AK Gençliğin Buluşma Noktası
Ekonomi Ekonomi haberlerini bu bölümde paylaşıyoruz.


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 11-10-2011, 19:49   #1
Kullanıcı Adı
Terennüm
Exclamation Parayı kim basar?
Kanada’da mesleği ekonomi olmayan üniversite ve üstü mezunu başarılı insanlar arasında bir anket yapılmış. Anketten çıkan çarpıcı sonuca göre hiçbirisi paranın nasıl üretildiğini bilmiyormuş.
Yine ilginç şekilde hepsi parayı devletin bastığını zannediyormuş. Ayrıca paranın büyük oranının (%90) bankalarca havadan yaratıldığından haberleri yokmuş.
Şöyle bir iddia da ortaya atılabilir. Anketi Türkiye için yapalım ve içine ekonomi öğrenimi görmüş olanları da dahil edelim. Çıkacak sonuç pek farklı olmayacaktır. Hatta daha da ileri gidip devletin en üst düzeyinde görev yapan insanların da işin fazlaca farkında olmadığı söylenebilir.
İddiayı destekleyen çok sayıda kanıttan birisi zamanın İngiltere Başbakanı David Lloyd George’un hikâyesi. Diğeri ise Malezya’nın efsanevi başbakanı Mahathir’e ait. Malezya’yı içine sokulduğu 1997 krizinden IMF’ye rağmen çıkarmayı başaran efsanevi liderin krize kadar paranın nasıl üretildiğine dair bilgisinin olmadığının itiraf edilmesi anlamlı. Evdeki doktor kitabında bunu açık yüreklilikle ifade ediyor.
İnsanların bu kadar yoğun şekilde hayatının parçası olmuş para gibi bir ölçü aracının nasıl üretildiğinin öğretilmemesi veya öğrenilememesini hele üniversite mezunu insanların bu konuda bilgisizliğini nasıl izah edebilirsiniz? Özellikle bu bilgisizlik dünya çapındaysa.
Anketteki herkes paranın devlet tarafından basıldığını zannediyor. Halbuki madeni paralar hariç tüm paralar devlet dışı kurumlarca basılmaktadır.
Süreci Açıklayalım
Öncelikle ortalıkta dolaşan parayı çeşitlendirmek gerekiyor. Bunlar; çok azını teşkil eden madeni paralar, kâğıt paralar ve bankalar tarafından “yaratılan” diğer para şeklinde. İlk iki kısımdakiler fiziksel olarak elimizde bulundurduğumuz para. Bu kısım mevcut paranın %10’dan az bir kısmını oluşturuyor. Kalan %90’ın üzerindeki kısmı ise kısmi rezerv (fractional reserve) dediğimiz yöntemle bankalar havadan üretmektedirler.
Önce ceplerimizde fiziksel olarak dolaştırdığımız parayı ele alalım. Cebinizden madeni bir para çıkarın örneğin 50 kuruş ya da 1 TL. Üzerinde “Türkiye Cumhuriyeti” yazmaktadır. Yani devletin ürettiğini gösteriyor. Bu madeni paralar tüm para içinde çok az bir miktardır.
Gelelim asıl fiziksel meblağa yani kâğıt paralara. Cebinizden rastgele bir kâğıt para çıkarın. Üzerinde “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” yazmaktadır. Dikkat edin “Türkiye Cumhuriyeti” değil zira “Cumhuriyeti” ifadesi devlete aidiyeti belirtir. Oysa “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.” ortaklarını devlet bankaları, özel bankalar ve özel şahsiyetlerin ve kuruluşların oluşturduğu anonim şirkettir. Kâğıt paraları basmada tekel olan tek kuruluş olup yarı özel bir yapıdadır.

Paralarda Önemli Cumhuriyet Farkı
Eğer ülkelerdeki Merkez Bankalarını devlete ait zannediyorsanız bu anket grubu içindesiniz. Örneğin ABD’deki para basımında tekelleşmiş kuruluş olan FED özel bankaların kendi aralarında kurduğu bir birliktir.
Kâğıt Para Basma İşlemi
Diyelim ki devlet 1 milyar TL’lik para basmak istedi. Ne var canım basıversin diyeceksiniz. Hayır! Öyle kolay değil. Koca devlet baba aynı sizin gibi bir konumda. Borç verecek kurum aramaya başlar. Bu amaçla adına hazine bonosu veya devlet tahvili denen kâğıtlar üretir. Ne olarak isimlendirildiğine ve küçük farklara bakmayın. Devlet tahvili denen şey işlevsel olarak borçlanma senedinden başka bir şey değil. Yani bankadan kredi aldığınızda size imzalatılan senetin benzeri.
Sonra o ülkedeki çeşitli düzenlemelere göre Merkez Bankası, diğer bankalar veya dış ülkeler bu cicili bicili kâğıtları belli faiz geliri elde etme karşılığı satın alırlar. Yani devlete bu faiz yüzdesiyle borç verirler. Devlet, borçlanabildiği miktardaki tahviller karşılığında Merkez Bankasından para basmasını talep eder. Merkez Bankası da bu parayı havadan borca dayalı olarak yaratır.
Devlet, borçlanma senedindeki 1 milyar tutarındaki paranın fiziksel karşılığını kâğıt para olarak basan Merkez Bankasından alır ve kullanıma sokar. Sistemin en büyük problemi paranın borca dayalı olarak üretilmesidir. Yani bu sistemde borç eşittir paradır. Diğer bir deyişle devletin borcunun tamamını ödemesi piyasadan tüm parayı çekmesi demektir ki ekonominin çöküşü anlamına geleceğinden hiçbir devlet bunu yapamaz. Bu durum “ABD borçlarını neden ödeyemez?” başlıklı yazıda rakamlarla açıklanmıştı.
Burada dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta şu: Devlet borçlanma yoluyla Merkez Bankasının ürettiği kâğıt parayı temin etmekte ancak ödenecek faiz miktarı para sistemde hiçbir şekilde üretilmemektedir. “O adada siz olsaydınız?” yazısını anlayan okurlarımız hiç üretilmeyen bu para tutarında servetin insanlardan vergi gibi yollarla çıkacağını ve mutlaka yeni faiz parasının katlanarak basılması gerektiğini anlamışlardır. Sistemi anlamak için ada hikâyesindeki ilk yıl ada halkından çıkan 50 ada lirasını anlamalısınız.
Paranın %90’lık Kısmını Bankalar Havadan Yaratıyor
Tedavülde olan ve cebinizde gezdirdiğiniz kâğıt paranın, devlete ait sandığınız yarı özel tekelleşmiş kuruluşu olan “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.” tarafından nasıl üretildiği basitçe anlatıldı. Ancak olayın asıl vahim kısmı buradan sonra başlıyor. Zira geriye kalan çoğunluk durumundaki %90’lık para bankalar tarafından havadan yaratılıyor.
Peki, bu %90 para nasıl var ediliyor ve açıklanacağı üzere yok ediliyor? Bu mekanizmanın adına kısmi rezerv (fractional reserve) sistemi deniyor. Diyelim ki bir bankanın elinde 1,000 lira var. Mevcut sınırlamalara göre banka %10’unu tutarak geri kalan %90’ı kredi olarak veriyor. Böylece aşağıda açıklanacağı şekilde olmayan 9,000 lirayı insanlara kredi olarak veriyor ve bundan rant elde ediyor. Tabi Merkez Bankasında olduğu gibi para borç olarak üretilirken faizi hiçbir şekilde üretilmemektedir.
