar hem anne- çocuk arası duygusal bağı kuvvetlendirir, hem de çocuğun ruhsal ve zihinsel gelişimine pozitif yansır. Aynı davranışları baba da yapmalıdır.

Ayrıca ebeveynin gerek çocuk bakımı, gerek çocuğun gelişim süreçleri hakkında bilgi sahibi olması annenin özgüveninin sağlanması için gereklidir. Tabii bunların yanında ebeveynin çocuk psikolojisi hakkında da bilgi sahibi olmak için araştırmalar yapması, kitaplar okuması ve eğitsel faaliyetlere katılması da yine yapması gerekenler arasındadır.

Psikolog Yasemin Yalçın Aktosun
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-26-2010, 12:50   #12
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
[DERS 9]


İlk anne-babalık deneyimleri

Ve dünyaya ve sizin evinize yeni bir birey katıldı… Küçük, ama küçük olduğu kadar kendisine ayrılan zaman, eve kattığı mutluluk, yaşattığı heyecan vs. büyük. Bu dönemde gerek anne ve gerekse baba tatlı; fakat karmaşık denilebilecek duygular içinde olabilirler. Ancak kendi duygularında ne denli hızlı bir şekilde denge sağlayabilirlerse, o denli çocukla geçirilen zamanın etkili oluşu sağlanabilir. Şimdi isterseniz bu dönemde ebeveyn neler yaşar kısaca bir inceleyelim.

Annenin loğusalık psikolojisi

Loğusalık psikolojisi kimi zaman anneliğin ilk dakikalarında, kimi zaman ise ilerleyen zamanlarda kendini gösterir. Annenin kendisini farklı duygular içinde hissettiği bu dönemde yoğun desteğe ihtiyacı vardır. Anne vücudundaki hormonel değişime de bağlı olarak genellikle çok hassaslaşır. En ufak bir durumda üzülüp ağlayabileceği gibi, öfkelenip bağırabilir de. Bütün bunlar aslında ciddi bir sorunun göstergesi değildir. Fakat loğusalık döneminin karmaşasından sıyrılabilmek için annenin yakın çevresinden gelecek desteğe ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. İlk günlerde anne kendini yorgun hissedebilir ve bu sebeple yakınında işlerini halletmek üzere kendisine yardım edebilecek bir yakınının bulunması faydalı olur. Bu dönemde özellikle babanın eşine her an destek vermesi ve eşiyle konuşması anne için oldukça önemlidir. Anne zaman zaman yaşadığı bu gerilimden dolayı çocuğunu suçlayabilir. Annenin bu dönemde çocuğunu benimseyememe gibi birtakım duygular içinde olduğu ve bu durumu annelik rolüne yakıştıramadığı için suçluluk psikolojisi içinde olabildiği görülür. Çünkü ona göre bir annenin bu duyguları yaşamaması gerekir ve bundan dolayı vicdanen rahatsızlık duyar. Fakat bütün bu duyguların olağan olduğu ve bir süre sonra geçebileceği unutulmamalıdır.

Yeni bebekle birlikte artık annenin uyku düzeni, fiziği ve sosyal hayatı değişmiştir ve bundan bebeği sorumluymuş gibi düşünebilir. Bütün bu düşünceler ilerleyen günlerde kaybolacaktır. Annenin biraz sabırlı olması ve kendisine pozitif telkinlerde bulunması önemlidir. Annenin kendini toparlayamaması durumunda bir uzmanla görüşülmesi en sağlıklı olandır.

İlk günlerde babalık psikolojisi

Babaların durumu annelere kıyasla biraz daha zordur. Çünkü annedeki değişiklikler olağan karşılanırken, babanın duyguları genelde anlaşılmaz ve hep eşine destek vermesi gereken birey olarak algılanır; fakat desteğe ihtiyacı olduğu düşünülmez.

