|
![]() |
#1 |
![]() Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Star Gazetesi yazarı Doç. Dr. Berat Özipek Tokat'ta katıldığı bir seminerde 28 Şubat sürecine farklı bir yorum getirdi.
Eğitim-Bir-Sen Tokat Şubesi her Cumartesi düzenlediği söyleşilerinin bu haftaki konusu 28 Şubat’tı. Yoğun katılımın olduğu söyleşi programının bu haftaki konuğu Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Star Gazetesi yazarı Doç. Dr. Berat ÖZİPEK oldu. Özipek“28 Şubat ve Sivil Toplum” konulu seminer verdi. Eğitim Bir Sen teşkilatlanma Sekreteri Mustafa Eraslan selamlama konuşmasında “28 Şubat sürecinde inançlı insanlara yönelik adeta bir cadı avı başlatılmıştır. Hapse atılan, işine son verilen, sürgün edilen, aşağılanan on binlerce insan, 28 Şubat’ın üzerinden 12 yıl geçmiş olmasına rağmen hala devletinden uzanacak bir şefkat elini beklemektedir. Darbelerin sarstığı insanlardan özür dilenmeden darbelerle hesaplaşmak mümkün değildir. Nazım Hikmet’e, Ahmet Kaya’ya uzatılan el 28 Şubat mağdurlarına da uzatılmalıdır.” dedi Konuşmasının başında 28 Şubat darbesini (demokrasiye yapılan müdahaleyi) değerlendiren Özipek; “On yıl önceydi. Refah-Yol iktidardaydı. Onların iktidara gelmesiyle birlikte ülkede irtica tehlikesi baş gösterdi. Her akşam haberlerde şeriatçılar vardı. Gazeteler, radyolar, televizyonlar hep şeriat tehlikesinden söz ediyordu. Müslümler, Fadimeler, Kalkancılar, Aczimendiler, cin çıkarma törenleri, Refah Partili milletvekillerinin kasetleri ve ülkenin her yanında laikliğe yönelik saldırılar. Sonra Sincan’da tanklar yürüdü. Muhtıra verildi ve 28 Şubat kararları geldi, Meşru da olsa bir hükümet yıkıldı ve laiklik kurtuldu.” dedi. 28 ŞUBAT TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GELMİŞ GEÇMİŞ EN BÜYÜK SOYGUN HAREKETİDİR Darbelerin ve muhtıraların ekonomi politiğini anlamayanlar için 28 Şubat’ın anlamı aşağı yukarı budur. 28 Şubat’a böyle bakmak, sosyoloji, iktisat ve siyaset bilmemektir. “28 Şubat Türkiye Cumhuriyeti’nin gelmiş geçmiş en büyük soygun hareketidir.” diyen Özipek konuşmasına şöyle devam etti. “28 Şubat’ı böyle görmeyen ve böyle anlayamayanlar, irticayla yatıp irticayla kalktığımız bir ülkeden, nasıl olup da bir anda kurtulduğumuzu da anlayamazlar. Tıpkı, 11 Eylül 1980 günü şiddetin pençesindeki ülkeden, 12 Eylül günü huzur ve güven ortamına ani geçişimizi anlayamadıkları gibi. Tıpkı, 28 Şubat müdahalesiyle, ardından gelen iki büyük ekonomik kriz, çöküş, iflaslar, intiharlar, esnaf isyanı, bir anda buharlaşan milyarlarca dolar ile İMF’ye sarılmak zorunda kalışımızın ilişkisini anlayamadıkları gibi. Tıpkı, içi boşaltılan bankalarla, o bankaların yönetimindeki 28 Şubatçılar arasında bir ilişki kuramadıkları gibi. Tıpkı, 28 Şubatçı Generallerin danışmanlığındaki holdinglerin nasıl olup da büyük paralarla gözden kaybolduğunu anlayamadıkları gibi. Bunları anlamayanlar, daha dün refahçılara anti-Amerikancı, Batı karşıtı, ülkeyi Avrupa’dan koparacak diye demediklerini bırakmayanların, yetmedi adıyla sanıyla Batı Çalışma Grubu kurup onları fişleyenlerin, bugün Ak Parti Hükümeti’ni Batıcı, Avrupacı, onlara taviz veriyor diye suçlayan çevreler olduklarını acaba görüyorlar mı? Sanmıyorum. Görselerdi, bugün AB’ye ve ABD’ye karşı İran, Çin veya Rusya ile birlikte hareket etmemizi isteyenlerin vaktiyle Refah-Yol Hükümetine niye karşı çıktıklarını da sorarlardı. Kendisini hangi yüce amaçla meşrulaştırmaya çalışırsa çalışsın, her darbe ve muhtıranın bir iktisadı vardır. 