Orijinalini görmek için tıklayınız : Cahit Zarifoğlu Şiirler
büyükdoğu
01-23-2008, 22:26
http://arsiv.zaman.com.tr/2001/06/08/images/kultur1.jpg
SEN KUŞ OLUR
GİDERSİN BİR TRENLE
Uzun bir geçmişimiz var
Hiç yorulmadan
En azından bir kere
eğlenceli beşik
ha biz varız
ha biz maskeli balo
Saygıya durup üstün bir gecede
Bir sır payı katlayıp
sade bir kahveden
Keyifsiz bir detayın hkmüyle
ha biz yokuz
ha biz seferde
Ya bu kez ölenleri görmeliysek
Ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Parka dolalım
Park bizi alır önce
Seyrimizden bir sabah kazanır
Eğri fakat daha çok eğrilmez bir şoförle
Sayısız rampaya katlanır
ya güneşten daha zengin
sofraya diz çökeriz
ya sen kuş olup gitmeliysen bir trenle
Oysa sergimize kuşlar gelir uzanır.
æææææææææææææææææææ
ÇÖLDE GİZLİ
BEZGİNLER
bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yagmur sıcağı gibi
öptüm sonsuz gidişinden. saçlarının seyriyle seni
yolları aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran
akreplerdir duygunun. karanlık ordulara güneşsiz sokulan
bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek
şakakların sıcağında kuytu bir ses büzülüp ölecek
sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında
bahar şenlikleriyle. sürdüren ellerini yngın borularında
şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan buluşlarından
burda biter düğün. gidilir mi evin soğuğuna çölün sıcağından
gemilerimiz saklanır.ağzımızda bir aşk kaçışı vardır buluşmaların
saplandık tadına.durduk alnında yüreğe vuruşların
yollar sellere gider. açılır parklar artık kuşlar dağılır
bir aşkı gözyaşlarıyla bulvara çağirmak hiç keseye mi kalır
çizildi yalnızlar. senin gelişin ne de süvari köprünün diplerinde
geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. kürek sesleriyle
koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından
sayılır günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin arkasından
oturur iki bakış ormanından gerilip bir masayı kollar
uzayıp uzaya giden akrebe katlanıp zincire gelmeyen yolcular
bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller açılır ortasından
su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık yaşamamızdan
biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık
sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı kazandık
sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle.Yalnızlıkla ben kaldım
sevindiniz işte alın kurtulun. Aha size son atım
büyükdoğu
01-23-2008, 22:26
ORASI NERESİ
BURASI BİR ADAM
Korkuyu kapışır taşlar
karanlık kendine çekince perdeyi
göz hüzünle odayı kapar
el uyur ve akvaryumda balık
resmi çekilmiş nehir
Böyle bir çiçek vardı
Rüyamdaki geçit büyüyüp büyüyüp
Büyüyüp büyüyüp büyüyüp
Espası bir tek gece
Ezip el tutan
Alnını bütün bir duvara dayıyan
ve sesleri bir orman büyüklüğünde
güneşe yol yapan çocuk
güreşip bütün gelişleriyle
gecikmiş bir deniz feneri
Saati yalvarır hızla
Şafağı çoğaltır kan akan damar
Adım zorlar kapıya çağrılan
En korkulan gerçeği
Bir boyun eğişle girilen
böyle bir çiçek vardı
kılcal kökleri
çağın sarsıntı duvarlarından
burası bir adam
bir aşk çapında
bir çeşit hapishane tutulan
akıp giden su uyanınca adam
suyu geçmek isteyen karınca
bir taşın alevinden basarak ellerine
kaçınca adam
bırakmaz eşyasını da uykuda.
