El Emin
07-15-2010, 13:51
Emine Şenlkoğlu'nun Gençliğin imanını sorularla çaldılar kitabından bir kısım ve bende sizlerle paylaşmak istedim..
SORU: 3 — "Eskiden kızla erkek birbirini görmezmiş. Bana, bu tutucu kural çok
saçma geliyor. Niçin İslâm'da bu kadar bağnazlık var?"
CEVAP: Önce şunu söyleyeyim ki İslâm'a bağnaz demek, Allah'a (hâşâ) bağnaz
demektir. Çünkü İslâm'ı beğenmeyen, Allah'ı beğenmiyor demektir. Soruyu sorarken
dahi İslâm'a uygun olarak sormak gerekir. Gelelim soruya:
Bak Meral Kardeş, sana Önce bir soru sorayım: Şöyle bir düşün. Kızla erkeğin
birbirini az gördüğü zamanlar mı boşanmalar çoktu, bugün mü? O zamanlar mı
babasız çocuk çoktu, bugün mü? O zamanlar mı ayyaşlar fazlaydı, bu zamanlar mı? O
zamanlar mı zina fazlaydı, bu zamanlar mı? Elbete ki, bu zamanda hepsi çok fazla.
Neden acaba, düşündük mü? Kızla erkeğin birbiriyle önceden buluşması, gezmesi
onları sonradan mesud eder mi? Edemez, etmiyor da. Günümüz dünyasında adına
flört denen modern zina haddinden fazla ürünlerini vermektedir. İki misal vererek
daha geniş çapta açıklama getirelim.
Bir çift düşünelim. Hergün buluşuyorlar. Birbirlerine iltifatlar ediyor, şiirler okuyorlar. Birbirlerine çok iyi huylu kişiler, anlayışlı insanlar
olduklarını söylüyorlar. Ayrıca birbirlerine güzel görünmek için her gün değişik
elbiseler giyiyorlar.
Ve bu çift günün birinde evleniyor. İlk günler gayet mesutlar... Sonra, gün geçtikçe
başlıyor birbirlerine ilgisizlikleri. Yıllarca birbiren iltifat edenler, birbirlerine öyle
alışanlar, yavaş yavaş şok geçirmeye başlıyorlar Ne eskisi gibi süslenmeler, ne
"güzelsin" kelimeleri... Ne hediyeler... Hepsi bitiyor... Derken başlıyorlar
birbirlerinden şüphelenmeye. Kadın şöyle diyor: "Sen artık beni sevmiyorsun".
Derken huzursuzluk, ilk yıllarda yuvaya temelini atıyor. Derken çorap söküğü gibi
gidiyor...
Bu arada evlenme umuduyla, hamile kalan kızların, deliren, intihar edenlerin haddi
hesabı yok... Bunalımlı gençler de Batı düzeninin hediyesi...
Dönelim şimdi İslâm'a göre olan evliliğin misaline. Evlenmek isteyen genç delikanlı
bu fikrini annesine veya başka yakınına açıyor. "Bana uygun kız bulun" diyor. Ve o
erkeğin inancına göre kız bulunuyor. Kız da, erkek de inançta ve kültürde aynılar.
Oğlan tarafı kızı beğendikten sonra, kızın teri ve nefesinin kokup kokmadığını
anlamak için oğlan tarafından bir kadın, bir-iki gün kızların evinde kalır. Kızın
durumunu öğrenir. Ayrıca kadın, kadının görebileceği (göbekle diz kapağı arası)
yerlerini görebilir. Oğlan tarafı kızı beğendikten sonra sıra gelir oğlanla kızın
birbirlerini görmesine. Kız tarafı bir gün verir, oğlan tarafı giderler.Kız ile oğlan
yalnız kalmamak şartıyla bir odada otururlar. Kız dışarıda giydiği dış elbisesiyle
(çarşafıyla) değil de çarşafının altına giydiği iç elbiseleri ile oturur. Kız ile erkek
yalnız kalmamak şartıyla istediği gibi konuşabilirler. Erkek, kadının elinden yüzünden
başkasını göremez. Elini yüzünü beğenirse, diğer tarafları da iyidir. Çünkü Peygamber
Efendimiz (s.a.v) "Eli yüzü güzel olan kadının diğer tarafları da güzeldir"
buyurmaktadır. Eğer birbirlerini beğendilerse; hayırlı mı, değil mi diye, istiare
namazına yatarlar. Ona göre bir karar verirler. Fakat şunu iyi bilmek lâzımdır ki,
istişare iyi ise istiare namazına gerek kalmaz. Fakat yine de sünnet olsun diye yapılır.