Yeni gelen bu minik üye babanın da farklı duygular içinde olmasına sebep olur çoğu zaman. “Şimdi neler olacak hayatımızda, geçimini temin edebilecek miyim vb…” sorular babayı meşgul ederken, bir yandan da duygusal farklılıklar babayı meşgul eder. Babayla genelde ilgilenen olmaz; çünkü daha ziyade anne ile ilgilenilir. İlk günlerde babanın nerede uyuyacağı, yemek yiyip yemediği çok da önemsenmez ve bu durum babadaki duygusal gerginliği daha da artırabilir. Bunun dışında baba istediği her an bebeğe yakın olma şansına sahip olamadığını düşünebilir. Çünkü bebeğini sevebilmesi için karnının tok, altının temiz, gazının çıkartılmış ve uyumamış olması gerekir ki, böyle bir anı yakalamak oldukça zordur. Bu nedenlerle babanın da anlaşılmaya ihtiyacının olduğu unutulmamalı ve çevresi tarafından gelecek destek esirgenmemelidir. Bu şekilde baba kendini daha rahat hissedeceğinden eşine de daha fazla destek olabilecektir.

Bebeğe karşı sorumluluklar

Anne-çocuk arasındaki ilk duygusal bağ ilk dakikalarda kurulur. Özellikle normal doğum yapan annelerin ilk dakikalarda çocukları ile bütünleşmeleri sağlanmalıdır. Diğer doğumlarda ise mümkün olan ilk zamanda anne-bebek buluşması sağlanmalıdır. Bebek, bu ilk dakikalarda tensel temas halinde olmalıdır.

Bebeğe sık sık beden masajı yapmak bebeği ruhsal ve bedensel açıdan dinlendirecektir.

Babaların da ilk saatlerde bebekleri ile duygusal bağ kurmaya çalışmaları önemlidir.

Bebeğin ilk anlardan itibaren huzurlu bir ortamda bulunması için ebeveynler arası tartışmaların olmaması gerekmektedir. Aksi takdirde negatif etkilenen ebeveynler bunu bebeklerine yansıtacaklardır.

Ebeveynin çocuğuyla ilk dönemlerden itibaren konuşması ve bir süre sonra çocuğuna kitap okuması sağlanmalıdır.

Gerek ortamı, gerek ebeveyni yumuşatan ve gerekse bebeğin ruhunu okşayan dinletiler her zaman için faydalı olacaktır. Musikiler gibi…

Ebeveyn kendini geliştirme çabası içinde olmalıdır. Bu konuda kitap okumaya ara verilmemeli ve çeşitli eğitsel aktivitelere katılınmalıdır.

Psikolog Yasemin Yalçın Aktosun
  Alıntı ile Cevapla
Alt 11-07-2010, 17:23   #13
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
[DERS 10]


Çocuğunuzun ilk pedagoğu olmaya ne dersiniz?

Çocuklarınızı gözlemler misiniz? Veya çocuğunuzu gözlemlerken nelere dikkat etmeniz gerektiği hakkında bilginiz var mı? Ebeveynlerin büyük bir çoğunluğundan çocukları ile ilgili olarak şu tarz kaygıların ifade edildiğine şahit olurum.- Sorun anlarında nasıl tepki vereceğimi kestiremiyorum.

- Bazen çocuğumun ne apmaya çalıştığını anlayamıyorum.

- Daha başarılı olması için ne yapmalıyım bilemiyorum.

Her şeyden önce bu soruların cevabı için çocuğunuzu tanımalı ve davranışının nedeni hakkında bilgi sahibi olmalısınız. Bunun dışında bu kaygıların izale edilebilmesi için evvela çeşitli eğitsel faaliyetlerden istifade etmeli ve çocuk eğitimine ve çocuk psikolojisine dair çeşitli kitaplar okumalısınız. Gerek bu kitaplardan, gerek eğitsel süreçlerden ve gerekse ebeveynlik güdü ve tecrübelerinden edindiğiniz bakış açısı ile çocuğunuzun ilk pedagogu siz olmalısınız. Tabii buradaki ifademden bu işin uzmanı pedagoglara gerek olmadığı anlamı anlaşılmamalıdır. Çocukla ilgili net bir yargıya ulaşılması gereken durumlar karşısında ve psikolojik sorunlar karşısında ilgili uzmandan yani bir pedagog, psikolog veya çocuk psikiyatristinden destek alınmalıdır. Burada kastettiğim sadece annenin pedagog hassasiyetinde olması gerektiğidir:

Ebeveynin pedagojik rolü nasıl olmalıdır?