Bu havadan para yaratma işlemi sistemin doğal sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Şöyle: Bankanın elinde 1,000 lirası olduğuna göre 100 lirayı tutup bankaya gelen birisine %90’ını yani 900 lirasını kredi olarak verir. Krediyi alan kişi parasını yine bankada tuttuğundan getirip sistem içerisinde ya aynı bankaya ya da başkasına yatırır. Gelen 900 liranın 90 lirası banka tarafından tutulup 810 TL tekrar borç olarak verilir. Bu kez 810 lirayı getirip bankaya yatırırlar. Banka 81 TL tutup 729 TL borç verir. Bu süreç içerisinde banka kendi parası olan 1,000 TL haricinde 9,000 TL’yi havadan yaratmış olur (1000+900+810+729+656+590+531+ 478+…..=10,000).
Borç alanların tümü borçlarını ödediklerinde daha önce yoktan var edilen ve üzerinden faiz elde edilen 9,000 lira yok edilir. O yüzden paranın bu havadan tabir caizse yoktan var etme ve yok etme sürecini bir bankacının “Ben Tanrı’nın işini üstlenen bankerim” şeklinde ifade etmesi gayet düşündürücü değil mi?
Bu sisteme göre Türkiye’de dolaşımdaki paranın ve bankalardaki toplam mevduatın durumunu hatırlatmakta yarar var. Ülkemizde piyasadaki nakit olarak mevcut para 53 milyar TL. Pekiyi bankalardaki toplam mevduat ne kadar? Bu rakam yaklaşık 606 milyar TL.
Yani paranın %9’undan az bir miktarı mevcut olup diğerleri anlatıldığı şekilde borca dayalı olarak üretilen para.
Pek çok kişi, bankalar ellerindeki parayı kredi olarak veriyor zannederek yanılmaktadırlar. Bankalar olmayan parayı eldekinin 9 katı var eder ve üzerinden rant elde ederek borçlular geri ödeme yaptığında otomatik olarak yok ederler. Arada hiç üretilmeyen faiz ise kişilerin servetlerinden bankaya aktarılır. Olmayan parayı borç olarak verip faiz elde etmenin yasal durumunu hukukçulara bırakıyoruz.
Birisine sahte para veya resmi evrak vermeye kalksanız sizi iğfal kabiliyeti kanunundan dolayı içeriye atarlar.
Ya da aynı evi aynı zaman biriminde 10 ayrı kişiye satar veya kiralarsanız hukuk yakanıza yapışır.
Ancak banka iseniz bunu kısmi rezerv yöntemiyle rahatlıkla gerçekleştirebilirsiniz.
Peki, sistemin en zayıf noktası nedir? Mudiler aynı zamanda bankaya gelip paralarını çekmek isterse sistem çöker. Zira sadece %10 paranın fiziksel olarak karşılığı vardır.
Bunu tıpkı sandalye kapmaca oyununa benzetebilirsiniz. Müzik devam ettiği sürece problem yok. Ancak müzik kesilip insanlar bankaya koşturduğunda (bank run) bankaların elinde sadece %10 var olduğundan ödeme yapmaları mümkün değil. Bu nedenle sistemi ayakta tutabilmek için Merkez Bankaları belli rezerv para bulundurmak zorundalar. Merkez Bankalarının rezerv paralarının da hiçbir surette yeterli olmaması nedeniyle İsviçre’de Merkez Bankalarının Bankası denilen “Bank for International Settlements” isimli bir banka kurulmuştur. İşin ilginç tarafı merkez bankaları başta olmak üzere bu bankalarda ağırlıklı şekilde özel şahısların ortaklıkları bulunmaktadır.
Parayı ölçü olmaktan çıkaran borca dayalı para sistemi denilen bu hile düzeninin neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Hem anayasada hem de yasalarda teminat altına alınan en temel hakları ihlal eden bu yapıyı sorgulayacak hukukçular nerede?
Not: Yaratmak Allah’a mahsustur. Buradaki yaratma kelimesi sürekli tırnak içinde yazılmış olup paranın havadan yani hiç yoktan üretilmesini kastetmektedir.
(Prof. Dr. Gültekin Çetiner, Eylül 2011)

 

Terennüm isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Alt 11-10-2011, 19:57   #2
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Mudiler aynı zamanda bankaya gelip paralarını çekmek isterse sistem çöker. Zira sadece %10 paranın fiziksel olarak karşılığı vardır.
Bunu tıpkı sandalye kapmaca oyununa benzetebilirsiniz. Müzik devam ettiği sürece problem yok. Ancak müzik kesilip insanlar bankaya koşturduğunda (bank run) bankaların elinde sadece %10 var olduğundan ödeme yapmaları mümkün değil. Bu nedenle sistemi ayakta tutabilmek için Merkez Bankaları belli rezerv para bulundurmak zorundalar

Çok ilginc , komşudaki kriz söz konusu olduğunda ekenomistler cıkıp para bassınlar demişti onlardaki sistem farklımı ki sorun olmuyor.
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2011, 20:06   #3
Kullanıcı Adı
Terennüm
Standart
konuyu tamamlayan bir yazı daha..

ıssız ada hikayesi

Kilogram, metre, litre, dakika, derece gibi pek çok ölçü birimi insanoğlunu tümüyle kuşatmış durumda. Tüm bu ölçü araçlarının olmadığı ıssız bir adada diğer insanlarla medeniyet kurmaya çalıştığınızı düşünün. Hayat ne kadar zor olurdu değil mi?
Medeniyetlerin inşası ölçü ile mümkün olmuştur diyebiliriz. Günlük hayatın sürdürülmesinden devasa yapıların inşasına ve insanoğlunun uzayda yolculuğuna kadar hepsi ölçü sayesindedir.
Bu yüzden ölçüyü korumanın ve ölçerken hile yapmamanın lüzumu semavi ve semavi olmayan dinlerde olduğu kadar evrensel bir ilke olarak da benimsenmiştir. Malzemeleri ölçüsüne göre kullanılmamış bir binada kim oturabilir ve uçağı kim uçurabilir?
Öte yandan ölçüde hile yapmayı alışkanlık edinmiş birisinden kim alışveriş etmek isteyebilir?
İnsanoğlu mal ve servetini ölçebilmek için pek çok ölçü aracı kullanmıştır. Bunlardan ortak yönleri uzun süre saklanabilme olan buğday, arpa, kuru hurma, tuz, altın, gümüş gibi pek çok maddenin aynı zamanda kıymetlerinin kendinde menkul olduğunu görmekteyiz. Yani acıktığınızda belli değere sahip buğdayı yiyebilirsiniz. Ya da çamura düşse yıkar, paramparça olsa ergitip tekrar bir araya getirmek suretiyle altını nereye gitseniz bozdurabilirsiniz.
Sonraları kıymeti kendinde mevcut olmayıp devlet gibi belli otoritelere olan güvenle tesis edilebilen kâğıt paralar icat edildi.
İster kıymeti kendinden menkul altın isterse dışarıdan otoriteyle tesis edilen kâğıt para gibi araçlar olsun bunlar insanların mal ve hizmetlerini karşılıklı değiştirmede ve biriktirdikleri servetlerinin miktarını ölçmede kullandıkları birer ölçü aracıdırlar. Tıpkı kumaşı ölçmekte kullandığınız metre gibi ya da domatesin kaç kilogram geldiğini ölçtüğünüz demir ağırlık gibi.
Kıymeti kendinden menkul olan buğday veya altın gibi ölçme araçlarının belli düzeyde ölçme özelliklerini doğal olarak korudukları bir gerçektir.
