fatih kısaparmak balon baskılı balon Arif AY Şiirleri - AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Arif AY Şiirleri


u.esra
07-31-2009, 16:51
Gökyüzü Saatleri

III
bakışından yakaladım seni
duruşundan
su gibi akışından sesinin
ağaçlar kuşlar cümle bulutlar geçti
hüznünden yakaladım seni

saçlarımda eski zaman karıncaları
ve ilk ışıkları çeşmelerin
yüzün yüzüme değer gibi yıldızlar
akşamından yakaladım seni

sevinç mi telaş mı
tahtaya kalkmış çocuk gibiyim karşında

IV
yaz akik bir güldü
yanağında soldu ve bitti
sende mi esti bu rüzgar
savrulur saçların da şimdi
yapraklar tümden nefti

bir düş horozudur güneş
her saat seninle
kurulur masaya bir güzel
ıssızlıklardan ıssızlıklara öter

en tetik yerindesin sabahın
kuşlar uçuruyor bakışların

u.esra
07-31-2009, 16:51
Erzurum

zaman yitik, sanki hiç yaşanmamış
bu mekân ne ilk, ne son durak
karşıda çifte minare
taşı işleyen nakkaş
hem selçuklu, hem dadaş

burda mevsim ikimizden biri

biz, marifetnameyle bir
akşamı yaprak yaprak çevirip
geceye ferman açtık
okuduk dudakla el arası
tartıp her sözü bir bir
sonra darasını düştük
ve biz, ölümden çok
zulmü gördük

biz erzurumda otuzüç kişiydik

gece oltu taşıdır, işlenir
ve tesbihe dönüşür zaman
geçer parmak uçlarımızdan
sonra, ağırlanır toprak
güze dökerek hüznü
hırkasına bürünmüş bir derviş
suskunluğunda gelir kış

burda mevsim ikimizden biri

bir de kadınlarımız,
yüzleri kavruk, gözleri iri
konuşunca gök, susunca toprak
gülü türküleyip akşam sabah
oturup evlerinde onlar
acıyı kilim gibi dokudular
biz onları, çocuklarımıza sıla
kendimize gurbet bilip
çiçeği burnunda bıraktık

biz ceylanı vurulmuş dağdık

kar iner
isyan gibi çabuk
ölüm gibi sessiz ve dakik
palandöken
kolları gürgen
gözleri çiğdem
gözdesi kekik
ve biz, ölümden çok
zulmü gördük

palandöken hem yassı hem dik
bir sabah kepenkleri
kar tipisi gibi
indirip birden
öpüp yüzünü toprağın
ağır ve derin
bir günü isyana böyle çevirdik

kar palandökenin börkü
bundan gayrısını giymedik
giymeyeceğiz dedik
ve bu söz üzre
başımızı göğe
sakalımızı yele
boynumuzu ipe verdik

biz erzurumda otuzüç kişiydik

şimdi onlarsız bu toprak
acıdan kıraç
hüzünden çorak
kışın dertli, yazın emrah
ve mevsim, ikimizden biri

u.esra
07-31-2009, 16:52
Çocuklar Nerde

sana anlatacaklarım var
otur
bir bardak su biraz zeytin
gözlerin/tüm sevincin
önce sofrayı kur
bak/gördün mü
nasıl sıcacık ekmek
sevenin yüreği/elimin emeği
nerede kaldı bunlar
çocuklara bir bak

-oyundalar/gelirler şimdi
saklama yüzündeki ikircimi
bir çatırtı/zaman durdu
işte oyun
onlar vuruldu

biraz gözyaşı biraz tuz
ekmeğim sokaklarda
sofrayı kaldır

u.esra
07-31-2009, 16:52
Baskın

yağmur bir göçtür
kollara kelepçe vurulunca
kapıda beklenmedik zil sesi
başlarında zulmün simgesi

süzülürler
başlar talan

götürülür
evde ağıt/figan

geceyi çöz dağılsın yıldızlar
yitik bir kuş, sürüklenen bir yaprak
hani bizim olan güneş
ah bu dağlanan yürek
hangi dağda yaktığın ateş

bir devir
buğday mühürlenir
kitap sürgülenir
tutuklanır yaşam

yağmur bir göçtür
kollara kelepçe vurulunca

u.esra
07-31-2009, 16:52
Gül Cengi

toprak değişti şimdi
devindi toprak
kandan ve gelinlik yeşiliyle
ellerim toprakta durur