1. Objektif olmalı: Ebeveynlerin büyük bir kısmı çocuklarının normal üstü bir zekaya sahip olduklarını düşünürler. Bir kısmı da çocuklarının davranışsal anlamda problemli olduklarına öylesine inanmışlardır ki çocuklarının hemen her davranışını bu düşüncelere bağlar, dolayısıyla objektif değerlendiremezler. Her iki durumda da ebeveynin çocuğunu ve çocuğunun davranışlarını objektif bakış açısı ile değerlendiremediği ve çocuğuna hatalı yaklaşımlar sergiledikleri görülür. Bu nedenle ebeveyn çocuğunu gözlemlerken ve davranışlarını anlamaya çabalarken objektif olmayı ve her davranışı kendi konumunda değerlendirmeyi ihmal etmemelidir.

2. Çok yönlü gözlemlemeli: Çocuk farklı ortamlarda gözlemlenmelidir. Evde, parkta, yemek yerken, hastayken, yabancı biriyle birlikteyken vs. Aynı davranışın farklı zaman ve ortamlardaki yansılamalarını bilmek ebeveynin çocuğa doğru tepkilerle yaklaşmasını ve çocuğunu anlayabildiği için davranışsal anlamda mesafe kat edebilmesini kolaylaştırır.

3. Peşin hükümlü olmamalı: Nice ebeveynler vardır ki “çocuğum yaramaz” veya “saygısız” diyerek gerek kendi zihinlerini bulandırıp çocuklarını tanıyamamış ve gerekse çevresindekilerin kendi çocuklarına önyargıyla yaklaşmalarına sebep olmuşlardır.

4. Uzmanlara danışılabilmeli: Ebeveyn çocuğunu kapsamlı olarak ve objektif olarak gözlemledikten sonra çocuğunu daha iyi tanıyabilecek ve çocuğundaki normal dışı süreçleri daha çabuk fark edecektir. Nasıl çocuktaki fiziksel bir hastalık karşısında bir çocuk hekimine başvuruyorsa psikolojik, davranışsal ve gelişimsel bir sorun karşısında da ebeveyn gözlemlediği nomal dışı süreç için ilgili uzmanlara (psikolog, pedagog, psikiyatrist, özel eğitim uzmanı, konuşma terapisti gibi) danışacaktır.

5. Çocuğa değerli olduğu hissettirilmelidir: Ebeveynin her hareket ve ifadesinde çocukta “annem-babam bana değer veriyor” düşüncesini uyandırabilmelidir.

[9. DERSiN ÖZETi]

İlk ebeveynlik deneyimleri

Bebeğin aile sistemine katılımı ile birlikte ebeveynin ruhsal ve sosyal anlamda değişiklikler yaşadığı görülür. Özellikle sosyal anlamda bebeğe daha endeksli bir yaşama merhaba diyen bireyler bununla birlikte ebeveynliğin ilk günlerinde karmaşık duygular içinde olabilirler. Annenin bu dönemde loğusalık psikolojisi içinde bulunduğu ve çevreden gelecek desteğe -ki bu destek özellikle eşi tarafından verilmelidir- ihtiyacı olduğu görülür. Bununla birlikte bebeği kabullenememe, suçluluk psikolojisi içinde olma gibi duygular da anne tarafından hissedilebilir. Bütün bunların zamanla kaybolacağı unutulmamalıdır. İlerleyen vak’alarda uzman desteği faydalı olacaktır. Baba da anne kadar olmasa bile karmaşık bir psikoloji içinde olabilir. Çevre desteği babaya da verilmelidir ki kendini daha rahat hissedebilsin.

Çocukla konuşmak, ona müzik dinletmek, kitap okumak yapılabilecekler arasındadır. Bununla birlikte evdeki iletişim süreçlerinin gergin bir şekilde olmaması gerekmektedir.