Kıymeti kendinden menkul olmayan ve ölçü olarak değerinin korunmasının devlet sorumluluğunda olan paranın ne yazık ki korunamadığını görüyoruz. Nedeni de devletlerin sanıldığının aksine parayı kendileri bizzat basmayıp devletin zannedilen ama özel ya da özerk olan Merkez Bankaları gibi kuruluşlardan borç yoluyla faiz karşılığında temin etmesidir.
1944 yılında Bretton Woods’da yapılan anlaşmayla ABD doları küresel rezerv para haline getirildi ve altın karşılığı bulunma kuralı sayesinde belli süre ve miktarda ölçü olma özelliği korundu.
Ancak 1971 yılında doların altın karşılığını bulundurma zorunluluğunun kaldırılması sonrasında paranın borca dayalı olarak üretilme yönteminin IMF gibi kuruluşlarca dünyada yayılması neticesinde para tamamen ölçü olmaktan çıkmıştır.
Belli kesimin menfaatleri uğruna üretimi borca dayalı hale getirilen paranın ABD gibi güçlü bir ülkeyi getirdiği konumu “ABD borçlarını neden ödeyemez?” başlıklı yazımızda incelemiştik.
Bu yazıda ise parayı ölçü olmaktan çıkaran borca dayalı para sistemi dediğimiz bizim ülkemiz de dahil olmak üzere hemen hemen tüm ülkelerde kullanılan uluslararası sistem hikayeleştirilmiştir. İsterseniz sözü uzatmadan “Issız adadaki medeniyet” hikayesine başlayalım.
ISSIZ ADADAKİ MEDENİYET
Aileler için düzenlenen gemiyle dünya turuna pek çok aile katılır. Gemi Büyük Okyanus üzerindeyken şiddetli bir fırtınaya yakalanır. Fırtınada gemi batar ve filikaya binenlerden sadece beş aile kurtularak, üzerinde on binlerce adayı barındıran koca okyanustaki adalardan birine salimen ulaşırlar.
İlk gözlemledikleri, adada hemen her şeyin mevcut olduğudur. Bu yüzden adaya Bereket Adası ismini verirler. Bereket Adası’nda çok uzun yıllar hatta belki ömürleri boyunca kalma ihtimalinin yüksek olduğunu görüp kaderlerine razı şekilde kendi medeniyetlerini kurmaya karar verirler.
Zira; her biri maharetli insanlardan oluşan bu ailelerde bazıları marangozluk gibi yeteneklere sahip, kimisi ziraat işlerinden anlamakta ve ziraat ürünlerini işleyebilme konusunda becerili insanlar bulunmaktadır.
İlk zamanlarda kendi ürettiklerini diğerleriyle takas ederek her şeyi kendilerinin yapmalarına gerek kalmadan yaşamaya devam ederler. Zamanla refah seviyesinin artması, ailelerin genişlemesiyle artık memleketlerindeki kullandıkları para gibi bir ölçü aracına ihtiyaç duymaya başlarlar.
Lakin içlerinde para işinden anlayan yoktur. Neyi para olarak seçecekleri, parayı nasıl üretecekleri, nasıl dağıtacakları gibi hususlar konusunda karar verememektedirler. Başlarda altın veya değerli bir maden kullanmayı düşünürler. Ancak adada yaptıkları araştırmalarda böyle bir maden bulamazlar.
İşte o sıralarda adaya fırtınalı bir havada kayığıyla yeni birisi ayak basar. Fırtına sonucu batan bir gemiden kurtulan tek kişidir. Adada yaşayanları görerek sevinir. Hele onların ürettiği evler, oluşturdukları belli zenginlik sevincini iyice katlar.
Asıl sevincini artıran husus ise; ailelerin mallarını değiştirme yani takas işlemlerindeki zorlukları anlatarak para olarak kullanacakları bir şeye ihtiyaç duyduklarını ancak nasıl yapacaklarını bilmediklerini ifade etmeleri olmuştur.
Diğerleri tarafından fark edilmeyen gözlerindeki şeytani bir gülümsemeyle kendisinin bankacı olduğunu ve bu işlerin uzmanı olduğunu ifade eder. Hepsi çok sevinmiştir. Artık herkes ürünlerini rahatlıkla değiştirebilecekleri bir ölçüyekavuşmuştur. Ertesi gün bu işi halledeceklerini belirterek ayrılırlar ve güzelce uyurlar.
Ada Lirası (AL) Doğuyor
Ertesi günü bankacının yanına gittiklerinde yanında bir sandık olduğunu görürler. Bankacı bunun içinde altın var der. Bir de mürekkepli kalem ile kâğıtlar çıkarır.
Sonra şöyle devam eder:
“Adamızda Ada Lirası (AL) ismiyle yeni bir para çıkaracağız. Bu altınlara karşılık olmak üzere şimdi 1000 Ada Lirası üreteceğiz. Bunları tek tek farklı rakamlarda imzalayacağım. Bunlar sizin kağıt paralarınız olacak. Bunları her aileye 200 ada lirası olmak üzere borç vereceğim. Tabi bu benim altınlarıma karşılık olduğu için ve borç olarak verdiğimden sizden imzalı taahhütname alacağım. Bütün bunlara karşılık da az bir miktar faiz alacağım. %5 gibi bir rakamın fazla olmayacağını düşünüyorum” der ve adadakilere de kabul ettirerek 1000 ada parasını her aileye 200 Ada Lirası (AL) olacak şekilde dağıtır. Her aile borç senetlerini imzalar ve sevinçle 200 ada parasını alarak ayrılır.
Kurulan Sistemin Adı: Borca Dayalı Para Sistemi
Yukarıda görüldüğü gibi adadaki tüm para borca dayalı olarak üretilmiştir.Adadaki tüm ailelerin borcunu ödemesi durumunda ortada para kalmayacaktır.
Öte yandan, Matematikte 4 işlem yapabilen herkes eğer biraz sorgularsa kurulan sistemdeki çarpıklığı ve parayı nasıl ölçü aracı olmaktan çıkaracağını anlayacaktır.
Bankacı toplamda 1000 Ada Lirası olan bu kâğıtları her aileye 200’er Ada Lirası şeklinde dağıtıyor. Bir sene sonra her aile %5 faiziyle 210 Ada Lirası getirmek zorunda. Yani 5 aileden toplanacak 210 Ada Lirasının yıl sonunda 1050 Ada Lirası olarak (210×5) geri iade edilmesi gerekiyor.
Soru şu: Bankacının dağıttığı toplamda sadece 1000 Ada Lirası olduğuna göre 50 Ada Liralık fark nereden bulunacak?
Yani, adada dolaşan 1000 AL para miktarının üstünde (1050 AL) bir para piyasadan toplanma durumunda. Halbuki adada parayı basma yetkisi sadece bu adamda. Ortada olmayan bu para nasıl temin edilip geri ödenecek?
Bu, 50 Ada Liralık kısım ödeme taahhüdünde bulunan ailelerden çıkmak zorunda. Kurulan bu sistem Borca Dayalı Para Sistemi olarak isimlendirilip ülkelerdeki para sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bu sistemde servet mütemadiyen parayı borca dayalı olarak üretenlere yani bankacılara doğru akmaktadır.
Parayı ülkelerde devlet kendisi basıyor zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Parayı ölçü aracı olarak koruma sorumluluğundaki devletler parayı kendileri basmamaktadırlar. Merkez Bankaları ortaklarını bankacıların oluşturduğu özel ve özerk kuruluşlardır.
Devlete para lazım olduğunda gider buralardan kredi alır. Karşılığında devlet ödeme taahhüdü olan tahviller vererek. Aynen sizin bankadan kredi çektiğinizde imzaladığınız ödeme taahhüdü niteliğindeki belgelerdir bunlar. Koca devletin bankadan borç alma zorunda olması garip gelse de gerçek bu.
Borca dayalı para sisteminde ortaya yeni para sürülürken yeni borçlandırmalar oluşturulmaktadır. Yani yeni para üretmek için yeni borç gerekiyor. Her üretilen yeni para için ortaya çıkan artı faizin hiçbir şekilde para karşılığı yoktur. Çünkü para üretilmekte ama faizi üretilmemektedir. Tıpkı adadaki 50 ada lirası gibi…
Peki bu 50 lira nasıl karşılanmaktadır? Hikâyeye devam edelim.
İlk Kriz
Bir sene dolup da geri ödemeler yapılmaya başlandığında ailelerden birisi 50 Ada Lirası olan borcu bir türlü denkleştiremiyor (bilin bakalım neden?).
Bankacı çok iyi niyetli birisi (!). Bu aile ekili tarlalardaki birinin buğdayını 50 Ada Lirası karşılığı bankacıya verince iş tatlıya bağlanıyor. Bankacının artık elinde 1000 Ada Lirası artı 50 Ada Lirası değerinde buğday bulunmakta. Bankacı elindeki 50 Ada Lirası tutarındaki mahsule karşılık 50 ilave Ada Lirası basıyor. Ürünü de aileye 50 Ada Lirası karşılığı geri satıyor.
İkinci Sene
Artık bankacıda 1050 Ada Lirası var. Bu 50’lik fark ailenin birisinin servetinden alınarak bankacının servetine eklenmiş durumdadır. Bankacı adadakilere sevindirici (!) bir haber veriyor.
Artık her aileye 210 Ada Parası verebileceğini söylüyor. Her aile bu kez 210 Ada Lirası alabiliyor. Elbette sene sonunda %5 faiziyle ödemek üzere.
Ancak sorun şu. Para borca dayalı üretildiği için adada mevcut 1050 AL’nın sene sonunda %5 faizle toplamda 1102,5 AL olarak geri dönmesi gerekiyor. Bu sefer adada mevcut parayla yıl sonunda bankacıya ödenmesi gereken fark 52.5 AL (1050-1102.5) oluyor. Yani ikinci yıl sonunda mutlaka birilerinden bankacıya geçecek 52.5 AL tutarındaki bir servet söz konusu.
Öte yandan mutlaka birilerinin kaybedecek olması nedeniyle ortaya çıkan rekabet sonucu adada sürekli yeni şeyler üretilmeye ve tüketim artmaya başlıyor. İnsanlar daha çok paraya ihtiyaç duyuyor. Öte yandan evlenmeler nedeniyle adadaki aile sayıları da artıyor.
İkinci Senenin Sonu
Beklenen oluyor. 52.5 AL tutarındaki serveti ödeyemeyen iki aile bankacı tarafından kabul edilebilecek bir ürünü olmadığından evlerini teminat göstererek bankacıdan 52.5 AL ilave kredi alıyorlar.
Bazıları problemin kullanımdaki paranın azlığından kaynaklandığını zannediyor. Bankacıya daha çok paraya ihtiyaç olduğu anlatılıyor. Artık bankacı planın en dehşetli kısmını uygulayabileceğini anlıyor. Diyor ki “eğer isterseniz artık altın karşılığı olmasına gerek kalmadan yeni para üretelim”. Kabul edilince adadakilere de kazanma fırsatı vereceğini belirtince diğerleri nasıl diye soruyorlar?
Adadaki ilk modern banka
Bankacı “Parasını biriktirenler dilerse bankada değerlendirip %2 faiz geliri elde edebilirler.” diyor. Böylece 5000 AL daha piyasaya sürülüyor. Ayrıca “Dileyen karşılığında varlıklarını teminat gösterip dilediği kadar borç alabilir” diyor. Bu arada sistem gereği piyasada mevcut olmayan 52.5 AL’lık evi servetine katan bankacı bunu başka bir aileye satıyor. Karşılığında 52.5 AL’lık ilave para basıyor. Böylece ikinci sene sonunda ortaya sürülen 5000 AL artı parayla toplam 1102.5 para olmak üzere 6102.5 liralık bir miktar oluşuyor.
Planın en önemli kısmı devreye giriyor. Artık çoğalan aile sayısı, insanların dilediği zaman gelip para yatırabileceği (%2’lik faiz almak ta var işin ucunda), isteyenlerin de istendiği zaman borç para alabileceği bir yapı var.
Adada Fraksiyonel Rezerv Sistemi Kuruluyor
Bankacı şunu çok iyi bilmektedir. Mevduat sahipleri bankada tuttuğu paraların çok az bir kısmını gelip AYNI ANDA istemektedir. Bu oran dünyada ortalama %10 civarındadır. Yani ada halkından %10’u aynı anda gelip paralarını isteyeceği için eğer kasasında 1000 Ada Lirası varsa bunun sadece 100 lirasını tutup 900 lirasını tekrar tekrar borç verip faiz işletebilir. Bankacı toplam para miktarı 6102.5 olduğu için %10’u olan 610.25 lirayı tutarak defalarca borç vermek suretiyle 61025 lira varmış gibi faiz geliri elde etmektedir (eldeki 610,25+ 5492,25+ 4943,025+ 4448,72+ 4003,85+…=61025).
Sanırız bu, dünyada hemen her ülkede onca giderlerine rağmen en karlı kuruluşların neden bankalar olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla bankacının en karlı yılı olarak bu yıl 3051,25 liraya kadar faiz geliri elde edecektir. Kendisi ana paranın 10 katı kadar parası varmış gibi faiz elde ederken hesap sahiplerine ise sadece 6102,5’un %2’si civarında faiz verdiğinde 122,05 lira ödeme yapacaktır.
Yani kasasındaki 6102.5 AL’na karşılık 2929.2 AL gelir. Bu sene daha karlı yılların başıdır. Her sene sistem kendini büyüterek devam edecektir. Bankacı Fraksiyonel Rezerv sisteminin daha ilk yılında piyasaya sürdüğü 6102.5 AL karşılığında 2929.2 AL faiz geliri elde etmiştir. O yıl insanların 2929.2 AL tutarındaki serveti bankacıya eklenmiştir.
Bu nasıl bir sistem?
Bu sistem kendini eksponansiyel olarak büyütmektedir. Diyelim ki 2000 yıl önce birisi bu sistemde bir kuruma %5 faiz üzerinden 1 kuruş borç verseydi 15. yılda 2.08 kuruş, 30. yılda 4.32 kuruş,1450 yıl sonra 4.809.556.747.171.530.000.000.000.000.000 kuruş (yani tümü altından oluşan bir dünya) ve 2000 yıl sonra 23.911.022.046.136.200.000.000.000.000.000.000.000 .000 TL geri borç ödenmesi gerekirdi. Bu da tümüyle altından oluşan 250’den fazla dünya demektir.
Borç, faiz yüzdesine bağlı olarak belli sürelerde katlanıyor. Basit olarak (70/faiz yüzdesi) formülü ile borcun yaklaşık kaç yılda katlandığı bulunabilir. Örneğin %5 faiz yüzdesi ile her 14 yıldan sonra (70/5) borç ikiye katlanacaktır. Durum aşağıda soldaki resimde gösterilmektedir.
Bunu daha önceki yazımızda verilen doların altın karşısındaki değerlerini ve ABD’nin borçlarını gösteren sağdaki grafikle karşılaştırmakta yarar var [1].