ateşe doğrultup gözlerimi
bir ırmağa kıyasla
öfkenin eteğine boşaltarak damarlarımı .
kanı yazdım

yürek vuruşlarımdan dalgalar
bir uzun seccade toprak
silahların ucuna çekilmiş kalemim
kime ah ettin ey Eritrelim
firavunlar suda boğulur

u.esra
07-31-2009, 16:53
İnfaz

mahcup bir cellat gizli bende
her gün yağlar durur ipini
vakti yok infazların
kendi infazda vakitlerin
hızarlara gelemem gayrı
hizalara da
çürütülmüş bir köküm şurda burda

seni düşlemeye gün yetmiyor artık
günler bende bakırçalığı
serin rüzgarlarda saçların
yapraklarda sesin
bin yıldızlı gök yaptım gözlerinden
sevgilim demek için geceme

zor yollardayım
önüm ardım cinnet mahyaları
cam kırıkları dökülüyor ıslıklardan
gül değil yalnızlık bu elden ele
kıyamet habercisi çarşılarda

u.esra
07-31-2009, 16:53
İstanbul Denilince Sorulur Yeryüzü

Akşam kişneyen bir at istanbulda
Baktıkça sarayburnundan
Okşar yelesini tunusun yeli
Açılır marmara bir mavi zambak
Bir dağ yansıması cezayirden

Akşam yürüyen bir kervan istanbulda
Baktıkça eyüpten
Ansızın boşalan yağmur
Yüzündeki telaştan
Anlaşılır bir gezgin kadar yerli
Olamadığınız

Günün iskeleti var ortada
Ne içinizde bir giz
Ne güneşin pasa işleyen yanı
Çözülmeyen bir buzul
Bu bilinçsiz durum
Durmadan inip kalkan balyoz
Ve ezilmişliğiniz

Ağır ağır inen morluk
Bir faslı ananın yüzü sularda
Sığmaz içimin mağaralarına
Çözülüp dağılan güvercinlerden
Eyüpte bir türbe kalır

u.esra
07-31-2009, 16:53
Su Düşü

denize bir şeyler diyor adam
çiviler çakarak denize
gözlerinden
denize bir şeyler diyor adam

deniz sımsıcak Erzurum karı
denizden bir parça
adamın alnına koymalı

bil ki çoğalır özlemi
rüzgârsa toprağın dansı
gelir esen meltemle
ölüm ıhlamur kokusu

çeker maviliği bir soluk
belki çoğalır özlemi/çoğalır adamın

u.esra
07-31-2009, 16:54
Tenha Şiirleri'nden

II
Sürülmüş toprak kokuyorsun
biçilmiş çayır
söğütlüğü geçince
heryer çiğdem, gelincik ellerin
baktıkça açıyor yüzün
baktıkça bulutlar ve güneş
serçeler karışıyor gülüşüne

Saat yok gölgemizde zaman
ve suyun uzayıp giden öyküsü
sevmek kadar seni

u.esra
07-31-2009, 16:54
Anne

taşı tencerede kaynatan anne
çocuklara umudu sabrı öğreten anne
seni bir ömer arar bulur
beni zulüm boğar öldürür
taşı tencerede kaynatan anne

yürürlerdi erirdi taşlar
gün tutulur ay bölünürdü
onlar bir bakmaya görsün
tüm bakışlar dururdu
taşı tencerede kaynatan anne

onlar diri günler koydu keskin zamana
zulme kaymasın diye vakitleri
beş kez yıkayıp beş kez adladılar
onlar diri günler koydular umutla
taşı tencerede kaynatan anne

u.esra
07-31-2009, 16:54
Çekim


çağları aşan bir terziydi
annem/düşler biçti uykularıma
Yusuf'tan /ay çiçek bahçesi
o gecelerde
elleri çoğalırken suskunluğumun

yüklüydü onlar / sevgi
ellerinde bakraçları
sarkıtıp kuyulara
ışıtır gözlerimizi
güneşi emerek sulardan
tüm anneler / canevimiz