Yasemin Yalçın Aktosun
  Alıntı ile Cevapla
Alt 11-08-2010, 19:42   #14
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
[DERS 11]


Anne-babalık vasıfları

Ne güzeldir anne-baba olmak. Fakat bir o kadar da zordur. Her bireyin birbirinden farklı hususiyetleri vardır. Herkes birbirine benzemek durumunda değildir. Fakat anne-baba olduktan sonra tüm ebeveynlerin birbirlerine benzemeleri gereken, özellikleri veya bir diğer ifade ile vasıfları olmak zorundadır. Aşağıda bu vasıflardan sadece bir kısmına yer verilmiştir. İlerleyen derslerde hem bu vasıflar zaman zaman detaylandırılacak hem de diğer vasıflar anlatılmaya çalışılacaktır. Bazı bireylerde gerek yaşam koşulları nedeniyle gerek yetiştirilme yöntemleri nedeniyle çeşitli negatif özelliklerin var olduğunu görürüz. Asabiyet, şiddete meyil, sabırsızlık vb. Aslında bu vasıflar zaten bireyde de tercih edilmeyen özelliklerdir. Ama anne-babalık rolleri aktif haldeyken kesinlikle devre dışı bırakılması gereken özelliklerdendir. Hemen her insanın zaman zaman sinirlenme hakkı olabilir veya öfkelenebilir. Fakat anne-babalık rolündeyken birey negatif olan tüm bu özelliklerini frenleyebilmelidir. “Ne yapayım, ben böyleyim” tarzı bir yaklaşım çocuk eğitiminin handikaplarından biridir. Bu nedenle davranışsal anlamda veya ruhsal anlamda çeşitli sorunlar yaşayan bireyler kendilerini kontrol etmeli, edemiyorlarsa çocuklarının yanında hatalı davranıp etkilerini çocuğa yansıtmamaları için gerekirse bir uzmandan destek almalıdırlar. Anne-babaların taşımaları gereken önemli vasıfları şöyle sıralayabiliriz:

* SABIR

“Sabır olmadan asla!” Sabırlı oluş veya sabırsızlık genelde çocuğun davranışlarına bağlı olarak değil ebeveynin ruhsal durumuna göre değişkenlik arz ediyor. Öyleyse aslında sabrımızı zorlayan çocuklarımızın davranışları değil, çocuklarımızın davranışlarına bizim ruhsal anlamda hazır olmayışımızdır, diyebiliriz. Mesela, bir baba bir gün önce hiç kızmadığı bir davranışa ertesi gün çok yorgun olduğu için kızabiliyor. Veya çocuğu suyla oynamayı seven bir anne suyla üstünü ıslatan çocuğuna sabırla yaklaşırken, ertesi gün çocuğa giydirecek temiz kıyafet kalmadığı için aynı davranışa sabır göstermeyebiliyor. Öyleyse burada üzerine su dökme davranışı değil annenin hazır olmayışı bu sabırsızlığı üretmiştir. Kendimden bir örnek verecek olursam. Benim kızımın en büyük eğlencesi dolu poşetleri boşaltmaktır. Makarna poşeti de olabilir, pirinç poşeti de. Henüz neden-sonuç ilişkisi kuramadığı için bunu bir oyun olarak algılıyor. Kızım yaklaşık 2 yaşında. Benim sabırla yaklaştığım bu olaya maalesef birçok ebeveyn öfkeyle yaklaşabiliyor. İstisna denebilecek durumlar vardır. Birtakım davranış sorunları olan ve ısrarla tercih edilmeyen davranışlarda bulunan çocuklar gibi. Bu durumda da çocuğu anlamak ve çocuğa yardımcı olmaya çalışıp sorunun çözümüne odaklaşmak, gerekiyorsa uzman desteği almak gerekir. Yani sabır göstermeyip tepkisel davranmak burada da çözüm değildir.