Eğer birbirlerini beğenmezlerse, ya münasip bir şekilde birbirlerine söylerler, ya da bu
konuda bir söz açmamak şartıyla istenilmediği, beğenilmediği anlaşılmış olur. Eğer
beğendilerse, İslâm'a uygun bir tarzda yüzükler takılır. İslâm'da nişanlılık diye bir şey
yoktur. Fakat söz olsun diye yüzük takılır. Sözden sonra, fazla bekletmeden sözlü
veya halkın deyimiyle nişanlılık devresinde, yalnız başına kız erkek gezmeye
gidemez. Ancak nikah kıyıldıktan sonra gidebilir.
Fazla şaşaalı, debdebeli olmayan bir hazırlık; mütevazi, desinlerden uzak, erkeği
borca sokmadan bir düğün yapılır. İslâm'ı bilen kızla erkek vazifelerini iyice bilirler.
Daha önce sık sık görüp birbirlerine iltifat etmedikleri için böyle birbirlerine ufak da
olsa güzel bir söz söylediklerinde o söz değer taşır. Ve mesut olup giderler. İslâm dini
üzerine kurulan yuvada boşanma müstesna oluyor. Batı tipi evlilikte ise boşanmamak
müstesna oluyor.
Amerikalı bir Prof. şöyle diyor: "İslâmiyet'in her emrini insanın yaradılışına uygun
görüyorum. Evlenmeden önce, kızla erkeğin flört etmesini yasaklayan İslâm dini,
gençliğin dejenere olmamasını sağlıyor. Zira günümüz dünyasında bir genç devamlı
en üstün, en güzel olmak istiyor. Kendini karşı cinse beğendirme çabası içine giriyor,
böylece de sinir sistemlerini genç yaşta harap ediyor, Ayrıca flört eden kızlar veya
erkekler çok kişilerle flört ettiği için erkek veya kızların tüm özelliklerim aynı kişide görmek istiyorlar."
Gerçekten de benim şahit olduğum bazı olaylar var. Kendi çapımda bu konuda
istatistik yaptığımda şunu gördüm. Kadın erkek ikisi de şeriatı yaşıyorlarsa ve şeriate
göre de evlenmişlerse onların mutluluğu, Batı tipi evlenen ve aynı stilde evliliğini
sürdürenlerde yok. Önceleri şeriatçı erkeklerle evlenen kızlara acıyor, şöyle
diyordum: "Zavallı kızcağız! Dört duvar arasında kapanacak. Her gün dayak yiyecek,
sevgi nedir, hiçbirini göremeyecek."
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Rabb'imin lütfü ile O'nun şeriatının
kapısından girdim. Bir de etrafıma baktım ki, çok değişik şartlar altında
Müslümanlıklarını sürdürenler var. Tabi o zamanlar, İslâmiyet'i kendine çevirmek
isteyenler sınıfındandım. Onun için de sakallı bir erkeğin çok hain olduğunu, barbar
olduğunu ve de karısına çok işkence ettiğini zannediyordum.
İsterseniz size bir olayı nakledeyim. Şeriat'ın "ş" harfini bilmediğim zamanlarda,
Üsküdar vapurunda bir kadınla bir erkek gördüm. Kadın kapalı ve gençti. Erkek de
gençti fakat sakallıydı. Genç kadına şöyle bir baktığımda içim kan ağladı. Vah vah...
Genç yaşta harab etmişler dedim. Yavaşça kadını bir kenara çağırdım. Kadın da geldi.