büyükdoğu
01-23-2008, 22:26
SEVMEK DE YORULUR
Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
Bir yerde onların yönlerinden
alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
bulvarların geceye vurdukları
çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
bir sürü alışkanlıklar taşıyan
insanlığımızın gülüşü yalnızlar çarşısında
çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
başkası sevsin diye en seçkin yerine
bir şal gezdirirdi
insanlığımıza birşey getirirdi yalnızlara
Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
senin sonsuz gelişinle
saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
davranılmaz üstünde durulmaz
hiçbir tüfeğe gelmez kekliksem
Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
durmuş ki bakışın boynun bozgun
üstünden bir nehir geçer gibi
ya gecedir ondan ya bulanık sudan
bir hasta gibi ağrımaktasın
Gelişini aldım onu nasıl harcadım
Denizden bulanıp okyanusa
Selam çakan vapurun
Aman o ne güzel o nasıl
Sevindik adımına birden parka çekildik
Ve birden nasıl bayram bıyıklı
Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
Eğip başını içlerimden gittiğim zaman
Uzağa bir yolcuya çıkar gibi
Selini üstüme çektin önce
camdan bir mektup dolabının
üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
başını duvara değdirmiş bir benzetişle
jozef ka benzeri bir bakışındı
ya da konuşmayı kesip aman sen
öyle bir gittin ki benimle
Piknik beni sana verdi önce
Gelişen güneş yalnızlıktan
bir göze
Eski ellerin
Ve çağlarınla birşeye uzanmış etin
Ve hançerinle zamana saf durmuş
Son gidişindir bu
Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
zaten hangisi kavak zürafası değil
biri bütün yan odaları bekler
kuşkulu geçer camlardan
ve bırekır yerini bir koridor bekçisine
Haydi sen bütün onlara git benimle
Son sigaramdın
Gidişin antinikotin
Birden birşey mutlueşit piyano çalıyor
Elleri iki çeşit durgun
Gerçi çımıyor gelenlerin karanlığa duranların
Suya inen sesleri
Tam şimdi denizinle
bir çakıl taşına yaklaşıyor
kuma çok yakın bütün kesitlerinle
bakıyor ve bunalıyorsun
Tam şimdi ipe koşan
beni elleriyle alkışlayan
ağrıyan bir gün geliyor
büyükdoğu
01-23-2008, 22:27
AHENKSİZ KUŞLAR
çayırkuşu engelsiz yapraklara
havası dondurulmuş ve suyundan alıkoyulmuş
bir ay gecesi tanrısıyla
elişi kağıtlarından ev demetlerini
ve deniz başlarında
küçük ve yuvarlak ellerle tutulmuş çocuk etekleri
çayır kuşunu engelsiz yapraklara
çaçaron hep evleriyle onlara bir akşam geçidi
vurulmadan ve korkusuna
sebepsiz kapılmadan
duvarlara yapılmış heykel ağızlarındaki sözlerin
ve eski risimlerde
yerli oyulmuş
gözlerin ve hiçbir vehmin önünde
vurulmadan ve korkulara
yazı sonu alınan bir kuştu
yerle gök arasında
kadırgalarında renk atmaz cömert çiçekler
su altlarında ve yürek diplerinde
zarı delinerek bir an bekleyen
kanatları sabra
ve kabus sonlarına
çarpan konuşan ve sesler çeviren
yerler gök sonlarında
görülmeden tanınan
ve en gerektiği yerde anılan
civa sıcağı yurtlar
çamdan insanı çiğneyen sakızlar
korkuya öteye ve dünya seslerine
çarpan çalkanan
bir yamaçta yalnız başına durabilmiş
açabilmiş çalılar
çayırkuşu insan ve toprak levhasında
gagası ışıyınca durur anlatır
bildirir ki güneştir
her an sabah sesi çıkaran
ve devran deyince
insanın isim verdiği yüceden
göğü kollayan ve ufuktan aranan
bir çift gözü en son şekliyle
her an bir zindan resminde çağıran
güneştir gagası
ışıyınca çayırkuşunun
bir savaş bütün bunlarla doludur
ölüm beyin düzlerinde
sık sık gezinen ve işte tamam yerine
her dokunuşta bir delik açılan
ve hepsi bir tek karanlığa açılan
büyükdoğu
01-23-2008, 22:28
DELİKANLILAR
Gülünç şapkalarını sahipsiz sarkılarıyla
Bazen mavi yanaklı bir yıldızın
Kızdan heykellerini
utangaç ve yenilgen
bir gardrob odasında
namluya benzer
herşeyim
dünyada
üryan dolaşan bebeğin
özgürlüğün ama her şeyin
özgüre ödünç verilen geleceğin
Erişilecek bir üst bir alt kent
Bir de
İçinde durup demir atılacak
Bu binek aşkların
Delikanlılar sofrasında
Kamçılı bağrışları
Derken
Merhem
Yok merhem
Derken
Avuç içlerinin kadın bölmelerine
En usta hücrelerime
En yanıltıcı en dolup en boşalan
Ve boşa atılan
Yıkılan hücrelerime
Bükülen dizlerime
Ve kasılan karın etlerime
Kendime gelince ben kim oluyorum
Cevherim neyse nereden geliyor
Duvarların fayans çinko benzerleri
Kendime gelince
Gözlerini cihan gözlerini
Ellerini kollarını parmaklarını
Göğsüme göğsüme tam yüzüme
Uzatan eşya beyleri
Çanak çömlek
Varlığına vardığım hücre gece
Her yandan karanlıklar biçilir
Dikilir üstümüze
II
Yolda kamyonlarla süt satanlar
Düşleri
Evleri ufalayan ve büyüyen çocuklardan
Değerli bir yoldaşlıkla
Ödünç alan ihtiyar babalar
Ateş yanan sokaklar geçiyorlar
Delikanlılar baba ve adam
Delikanlılar ve aşklar
Delikanlılar sevdalı oluşlardan
Bir yıldız poyrazı
İsa meryem kadar
Bir balıkla girince sulara
İnsanlar kelime hücrelerinde
İnsanın denizlere dağılan saçlarında
--isa da tam denizlere göre
insanlar isaya göre
eşyalarıyla ve hayvanlarıyla
yaşar akıp giden uslarıyla
geliştirme geliştirme
bütün ölmek ve öldürmek sınavlarını
anılarda bırakmak için
tanrının ve meryemin yavrularını
Delikanlı bir çağanoz fabrikasında
Yürekleri devrilir doğum günü bayraklarıyla
Kentlere çağrılan ve insan biçimlerine
Nefret biçilen
Ve bunları düzenli anneler şeklinde
Yalnız düşman getiren
Babanın gecelerine
Delikanlı
Bir sahnenin perdelerinden sonra
Katmerli kadife ve kapanan karanlık küçük odalarda
Ve karanlık küçük odalarda
büyükdoğu
01-23-2008, 22:28
ÖLÜ ATLAR
Karışık bir iç deniz bunalımı
Zafersiz bir kalyonda
Ölümün her anki hatırasından uzak
insanı her halinden tanıyan
sakat bir ölü atlar alıcısı
Ucuza kilitlenmiş bir dağ ceylanı
Ancak bir tabuyu öldürecek bir zamanda
göğün bütün ön görmelerinden uzak
fenerler tutulup tekmeler atılan
önemli bir es çağ tanrısı
telaşla yenilen analarda kayboluşları
sevgisiz kalan babalarda
lekesiz bir güneşle ancak
çocuğunu sardığı bezler arınan
ağrıtmaz sanılan bir yaşamak şarkısı
ikisinden birini örter kanadı
durulmayıp tebessüm ettirilen şarkıda
sevinçsiz canlara dayanmak
her an bir başka ışıksızı arayan
acıması bir çocuğun masal cücelerine
büyükdoğu
01-23-2008, 22:29
SU
Taşlanan kadınlar yankır
girdap duvarda ve sırları çözük aynalar
bir aynanın civarda hayvan otlağındaki benzeri
yüzler kuyuya inen gözü terkeder
sıcaktır orfe yaklaşır
kavalsız ve çılgınca döner kaderine bir kez daha bakar
açlığa üşümeye kartalın alnında duran yıldıza
bir kere daha daha yalnızlığa
kati ve aşk geçerliliğini ortaya koyarak
ulusal ve benci iki çingene arasında
bir kere daha yalnızlığa
atılarak
Yerin içinde yüzlerle hücum
bütün özentili yekinmelere doğru karşı
bütün nedensiz gençliklere doğru karşı
bütün...............doğru karşı
aç olan karın
soylu olan yoksulluk
ve mızrakla gelen alın
yerin gezisinde insan vardır
ağulu bir diş put taşında
doğacak çocukların toplandığı çadır taşında
ava çıkmıştır
Aşk tunç çekmiştir bizle olan sırttına
birbirini çaresiz bırakan çehrelerin
yaralı ceylanı bulup tepindiği
(Fırat birden bire kaybolur bir mağarada)
sevenin kurbanla alınıp kurbanla ödendiği
güneşin aşktan sudan ve topraktan
daha hızlı yöneldiği
raskolnikof
müthiş bir iman ağrısı çekmektedir.
Güvercinler toplandı sofralar kuruldu
Ağaçlar bahçede kızgın güneşle çatıldı
Elma tadları ağır ayrılık tadları
Yalnızlıkla toprağa savruldu
Katerin açık kollarıyla yaklaştı üç tuzaklı odalarıyla
mükemmel bir karpuza yaslanmak
suya çağrılmak
bir de içindeki ziynetleri hor görmek iyice
oysa güneş ağırlaşsın siyah saçımız uzayan başımızda
alnımızın dibinde kalsın seçkin ve Horasanı kayıran
gözlerimiz
Hiç akla gelmedi
Beraber kırları hüznü atmaya yarayan bir annenin
dallara takılıp ağrıyan yaralarıyla yattığı
gerçekten canlı göğsü boğucu çaylarıyla
akşam suyunda bir sütun mermer içmiş
her erkeğe bir yılan üfürmüş
2
Ciğerlerde ölüm akar
Çeşme
İnsan hesapsız çocuk üfürük
kendinde olmayan gürz kapanan ayna
mektep taze ekmek dilimi zeytinin içindeki bağırgan
ölüm
sıkışmış aramıza
sandalyenin dibinde mi
dudak sıcak çay bardağına kapanırken
salıncak onunla içten içe anlaşma
cevizin ipi tıtan çocuğu kayıran dallarında
yeşil yaprakta veba
ölüm evin hangi bilinmezinde ya da açıkca
küçük kardeşin avucunda mı
uzak insan sahillerine
kelimeyi dolanan dillere
taşıdılar zeytin
kahvaltı ve zeytin
sofrada üç büyük zeytin üç kanlı bakış
Ölünün ağzına zeytin kondu
şiş dudakların arasına
sonra geniş omuz yaralarında
adamlar kırılan camlar taktılar
3
İnanç yiğit ev sorardı bulup konaklardı
Kanlı göz ufuk tarardı
Cürümlü başta her geyik akışında
Örtülür dudaklar çünkü kalbe çarpılırlar
el gezer tenhaları dolanır ufak tüyler
ve tüyler ki ateşle diklenirler
kendi namlarına egemen olarak
üşüme kabarcıkları tad kabarcıkları
ürpermelerle unutkanlık
yerin bir zaferle doğrulması cürme katık olarak
dantel kalb vurması su kapları
ıslak naylon örtü ve ıslak cimrilikle
ustalıkla yaprağa ilave peçete
yorgun ve evvelden haber
sonra saralar
sıradadırlar
Kapılar baskıyla kapalıdır
onlar yontup hamam kapılarını
kulaklara ses kutuları
Ormanlar avazlarıyla parke taşlar
Kurtlar
Yıldırım
Avizeler
Orada köşelere düşler yerleşir yatakları kollar
Uyku canavar kıvrımlı batarlı saldırır
Ev tilkiyle sarılır kuşatılır
Yorgun bir masal uzakta kaybolur
Kulaklarına yosun ve balık biriken çocuklar
Toprağın rengine katılan
Hızla yorgana atılan
Göğsümüze sırtımızaateş bastıran
Örtünen çıldıran çocuklar
La onlarla alev açıyor her yanımız
Anlaşalım
4
Denizde büyüyen av hayvanı
suları derin denizleri boyıyan mürekkep hayvanı
uzatır gözlerini ince çalgılar içinde şavaşlarla
tiz sesli yuvarlak ağızlarıyla
bu kez bu alçıyı donduranla
kapalı denizlere kapılıp açık okyanusta
kayalardan inen hızlı koşan bağırlar
ayakta durlar
KALKlar
oturun babamı
ben güvercin saçlı çocuktum
buzlardan başlayıp vurdular
dağların yabani timsahında
sanatın fiziksel geçerliliğe kadar
vurdular
babam up uzun yatandı kumda
ölü ve uzaması birden duran saçlarıyla
çünkü öylesine kendi ölümü
başını yastıklardan kaçıran uykulu başınıcümle odalardan
hep kumlar vardı çünkü uykuya yaklaşırken
üzülecek ve sevinç duyacak yerlerde
dudakların içinde kulak yollarında
adamın öldürülüş sesi
sofadan sokak kapısından
pencereden kumluğa okyanusa
ahrete olan dostluğumuza yakınlığımıza
Yunus_Emre
01-23-2008, 22:42
Eline saglik.+1
Fasl-ı Gül
03-23-2008, 18:49
Merhum Cahit ZARİFOĞLU(1940-1987)'nun çok beğendiğim bir kaç şiirini de ben sizlerle paylaşmak isterim
DARALAN VAKİTLER
Yanakları saçları gözleri yanmış
Zehirli gaz bombaları
Yılan gibi sokmuş yalamış gövdelerini
Ağızları, küçücük dilleri yanmış
Bütün Beyrut sapsarı kalmış
Sanki anlamak imkansız
Başları
Paletlerle ezilmiş babaları
Yahudi doğramış analarını
Binlerce çocuk topların betonların altında
Beyrutun gözyaşları şimdi
Kudüsün yanıbaşında
Müslümanlarsa uzakta
Sanki başka
Gelinmez bir dünyada
Acın bir vadi
Zehirli çiçekleri bir ova gibi karşımda
Gözüm baksın sadece
Ayrıntıları
Kıvrılıp kırılmış bilekleri
Kemikten yakılmış etleri
Kuma serilmiş cesetleri
Büyük ajansların yaydığı resimleri
Bir seyirci gibi görsün dursun
Bir kadın gibi ağlasın...
Beyrut yengeç kıskacında
Çoğu müslüman kafir yanında
Yaslanmış yastıklara sonunu beklerler filmin
Sen filistin hokkaları doldur kanla
Şairler eğer ahın varken
Uzanırlarsa tomurcuklara güllere
Herbiri kanlı bir ateş gibi korku
Bir azar bir şamar olsun
Filistin sen işine bak kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın
Bir mezarlık kadar ölüye şahit her evin
Her soluğun yeni bir can veriş
Eğer kalmamışsa kalplerde Allah sevdası
Ey filistin kar kar toprağını
Yoğur gazabını yaradanın ...
Bu ateş bulutu hangi kavmin üzerinde
Çam ormanlarının salınışında
Kuşların cıvıldayışında
Otların serin tenlerinde
Eğer varsan bakıp görmeye
Şeffaf perdenin az ötesini
Bir ateş bulutu var en bildik yerde
En emin yerde
Ve bak asıl ölen yaylalar villalar tok karınlar
Hissiz dudaklar gayretsiz kalpler
Asla değil kavruk çölde yatan kadavralar
Farzet körsün olabilir
Elele tut
Taş al ve at
Kafiri bulur
Hani ceylanların
Hani cihat marşın
Bir yumruk harbinden nasıl kaçtın
En arka safta bile kalmadın
Cengi attın dünyaya daldın
Tezeğe konan sinekler gibi
Dönüyor burgaç
Dünya üstten yanlardan daralıyor
Ovalardan
Dar geçitlere sürülen sığırlar gibi
Bir gün ister istemez
Karşısında olacaksın kaçtıklarının
Dua et
O gün henüz mahşer olmasın
KADER HEP ERKEN
ZAMAN HEP GEÇ
İşte
Bu çok yakıştı
Yanaklar boyar elmalı şeker ve şoklarıyla
Bu son acı
Bülbülden kanaryadan geçtin
Bile bile girdin -labirentin
Bir sır yüklendin -dörtnal
Ak çocukluğun
Ak gençliğin toprakları
Zorluklar
Daha çocuktun
Elini uzatsan
Dokunsan bozulmazdı hayaller
Büyüdün ki yalanlar gayyalar
İnsan
Kader
Yayını kurmuş telaşsız şaşmaz avcın
Seni aramadı
Yerinden hiç kımıldamadı
Sen koş orda burda
Tasalı mutlu yalan
İşte son dönemeç son anı
İşte
Bu çok yaklaştı sana
Elin mallar kamburlar arasında
Sırtında dünya günlük gaileler
Derken irkildin dikeldin derken
Avcın bıraktı oku
Bir hayat daha
Ezberler nasıl, kalbler aklandı mı altın tabakta
Şimdiden bir bak
Dilin takılmasın kapıda
İki yol ağzında
İşte bakın
İçimizden biri daha
Elinde dünyadan bir çıkın
Fasl-ı Gül
03-23-2008, 19:38
Ve çocuk dünyamı süsleyen en güzel şiirlerinden biriydi paylaşacağım satırlar...
BÖYLE OL BÖYLE SÖYLE
Doğuyor çocuklar
Türkiyede
Cezairde
Kenyada
Eskimolar ülkesinde
Dünya ne uzun
Ne kısa
Milyarlarca milyarlarca çocuk
Geldi yeryüzüne
Her birinde bir çift göz
Baktılar yer-gök aleme
Şimdi gözler
Eğleşir eşyada
İki kere milyarlarca gözle
Baktılar nehirlere
Yanyana akıp
Karışmayan
Tuzlu suyu tatlı suya
Kuşlara
Dağlarda dolanan kartala
Şurada bir savaş var kan akıyor
Şurada. İki kere müslüman kan
Ve milyarlarca çocuk
Tarih boyunca
Büyüyüp
Avuçladı dünyayı
Giderken
Bıraktılar hep
Doğuyor çocuklar
Çinde
Afganistanda
Türkiyede
Şimşek sabahta yıldız gecede
Doğumlara artık ebeler
Anneler de karışmıyor
Ya bu sonbahar
Dünyanın mevcudu ne
Nereye gitti
Doğup doğup boy atan nağra atanlar
Ne sesleri kaldı
Ne cisimleri
Ah çocuklar çocuklar
İçiniz kararmasın sakın
Açıp
Okuyunca bu şiiri
Şimdi biraz
Baksın dikkatle bana gözleriniz
Ögrenelim şu duayı
Yol boyunca
Beşikten başlayıp
Mezarlara kadar
Önce besmele
En güzel kelime
Allahım
Yol boyunca
Bırakma elimi
Düşerim sonra
Allahım
Niçin halkettinse beni
Kalbime söyle iyice
Engellerden arınsın yolum
Allahım
O güzeller güzeli
Hangi iyilik diledi senden
Dilerim ben de öylelerini
Allahım
Peygamber efendimiz
Hangi şerlerden sığındıysa sana
Upuzak tut benden de onları
Allahım
Yol boyunca
Tarih boyunca
Başıboş bırakma bizi
Bu şiiri her okuduğumda kalbim farklı bir heyecanla çarpmaya başlar... Ve yüreğimden bir fatiha uzanır Zarif üstad'a doğru....
selamlar
büyükdoğu
03-26-2008, 23:16
Allahım
Yol boyunca
Bırakma elimi
Düşerim sonra
Allahım
Niçin halkettinse beni
Kalbime söyle iyice
Engellerden arınsın yolum
Allahım
O güzeller güzeli
Hangi iyilik diledi senden
Dilerim ben de öylelerini
Allahım
Peygamber efendimiz
Hangi şerlerden sığındıysa sana
Upuzak tut benden de onları
Allahım
Yol boyunca
Tarih boyunca
Başıboş bırakma bizi
AMİN!! +1 paylaşımların için teşekkürler
Fasl-ı Gül
11-02-2008, 18:46
? SORU İŞARETLERİNDEN BİRİ
Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalbteki kara leke
Dikilsen dağların ötesini tutar elin
Bir iki tank çer çöp olmuş gözüne perde
Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun
Külçe külçe dolar ya da sefalet secden olacak yerde
O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer
Perişan birkaç evde kimbilir veliler dilinde
Oturup konuşalım şunu. Bulsun kelimem kelimeni
Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse
Bir deli akıl çırpınıyor aramızda
Rızık korkusu can korkusu baş mesele
Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden
O büyülü çiçekleri yol arın bir kere
Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin 'lokmam ellerinde'
Filistin bir sınav kağıdı
Her mü'min kulun önünde
De gerçeği yaz: Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine
Zarif Üstad'ın çok şey anlatan şiirlerinden biri..
Anlatılanları "anlamak" ise marifet..
Marifete talibiz...
vBulletin v3.8.4, Copyright ©2000-2025, Jelsoft Enterprises Ltd.