![]() |
#1 |
![]() Hayatla takla atmayı öğrendiğimde paçalı güvercinlerle arkadaş oldum gece rıhtımlarında. Gökyüzüne bakıp Ay ile hasbi hal eder yıldızlarla ağlaşırım. Aydınlığa koşmayı denerken hep çıkmaz sokaklarda tükenir, hayallerin dehlizlerinde gezinir dururum. Koşarken duyduğum öfkem dağa yaslandı ve umutlarım beşinci mevsimin arifesine ertelendi yine. Bir Musa asası gerek düşlerimin mazi yolculuğuna. Sol yanımdan vurulmuş ve günün ortasında duruyorum şimdi. Sonbahar sendromunu yaşıyor ömrüm kurumuş yaprakların altın sarısında. Yoruldum sakallarımda saklı acılar biriktirmekten, tenimde pervasız atlar koşturmaktan yoruldum. Ah sonbahar serçesi olmaktan bir kurtulup yaz kırlangıcı olabilsem. İnce bir hüzün damlıyor tenimden dilime. Ne yana dönsem verilmiş sözlerin yerine getirilmediği insanlar kanatıyor dudaklarımı. Bir aşk kaç yıl devam etmeli? . Bu Önemli sorudan sonra: Seni seviyorum kadar bir yangın kalıyor sesime. Ahmet Haşim geliyor aklıma: Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak Eteklerimizde bir yığın günah kalıntısı ile çıkıyoruz merdivenlerden ama günahlarımıza onun gibi ağlayamıyoruz semaya bakarak. Kalbime bakıyorum taş mı kesildi tunç mu kesildi kaskatı olduğunu hissediyorum. Ve alnımın seccademle barışık olmadığını görüyorum. Bir aşabilseydik bunu, ağlayabilseydik keşke, buz kesilmiş bedenimizi kalbimizde kaynayan iki damla sızıntıyla eritebilseydik. Mor dağlara hüzün çökmüş ömrümün en bahar yerinde. Yine yalnızlıklarıma ağlamak kalıyor halimde. Kenan ilinde Yusuflara özendim, zindana uğradım dedim derdime derman dedi iyilikler Allahtan kötülükler nefsinden bilirsen dermanını bulmuşsundur diyecem. Geriye bir ben kaldım bir de sırtımda heybem
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|