* SEVGİYLE YAKLAŞIM

Her anne-baba çocuğunu sever mutlaka, ama çok az anne-baba bunu çocuğuna hissettirebilir. Anne-baba, çocuğu sevdiğini ona hem söylemeli hem de hissettirmelidir. Burada baz alınacak nokta çocuğun kendi sevgi dilidir. Beden temasından hoşlanan çocuğa dokunmak, konuşmayı seven çocukla zaman ayırıp sohbet etmek gibi. Bunun dışında çocuğunuzla ilgili yapacağınız tüm işlerde sevgiyle hareket etme önemli bir unsurdur. Yani çocuğunuzu geçiştirmeden veya öfke duygularını sıfırlayarak çocuğa yaklaşma, çocuk için oldukça önemlidir. Çocukların hisleri çok kuvvetlidir. Kendilerinin her şeye rağmen sevildiklerini bilirlerse ebeveynlerini anlama adına daha fazla çaba harcarlar.

* SAYGI

Ebeveynlerin en büyük yanılgılarından biri çocuklarının bir birey olduklarını unutmalarıdır. Evet sevgili anne-babalar çocuklarınız da aynen sizin gibi çeşitli duygu ve düşünceleri olan bireylerdir. Onların da utanma duyguları ve onurları vardır. Bu nedenle size yapılmasını istemediğiniz hiçbir davranışı çocuklarınıza uygulamamalısınız.

* HOŞGÖRÜ

Hoşgörü gösterilecek kişinin kendi yavrunuz olduğunu düşünecek olursanız çocuklarınızın hatalı bile olsa birçok davranışlarına hoşgörü göstermeniz zor olmayacaktır. Çocuklarınıza her zaman hoşgörü gösterin. Tabii bazı hatalı davranışlar karşısında tatlı bir otorite kurmanız ve çocuğunuzun davranışının sonucuna katlanmasına olanak sağlamanız gerekebilir. Ama çocuğunuz bu kararlı halinizi görürken bile siz içinizde hoşgörünüzü daima zinde tutun. “O henüz çocuk” deyin veya “gençliğin bir hatası” olarak değerlendirebilin. Tavır koymanız gereken durumlarda çocuğunuza doğruları öğretme adına tatlı otoritenizi sergilemeli ve kararlı olmalısınız. Fakat bunu iyi kalplilikle yapmalısınız.

* TEBESSÜM

Bazı ebeveynler çocuklarını şımartmamak için onlara tebessüm etmezler. Umarım bu grup ebeveynlerden değilsinizdir. Çocuk tebessümle şımarmaz, bunu asla unutmayın. Samimiyetle çocuğa tebessüm etmek aradaki bağı kuvvetlendireceğinden ebeveynin çocuk eğitiminde daha çabuk mesafe kat etmesine neden olur. Kimi ebeveynlerin ise tebessüm etmiyor olmaları kasıtlı değildir. Ama bunu çocuk için bir ihtiyaç görmediklerinden genellikle çocuğa karşı nötr bir surat ifadesi takınırlar. Çevreye gülücükler saçan nice ebeveynlerin çocuklarının yanında yorgunluk gibi bahanelerle tebessüm bile etmedikleri görülür. Oysa tebessüm çocuğun kendisini değerli hissetmesini kolaylaştırdığı gibi, çocuğun bundan eğitsel anlamda pozitif etkilenmesini sağlar.

Yasemin Yalçın Aktosun
  Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2010, 09:42   #15
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
[DERS 12]

Lütfen tepki vermeden önce düşünün

Sizce çocuğunuzu yeterince anlıyor musunuz? Çocuk anlaşılabilirse ona göre ebeveynin yaklaşımlarını ayarlaması daha kolay olacaktır. Şayet ebeveyn hâlâ çocuğuna karşı hatalı davranmaya veya en ufak bir hareketinde sabırsızlık gösterip tepkisel davranmaya devam ediyorsa henüz çocuğunu anlayamıyordur. Çocuğu niçin anlamak önemlidir? Bir başka ifade ile çocuk kendisi anlaşılmadan birtakım tepkilere maruz kalırsa bunun sakıncası ne olabilir?

