elif zeynep
10-27-2008, 09:05
Süleyman Ateş
Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Süleyman Ateş, 31 Ocak 1933 tarihinde Elazığ ili merkez Tadım Köyünde doğdu. Babası, İbrahim Ağa, Annesi de Behiye Hanım'dır. Ümmi, fakat son derece dindar olan babası, oğlunu dini tahsil için köy hocasına verdi. On yaşında hıfzını tamamlayan Dr. Süleyman Ateş, Elazığ alimlerinden, Tabur İmamlığından emekli Hacı Muharrem Kösetürkmen Efendi'den Arapça dersleri aldı.
1951 yılında Erzurum'da Hacı Faruk Bey ve Erzurum Müftüsü Solokzade Sadık Efendi'nin derslerine devam etti. 1953 yılında dışardan ilkokulu bitirerek Elazığ İmam-Hatip Okulu'na girdi. Bir yandan okula devam ederken, diğer taraftan da Hacı Muharrem Efendi'den özel dersler aldı. Bu okulun her sınıfını iftihar ve birincilikle geçen Ateş, 1960 yılı Haziran döneminde İmam-Hatip Okulu'nu, aynı yılın Eylül döneminde de Elazığ Lisesi'ni bitirip Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne girdi. Talebeliği sırasında Ankara İkişerefeli ve İbadullah Camilerinde dört yıl İmam-Hatiplik yaptı.
1964 yılında İlahiyat Fakültesini birincilikle bitiren Ateş, kısa bir dönem İmam-Hatip Okulunda öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin 1965 yılında açtığı asistanlık sınavını kazanarak Tefsir Kürsüsünde asistan oldu. 1968 yılında Pekiyi derece ile Doktor olan Ateş, askerlik görevini tamamladıktan sonra aynı kürsüde görevine devam ederken, Irak ve Mısırda araştırma yaptı. 1973 yılında "Üniversite doçenti" oldu.
16 Nisan 1976 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığına atanan Ateş 1978 yılında fakültedeki görevine dönerek, 1979 yılında Profesör oldu. 1979 yılında Almanya Bochum Ruhr Üniversitesi'nde sahasında araştırma yaptı. Prof. Ateş, daha sonra izinli olarak gittiği Suudi Arabistan Riyad İmam Muhammed Üniversitesi ve Cezayir Emir Abdulkadir Üniversitesi'nde Tefsir ve Tasavvuf derslerini okuttu. Yurda dönüşünde Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslami İlimler Bölüm Başkanlığı'na getirildi.
Telif, terceme, edisyonkritik olmak üzere altmışı aşkın eser vermiş olan Süleyman Ateş'in "Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri" adlı 12 ciltlik eseri yirmi yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Sırrî mahlası ile şiirlerde yazan Ateş, Temmuz 1995 tarihinden beri İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Temel İslami İlimler Bölüm Başkanlığı görevini sürdürmektedir.
Süleyman Ateş'in kıt zihniyeti ve Necip Fazıl'ın tespitleri ;
"Muhtasar İslam İlmihali" isimli kitabında Kamil Miras'ın alyans hakkındaki (Altından mamul nişan yüzüğü hakkındaki) yazısını aynen Karaman gibi benimsemiş, altın nişan yüzüğü takmak caiz diyor.