Paranın Zaman Değeri
Paranın zaman değeri “de fakto” olarak ekonomi kitaplarında anlatılır. Ekonomistler için neredeyse kutsal metinler gibidir. Örneğin, Mühendislik Fakültelerinde okutulan Mühendislik Ekonomisi gibi derslerde de koca dönemin hemen hemen tümü bu kavram üzerine kuruludur. Ancak ne hikmetse paranın nasıl üretildiğine dair pek ders bulamazsınız.
Paranın zaman değerinin kaynağı ise borca dayalı para sisteminin işleyişidir.
Paranın zaman değerinde en önemli faktör ise faizdir. Bu sistem zaten faiz üzerine müesses bir sistemdir. Ne hikmetse paranın zamanla değeri hiç azalmaz hep artar. Nedeni de içindeki faizdir.
Paranın zaman değerinin adalete uymadığını ya da ölçüyü bozduğunu söyleyemezsiniz ve sorgulayamazsınız. Dedik ya onlar adeta kutsaldır. Öylece kabul etmelisiniz. Halbuki paranın zaman değeri parayı ölçü olmaktan çıkaran en önemli kavramdır.
Ölçü Olarak Para
Bu sistemin en önemli problemi parayı ölçü olmaktan çıkarmasıdır. Altın çamura düşmekle değerinden kaybetmez demişler. Para bir ölçü olması gerekirken bu sistemde zamana bağlı olarak sürekli değer kaybeder ve ölçü olmaktan çıkar. Dolarla altını karşılaştırdığımızda konu daha iyi anlaşılacaktır. 1971 yılında 1 ons altının fiyatı 35 ABD Dolarıydı. Ağustos 2011 itibariyle 1 ons altın 1800 ABD dolarını aşmıştır.
Yukarıdaki bileşik faiz formülüne göre yıllık %5.8 ortalama faizle, 1943 yılından 2011’e kadar geçen 68 yılda altının değer değişimini hesapladığımızda 1618 dolar gibi bir rakam çıkıyor.
Altının değeri artıyor deniyor. Hayır, aslında altının değeri artmıyor. Hatta az da olsa bir miktar düştüğü söylenebilir. Zira altını çıkarmak için gerekli insan gücü ve süreçler belli. Gelişen teknolojiler nedeniyle altın çıkarmak daha kolay hale gelmiştir.
Ancak borca dayalı para sistemi nedeniyle para altının karşısında sürekli değer kaybediyor.
Kısaca, altın değerlenmiyor paranın altın karşısında değeri düşüyor.
Parayı ölçü olarak kıyaslama
Bildiğiniz gibi metre de para gibi bir ölçü birimi. Diyelim ki 2 metre kumaş aldınız. Dünyanın neresine giderseniz gidin uzunluğu aynıdır. Hatta 10 sene sonra ölçseniz eğer boyu değişiyorsa sizin kumaşınızda sorun vardır derler.
Oysa para öyle mi? Eski bir Amerikan kovboy filmini seyredin. Orada günün maaşlarını, mal ve hizmetlerin bedellerini karşılaştırın. Ne kadar komik kalacak günümüz parasıyla. Halbuki o zamanki altın miktarıyla karşılaştırsanız bir ev ya da at almak için sarf edilen altının bugünkünden fazlaca farkı olmadığını görebilirsiniz.
Para sisteminin paraya ettiği zulüm metreye yansıtılınca anlaşılacaktır. Diyelim ki elinizde değişik bir malzemeden yapılmış 1 metre uzunluğunda bir mezureniz var. Malzeme nedeniyle bu mezure her sene ilk boyuna nispetle %5 büzülüp kısalıyor. 14 sene sonra bu mezurenin diğer gerçek bir metreye göre boyu yaklaşık 0.5 metre olacaktır. Siz bu metreyle ilk örnekteki 2 metrelik kumaşı ölçerseniz kumaşın boyunu kaç metre bulursunuz?
Cevabı yaklaşık 4 metre. Aslında kumaşın boyunda değişme yok. Zaman sizin mezuredeki metre ölçünüzü aşındırmıştır. Aynen borca dayalı sistemin parayı aşındırdığı gibi.
Adada çöküşün başlangıcı
Aradan sadece 40 senenin üzerinde zaman geçmiştir. Adada artık küçük bir medeniyet kurulmuştur. Faytonlarla ulaşım sağlanmaya başlamışlardır. Okullar, hastaneler başta olmak üzere pek çok yapı bina edilmiştir. Ancak adada bir şeylerin yolunda gitmediğinin herkes farkındadır. Para sürekli değer kaybetmekte insanlar canla başla çalışmalarına rağmen sürekli borç içinde yüzmektedirler. Eski mutluluklarını kaybetmişlerdir. Bereket adasından eser kalmamıştır. Yaşlılar gençlere memleketlerindeki enflasyon dedikleri şeyin burada da olduğunu anlatmaktadırlar. Ama nerede yanlış yapıldığını izah edebilen yoktur.
Bu sistemin can damarı ve en önemli kontrol aracı olan faiz oranları adeta açma kapama düğmesi gibidir. O yüzden sistemi sürdürmek için faizler sürekli indirilir çıkarılır. Sistem kendi kendini yediği için de sürekli para basılır: elbette her kuruşu borca dayalı olarak. Durum gittikçe kötüleşmektedir sürekli kriz krizi kovalamaktadır.
Dünyamızın da bu adada olup bitenden farkı yok. Borca dayalı para sistemi artık son zamanlarını yaşamakta. Pek çok ülke, kuruluş ve kişiler çeşitli gayelerle yerine konulacak para sisteminin arayışında.
Her çöküş aslında bir fırsattır. Paranın yeniden sadece ölçü aracı işlevini kazanabilmesi için insanlığın önünde önemli bir fırsat var. İnsanlık olarak uyanık olmazsak adaya gelen kötü niyetliler her zaman olacak ve insanlığın ölçüsünü çalarak menfaat sağlamaya çalışacaktır.
Siz o adada olsaydınız ne yapardınız? Altın veya benzeri değerli madeni bulunmayan bu adada ana işlevi ölçmek olan parayı nasıl seçer veya üretirdiniz?
(Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner, www.drcetiner.org, Kasım 2011)
Terennüm isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2011, 20:07   #4
Kullanıcı Adı
Terennüm
Standart
zamanınız varsa videoyu izleyin derim...
Terennüm isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2011, 20:10   #5
Kullanıcı Adı
İntifada
Standart
Zeitgeist Addendumu izleyin derim...

uzun sürer ama güzeldir...
  Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2011, 20:22   #6
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Üstat bu saatte iyi geldi son satırına kadar okudum fevkelade faydalı geldi. Para basmak isteyenleri bereketi alınmış adaya ışınlamak lazım.
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2011, 21:43   #7
Kullanıcı Adı
Cihannur
Standart
Bu faydalı paylaşım için teşekkür ederiz Terennüm. Konuyu sabitledim. Bu konuyla ilgili paylaşımlara burada devam edelim inşaallah.
Cihannur isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-10-2011, 22:25   #8
Kullanıcı Adı
Terennüm
Standart
Libya'nın niye apartopar işgal edildiğini biliyormusunuz? Bir ipucu vereyim kaddafinin ticareti altınla yapmak istemesi
Terennüm isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 11-11-2011, 14:33   #9
Kullanıcı Adı
Terennüm
Standart
Libyada dünya nasıl aldatıldı?

Libya’nın işgal edilmesinin asıl nedeni petrol mü yoksa merkez bankası sistemi midir?
Libya’daki Kaddafi rejiminin bütün dünyanın gözü önünde oldu bittiye getirilerek devrilmesi ve kendisinin linç edilerek yaşamına son verilmesinin yankıları devam ediyor. Devam edecek gibi de görünüyor.