Bunu hemen bir örnekle izah etmek istiyorum: Mesela bedeninizin bir yerinde bir şikayetiniz olduğunu ve bundan dolayı ilgili hekime başvurduğunuzu düşünelim. Örneği daha da özelleştirelim; ayaklarınız ağrıyor olsun. Bu örnek vücudunuzdaki bir başka ağrı için de düşünülebilir. Doktorunuza ayaklarınızın ağrıdığını söylediğinizde muhatabınız olan doktorun size çeşitli sorular sormasını, durumun ciddiyetine göre tetkikler yapması gerektiğini düşünürsünüz. Bütün bu aşamalarda sonra doktorunuzun rahatsızlığınızı anladığına ikna olursunuz. Ve doktora olan itimadınızdan dolayı dedikleri sizi zorlayacaksa bile veya hoşunuza gitmese bile sizin iyiliğiniz için olduğunu bilir ve dediklerini uygulamaya çalışırsınız. Tam tersini düşünün, ayaklarınıza dair şikayeti belirttiğinizi ve size hiç soru sorulmadan ve tetkikleriniz yapılmadan ilaç verildiğini düşünün. Bu durumda da genellikle hasta doktorun kendisini anlamadığı, kararında yanılmış olabileceğini düşündüğünden doktorun tavsiyelerini uygulamaz. Hatta bu davranışından dolayı doktoru eleştirebilir.

Aynen bunun gibidir çocuğun davranışlarının sebebini bilmeden, anlamaya çalışmadan tepki vermek. Çocuk bir şeyler yapmıştır. Fakat bunu yaparken bilinçaltındaki düşüncelerinin tesiri vardır. Mesela duvara resim yapan çocuk, bu davranışı ile duvarı güzelleştirdiğini ve annesinin böylece kendisini fark edebileceğini düşünebilir. Bu düşünce ve heyecanla duvara resim yapan çocuk resmi annesine gösterir. Bu durumda anne resmi karalama olarak nitelendirip ve bundan dolayı fiziksel veya sözel şiddete başvurursa çocuğun ruhunda derin izler bırakabilecektir. Bu tepkisiyle çocuğunu bu davranışından caydırmak isteyen anne belki de bu tepkisi dolayısıyla daha ciddi sorunların baş göstermesine sebep olacaktır. Aynen sorunu anlamadan ilaç yazan doktorun hastayı daha ciddi bir tehlikeye sürüklemesi gibi. Oysa anne önce çocuğu dinleyip anlamaya çalışsaydı hem çocuktaki sevgi boşluğunu fark edebilecek hem de ruhsal anlamda çocuğa zarar vermeden duvara resim çizmenin yanlışlığını çocuğa anlatabilecekti. Aynen tıpta olduğu gibi “önce anlayın sonra tepki verin”.

Önce ruhunu ve bilinçaltını çözmeye çalışın, sonra çocuklarınıza tepkilerinizi şekillendirin.

Bu sebeple lütfen dinleyip anlamadan çocuklarınıza tepki vermeyin.

Her davranışın müspet veya menfi bir amacı vardır

Amaç müspet olduğu halde ters bir tepki ile karşılaşan çocuğun duyguları deformasyona uğrarken zaten ebeveyni ile bağ kuramamış olur ve amacı menfi olan çocuğun duyguları büsbütün negatifleşir ve bağlar kopma noktasına gelir. Çocuk kimi zaman yaptığı davranışla ebeveyninden negatif tepki görür. Fakat buna rağmen ebeveyni ile olumsuz da olsa bağlantı haline geçmekten hoşlanabilir. Bu sebeple her defasında kızıyor olduğunuz halde çocuğunuz hatasında ısrar ediyorsa çocuk hâlâ anlaşılamamıştır demektir. Çocuğunu anlamaya çalışıp da yetersiz kaldığınızı düşündüğünüz zamanlarda da bir uzmana danışmak hata yapma riskinizi azaltır.

[ Çocuklar neden olumsuz davranır? ]

* İlgiyi üzerinde toplama arzusu.