28 Şubat, bu ülkenin gördüğü en büyük, en geniş çaplı gelir transferine sahne olmuştur; alt ve orta sınıflar, Aczimendi haberlerini izlerken bir anda fakirleştiklerini görmüşlerdir. Buna karşılık darbeciler holdinglerin başına veya yönetim kurullarına gelirken kredileri kesilen büyük medya yeniden rahatlamış, gazeteler ucuzlamış ama başka her şeyin fiyatı artmıştır. Devletten bağımsız gelişmeye çalışan sermaye yeşil diye yasak listesine alınırken devletçi sermaye güç kazanmıştır. Darbeciler ve ona destek verenler, hortumculukla gelirlerini artırırken GSMH erimiştir. Bütün darbe ve muhtıralarda olduğu gibi ekonomik ve sosyal açıdan asıl mağdurlar alt sınıflar oldu. Örneğin katsayı ve başörtüsü yasağı rezaletiyle milyonlarca yoksul aile çocuğunun geleceği çalındı, onlara üniversite yolu kapatıldı. Bir kuşak heba edildi. Kısaca “İşçisin, sen işçi kal” dendi. 28 Şubat demokrasiye açtığı derin yaralarla anılırken, Fadime’nin gözyaşlarının gizlediği en geniş kapsamlı postmodern kapkaççılık boyutu da ihmal edilmemeli. Evet, 28 Şubat sosyal piramidin altından üstüne doğru bir gelir transferidir. 28 Şubat Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan gerilimin ışığında anlaşılmalıdır. Bu gerilim, atanmışlar-seçilmişler, bürokrasi-siyaset, kapıkulu-reaya, merkez-çevre, oligarşi-demokrasi çelişkisidir. Bunun ötesinde ki bütün gerekçeler, temel çelişkiyi örtmek için kullanılan bahanelerden başkası değildir. DARBELERİN VE MUHTIRALARIN GEREKÇESİ OLMAZ BAHANESİ OLUR Darbelerin ve muhtıraların gerekçesi olmaz bahanesi olur. 28 Şubat’ında bahanesi Kalkancının Fadime’yi istismar etmesi ve cin çıkarma ayinleri ile birlikte irtica oldu. Bunlar ve bunun ötesindeki bütün gerekçeler, temel çelişkiyi örtmek için kullanılan bahanelerden başkası değildir. Her seferinde de tutan bahanelerdir bunlar. Çünkü ne yazık ki, bu bahanelere inanmaya hazır, bu yüzdende darbeler ve muhtıralar arasında ayrım yapan kesimler vardır. Oysa darbeler ve muhtıralara karşı kolektif bir sivil irade konmalıdır. Yapılması gereken hem ahlaken, hem siyaseten, hem de hukuken darbelere ve muhtıralara ayrım yapmadan karşı çıkmaktır. Tüm sivil toplum unsurları sağ ve sol anlayışına kapılmadan, bütün baskılara ve zorluklara ahlaki zeminde karşı tavır almazsa, 28 Şubat’ı daha çok anarız. Kenan Evren Marmaris’te resim yapmaya devam eder. 28 Şubat generalleri holdinglerin başında boy göstermeye devam eder. 28 Şubat, 12 Eylül’den, 27 Mayıs 12 Mart’tan veya 27 Nisan’dan ayrı değildir. Bunları ayırmak hayatı anlamamak demektir. Dolayısıyla bir dernek, bir sendika veya herhangi bir sivil toplum örgütü tüm darbe ve muhtıralara karşı refleks geliştirmiyorsa, bunun için uğraşmıyorsa, aslında darbelerden çokta şikâyetçi değil demektir. TÜM DARBECİLER VE MUHTIRACILAR YARGILANMALIDIR Türkiye’de “herkesin darbesi kendisine” mantığı vardır. İsteniyor ki herkes ve herkesin kendi mahallesinin hakkını savunurken “öteki”ne kayıtsız kalsın, hatta mümkünse onun mağdur edilmesi için uğraşsın. Oysa bu çıkış yolu değildir. Hem ahlaken değil, hem de siyaseten değildir. 28 Şubat ve onun gibi tüm darbelere ve muhtıralara karşı, insan hakları ortak zemininde kollektif bir sivil iradeyi inşa etmek gerekir. Bunu için, herkes için ama herkes için, din ve vicdan özgürlüğü kabul edilmelidir. Derin çetelere karşı birlikte hareket edilmelidir. 28 Şubat’ı mahkûm etmek istiyorsak, ayrıcalıklı olarak değil tümüyle reddetmeliyiz. Hukuki, ahlaki ve siyasi bakımdan darbeciler yargılanmalıdır demeliyiz. Yunanistan da bu yargılanma olduğundan, bugün darbeden söz edilmemektedir. Darbecilere “süngülerle iktidara gelebilirsiniz, ancak süngülerin üzerine oturamazsınız” demeliyiz.”
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|