— Buyurun, dedi.
— O sakallı adam senin neyin oluyor? dedim. Kadın şaşkınlıkla
— Kocaaaam, dedi.
— Ayy... Seni o adama zorla mı verdiler? Neye uğradığını bilmeyen kadın:
— Hayır, dedi. Niçin zorla versinler? Kendim istedim.
Kadının şaşırdığı kadar ben de şaşırmıştım.
— Çok dayak yiyor musun?
— Ne münasebet kardeş. Biz de dayak yoktur. Bazen bazı sinirli erkekler eşlerini
döver ama o kadar herkeste olur. Hiç kavga olmayan yuvada huzur da olmaz, dedi.
Kadının halinden ben, benim halimden kadın şok olmuştu.
Düşünün İslâm dinine göre evliliğin nasıl olduğunu bilmediğimden, benim beynimde
kafirler istediği oyunu oynamışlardı.
Yine ikinci bir olayı anlatayım. Biri Müslüman diğeri de adı Müslüman olan iki aile
aynı günde evlenmişlerdi. İslâm'ı yaşayan genç kız, "Ben düğün salonu istemem"
dedi. Öteki de, "En modern düğün salonunu isterim" dedi. Ben bu iki evliliği takibe
koyuldum. İslâm'a göre düğün yapan çiftin hiç borcu yoktu ve de Allah'ın emrine,
peygamberin kavline göre evlilik temellerini atmıştı. Öteki ise şeytanın emrine,
keferenin kavline göre temel atmıştı.
Aradan birkaç ay geçince, modern ailenin temelinde kımıldamalar olmaya başladı.
Meğer yeni damat işyerindeki sekreterle geziyormuş. Birgün gelin hanımla karşılaşıp
sordum:
— Nasılsınız, dedim. Ağlamaya başladı, "Hiç iyi değilim" dedi. "Kocam beni
aldatıyor" dedi. Dinini aldatan, Allah'ını aldattığını zanneden biri seni aldatmış çok
mu? Ben sana söylemedim mi? Allah bir kişiye yaranamamış-sa, sen ona hiç
yaranamazsın, diye. "Ah haklıymışsın, boya ile, oya ile huzur olmuyormuş" Ve bu
yuva yıkıldı. O gün bugün ne kadar yuva yıkıldığını gördümse dikkat ettim, şeriatı
yaşamayanlarda yıkılıyor. Tabi ki müstesnalar vardır.
Netice itibariyle, erkekle kadının birbirini ruhen tanıması elli yıl da geçse mümkün
olmaz. Ancak Allah'ın kanununu yaşamakla birbirlerini tanır ve ruhen ısınırlar.
Güneşi fileye koymak, keçiye matematik öğretmek nasıl ki mümkün değilse, İslâm'a
göre olmayan evliliklerde huzurun olması mümkün değildir. Bir kız evleneceği
erkekle 20 yıl da gezmiş olsa onunla evlenmeden, onun gerçek kişiliğini göremez.
Erkek de göremez. Çünkü o devrelerde hatalarını erkek de, kadın da saklar. Bir defa
nikâh yok. Nikâh olmadığı zaman birbirine çok tatlı gelen bu ikili evlendikten sonra
aynı havayı bulamıyor. Çünkü evlenmeden önce, nikâh yokken yapmış oldukları
gezmeler vs. haram olduğundan şeytan iyi gösteriyordu.
Bu konuda Dr. Wallace Sebine şöyle diyor: Ben bu konuyu ilmî açıdan ele aldığımda
şunu isbat ettim. Evlenme vaadi ile arkadaşlık kuranlar eğer birbirlerine cinsî açıdan
sahip olamamışlarsa, onların birbilerine tutum ve davranışları harukulâde nazik
olmaktadır. Örneğin el ele tutuşmaları onlara unutulmaz bir an gibi gelmektedir. Aynı
çift evlendikten sonra yeterli doyuma ulaşınca, birbirlerine karşı ister istemez aynı
ilgiyi duyamıyorlar. Aynı ilgiyi duyamayan gençlerde bir bunalım meydana geliyor.
Çünkü her ikisi de evlenmeden önceki heyecanı tatmak istiyorlar. Bu arada gençler o
heyecanın, o zamanın sevgisi sonucu olduğunu zannediyorlar. Halbuki tam tersi.
İnsan bünyesi, karşı cinse karşı özlem duyduğu, karşı cinse karşı aç olduğu zaman
karşısındakinin hareketlerinden tahrik olur. Sık sık doyuma ulaşmış bir kişinin
davranışları, doyuma ulaşmayana oranla çok farklıdır.
Netice itibariyle, şahsî görüşüm evlenecek çiftlerin daha önce bedeni yapıda
anlaşmaları değil, fikir ve ruh yapısında anlaşmaları ve de sık sık görüşmemeleri
gerektiğidir."
Evet, bu ilginç açıklamadan sonra bilmem bir şey söylemeye gerek var mı?
Kişi ilmiyle ve ameliyle anlaşılır. Allah'ını terk eden bir erkeğin, karısını terk etmemesi
beklenemez. Onun için siz, evleneceğiniz erkeğin imanına ve bilinçli Müslüman olup
olmadığına bakın. Bilinçli Müslüman, kadın hakkına gayet saygılı olur. Kızla, erkek en fazla
(o da birbirlerini görememişlerse, çeşitli aksaklıklar olduysa) üç kere görüşebilirler.
Unutmayalım İslâm'a uygun şekilde.
Bu konu, kitaplık bir konu. Onun için bu soruya da bu kadar cevapla yetineceğim. Her genç
kızın okuması gereken bir kitap tavsiye ediyorum, evliliğe ait. Her konuyu içine almış olan bu
kitap mutlaka okunmalı. Genç, yaşlı demeden evli veya evlenecek olan herkesin okuması
gereken bir kitaptır. Kendim okumadım, okuyan kardeşlerimden dinledim. Bu kardeşlerim
sıradan birileri değil. Kitabın adı "İslâm'da Evlilik ve Mahremiyetleri" (Osman Karabulut.)
SORU: 3 — "Eskiden kızla erkek birbirini görmezmiş. Bana, bu tutucu kural çok
saçma geliyor. Niçin İslâm'da bu kadar bağnazlık var?"
CEVAP: Önce şunu söyleyeyim ki İslâm'a bağnaz demek, Allah'a (hâşâ) bağnaz
demektir. Çünkü İslâm'ı beğenmeyen, Allah'ı beğenmiyor demektir. Soruyu sorarken
dahi İslâm'a uygun olarak sormak gerekir. Gelelim soruya:
Bak Meral Kardeş, sana Önce bir soru sorayım: Şöyle bir düşün. Kızla erkeğin
birbirini az gördüğü zamanlar mı boşanmalar çoktu, bugün mü? O zamanlar mı
babasız çocuk çoktu, bugün mü? O zamanlar mı ayyaşlar fazlaydı, bu zamanlar mı? O
zamanlar mı zina fazlaydı, bu zamanlar mı? Elbete ki, bu zamanda hepsi çok fazla.
Neden acaba, düşündük mü? Kızla erkeğin birbiriyle önceden buluşması, gezmesi
onları sonradan mesud eder mi? Edemez, etmiyor da. Günümüz dünyasında adına
flört denen modern zina haddinden fazla ürünlerini vermektedir. İki misal vererek
daha geniş çapta açıklama getirelim.
Bir çift düşünelim. Hergün buluşuyorlar. Birbirlerine iltifatlar ediyor, şiirler okuyorlar. Birbirlerine çok iyi huylu kişiler, anlayışlı insanlar
olduklarını söylüyorlar. Ayrıca birbirlerine güzel görünmek için her gün değişik
elbiseler giyiyorlar.
Ve bu çift günün birinde evleniyor. İlk günler gayet mesutlar... Sonra, gün geçtikçe
başlıyor birbirlerine ilgisizlikleri. Yıllarca birbiren iltifat edenler, birbirlerine öyle
alışanlar, yavaş yavaş şok geçirmeye başlıyorlar Ne eskisi gibi süslenmeler, ne
"güzelsin" kelimeleri... Ne hediyeler... Hepsi bitiyor... Derken başlıyorlar
birbirlerinden şüphelenmeye. Kadın şöyle diyor: "Sen artık beni sevmiyorsun".
Derken huzursuzluk, ilk yıllarda yuvaya temelini atıyor. Derken çorap söküğü gibi
gidiyor...
Bu arada evlenme umuduyla, hamile kalan kızların, deliren, intihar edenlerin haddi
hesabı yok... Bunalımlı gençler de Batı düzeninin hediyesi...
Dönelim şimdi İslâm'a göre olan evliliğin misaline. Evlenmek isteyen genç delikanlı
bu fikrini annesine veya başka yakınına açıyor. "Bana uygun kız bulun" diyor. Ve o
erkeğin inancına göre kız bulunuyor. Kız da, erkek de inançta ve kültürde aynılar.
Oğlan tarafı kızı beğendikten sonra, kızın teri ve nefesinin kokup kokmadığını
anlamak için oğlan tarafından bir kadın, bir-iki gün kızların evinde kalır. Kızın
durumunu öğrenir. Ayrıca kadın, kadının görebileceği (göbekle diz kapağı arası)
yerlerini görebilir. Oğlan tarafı kızı beğendikten sonra sıra gelir oğlanla kızın
birbirlerini görmesine. Kız tarafı bir gün verir, oğlan tarafı giderler.Kız ile oğlan
yalnız kalmamak şartıyla bir odada otururlar. Kız dışarıda giydiği dış elbisesiyle
(çarşafıyla) değil de çarşafının altına giydiği iç elbiseleri ile oturur. Kız ile erkek
yalnız kalmamak şartıyla istediği gibi konuşabilirler. Erkek, kadının elinden yüzünden
başkasını göremez. Elini yüzünü beğenirse, diğer tarafları da iyidir. Çünkü Peygamber
Efendimiz (s.a.v) "Eli yüzü güzel olan kadının diğer tarafları da güzeldir"
buyurmaktadır. Eğer birbirlerini beğendilerse; hayırlı mı, değil mi diye, istiare
namazına yatarlar. Ona göre bir karar verirler. Fakat şunu iyi bilmek lâzımdır ki,
istişare iyi ise istiare namazına gerek kalmaz. Fakat yine de sünnet olsun diye yapılır.
Eğer birbirlerini beğenmezlerse, ya münasip bir şekilde birbirlerine söylerler, ya da bu
konuda bir söz açmamak şartıyla istenilmediği, beğenilmediği anlaşılmış olur. Eğer
beğendilerse, İslâm'a uygun bir tarzda yüzükler takılır. İslâm'da nişanlılık diye bir şey
yoktur. Fakat söz olsun diye yüzük takılır. Sözden sonra, fazla bekletmeden sözlü
veya halkın deyimiyle nişanlılık devresinde, yalnız başına kız erkek gezmeye
gidemez. Ancak nikah kıyıldıktan sonra gidebilir.
Fazla şaşaalı, debdebeli olmayan bir hazırlık; mütevazi, desinlerden uzak, erkeği
borca sokmadan bir düğün yapılır. İslâm'ı bilen kızla erkek vazifelerini iyice bilirler.
Daha önce sık sık görüp birbirlerine iltifat etmedikleri için böyle birbirlerine ufak da
olsa güzel bir söz söylediklerinde o söz değer taşır. Ve mesut olup giderler. İslâm dini
üzerine kurulan yuvada boşanma müstesna oluyor. Batı tipi evlilikte ise boşanmamak
müstesna oluyor.
Amerikalı bir Prof. şöyle diyor: "İslâmiyet'in her emrini insanın yaradılışına uygun
görüyorum. Evlenmeden önce, kızla erkeğin flört etmesini yasaklayan İslâm dini,
gençliğin dejenere olmamasını sağlıyor. Zira günümüz dünyasında bir genç devamlı
en üstün, en güzel olmak istiyor. Kendini karşı cinse beğendirme çabası içine giriyor,
böylece de sinir sistemlerini genç yaşta harap ediyor, Ayrıca flört eden kızlar veya
erkekler çok kişilerle flört ettiği için erkek veya kızların tüm özelliklerim aynı kişide görmek istiyorlar."
Gerçekten de benim şahit olduğum bazı olaylar var. Kendi çapımda bu konuda
istatistik yaptığımda şunu gördüm. Kadın erkek ikisi de şeriatı yaşıyorlarsa ve şeriate
göre de evlenmişlerse onların mutluluğu, Batı tipi evlenen ve aynı stilde evliliğini
sürdürenlerde yok. Önceleri şeriatçı erkeklerle evlenen kızlara acıyor, şöyle
diyordum: "Zavallı kızcağız! Dört duvar arasında kapanacak. Her gün dayak yiyecek,
sevgi nedir, hiçbirini göremeyecek."
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Rabb'imin lütfü ile O'nun şeriatının
kapısından girdim. Bir de etrafıma baktım ki, çok değişik şartlar altında
Müslümanlıklarını sürdürenler var. Tabi o zamanlar, İslâmiyet'i kendine çevirmek
isteyenler sınıfındandım. Onun için de sakallı bir erkeğin çok hain olduğunu, barbar
olduğunu ve de karısına çok işkence ettiğini zannediyordum.
İsterseniz size bir olayı nakledeyim. Şeriat'ın "ş" harfini bilmediğim zamanlarda,
Üsküdar vapurunda bir kadınla bir erkek gördüm. Kadın kapalı ve gençti. Erkek de
gençti fakat sakallıydı. Genç kadına şöyle bir baktığımda içim kan ağladı. Vah vah...
Genç yaşta harab etmişler dedim. Yavaşça kadını bir kenara çağırdım. Kadın da geldi.
— Buyurun, dedi.
— O sakallı adam senin neyin oluyor? dedim. Kadın şaşkınlıkla
— Kocaaaam, dedi.
— Ayy... Seni o adama zorla mı verdiler? Neye uğradığını bilmeyen kadın:
— Hayır, dedi. Niçin zorla versinler? Kendim istedim.
Kadının şaşırdığı kadar ben de şaşırmıştım.
— Çok dayak yiyor musun?
— Ne münasebet kardeş. Biz de dayak yoktur. Bazen bazı sinirli erkekler eşlerini
döver ama o kadar herkeste olur. Hiç kavga olmayan yuvada huzur da olmaz, dedi.
Kadının halinden ben, benim halimden kadın şok olmuştu.
Düşünün İslâm dinine göre evliliğin nasıl olduğunu bilmediğimden, benim beynimde
kafirler istediği oyunu oynamışlardı.
Yine ikinci bir olayı anlatayım. Biri Müslüman diğeri de adı Müslüman olan iki aile
aynı günde evlenmişlerdi. İslâm'ı yaşayan genç kız, "Ben düğün salonu istemem"
dedi. Öteki de, "En modern düğün salonunu isterim" dedi. Ben bu iki evliliği takibe
koyuldum. İslâm'a göre düğün yapan çiftin hiç borcu yoktu ve de Allah'ın emrine,
peygamberin kavline göre evlilik temellerini atmıştı. Öteki ise şeytanın emrine,
keferenin kavline göre temel atmıştı.
Aradan birkaç ay geçince, modern ailenin temelinde kımıldamalar olmaya başladı.
Meğer yeni damat işyerindeki sekreterle geziyormuş. Birgün gelin hanımla karşılaşıp
sordum:
— Nasılsınız, dedim. Ağlamaya başladı, "Hiç iyi değilim" dedi. "Kocam beni
aldatıyor" dedi. Dinini aldatan, Allah'ını aldattığını zanneden biri seni aldatmış çok
mu? Ben sana söylemedim mi? Allah bir kişiye yaranamamış-sa, sen ona hiç
yaranamazsın, diye. "Ah haklıymışsın, boya ile, oya ile huzur olmuyormuş" Ve bu
yuva yıkıldı. O gün bugün ne kadar yuva yıkıldığını gördümse dikkat ettim, şeriatı
yaşamayanlarda yıkılıyor. Tabi ki müstesnalar vardır.
Netice itibariyle, erkekle kadının birbirini ruhen tanıması elli yıl da geçse mümkün
olmaz. Ancak Allah'ın kanununu yaşamakla birbirlerini tanır ve ruhen ısınırlar.
Güneşi fileye koymak, keçiye matematik öğretmek nasıl ki mümkün değilse, İslâm'a
göre olmayan evliliklerde huzurun olması mümkün değildir. Bir kız evleneceği
erkekle 20 yıl da gezmiş olsa onunla evlenmeden, onun gerçek kişiliğini göremez.
Erkek de göremez. Çünkü o devrelerde hatalarını erkek de, kadın da saklar. Bir defa
nikâh yok. Nikâh olmadığı zaman birbirine çok tatlı gelen bu ikili evlendikten sonra
aynı havayı bulamıyor. Çünkü evlenmeden önce, nikâh yokken yapmış oldukları
gezmeler vs. haram olduğundan şeytan iyi gösteriyordu.
Bu konuda Dr. Wallace Sebine şöyle diyor: Ben bu konuyu ilmî açıdan ele aldığımda
şunu isbat ettim. Evlenme vaadi ile arkadaşlık kuranlar eğer birbirlerine cinsî açıdan
sahip olamamışlarsa, onların birbilerine tutum ve davranışları harukulâde nazik
olmaktadır. Örneğin el ele tutuşmaları onlara unutulmaz bir an gibi gelmektedir. Aynı
çift evlendikten sonra yeterli doyuma ulaşınca, birbirlerine karşı ister istemez aynı
ilgiyi duyamıyorlar. Aynı ilgiyi duyamayan gençlerde bir bunalım meydana geliyor.
Çünkü her ikisi de evlenmeden önceki heyecanı tatmak istiyorlar. Bu arada gençler o
heyecanın, o zamanın sevgisi sonucu olduğunu zannediyorlar. Halbuki tam tersi.
İnsan bünyesi, karşı cinse karşı özlem duyduğu, karşı cinse karşı aç olduğu zaman
karşısındakinin hareketlerinden tahrik olur. Sık sık doyuma ulaşmış bir kişinin
davranışları, doyuma ulaşmayana oranla çok farklıdır.
Netice itibariyle, şahsî görüşüm evlenecek çiftlerin daha önce bedeni yapıda
anlaşmaları değil, fikir ve ruh yapısında anlaşmaları ve de sık sık görüşmemeleri
gerektiğidir."
Evet, bu ilginç açıklamadan sonra bilmem bir şey söylemeye gerek var mı?
Kişi ilmiyle ve ameliyle anlaşılır. Allah'ını terk eden bir erkeğin, karısını terk etmemesi
beklenemez. Onun için siz, evleneceğiniz erkeğin imanına ve bilinçli Müslüman olup
olmadığına bakın. Bilinçli Müslüman, kadın hakkına gayet saygılı olur. Kızla, erkek en fazla
(o da birbirlerini görememişlerse, çeşitli aksaklıklar olduysa) üç kere görüşebilirler.
Unutmayalım İslâm'a uygun şekilde.
Bu konu, kitaplık bir konu. Onun için bu soruya da bu kadar cevapla yetineceğim. Her genç
kızın okuması gereken bir kitap tavsiye ediyorum, evliliğe ait. Her konuyu içine almış olan bu
kitap mutlaka okunmalı. Genç, yaşlı demeden evli veya evlenecek olan herkesin okuması
gereken bir kitaptır. Kendim okumadım, okuyan kardeşlerimden dinledim. Bu kardeşlerim
sıradan birileri değil. Kitabın adı "İslâm'da Evlilik ve Mahremiyetleri" (Osman Karabulut.)