* Ebeveyni üzme arzusu/intikam düşüncesi.

* Gücünü ispat.

* Kendini ifade etme.

Bunlara kardeş kıskançlığı, özgüven problemi, vs.. gibi alt başlıklar çıkarılabilir. Bazen bu maddeler bazı çocuklar için 50’ye bile çıkarılabilir. Ve unutmayın ki çocuğu ve davranışlarının amacını anlayabilirseniz yaşanması muhtemel sorunların büyük ihtimalle önüne geçmiş olursunuz.

Yasemin Yalçın Aktosun
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-05-2011, 13:14   #16
Kullanıcı Adı
Kur'ânTalebesi
Standart
[DERS 13]

Çocuklarınıza zayıf yönlerinizi göstermeyin

Kimdir zayıf ebeveyn, daha önce bunu hiç düşündünüz mü? Veya acaba ben zayıf bir ebeveyn miyim yoksa güçlü ve başarılı bir ebeveyn miyim, diye hiç düşündünüz mü?

Birçok ebeveyn, bulunduğu zaman dilimine bakarak kendisi hakkında fikir sahibi olmaya çalışır. Oysa ebeveynlikte amaç çocukla olan ilişkiyi gelecekte de pozitif kılmaktır. Bir başka deyişle çocuk büyüdüğünde (gençlik veya yetişkinlik yıllarında) ebeveynini düşündüğünde pozitif duygu ve düşüncelerle donanıyorsa ve ebeveynine karşı vefa duyguları taşıyorsa ebeveyn geniş vadede başarısını ve gücünü göstermiş olur, yoksa çocuk küçükken çocuğa karşı güçlü görünmek bir başarı değildir. Çünkü çoğu zaman yanlış yöntemlerle gücünü çocuğuna ispatlamaya çalışan nice ebeveynlerin çocukları vardır ki büyüdüklerinde ebeveynlerine kin duygularını da beraberlerinde büyütmüşlerdir. Yani başlangıçta ebeveyn amacına ulaştığını zanneder; ancak ilerleyen yıllarda çocuğuyla duygusal bir bağ kuramadığında dahası çocuğuyla negatif süreçler yaşadığında aslında hiç de başarılı olmadığını anlar ve “Ben nerede hata yaptım?” diye düşünmeye başlar.

Bütün bu sebeplerden dolayı çocuklarınıza zayıf yönlerinizi göstermemeli, başarılı ve güçlü bir ebeveyn olmaya özen göstermelisiniz.

Öyleyse gelin, zayıf ebeveyn modellerinden bahsedelim.

Amacına ulaşmada duygusal davranan ebeveynler

Bu tarz ebeveynler duygusallıklarını kullanmaya, daha çocuklarının bebekliklerinden itibaren başlarlar. Kesinlikle iyi niyetlidirler. Fakat masumane kullandıkları bu yöntem ileriki zamanlarda çocukları ile olan ilişkilerini zedeler mahiyette kendini gösterir. Başlangıçta çocuğa yemeğini yedirebilmek, soğuk havalarda üstünü giydirebilmek gibi gayelerle ileriki yıllarda çocuğun ders çalışması, eve erken gelmesi gibi gayelerle ebeveyn duygusallığını silah olarak kullanabilir. Mesela: Bebeği olan duygusal ebeveynlerin; “yemeğini yemezsen anne ağlar” veya “şapkanı takmazsan bak hasta olurum” gibi cümleleri sıklıkla kullanırlar. İlerleyen yıllarda çocuğun zayıf notu karşısında ağlayan ve öylece çocuğuna nasihatlerde bulunan ebeveyn modelleri hiç de az değildir. Veya çocuklarının hatalarından dolayı kalbi sıkışan, tansiyonu yükselen ebeveynler de oldukça fazladır. Yani çocuğun yaş dönemine göre ebeveynin verdiği duygusal tepki de değişir. İsterseniz empati kuralım ve ebeveynin bu tarz tepkileri karşısında çocuk ne düşünür bir bakalım.