__________________

u.esra
07-31-2009, 16:55
BU KADAR

her şey bu kadar
bu kadar bütün anılar
yollar gibi uzun
yolcu gibi gece gündüz
yalnızlık bu kadar
bu kadar çektiğimiz acılar
aşk dediğimiz işte bu kadar

çocuk bu kadar
onun uzun masalı vardır bu kadar
masallarla gelir her çocuk
bir varmış bir yokmuş
evvel zaman içinde
bütün kuşlar gibi o da uçmuş
yuva dediğimiz işte o kadar

anne bu kadar
hiç gün görmemiş bu kadar
baba bu kadar
gurbetle sıla arasında gitmiş gelmiş
ilkbahar yaz sonbahar kış
hepsi hepsi dört mevsimmiş
hayat dediğimiz işte bu kadar

bu kadar yaşadığımız
nereye kaçarsan kaç bu kadar
başını taştan taşa çal
hoşça kal gülüm
dünya bu kadar


Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:55
Şiirin Kandilleri

Soluk soluğa bir tren geçer
Bırakıp gider aşkımı
Taşır seni yağmurun -hüznün
Taşlaşmış sokaklarda; uçurum
Bin yıllık ezgidir şiir;
Aıyı kavgada geçirir
Güneş öylece üstünde dağın
Sen denizi yarıyorsun! Şimdi
Bıçağı biler gibi
Tükenen birşey mi akşam
Bir tren soluk soluğa geçer

u.esra
07-31-2009, 16:55
MARAŞ

gülün oymağı bizdedir
gör ki acıdandır rengi

zaman garbiyelidir eser
usul ve sessiz, dervişim söyle ki
gönül gergefinde dokuyup
biçtiğin kumaş, sonra
konup göçtüğümüz, kervansaraylarca
eski, bu Maraş
dervişim söyle ki

gülün oymağı bizdedir
gör ki acıdandır rengi


su akar, yeniler kendini
toprak; depremlerin ustası
taşı en güzel
gediğine koyandır
sonra bir fırtınadan, bir fırtınaya
tutulmuş günlerin ardından
kalaylı taslarda hüznü
meyan şerbeti gibi sunandır
dervişim söyle ki

gülün oymağı bizdedir
gör ki yüreğimizde büyüyen kurşun dengi

ırmak kendince açar yolunu
direnir ve akar; Dicle geceyi
fırat sabahı bekleyen
iki nöbetçi: nice uçurumlardan geçip
toprağın acısından
dağın isyanını gördük

dervişim söyle ki
acının oymağı bizdedir
o da zulmün kendi

yol uzun, yaz bakır
bir sinide sunulan
erken olgunlaşan kabarcık
üzümü gibi ince ve saydam
yüzleriyle yedi adam
bu toprak kir tutmaz deyip
yağlı ilmeklere uzatıp boyunlarını
ve biz, gide gide
acının sonuna geldik

dervişim söyle ki
acının tutanağı bizdedir


Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:56
HÜCRE

güneş ansızın yitirilen devlet
hem sıla hem gurbet
küçülüp daralmış gök
sanki bir kuzgun gözü
avına tepeden bakan

sabrın belgesi bu
ip mermerleri keser

ekmek istemem, su yeter
zamanı onunla onarır
onunla büyütürüm
yüreğimde eritip hüznü
soluğu neye üfler gibi beklerim

sabrın belgesi bu
ip mermerleri keser

ey ruhumun parıltısı
yusufun, derin kuyusu
iklimlerin solmayan gülü
çağları aştın da
bana da o ateşten
bir demet sundun
ey ruhumun parıltısı



Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:56
KUTLU DÜŞ

duvarda küflü bir lamba
sanki ağlar
taşlar rutubetten katran
yürekte kor ateş
estikçe gece
yanar

sesler donmuş
burada, çeliğe su değil
sükût verilir
vakit ki yüreğin
atışından bilinir

yazar kalem
savunusunu suçsuzluğun
ak bir güvercin uyku
gözleri sonsuzluğa dalar

/uykudan murad hasıl olur
KAINATIN FAHRINI GÖRÜR/


Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:57
RİZE

kış harap, yaz hoyrattı
yağmurun hüznü
susuşun çok şey anlattı

acı filizlenir, dalverir zamana
zaman ki; en uygar yaşandı
sonra Karadeniz, sularında feodal
bir gemiyle kıyısına
en ilkel ve saçma olanı taşıyandı

karadeniz köpürüp yıkılan küheylandı

rize, bir sabah güneysudan
çayın filizinden, fındığın çiçeğine geçen
bir yangınla uyandı
dediler, bir yanımız dağ
kuşları talan
deniz bir yanımız, oysa o
ağımızı elimizden alandı

karadeniz köpürüp yıkılan küheylandı

yıl bindokuzyüzyirmialtı
aylardan şubattı
güneysudan sekiz adam
yağmur nasıl yağarsa rizeye öyle çoğalan
ağacı kökünden, insanı yüreğinden
yaşamı en alıcı yerinden
vuran birine karşı
karadenize sel olup aktı

kış harap, yaz hoyrattı
yağmurun hüznü
susuşun çok şey anlattı

güneş yitik
biz buna ölüm demedik
martı ve tay iki ürkek
bir de gece, kıyıda ışıldayan kürek
gömülür kumlara sekiz can

ay sarı, sanki mısır ekmeği
akşamları kıble dağından
şavkı soframıza vuran

saçları mısır koçanı, o gece
gök ambardır, yıldızlar darı
fındığı harmanlar gibi
yarıp kumları
çıkarıp onları dizildik dağa
dağ ki, acımıza soyunandır
çiğnimizde çiğindirik, ölüyü kundakta
taşıyan bizdik

çay demlenir acıdan
bardaklarda hüzün sunduk
yapraklardan, çiçeklerden
estikçe poyraz damar damar
gece ve gündüz, süzülür kan

ay sarı, sanki mısır ekmeği
akşamları kıble dağından
şavkı soframıza vuran

ete kemiğe bürünür bir gün
yürür bu kan, kurulur zaman

Arif AY

__________________

u.esra
07-31-2009, 16:57
İMLER

buğday en yoğun
bir öyküdür
anlatılır bizde
bir de Bitlis tütünü gibi
iplere dizildiğimiz

yaprağın ağıtı çürütür ağacı
işte mazgirt, tersemek
ektik acımızdan toprağı
bire on, bire bin verip
sarı başaklar gibi
biçildik

buğdayı ölç, dağıt
ve sonra, çoğalt güzü

Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:57
GAM YÜKÜ

/gam defterinin tamamı yok mu/

olmaz mı galip
gam bizde dağdır
gün gün öğütüp
tuz ve barut
ekmekle acı: urganlarla
kervanlara yüklediğimiz
sonra kadınlarımızın
gidip de dönmeyenlere yaktığı
bir ezgidir; söylenir akşamlarda

/yine gam yükünün kervanı geldi/


Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:58
BİLDİRİ

akrebin kendini zehirlediği
günlere geldik
taşları tek tek düşen
yalan duvarının önünde
can çekişiyor engerek
artık, tüm yoksullar için
kervanı vurmak gerek

işte en yoğun sabah
tomurcuğun açıldığı andır
sonra bir sesle
yüreğe çiğ gibi düşen
de ki, kan ve hüzünden
umudun söken şafağıdır

Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:58
Yürü Dağım

yürü dağım gidelim
aşiretiz, akrabayız
meşeyle, aynı karın
suyunu içtiğimizden
bir dal kurur da
bin dal göveririz yeniden

atlarımız, keçilerimizle biz
oba, oymak yaşar gideriz
basılmadıkça damarımıza
kemlik görmez bizden
uyuyan yılan
yürüyen karınca

oysa, bin hileyle
yakın dediler,
doğrusu biz, yiğitçe öldük
onlar yaşadı haince

yürü dağım gidelim
aşiretiz, akrabayız
meşeyle, aynı karın
suyunu içtiğimizden
bir dal kurur da
bin dal göveririz yeniden

merhaba orman
merhaba


Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:59
Bediüzzaman

a.

kuşlar savrulur, gök bahçelenir
bir ezgi mi, hüzünden
dura dura söylenir

kışı gelincikli tarla edip
buğdayı büyütmek, renginden
bir gülün; karı eritmesi gibi
yüreği yakmak sana, o gülden
sevda, o buğdaydan ekmek

seni şiire dökmek sonra

işte, gülün düş gördüğü an
at bedir ve tan: kor bir demir
ki düştüğü örs; hizan
nurs köyünde bir çocuk
büyür ve bilenir

kuşlar savrulur, gök bahçelenir
bir ezgi mi, hüzünden
dura dura söylenir

b.

sevdanın fetretinden
ferhad dağı kazmada

o dağ ki, yarılır tilloda
deniz dürülür düşünde
bir kıyamet imgesidir
gider gelir boşlukta
elinde “Fütûh-ül-Gayb”
dönüp dönüp okumakta
bir ırmak ki
derinlerde akmada

sevdanın fetretinden
ferhad dağı kazmada

sen, sürgünlerin uzmanı
mardinde sürgün yolunda
kıyama durdun da
ne müthiş bir vecd anı
o namaz ki
kelepçeleri kırmada

sevdanın fetretinden
ferhad dağı kazmada


c.

gece bir göldür burada
dağlardan bakılınca

evler ki, belki
en çok acıyı konuk etmiştir
akşam olunca; kavaklar
tekmil sıra

bitlis, siirt
mardin ve urfa
gece bir sestir burada
kapılar kapanınca

salkım söğütler vardır
dere boylarında
dağılmış saçları gibi
çocuların; gülme nedir
bilmeyen yüzlerine
poyraz vurunca

gece hüzünden bir türküdür burada
uykular bozulunca

ey karıncaların piri
gecenin türbedarı
sen ki, kalbiyin
külliyesini kurup
bilginin künhüne erince

gece açılan bir güldür burada
şafak sökünce

d.

barla: kırlar ve güller
yazılır sözler; ulu bir çınar
ki altından sürekli akan çeşme
kuşlardan bir çeşme
eriyen nedir akşamın sonunda
yaşanmış yılların bendinde
içim dopdolu yağmur
hüzünden bir yağmur
iner, iner de

güz yaprağını döker
ağaçta döner kendine


Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:59
En Erikten Kan

yeryüzünde telefonlar çalıyor
tellerden bir bildiri geçiyor
rotatifler daha hızlı
sabaha aydınlığı basıyor
ak kâğıtlara

mürekkep değil: kan
ortadoğudan, afrikadan
dicle gibi fırat gibi
böğründe bir at gibi
gürül gürül borulardan
kağıtlara kan basıyor
rotatifler daha hızlı

urfa, mardin, fas
istanbul yeryüzünü gözetliyor
konya bir selçuklu kubbesi
mevlâna soluğu bir gök
genişliği döndürüyor
sonra bursa; zaman ipeğinden
ilk kumaşı dokuyor

kudüs damarlarını topluyor
çağa urgan için
kudüs damarlarını topluyor
mekke medine arası
ay yine yürüyor
ay bölünüyor
hıra, güneşi
bağrında daha da büyütüyor

erzurum karını iyi tut
toprak böyle bekler ilk yazı
açar fabrika damının çiçeği
bilâlin solmayan çiçeği
tunusun zeytin gözlü güzeli
cezayirin yağız genci
tüm yeryüzü gücü

şimdilerde en erikten kan
rotatifler daha hızlı
hışır hışır
sabaha aydınlığı basıyor
ak kâğıtlara
selâm yeryüzü

Arif AY

u.esra
07-31-2009, 16:59
Kıyım

başağa durmadan daha
sestiler başları
ah firezli tarlalarım
ah toprağımın uzayıp giden
çoraklığı

gölgesi yok ağaçlarımın
yazım yok ki ağacım olsun
tarihim; yaşam ağacım
o kurtuldu, biz kuruduk
çünkü biz, gürül gürül
akan ırmakların suyuyduk
ey çocuk sorma nedendir

yazan ben değil, kalemdir
bir coğrafya ki; yerle
gök arası elemdir
onun için yunuslayın söylerim:
/dağdan kestiler hezenim
bozuldu türlü düzenim
ben bir uslanmaz ozanım
derdim vardır inilerim/

ey çocuk
uykunu boz artık
gölgeli ağaçlar dikelim
sabaha

kıyım zulmün ilk hecesi
ağaçların en zor bilmecesi
gecenin suç alfabesi
nedendir diye sorma
nedendir
yazan ben değil, kalemdir


Arif AY

u.esra
07-31-2009, 17:00
"Arkadaşlar Merhaba"

Sizden sonra da dolup boşalacak bu sınıflar
Duvarlara, sıralara sindi şimdiden
Umudunuz, sevinciniz, düşleriniz
Mezun olup gidiyorsunuz ya
Hep kulaklarımda çınlayacak sesiniz

Ben asık yüzlü hocanız Arif Ay
Çantası kitap, yüreği şiir dolu
Kucaklarcasına hepinizi: MERHABA!
Bu hafta kaç kitap okudunuz diyerek
Yine her sabah mahcup bakışlarınızdan öpeceğim

Hayat ebedî hayata eklenince tamamlanır
Bu yüzden dersler de bitmeyecek
Son şiirler gibi yarım kalacak
Uzun bir nehirdir anılarımız
Hep aramızda akacak

Sizler gibi bir gün
Ben de mezun olacağım
Özledikçe her birinizi
Yorgun gözlerimle
Yıllığınıza bakacağım

Arif Ay

Fasl-ı Gül
07-31-2009, 22:44
Eyvallah Esra.. Ben de çok sevdiğim bir Arif Ay şiirini bu vesileyle hatırlatmış olayım..

YAĞMURLARDAN GELMEK

a.

Yağmurlardan geliyorsun
upuzun gecelerden
ayışığına batmış üstün başın
bir hasreti bölüşüyoruz şimdi
tüm acıları bölüştüğümüz gibi
canerikleri boşaltıyorsun eteğinden
zambaklar
çocukluğumun giyilmemiş çamaşırları gibi
annelerin arada bir açtığı hülya sandıkları
anıların kokusu var onlarda

Boyuna susuyoruz
dünyaya benzer birşey büyüyor içimizde
çözemiyoruz neden
uzuyor uzuyor ellerin
saçların zaten sonsuzluk
can geliyor ağlamak gülmek geliyor
ağır ağır uyanıyor gövdem
baharda bir toprak gibi
yağmurlardan geliyorsun
canıma giriyorsun
uçsuz bucaksız kokuyorsun
yağmurlardan geliyorsun

b.
Gül dökülüyor yüzünden
gülüşün gülleri bunlar
tutup koyamıyorum masaya
masa işte
aramızdaki sonsuz deniz
bir dalga hafiften kabarıyor
bir el usulca uzanıyor
bir bardak ansızın tuzbuz
dokunuşun gülleri
bir bulut yavaş yavaş açılıyor
birlikte aralıyoruz perdesini yağmurun
ipek bir mendili gezdirmek gibi yüzünde
aramızdan akıp gidiyor gün

Sonra akşam geliyor ansızın
akşam işte şu dehşetli karanfil
"yârin dudağından getirilmiş"
kokusu sarıyor önce
sonra saçların
saçlarının rüzgârı
bir serinlik ki sorma gitsin
yüzüne dokunuyorum
yıldızlar dökülüyor birden
yıldızlar hüzün ve karanfil
akşam doluyor birden

c.
Kapı çalınıyor
kuru ekmeğimiz var mı diyor bir kadın
geçip gidiyor çünkü İskender de
geçiş gitmiş gibi sokaklarından akşamın
biraz gazyağı biraz is kokusu ve korkunç
duvarlar ki tarihin durmadan yapıp yıktığı
ateşler akan iki aşk çeşmesi
aç ve ilaç gibi yedikleri zehiri
köpük ve akşam
akşam ve köpük
köpeklerden çöker gibi çatısı göğün
parçalandı düş ve gerçek
ne tükenip bitmesi yıldızların
ne dağılan bilyası çocukların
yalnız sundurmada yağmuru seyreden
tüyü dökülmüş bir serçeden kalmas
kumral bir bakış mı
gözlerin en derin kederinde suların

Su akmayınca eskir
tarihe yalanın girmesi gibi öyle
bak yalnızlıklara dalıyorum işte
en kalabalığına yalnızlıkların
dörtnala uçar gibi bir at düşlerimden
dökük saçık bir zaman kalıyor geriye
oysa
mor bir şafaktan
canım sevgilim
güvercinim

A.FERHAT
08-01-2009, 15:02
bu sözlere nedenebilirki yorum yok üstad ARİF AY yüreğindeki o sözlerle duyurdu bizlere allah razı olsun esra kardeşim paylaşımlar harika çok beğndim emeğine yüreğine sağlık