Süleyman Ateş de Muhyiddin-i Arabi gibi tasavvuf büyüklerine karşıdır. Vahdeti vücut isimli tasavvufun Hint ve Yunan felsefesinden geldiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. İslam Tasavvufu isimli kitapta diyor ki:
“Vahdeti vücut, Hint ve Yunan felsefelerinin Arapçaya çevrilmesi ve Müslümanların diğer milletlerle teması sonucu İslam tasavvufuna geçmiştir, İslamın öz malı değildir.” (s. 99)
Kur’an-ı Kerim'e göre evrim teorisi isimli yazısında diyor ki:
“Burada bulutları sevk eden melek, basınç değişikliği ile meydana gelen rüzgardan başka bir şey değildir. Bir hadise göre de sesleri kulaktan kulağa nakleden melektir. Şüphesiz bu melek de seslerimizi titreşimiyle etrafa yayan atmosferdir. Demek ki tabiat kuvvetleri de melek olmaktadır. Zira melekler Allah'a isyan edemeyen, yani hür irade yeteneğinden yoksun, emredildiği şeyi yapan güçlü varlıklardır. Tabiat kuvvetleri de aynı niteliğe sahip değil midir? İşte Adem'e secde eden melekler, irade yeteneğini, akıl gücünü insana boyun eğen tabiat kuvvetleridir. İnsan akıl gücünü kazanınca tabiat kuvvetlerini emri altına almış, onlardan yararlanmasını, onların korkunç etkilerini önlemesini bildirmiştir. (İlahiyat Fakültesi Dergisi c. 20, s. 143-144)
Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor:
“Dehşet ki dehşet, bu adam hem meleklere itikadı elden bırakmıyor, hem de onları tabiat kuvvetlerinin aynı ve ta kendisi kabul ederek, şuursuzlaştırıyor, iradeden mahrum cemadlar olarak görüyor, küfrün böylesine hiç rastlanmamıştır.” (Rapor 3, s.34)
Mason Abduh'un düşük faizlere cevaz verdiği gibi ,Süleyman Ateş'te % 3 faize cevaz vermektedir:
“Her muamelesinin faizle işlediği bir toplumda yaşayan fert de ister istemez faize bulaşır. Onun korunmak için bankalara yatırdığı paradan banka % 50, % 100 kazanırken kendisinin aldığı % 3'lü faiz aslında parasının süre içinde uğradığı değer kaybını bile karşılamaz. Zarurete binaen o da parasının faizini alır, ama içi tutmuyor, takvası müsaade etmiyorsa faiz olarak aldıklarını fukaraya, hayır kurumlarına verir.” (Tefsir dersi notları s.12)
Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor:
“Deminki, İslamın madde ötesi itikatlarına tam aykırılık halinde küfür... Bu da yeryüzü muamelesine ait bir kanunun, hem mahiyet olarak bilinmemesi, hem de küçümseyici bir eda içinde tatbik imkânından mahrum sayılması bakımından küfür çapında bir dalalet....
...Bu adamın suratına su hadîs mealini çarpınız: FAİZİN EN HAFİF ŞEKLİ, ANASIYLE KÂBE DUVARI DİBİNDE ZİNA ETMEKTEN BETERDİR. "(Rapor 3, S. 35)
Yine Süleyman Ateş KUR'ÂN-I KERÎM'E GÖRE EVRİM TEORİSİ isimli yazısından bazı kısımları hep birlikte okuyalım :
«Hayatın, ilkel hücrelerden evrimleşe, evrimleşe önce basit canlıların, sonra daha üstün yapılı canlıların ve sonunda da insanın meydana geldiği kesin kanıtlarla ortaya konmuştur.
...İnsanın maymundan değil, maymunun insandan turediği de düşünülebilir.» (İ. Fak. Dergisi C. 20, S. 131)
Necip Fazıl, bu ifadeler için de KÜFÜR damgasını bastıktan sonra şöyle diyor :
«Maymunun insandan geldiği iddiasında bu adam şöyle bir vesika gösterebilir: «(Bana bakın da insandan neler gelebileceği üzerinde ibretle düşünün ve artık maymunu da insandan gelmiş kabul edin.)» (Rapor 3, S. 39)
Necip Fazıl'ın Süleyman Ateş hakkındaki genel hükmü ise şöyledir:
«8 adet vesika bu adamın, iman, meçhule saygı, anlatılamaz ve anlaşılamaz olana karşı korku, ilim, irfan ve zekâ adına zerre miktarınca nasibi olmadığını göstermeye yeter...» (Rapor 3 S. 41)
..... .....
İşte Süleyman ATEŞ:
- Kur'ân-ı kerîmi kendi kafasına göre tefsir etmeye kalkan,
- Evrime inanan, hattâ Kur'ân-ı kerîmde evrim teorisi olduğunu bile söylemekten çekinmeyen,
- İnsanların ilkel bir hücreden türediğini söyleyen,
-Maymunun insandan gelmiş olabileceğini savunan,
- Melekleri tabiat kuvvetleri olarak kabul eden, meselâ rüzgârı melek sayan
- Altın yüzüğe cevaz veren,
- Düşük faizi meşru kabul eden,
- Doğum kontrolünü teşvik eden,
- Vahdet-I vücud isimli tasavvufun, Hind ve Yunan felsefesinden geldiğini iddia eden,
Bu kaba softa ,kıt zihniyet kimselerden çektiğimiz kadar kimseden çekmiyoruz, kimseden yara almıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Süleyman Ateş, 31 Ocak 1933 tarihinde Elazığ ili merkez Tadım Köyünde doğdu. Babası, İbrahim Ağa, Annesi de Behiye Hanım'dır. Ümmi, fakat son derece dindar olan babası, oğlunu dini tahsil için köy hocasına verdi. On yaşında hıfzını tamamlayan Dr. Süleyman Ateş, Elazığ alimlerinden, Tabur İmamlığından emekli Hacı Muharrem Kösetürkmen Efendi'den Arapça dersleri aldı.
1951 yılında Erzurum'da Hacı Faruk Bey ve Erzurum Müftüsü Solokzade Sadık Efendi'nin derslerine devam etti. 1953 yılında dışardan ilkokulu bitirerek Elazığ İmam-Hatip Okulu'na girdi. Bir yandan okula devam ederken, diğer taraftan da Hacı Muharrem Efendi'den özel dersler aldı. Bu okulun her sınıfını iftihar ve birincilikle geçen Ateş, 1960 yılı Haziran döneminde İmam-Hatip Okulu'nu, aynı yılın Eylül döneminde de Elazığ Lisesi'ni bitirip Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne girdi. Talebeliği sırasında Ankara İkişerefeli ve İbadullah Camilerinde dört yıl İmam-Hatiplik yaptı.
1964 yılında İlahiyat Fakültesini birincilikle bitiren Ateş, kısa bir dönem İmam-Hatip Okulunda öğretmenlik yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nin 1965 yılında açtığı asistanlık sınavını kazanarak Tefsir Kürsüsünde asistan oldu. 1968 yılında Pekiyi derece ile Doktor olan Ateş, askerlik görevini tamamladıktan sonra aynı kürsüde görevine devam ederken, Irak ve Mısırda araştırma yaptı. 1973 yılında "Üniversite doçenti" oldu.
16 Nisan 1976 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığına atanan Ateş 1978 yılında fakültedeki görevine dönerek, 1979 yılında Profesör oldu. 1979 yılında Almanya Bochum Ruhr Üniversitesi'nde sahasında araştırma yaptı. Prof. Ateş, daha sonra izinli olarak gittiği Suudi Arabistan Riyad İmam Muhammed Üniversitesi ve Cezayir Emir Abdulkadir Üniversitesi'nde Tefsir ve Tasavvuf derslerini okuttu. Yurda dönüşünde Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslami İlimler Bölüm Başkanlığı'na getirildi.
Telif, terceme, edisyonkritik olmak üzere altmışı aşkın eser vermiş olan Süleyman Ateş'in "Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri" adlı 12 ciltlik eseri yirmi yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Sırrî mahlası ile şiirlerde yazan Ateş, Temmuz 1995 tarihinden beri İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Temel İslami İlimler Bölüm Başkanlığı görevini sürdürmektedir.
Süleyman Ateş'in kıt zihniyeti ve Necip Fazıl'ın tespitleri ;
"Muhtasar İslam İlmihali" isimli kitabında Kamil Miras'ın alyans hakkındaki (Altından mamul nişan yüzüğü hakkındaki) yazısını aynen Karaman gibi benimsemiş, altın nişan yüzüğü takmak caiz diyor.
Süleyman Ateş de Muhyiddin-i Arabi gibi tasavvuf büyüklerine karşıdır. Vahdeti vücut isimli tasavvufun Hint ve Yunan felsefesinden geldiğini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. İslam Tasavvufu isimli kitapta diyor ki:
“Vahdeti vücut, Hint ve Yunan felsefelerinin Arapçaya çevrilmesi ve Müslümanların diğer milletlerle teması sonucu İslam tasavvufuna geçmiştir, İslamın öz malı değildir.” (s. 99)
Kur’an-ı Kerim'e göre evrim teorisi isimli yazısında diyor ki:
“Burada bulutları sevk eden melek, basınç değişikliği ile meydana gelen rüzgardan başka bir şey değildir. Bir hadise göre de sesleri kulaktan kulağa nakleden melektir. Şüphesiz bu melek de seslerimizi titreşimiyle etrafa yayan atmosferdir. Demek ki tabiat kuvvetleri de melek olmaktadır. Zira melekler Allah'a isyan edemeyen, yani hür irade yeteneğinden yoksun, emredildiği şeyi yapan güçlü varlıklardır. Tabiat kuvvetleri de aynı niteliğe sahip değil midir? İşte Adem'e secde eden melekler, irade yeteneğini, akıl gücünü insana boyun eğen tabiat kuvvetleridir. İnsan akıl gücünü kazanınca tabiat kuvvetlerini emri altına almış, onlardan yararlanmasını, onların korkunç etkilerini önlemesini bildirmiştir. (İlahiyat Fakültesi Dergisi c. 20, s. 143-144)
Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor:
“Dehşet ki dehşet, bu adam hem meleklere itikadı elden bırakmıyor, hem de onları tabiat kuvvetlerinin aynı ve ta kendisi kabul ederek, şuursuzlaştırıyor, iradeden mahrum cemadlar olarak görüyor, küfrün böylesine hiç rastlanmamıştır.” (Rapor 3, s.34)
Mason Abduh'un düşük faizlere cevaz verdiği gibi ,Süleyman Ateş'te % 3 faize cevaz vermektedir:
“Her muamelesinin faizle işlediği bir toplumda yaşayan fert de ister istemez faize bulaşır. Onun korunmak için bankalara yatırdığı paradan banka % 50, % 100 kazanırken kendisinin aldığı % 3'lü faiz aslında parasının süre içinde uğradığı değer kaybını bile karşılamaz. Zarurete binaen o da parasının faizini alır, ama içi tutmuyor, takvası müsaade etmiyorsa faiz olarak aldıklarını fukaraya, hayır kurumlarına verir.” (Tefsir dersi notları s.12)
Necip Fazıl, bu ifade için şöyle diyor:
“Deminki, İslamın madde ötesi itikatlarına tam aykırılık halinde küfür... Bu da yeryüzü muamelesine ait bir kanunun, hem mahiyet olarak bilinmemesi, hem de küçümseyici bir eda içinde tatbik imkânından mahrum sayılması bakımından küfür çapında bir dalalet....
...Bu adamın suratına su hadîs mealini çarpınız: FAİZİN EN HAFİF ŞEKLİ, ANASIYLE KÂBE DUVARI DİBİNDE ZİNA ETMEKTEN BETERDİR. "(Rapor 3, S. 35)
Yine Süleyman Ateş KUR'ÂN-I KERÎM'E GÖRE EVRİM TEORİSİ isimli yazısından bazı kısımları hep birlikte okuyalım :
«Hayatın, ilkel hücrelerden evrimleşe, evrimleşe önce basit canlıların, sonra daha üstün yapılı canlıların ve sonunda da insanın meydana geldiği kesin kanıtlarla ortaya konmuştur.
...İnsanın maymundan değil, maymunun insandan turediği de düşünülebilir.» (İ. Fak. Dergisi C. 20, S. 131)
Necip Fazıl, bu ifadeler için de KÜFÜR damgasını bastıktan sonra şöyle diyor :
«Maymunun insandan geldiği iddiasında bu adam şöyle bir vesika gösterebilir: «(Bana bakın da insandan neler gelebileceği üzerinde ibretle düşünün ve artık maymunu da insandan gelmiş kabul edin.)» (Rapor 3, S. 39)
Necip Fazıl'ın Süleyman Ateş hakkındaki genel hükmü ise şöyledir:
«8 adet vesika bu adamın, iman, meçhule saygı, anlatılamaz ve anlaşılamaz olana karşı korku, ilim, irfan ve zekâ adına zerre miktarınca nasibi olmadığını göstermeye yeter...» (Rapor 3 S. 41)
..... .....
İşte Süleyman ATEŞ:
- Kur'ân-ı kerîmi kendi kafasına göre tefsir etmeye kalkan,
- Evrime inanan, hattâ Kur'ân-ı kerîmde evrim teorisi olduğunu bile söylemekten çekinmeyen,
- İnsanların ilkel bir hücreden türediğini söyleyen,
-Maymunun insandan gelmiş olabileceğini savunan,
- Melekleri tabiat kuvvetleri olarak kabul eden, meselâ rüzgârı melek sayan
- Altın yüzüğe cevaz veren,
- Düşük faizi meşru kabul eden,
- Doğum kontrolünü teşvik eden,
- Vahdet-I vücud isimli tasavvufun, Hind ve Yunan felsefesinden geldiğini iddia eden,
Bu kaba softa ,kıt zihniyet kimselerden çektiğimiz kadar kimseden çekmiyoruz, kimseden yara almıyoruz.