Yemek yemediği için veya ilerleyen yıllarda zayıf not aldığı için ebeveyni ağlayan çocuk “Benim karnım aç değil veya bir sınavım daha var, bunu düzeltirim, hem bütün sınıf zayıf aldı, peki anneme ne oluyor?” diye düşünür; ama başlangıçta ebeveynini üzmemek için kendisine söylenileni o an için yapar. Fakat çocuk ergenlik dönemine girdiğinde ebeveynini aşırı duygusal ve zayıf olarak değerlendirir.

“Yemek yemiyorum diye hasta olan bir ebeveynim vardı, şimdi büyüdüm yaşadığım bu sorunu söylersem iyice hasta olur.” der ve sorunlarını ebeveyni ile paylaşmaz. Bir süre sonra evini sadece ihtiyaçlarını gidermek için kullanır; ama paylaşım yaşayacak güçte görmez ebeveynini.

Görüldüğü gibi ebeveyn başlangıçta amacına ulaşmış gibi görünse de ilerleyen yıllarda çocuğunu iletişim kurabilme adına kaybetmiştir. Dolayısıyla seçtiği yöntem ebeveyni başarısız kılmıştır.

İdeal ebeveyn modeli: Kararlı, istikrarlı ve iyi kalpli

Başarılı ebeveyn istikrarlı ve kararlı ebeveyndir. Fakat kararlılığını ve istikrarlı halini sergilerken olumlu yaklaşımlarda bulunmayı, iyi kalpli olmayı ihmal etmeyen ebeveyndir. Amacına ulaşmak için sertliği veya duygusallığı seçmeye gerek olmadığını düşünen, çocuğu anlayıp dinledikten sonra ona alternatif sunmayı bilen ve sonrasında kararlarını uygularken iyi kalpli üslubunu kullanan ve çocuğu rencide etmeyerek doğru yaklaşımlar sergileyen ebeveyn bütün zamanlarda amacına ulaşacaktır. Yani ancak bu şekilde başarılı ve güçlü ebeveyn olunabilir. Bu durumda çocuk ne kadar büyürse büyüsün ebeveynini, yaşadığı her şeyi kaldırabilecek güçte görür. Bu nedenle paniğe kapılmadan ve sinirlerinizi kontrol altında tutarak başlığımızdaki formülü hayatınıza geçirmelisiniz yani iyi kalpli, kararlı ve istikrarlı davranmalısınız.

Amacına ulaşmada otoriteyi kullanan ebeveynler

Bu ebeveynler gözleri ile bile çocuklarını korkutabilirler. Ebeveynin gözlerine bakarak ürken çocuklar vardır. Çocuk ebeveynine saygıdan o gözlerden mesaj alıyorsa ne âlâ; ama korkudan ebeveyninin istediğini yapıyorsa ne acı.

Katı otorite ile amacına ulaşmaya çalışan ebeveynler ise duygusallığın aksine sertlikleri ile yani sözel, fiziksel veya duygusal şiddet ile dediklerini yaptırmaya çalışırlar. Aynen yukarıdaki örnekte ifade edildiği gibi bu ebeveynlerin çocukları, “Benim karnım aç değil; ama annem niye böyle öfkeleniyor?” şeklinde düşünür ve ebeveynlerin bu sertliklerine bir anlam veremezler. Başlangıçta ebeveyn bu şekilde çocuğa dediklerini yaptırabilir. Çünkü çocuk ebeveyninin tepkilerine anlam vermese de korktuğu için ebeveyninin dediklerini yapar. Fakat biraz büyüdükten sonra ebeveynine bir şey anlatmamaya başlar. Çünkü ders çalışmıyor diye, yemek yemiyor diye aşırı sinirlenen bir ebeveyni olduğunu düşünür ve “artık benim yaşadığım sorunları ebeveynim hiç kaldıramaz” gibi düşüncelere kapılır ve o da ilerleyen yıllarda ebeveyni ile sadece ihtiyaçları konusunda iletişime geçer.

Yasemin Yalçın Aktosun
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




çarşamba çilingir webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım