Ak_Kelebek
09-02-2008, 17:34
RUSYA ile Batı arasındaki ihtilafta Türkiye nasıl davranmalı? Şimdi davrandığı gibi davranabilir; yani Batı ile paralel ama Rusya ile ilişkilere özen gösteren bir politika...
Bundan başka, Türkiye Batı'ya daha çok yakın da davranabilir. Yahut "uzaktaki" Batı'ya değil, "komşumuz"a yakın durabilir. Ya da "tarafsızlık" politikası da izleyebilir.
Bunların hepsini savunmak mümkündür. Aslında hepsinde karmaşık gerçekliğin bir parçası da vardır.
Fakat bir "Atatürkçü Dış Politika" modelinden bahsetmek ve ona göre "Şöyle olmalıdır" demek mümkün müdür?
Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasında, bazı yazar ve politikacılar, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını, AB'den uzak durmasını, "Üçüncü Dünya" ile beraber "Tarafsızlık" ya da "İttifaksızlık" politikası izlemesini "Atatürkçü Dış Politika" diye savunmuşlardı. Dayanakları Atatürk'ün Milli Mücadele sırasındaki 'antiemperyalist' sözleriydi.
Böyle bir "Atatürkçü Dış Politika" şablonu var mıdır?
Atatürk'ün politikaları
Mustafa Kemal, Milli Mücadele sürecinde Bolşevik Rusya ile temasa geçinceye kadar "emperyalizm, kapitalizm, burjuvazi" gibi terimleri kullanmamış, Lozan'dan sonra da bu terimleri terk etmiştir!
3 Mart 1922'de Gazi Paşa, Ankara'da Sovyet Elçisi "Aralof Yoldaş"a hitaben yaptığı konuşmada, bu terimleri Milli Mücadele'nin başlangıcında hiç düşünmediklerini, silah yardımı almak için Bolşeviklerle temasa geçtikten sonra bu terimleri kullandıklarını kendisi de ifade etmiştir.
Zafer kazanıldığında artık Bolşevik silahlarına ihtiyaç kalmamış, Lozan'daki diplomasi masasında 'Batı'yı yumuşatma' ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Gazi, Türkiye'nin yeni iç ve dış siyasetini artık "Garb'a teveccüh etmiş Türkiye" (Batı'ya yönelmiş) sözüyle ifade etmektedir!
Lozan devam ederken topladığı İzmir İktisat Kongresi'nde Batı sermayesine çağrı çıkarmıştır!
Lozan'da Boğazlar konusunda Türkiye'nin mutlak egemenliğini savunan Rus tezini değil, Boğazlar'ı uluslararası komisyonun 'idari' yönetimine bırakan İngiliz tezine yaklaşmıştır!
Çünkü Rus tezi, Türkiye'nin Boğazlar konusunda dev Rusya ile tek başına karşı karşıya kalması demekti!
Avrupa'da yükselen faşizm tehdidi Türkiye ile beraber İngiltere ve Rusya'yı da tedirgin ettiğinde 1936'da Montrö Antlaşması yapılarak Lozan'ın egemenlik eksiği giderilmiş, bugünkü düzen kurulmuştur.
Coğrafyanın gereği
Atatürk'ün dış politikası pragmatiktir.
Bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü, barış gibi ilkeler evrensel ilkelerdir ve diplomasi tabiatı gereği pragmatiktir. Bu çerçevede, ülkelerin dış politikasını belirleyen temel etken coğrafyalarıdır.
Anadolu coğrafyası Bizans ve Osmanlı zamanlarında da "Garb'a teveccüh"e öncelik vermeyi ama Karadeniz'i, Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu asla ihmal etmemeyi gerektirmiştir.
Olaylara, sorunlara göre nüanslar elbette değişir.
"Garb'a teveccüh etmiş Türkiye" asla Rusya'yı, Karadeniz'i, Kafkasya'yı, Ortadoğu'yu, Akdeniz'i ihmal edemez. Değişken ve karmaşık nüansların senfonisi ise diplomasinizin ustalığına ve kudretinizin çapına bağlıdır.
Bakış açılarına göre hatasız politika olamaz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde ve bugününde çok büyük dış politika hataları yapılmamıştır; temel ilkeleri doğrudur.
Taha AKYOL
milliyet
Bundan başka, Türkiye Batı'ya daha çok yakın da davranabilir. Yahut "uzaktaki" Batı'ya değil, "komşumuz"a yakın durabilir. Ya da "tarafsızlık" politikası da izleyebilir.
Bunların hepsini savunmak mümkündür. Aslında hepsinde karmaşık gerçekliğin bir parçası da vardır.
Fakat bir "Atatürkçü Dış Politika" modelinden bahsetmek ve ona göre "Şöyle olmalıdır" demek mümkün müdür?
Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu dünyasında, bazı yazar ve politikacılar, Türkiye'nin NATO'dan çıkmasını, AB'den uzak durmasını, "Üçüncü Dünya" ile beraber "Tarafsızlık" ya da "İttifaksızlık" politikası izlemesini "Atatürkçü Dış Politika" diye savunmuşlardı. Dayanakları Atatürk'ün Milli Mücadele sırasındaki 'antiemperyalist' sözleriydi.
Böyle bir "Atatürkçü Dış Politika" şablonu var mıdır?
Atatürk'ün politikaları
Mustafa Kemal, Milli Mücadele sürecinde Bolşevik Rusya ile temasa geçinceye kadar "emperyalizm, kapitalizm, burjuvazi" gibi terimleri kullanmamış, Lozan'dan sonra da bu terimleri terk etmiştir!
3 Mart 1922'de Gazi Paşa, Ankara'da Sovyet Elçisi "Aralof Yoldaş"a hitaben yaptığı konuşmada, bu terimleri Milli Mücadele'nin başlangıcında hiç düşünmediklerini, silah yardımı almak için Bolşeviklerle temasa geçtikten sonra bu terimleri kullandıklarını kendisi de ifade etmiştir.
Zafer kazanıldığında artık Bolşevik silahlarına ihtiyaç kalmamış, Lozan'daki diplomasi masasında 'Batı'yı yumuşatma' ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Gazi, Türkiye'nin yeni iç ve dış siyasetini artık "Garb'a teveccüh etmiş Türkiye" (Batı'ya yönelmiş) sözüyle ifade etmektedir!
Lozan devam ederken topladığı İzmir İktisat Kongresi'nde Batı sermayesine çağrı çıkarmıştır!
Lozan'da Boğazlar konusunda Türkiye'nin mutlak egemenliğini savunan Rus tezini değil, Boğazlar'ı uluslararası komisyonun 'idari' yönetimine bırakan İngiliz tezine yaklaşmıştır!
Çünkü Rus tezi, Türkiye'nin Boğazlar konusunda dev Rusya ile tek başına karşı karşıya kalması demekti!
Avrupa'da yükselen faşizm tehdidi Türkiye ile beraber İngiltere ve Rusya'yı da tedirgin ettiğinde 1936'da Montrö Antlaşması yapılarak Lozan'ın egemenlik eksiği giderilmiş, bugünkü düzen kurulmuştur.
Coğrafyanın gereği
Atatürk'ün dış politikası pragmatiktir.
Bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü, barış gibi ilkeler evrensel ilkelerdir ve diplomasi tabiatı gereği pragmatiktir. Bu çerçevede, ülkelerin dış politikasını belirleyen temel etken coğrafyalarıdır.
Anadolu coğrafyası Bizans ve Osmanlı zamanlarında da "Garb'a teveccüh"e öncelik vermeyi ama Karadeniz'i, Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu asla ihmal etmemeyi gerektirmiştir.
Olaylara, sorunlara göre nüanslar elbette değişir.
"Garb'a teveccüh etmiş Türkiye" asla Rusya'yı, Karadeniz'i, Kafkasya'yı, Ortadoğu'yu, Akdeniz'i ihmal edemez. Değişken ve karmaşık nüansların senfonisi ise diplomasinizin ustalığına ve kudretinizin çapına bağlıdır.
Bakış açılarına göre hatasız politika olamaz ama Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde ve bugününde çok büyük dış politika hataları yapılmamıştır; temel ilkeleri doğrudur.
Taha AKYOL
milliyet