Bu tartışmalar içerisinde “Kaddafi neden devrildi?” sorusuna aranan cevap neredeyse ortak tek kanaat olarak Libya’nın petrolü olduğu şeklinde. Ancak daha önce söylediğimiz üzere Rango’nun suyu takip ettiği gibi parayı takip ettiyseniz çok daha önemli bir şey bulacaksınız. Bunun için de Google Alert’inizi “Libya Central Bank” yani Libya Merkez Bankası olarak kurmanız yeterli. Hatta aynı kurguyu “Syria Central Bank” ve “Iran Central Bank” gibi hedefteki ülkeler üzerinde kurarsanız önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak olayları daha iyi anlamanızı sağlayacaktır.
Arapların yalancı baharı diyerek daha önce de sorguladığımız süreçte batılıların olaylara nasıl müdahil olduğunu analiz etmiştik. Libya olaylarında bunun şansa bırakılmadığı ve isyancıların bypass edilerek işin tamamlanmasının bizzat NATO ve BM kuvvetlerince gerçekleştirildiğini biliyoruz. Soros gibi finansörlerin isyancılara yaptığı eğitim, finansman, lojistik ve silah yardımlarının en üst düzeyde gerçekleştirildiğini daha önce ifade etmiştik.
Libya’da petrolden daha önemli olan şey ne?
Batılı ülkelerin bu denli hırsla işe sarılmalarının ana nedeninin petrol olduğuna inanılmakta. Ancak borca dayalı para sistemi (BDPS) dediğimiz küresel finans sisteminin çöküşünü ve uluslararası bankacıların krizden çıkış arayışlarını takip edenler olarak böyle düşünmüyoruz.
Dünya’da Merkez Bankacılığı temelli uluslararası bankacılığın egemen olmadığı 7 önemli ülke vardı. Bunlar Afganistan, Irak, İran, Kuzey Kore, Sudan, Küba ve Libya. Afganistan ve Irak gitti. En son Libya da gitti denilebilir ki yazının asıl konusu ve düşüncemize göre Kaddafi rejiminin süratle halledilmesinin sebebi de budur. 8 ay süratli, çünkü yazımızda anlatıldığı üzere Kaddafi gibi birisinin rejiminin içeriden yıkılması belki imkânsız olmasa bile çok zordu.
Yeniden ifade edersek Libya olaylarının arkasında petrolden çok daha önemli şeyler vardı. Neden daha önce yapılmayıp bu işin aceleyle gerçekleştirildiğini izah edebilecek bir şey olmalı. Bunların en başında Saddam’ın devrildiği günlerden önce yapmaya çalıştıkları akla geliyor.
O günlerde Saddam petrol satarken diğer ülkelerden ABD doları yerine Avro istemişti. Sonraki süreci hatırlıyorsunuz. Irak işgalinde ilk yağmalanan Irak Merkez Bankası olmuştu. ABD daha sonra bilgisayar donanımlarına ve tefrişatına varıncaya kadar Irak Merkez Bankasını yeniden kurmuştu. Gelişen süreçler neticesi Irak’ın yeni hali malum. Artık küresel bankacılık sistemine eklemlenmiş durumda.
Kaddafi ise daha ileri gidip tüm Afrika’da altın dinar temelli yeni bir ortak para birimine geçme planını uygulamaya kalkıştı. Onun yaptığı ABD dolarının ömrünün sayılı olduğunun sıkça söylendiği şu dönemde affedilemeyecek bir hataydı.
Bahsettiğimiz gruptan Ellen Brown başta olmak üzere para sistemiyle ilgilenen pek çok yazar çarpıcı tespitlerde bulundular. Biz de attığımız twitlerde okurların parayı takip etmelerini söyledik.
Tespitlerden en ilginci Libya’daki isyancı grupların daha isyanların başladığı ilk günlerde henüz hükümet olmamalarına rağmen Merkez Bankası kurmaya fırsat bulmalarıydı. Bunu Robert Wenzel “Economic Policy” dergisinde şöyle ifade etmekteydi.
“Daha hareketin ilk haftalarında isyancı bir grup tarafından Merkez Bankasının kurulduğunu ilk defa duydum. Bu, karşımızda sıradan bir isyancı grubunun değil de çok karmaşık ve organize önemli etkiler olduğunun kanıtıdır.”
Wenzel’e göre bu, isyancı muhalifleri Guinness rekorlar kitabına sokacak kadar önemli bir şeydi. Hakikaten dünyanın neresinde görülmüş isyancı bir hareketin Merkez Bankası kurduğu? Libya gibi bir ülkede hele Merkez Bankası yaklaşımının diğer ülkelerden farklı olduğu ve para basmanın devletçe yapıldığı Libya gibi bir yerde bu isyancılar “know-how”ı nasıl elde etmişlerdi?
Diğer önemli tespit ise Yeni Amerikan gazetesindeki Alex Newman’a ait.
İsyancılar geçen hafta yayımladıkları bir açıklamayla 19 Mart’ta düzenledikleri bir toplantının sonuçlarını bildirdiler. Alelade oldukları zannedilen bu devrimciler diğer şeyler arasında Bingazi Merkez Bankasının kurulduğunu, bu bankanın para politikaları kapsamında yetkili parasal otorite olarak belirlendiğini ve Libya Merkez bankasına bir valinin atanarak bu süre içerisinde geçici bir merkezin Bingazi’de olacağını anons ettiler.
Newman yazısında CNBC kıdemli editörü John Carney’in sormuş olduğu şu soruyu hatırlatmakta:
“Devrimci bir grubun siyasi güç kavgasının ilk başlarında bir Merkez Bankasını kurması görülmüş bir hadise midir? Bu kesinlikle çağımızda merkez bankacılarının nasıl olağanüstü bir güç haline geldiklerinin göstergesidir.”
Diğer bir anormallik ise Libya’ya karşı silah kullanmak için yapılan resmi gerekçeyi içermektedir. Gerekçe insan hakları ihlalleri üzerine ancak kanıtlar çelişkilerle doludur. Hatta Fox News internet sitesinde 28 Şubat tarihinde yayınlanan bir makaleye göre:
Birleşmiş Milletler, protescuları sindirmeye çalışan Libya lideri Muammer el-Kaddafi’yi kınamak üzere hararetli çalışmalar sürdürürken, Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları konseyi Libya’nın insan hakları sicili için övgü dolu geniş bir raporu kabul ediyor.
Bu rapor, Libya’ya insan haklarının öncelik haline gelmesini ve “anayasal” çerçevede iyileştirilmesini ve eğitim fırsatlarının geliştirilmesini tavsiye etmektedir. İran, Venezüella, Kuzey Kore, Suudi Arabistan ve aynı zamanda Kanada da dahil olmak üzere bir çok ülke, vatandaşlarına tanınan yasal korumalar için Libya’ya olumlu notlar verirken şimdi aynı vatandaşlar rejime karşı kanlı şekilde mücadele ediyorlar.
Brown’a göre de, Kaddafi’nin kişisel suçları hakkında ne söylenebilirse söylensin, Libya halkının gelişen bir toplum olduğu görünmekte. Örnek olarak da Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya sağlık profesyonellerinden oluşan bir heyetin, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ve Başbakan Vladimir Putin’e yazdıkları bir itirazda Libya hayatı ile tanışmalarının ardından, sadece birkaç ulusun böylesine konfor hayatı içinde yaşadığı kanısına vardıklarını ifade etmeleri.
Libyalılar ücretsiz tedavi hakkına sahipler ve hastaneleri dünyanın en iyi tıbbi ekipmanını sağlıyorlar. Libya’da eğitim ücretsizdir ve yetenekli gençler devlet burslusu olarak yurtdışında eğitim imkânına sahiptirler. Evlenirken genç çiftler 60.000 Libya dinarı (yaklaşık olarak 50.000 dolar) mali yardım alabilirler. İnsanlara faizsiz devlet kredileri verilmekte olup pratikte süre kısıtlaması yoktur bu kredilerin. Hükümet sübvansiyonları nedeniyle otomobillerin fiyatı, Avrupa’dan çok daha düşük olup, her aile için uygun fiyatlıdır. Benzinin litresi ve ekmek bir kuruştur ve tarımla uğraşanlar için vergi maliyeti yoktur. Libya halkı sakin ve huzurludurlar, içmeye meyilli değildirler ve çok dindarlardır.
Onlar, uluslararası toplumun rejime karşı mücadele ile ilgili yanlış bilgilendirilmiş olduğunu ileri sürerek. “Söyleyin bize, böyle bir rejimi kim istemez ki? ” diyorlar.
Bu sadece bir propagandadan ibaret olsa bile, inkâr edilemeyen gerçek şudur: Libya hükümetinin en azından pek çok popüler başarısı bulunmaktadır.
Kaddafi, NATO uçaklarının isyanlar sırasında bombaladığı Büyük İnsan yapımı Nehir (Great Man-Made River) projesi ile insanlık tarihinin en pahalı ve en büyük sulama projesini gerçekleştirerek çöle su getirdi, tam 33 milyar ABD doları harcayarak. Su Libya’da petrolden bile fazla hayati önem taşımaktadır. Bu proje Libyalılara göre dünyanın sekizinci harikası olarak adlandırılmaktadır.
Sadece Türkiye’nin oradaki yatırımlarının bile 25 milyar ABD doları olduğunu düşününüz. Bütün bunlara rağmen ülkenin yurt dışı borcu olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Parayı borç olarak almıyor devlet gerektiğinde üretiyordu. Zaten Libya’daki enflasyon grafiğine baktığımızda klasik ekonomik modellerle örtüşmediği hemen anlaşılıyor.
Büyük İnsan Yapımı Nehrin nüfusun %70’inin içme ve sulama ihtiyacını karşıladığını bunu gerçekleştirmek için suyun Libya’nın güneyindeki dev yer altı su havzası sisteminden 4000 kilometre boyunca pompalandığını biliyoruz. Bu da projenin büyüklüğünü göstermektedir. En azından önemli bir şey yapılmış demektir.
Libya üzerine yapılan saldırıların tek nedeninin petrol olduğu suçlamasına gelince Brown bunu sorunlu buluyor ki buna katılmamak elde değil.
Zira Libya tüm dünyada üretilen petrolün sadece %2 civarında olan kısmını üretiyor. Libya petrolü piyasadan yok olsa bile Suudi Arabistan tek başına bu miktarı yedekleyecek miktara sahip.
Ellen soruyor: “Eğer her şey petrol içinse neden Merkez Bankası’nda acele edildi?”
Diğer 2007 kaynaklı nette dolaşan bir bilgi ise ABD Generali Wesley Clark ile yapılan “Democracy Now” mülakatı. Clark mülakatta, 11 Eylül 2001’den 10 gün sonra kendisine Irak ile savaşa girileceğinin söylendiğini ifade ediyor. Clark şaşırarak nedenini sorduğunda “Bilmiyorum. Tahminime göre başka ne yapacaklarını bilmiyorlar.” Cevabını alıyor. Daha sonra aynı generalin kendisine 5 yılda 7 ülkeyi almayı planladıklarını söylüyor. Beş yılda alınacak bu 7 ülke: Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve Iran.
Ellen, bu ülkelerin ortak özelliğinin Merkez Bankalarının Bankası denilen BIS (Bank for International Settlements) altında listelenen 56 üye arasında yer almamaları olduğunu belirtiyor. Üye olmadıklarından İsviçre merkezli BIS tarafından para piyasalarını kontrol imkânı bulunmuyor.
Bu ülkelerin en önemli diğer özelliği Ellen’in gözünden kaçmış olmalı ama bizce çok önemli: Bu listedeki ülkelerin hepsi aynı zamanda İsrail’in sıfır güven sorunu için halledilmesi gerekenler. Nasıl olsa borç yoluyla köleleştirilen bir ülke nasıl olsa yerinden kıpırdayamaz.
Bu grubun içinde en aykırı ve karşı çıkanlar Libya ile Irak. Her ikisi de böylece halledilmiş oldu.
Examiner.com’da yazan Kenneth Schortgen ABD’nin Libya’ya saldırısının arkasındaki gerçek niyetin Libya Merkez Bankasını ele geçirmek olduğunu yazmakta. Aynı yazar şunları ilave etmekte: “ABD Saddam Hüseyin’i devirmek için Irak’a girmeden 6 ay önce bu petrol ülkesi petrol satarken dolar yerine avro kullanmak için adım attı. Bu bütün dünyayı küresel rezerv para birimi olarak domine eden dolar için tehdit anlamına gelmekteydi.”
Rusya’daki “Libya’nın bombalanması – ABD dolarını reddetmesi nedeniyle cezalandırılan Kaddafi” başlıklı bir makalede benzer görüşler dile getirilmekte. Kaddafi’nin cesur bir adım attığını ve dolar ile avroyu reddederek Arap ve Afrika ülkelerine yeni para birimi olarak altın dinar hareketini başlattığını ifade eden yazıda devamla Kaddafi’nin birleşik bir Afrika Kıtası içinde 200 milyon insanın kullanacağı ortak bir para birimi oluşturmayı önerdiği belirtilmekte.
Kaddafi’nin fikir babası olduğu tek Afrika para birimi, tek askeri güç ve tek pasaport fikri pek çok Arap ve Afrika ülkesi tarafından kabul edildi. Tek karşı çıkan ise Güney Afrika Cumhuriyeti ve Arap Devletler Ligi başkanı idi. Bu çalışmaya ABD ve Avrupa Birliği tarafından şiddetle karşı çıkıldı. Hatta Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy Libya’yı küresel finans sisteminin güvenliğine karşı bir tehdit olarak değerlendirdi.
Kaddafi aldırış etmedi, Birleşik Afrika’nın ve ortak para biriminin kurulması çalışmalarına devam etti. Bu bizi Libya Merkez Bankası bilmecesinin çözülmesine itmektedir. Market Oracle altında yazdığı “KÜRESEL HEDEF: Libya Merkez Bankası %100 Devlete Ait” başlıklı makalesinde Eric Encina gözlemlerini şöyle paylaşmakta: “Batılı politikacılar ve medya mensuplarının nadiren dile getirdikleri bir gerçeklik var: Libya Merkez Bankası %100 devlete aittir. Şu anda Libya kendi parası olan Libya Dinar’ını bünyesindeki merkez bankası imkânlarını kullanarak basmaktadır. Libya’nın kendi kaynaklarıyla ekonomik kaderini tayin edebilen bağımsız bir ülke olduğu gerçeğine çok az kişi karşı çıkabilir.
Libya’yla iş yapmak durumunda kalan küresel bankacılık kartelleri için en büyük sıkıntı Libya Merkez Bankasına ve onun parasına başvurma zorunluluğudur. Libya Merkez Bankasını kırma konusunda sıfır güce sahiptirler. Bu yüzden Libya Merkez Bankası’nın yıkılmasını Obama, Cameron ve Sarkozy’nin konuşmalarında bulamazsınız. Fakat emin olun Libya’nın diğer uluslar gibi bankacılık potasında eritilmesi küresel elitlerin en baştaki gündem maddesidir. Libya’nın sadece petrolü yok. Uluslararası Para Fonu/IMF’ye göre Libya Merkez Bankası kasalarında 144 ton altını var. Bu kadar varlıkla kim BIS ve IMF’yi ve onların kurallarını dinler?”
Burada Türkiye’yle hızlı bir karşılaştırmada yarar var. Libya nüfusu 6.5 milyon ve kasasında fiziksel olarak tuttuğu 144 ton altını var. Türkiye’nin nüfusu 75 milyon olup daha az miktarda yani 116 ton altını var. Daha önemlisi, bizdeki altınların belli miktarının ABD’de tutulduğu söyleniyor (ne kadarının Türkiye’de tutulduğunu açıkçası öğrenemedim).
Ellen Brown burada BIS kurallarını ve onların yerel ekonomilere etkilerini mercek altına almış.
“BIS sitesindeki bir makale merkez bankaları yönetim ağı içindeki merkez bankalarının tek veya ana amacının fiyat istikrarını korumak olduğunu belirtiyor. Bu nedenle politik kaygılardan uzak tutulmasını sağlamak için merkez bankalarının devletten bağımsız olması koşulunu getirmektedir. Fiyat istikrarı insanların ağır borçlar altında ezilse bile ilgili para arzının sağlanması anlamına gelmektedir. Merkez Bankalarının devletin yararına ne direk ne de kredi olarak para basmak suretiyle para arzının genişletilmesine izin verilmemektedir.”
2002 yılında “Asia Times Online” altında Henry Liu’nun “Ulusal bankalara karşı BIS” başlıklı bir makalede şöyle demektedir:
“BIS düzenlemelerinin sadece tek bir amacı vardır. O da özel bankacılık sisteminin güçlendirilmesi. Bu, ulusal ekonomilerin yok olması pahasına olsa bile. BIS, IMF’nın ulusal para rejimlerine yaptığını ulusal bankacılık sistemlerine yapar. Finansal küreselleşme altında ulusal ekonomiler artık kendi milli çıkarlarına hizmet edemez.”
Burada devletin olan eski Libya Merkez Bankası ile diğer merkez bankalarının temel amacını karşılaştırdığımızda Libya Merkez Bankasının para istikrarını diğer merkez bankalarının ise fiyat istikrarını öncelikli amaç olarak ele aldığını biliyoruz. İkisi arasındaki fark ayrı bir yazı konusudur.
Liu şöyle devam ediyor.
“Devlet para teorisini uygulamak suretiyle herhangi bir hükümet tüm dahili gelişimini ve tam istihdamını herhangi bir enflasyon olmadan kendi parasıyla sağlayabilir. Devlet para teorisi paranın özel bankalar yerine devletler tarafından basılması demektir.”
Liu, devletin kendi merkez bankasından faizsiz para ödünç almasının enflasyonist olacağı varsayılırken bunun yabancı para veya IMF’den faizle borç alındığında neden enflasyonist sayılmadığını haklı olarak şöyle sorgulamaktadır: “Aslında tüm bankalar özel olsun devlete ait olsun ödünç vermek suretiyle para yaratırlar. Yeni paranın çoğu banka kredisi olarak üretilir. Bunu devletin kendi merkez bankasından gerçekleştirirseniz tümüyle faizsizdir. Faizin ortadan kalkmasının kamu projelerinde maliyetin ortalama %50 düşürüldüğünü göstermektedir. Bu Libya’da devlet altında çalışan merkez bankası sistemidir.
Libya’nın devlete ait Merkez Bankası ulusal parayı basar ve devlet amaçları doğrultusunda kullanır. Bu, Libya’nın bedava eğitim ve sağlık hizmetlerini, her evlenen çifte faizsiz/uzun vadeli 60 bin Libya Dinar’ını (yaklaşık 50 bin dolar) nasıl sağladığını açıklamaktadır.
Ayrıca Libya’lıların sekizinci dünya harikası diye isimlendirdikleri 33 milyar dolarlık Büyük İnsan Yapımı Nehir projesinin nasıl inşa edilebildiğini de izah etmektedir.
Şimdi soralım: Libya’nın işgal edilmesinin asıl nedeni petrol mü yoksa merkez bankası/bankacılık sistemi midir? Hatta su diyenler de olabilir. Elbette petrolün veya suyun Libya için önemi inkâr edilemez. Ancak bahsettiğimiz nedenlerden ve delillerden dolayı Merkez Bankası çok daha fazla ağır basmaktadır. Aslında borca dayalı bankacılık sistemi yoluyla para, petrol ve suyun üçü ve hatta daha fazlası kontrol altına alınmış olacaktır.
Libya, devletin kendi parasını basmasıyla eğer enerji sorunu yoksa neler yapılabileceğini bütün dünyaya göstermiş oldu. Çoğu ülkenin petrolü yok. Ancak bu ülkeler devletin kendi merkez bankasından sağladıkları faizsiz borca dayalı olmayan para ile alt yapı maliyetlerini yarıya indirerek yeni geliştirilen teknolojiler sayesinde enerji bağımlılığından kurtulabilirler.
Enerji bağımsızlığı devletleri uluslararası bankacıların borç tuzağından kurtaracaktır. Mevcut durumda enerjiye olan bağımlılık ve borçlanmalar nedeniyle de üretim iç pazarlardan dışarıya doğru (ihracata) kaymış durumdadır. Ülkemizin ve benzer durumdaki pek çok ülkenin en büyük ithalat kalemi olan enerji konusu ancak bu şekilde çözülecektir.
Belki hatırlayacaksınız geçenlerde İngiliz Başbakanı David Cameron ve Fransa Devlet başkanı Nicolas Sarkozy sessiz sedasız Libya’ya gitmişti. Orada bulundukları sürede yaptıkları en önemli şey yeni Libya Merkez Bankası’nın talimatname ve yönergelerinin hazırlanmasıyla ilgili işler ve İngilizlerin taslak olarak hazırladığı belirtilen BM çözümünde yeni Libya Merkez Bankasının yetkilendirilmesi hususu.
Söylediklerimizin doğruluğunu zaman ve ortaya çıkan gerçekler gösterecektir. Unutmayın Kaddafi’nin devrettiği neredeyse sıfır dış borca sahip, devlete ait olan Merkez Bankası kasasında 144 ton altını bulunan, eğitim/sağlık gibi hizmetlerin bedava olduğu, kredilerin faizsiz verildiği bir Libya idi. Çok beklemenize de gerek yok. Gerçeklerin eninde sonunda zeytinyağı gibi su yüzüne çıkma gibi bir alışkanlıkları vardır.
Libya Merkez Bankası’nın BIS’e üye olması, IMF gibi kurumlardan alınacak dış borçlar, milli petrol endüstrisinin özelleştirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinin eskisi gibi bedava olup olmaması gibi pek çok parametreyi izleyiniz.
Aslında şimdiden ilk sonuçları görülmeye başladı. Daha düne kadar kendi parasını faizsiz basarak Libya hükümetinin onca yatırımlarını, parasız eğitim ve sağlık hizmetlerini gerçekleştirmesini sağlayan 100% devlete ait Libya Merkez Bankası kendi Libya Dinarını basmak için Mısır Merkez Bankasından yardım talep etmiş ama Mısır Merkez Bankası kabul etmemiş.
Ne demiştik! Parayı izleyin yeter. Tıpkı Rango’nun yaptığı gibi. O sizi olayların kaynağına götürüp gerçekleri anlamanıza yardım edecektir.
(Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner, Ekim 2011)
Terennüm isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




çarşamba çilingir webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım