Ak_Kelebek
06-06-2008, 10:38
Ve Anayasa Mahkemesi "kararını" verdi.
"Sürpriz değil."
"Bekleniyordu."
"Şimdi ne olacak" derseniz, olacak bir şey yok.
Türkiye "zaman kaybettiğiyle kalacak."
Dün "bekleme günüydü."
Kimi "TV başında" bekledi.
Kimi "Anayasa Mahkemesi'nin önünde."
Siyasetçiler "Meclis'te" bekledi ya da "partide."
Bürokratlar da "odalarında."
Tabii "herkes bekleyince" dün Ankara'da saat durdu.
O saat ki "aylardır zaten ağır aksak işliyordu."
Mahkeme kararını verdi ama "tartışması" sürecek.
Kimi "yüce mahkemeye hak verecek."
Kimi "mahkeme, hukuka aykırı karar verdi" diyecek.
Zaten "dün gece TV'lerde uzun uzun söylenip, duruldu."
Türkiye bir süredir "doludizgin kamplaşmaya gidiyor."
Kamplaşma "gün geçtikçe keskinleşiyor."
Önümüzdeki günlerde ortamın daha da gerileceğini söylemek için falcı olmaya gerek yok.
"Meşhur hikayedir" bir kez daha anlatmanın zamanı olsa gerek.
Tek parti döneminde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Bayburt'a gitmiş.
"Dış politikadaki başarıları" anlatmaya başlamış.
Bayburtlu'nun biri "Paşam" diye sesini yükseltmiş:
- Sözlerinizden anlıyoruz ki dış politikada işler yolunda... Ama içeride durum carcoloz. (Karman çorman... Karmakarışık.)
Sonuç:
Dün yüce mahkeme kararını açıkladı.
Kimi karşı çıktı, kimi alkışladı.
Kimi "katılmıyorum ama saygı duyuyorum" dedi.
Kimi "mahkemenin kararı siyasidir" diye konuştu.
Bütün bunları "alt alta koyunca" ortaya çıkan durumu söyleyelim:
"Carcoloz."
--------------------------------------------------------------------------------
Baykal 'Eyi etti de getti'
Elazığ'dan Erzincan'a doğru giderken "Keban Barajı'nın yakınında" bir alabalık lokantası vardır... "Çırçır Şelalesi"nde.
Elazığlılar "önemli konuklarını" orada ağırlarlar.
Şehirlerarası yolculuk yapanlar "orada mola verirler."
İşte o lokantanın girişinde "taşa kazınmış" bir yazı vardır:
"Eyi ettiz de geldiz."
Lokantaya Ali Coşkun'la birlikte gitmiştik.
"Ne iyi ettiniz de geldiniz" diyemediler.
Bizi "kapıda yazıldığı gibi" karşıladılar:
- Eyi ettiz de geldiz.
Ayrılırken de yine "kendi şiveleriyle" uğurladılar:
- Tez gene gelesiz.
Bu ay uğrayacağız.
Deniz Baykal Şanlıurfa ile Diyarbakır "seferine" çıktı ve "halktan ilgi gördü."
"Eyi ettiz de geldiz" diye karşılandı.
Ama yetmez "tekrar tekrar gitmeli."
Merkez sol "eskiden" oralara gidiyordu.
1980 öncesinde "Ecevit ile Baykal" çok gittiler.
1980'den sonra (1989) da "Erdal İnönü ile Deniz Baykal."
Gittiler ve "sandık sandık oy aldılar."
Ama sonra CHP "oralardan" uzak kaldı.
Sonunda da (2007) Şanlıurfa'da yüzde 4.75, Diyarbakır'da yüzde 2.01 oy aldı.
CHP'liler "medyaya" kızıyorlardı:
- Biz çalışıyoruz ama medya yansıtmıyor.
Deniz bey Güneydoğu'ya gitti ve medya "sabah akşam yayın yapıyor."
Demek ki neymiş?
1. Siyasetçi gitmediği yerden oy beklemeyecekmiş.
2. Medyada yer almak için de koşmak ve siyaset üretmek gerekirmiş.
--------------------------------------------------------------------------------
Başöğretmen: Atatürk Ders: Doğu-Güneydoğu
Ramazan Topdemir (ŞanlıurfaHarran Üniversitesi'nde öğretim görevlisi) bir araştırma yaptı.
Ve kitap haline getirdi:
"Atatürk' ün Doğu-Güneydoğu Politikası ve GAP."
Kitap "çok yeni... Bize dün ulaştı."
Ah keşke "Güneydoğu'daki Deniz Baykal da okusaydı."
Mustafa Kemal 1916'da "35 yaşında genç bir paşa olarak" Diyarbakır'a gidiyor.
Muş, Bitlis, Bingöl'de "halkın arasına giriyor."
General Kazım Karabekir 19 Mayıs 1919'dan önce (11 Nisan) İstanbul'da Mustafa Kemal'i evinde ziyaret ediyor:
- Kurtuluş Hareketi'ne Doğu'dan başlayın... Erzurum'dan... Halk sizi destekler ve başarılı olursunuz.
Atatürk 1923'te Doğu gezisine çıkıyor.
Yine "halkın arasında."
"Yol" diyor, "köprü" diyor, "eğitim" diyor.
"İstanbul, Ankara, İzmir'de ne medeniyet varsa, yurdumuzun her tarafını aynı medeniyete kavuşturalım" diyor.
Ölümünden 1 yıl önce (7 Kasım 1937) TunceliElazığ arasındaki Singeç Köprüsü'nün açılışına gidiyor.
Bu köprü hala kullanılmakta.
Atatürk başbakana, bakanlara sık sık aynı şeyi söylüyor:
- Doğu'ya, Güneydoğu'ya gidin... Halkın arasına girin... Ve gördüklerinizi de bana rapor edin.
Dr. Ramazan Topdemir'in çalışması "özellikle siyasetçiler için" başucu kitabı gibi.
"Dersle" dolu.
--------------------------------------------------------------------------------
Vay anasını sayın seyirciler
Celal Bayar (Bakan olarak) Doğu'ya, Güneydoğu'ya gidiyor.
Ve 10 Aralık 1936'da "Şark Raporu" nu kaleme alıyor.
"Yüksek Başvekalete" diye yazarak Başbakan İsmet İnönü'ye sunuyor.
İnönü de "Cumhurbaşkanı Atatürk'e."
Bayar'ın raporunun daha mukaddeme (giriş) bölümünden bir cümle:
"Ağalar ve şeyhler soyduklarının bir kısmını hükümet erkanına (devlet büyüklerine, yüksek bürokrasiye) vermek suretiyle müşterek (ortak) idare-i maslahat (gelişigüzel) devri yaşanmıştır."
Celal Bayar'ın "Şark Raporu'nun tam metnini" Dr. Ramazan Topdemir'in kitabında okuyunca...
Maç anlatan spiker misali "vay anasını sayın seyirciler" demekten kendimizi alamadık.
Hükümet üyesi Celal Bayar "hükümeti eleştiriyor."
Hem de "en ağır üslupla."
Ankara'nın "bölgeye" yolladığı kamu görevlilerini (valiler dahil) yerden yere vuruyor.
"Halka farklı muamele yapılıyor" diyor.
Zengine farklı, fakire farklı. Türk'e farklı, Kürt'e farklı.
Doğu-Güneydoğu konusunda rapor yazan yazana...
Ama Celal Bayar'ın raporu "bir başka."
Eleştiri de var, özeleştiri de...
Alınması gereken önlemlerle ilgili öneriler de.
--------------------------------------------------------------------------------
İşin "cılkı" neden çıktı?
Olay "Vakit gazetesi ve Önder Sav ekseninde geliştiği için" kızılca kıyamet koparılıyor ama...
Dinleme-izleme olayı yeni değil ki. "Dün" vardı.
"Yarın" yine olacağı kesin.
Hem de "yanlışlıkla... Telefonun açık unutulmasıyla, no yerine yes tuşuna basılmasıyla" yapılan dinleme değil...
"Dinleme gibi dinleme... Tam dinleme."
Mahkeme kararı vardır veya yoktur ama "devlet dinler."
Buna "derin devlet" derler.
Bu derin devlet meselesi sadece bize özgü değildir.
ABD'de de derin devlet vardır, Almanya'da da.
Devlet büyükleri "hayır" da dese, gerçek budur.
Ve derin devlet "o büyükleri" de dinler.
Bizde "işin tamamen cılkının çıkması" şu yüzden:
ABD'de, Almanya'da, başka yerlerde "derin devlet bir tanedir."
Bizde ise "birkaç tane."
Hakikisi var, taklidi var, korsanı var, canı sıkılıp dinleyeni var, vatan kurtarmaya soyunanı var, şantajcısı var.
Bunu da "herkes" biliyor bilmesine elbette.
"Tepedekiler" de.
Ama kimi "boğaz dokuz boğum" diyerek söyleyemiyor.
Kimi de "önlemek isteyip önleyemiyor."
Yavuz DONAT
Sabah
"Sürpriz değil."
"Bekleniyordu."
"Şimdi ne olacak" derseniz, olacak bir şey yok.
Türkiye "zaman kaybettiğiyle kalacak."
Dün "bekleme günüydü."
Kimi "TV başında" bekledi.
Kimi "Anayasa Mahkemesi'nin önünde."
Siyasetçiler "Meclis'te" bekledi ya da "partide."
Bürokratlar da "odalarında."
Tabii "herkes bekleyince" dün Ankara'da saat durdu.
O saat ki "aylardır zaten ağır aksak işliyordu."
Mahkeme kararını verdi ama "tartışması" sürecek.
Kimi "yüce mahkemeye hak verecek."
Kimi "mahkeme, hukuka aykırı karar verdi" diyecek.
Zaten "dün gece TV'lerde uzun uzun söylenip, duruldu."
Türkiye bir süredir "doludizgin kamplaşmaya gidiyor."
Kamplaşma "gün geçtikçe keskinleşiyor."
Önümüzdeki günlerde ortamın daha da gerileceğini söylemek için falcı olmaya gerek yok.
"Meşhur hikayedir" bir kez daha anlatmanın zamanı olsa gerek.
Tek parti döneminde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Bayburt'a gitmiş.
"Dış politikadaki başarıları" anlatmaya başlamış.
Bayburtlu'nun biri "Paşam" diye sesini yükseltmiş:
- Sözlerinizden anlıyoruz ki dış politikada işler yolunda... Ama içeride durum carcoloz. (Karman çorman... Karmakarışık.)
Sonuç:
Dün yüce mahkeme kararını açıkladı.
Kimi karşı çıktı, kimi alkışladı.
Kimi "katılmıyorum ama saygı duyuyorum" dedi.
Kimi "mahkemenin kararı siyasidir" diye konuştu.
Bütün bunları "alt alta koyunca" ortaya çıkan durumu söyleyelim:
"Carcoloz."
--------------------------------------------------------------------------------
Baykal 'Eyi etti de getti'
Elazığ'dan Erzincan'a doğru giderken "Keban Barajı'nın yakınında" bir alabalık lokantası vardır... "Çırçır Şelalesi"nde.
Elazığlılar "önemli konuklarını" orada ağırlarlar.
Şehirlerarası yolculuk yapanlar "orada mola verirler."
İşte o lokantanın girişinde "taşa kazınmış" bir yazı vardır:
"Eyi ettiz de geldiz."
Lokantaya Ali Coşkun'la birlikte gitmiştik.
"Ne iyi ettiniz de geldiniz" diyemediler.
Bizi "kapıda yazıldığı gibi" karşıladılar:
- Eyi ettiz de geldiz.
Ayrılırken de yine "kendi şiveleriyle" uğurladılar:
- Tez gene gelesiz.
Bu ay uğrayacağız.
Deniz Baykal Şanlıurfa ile Diyarbakır "seferine" çıktı ve "halktan ilgi gördü."
"Eyi ettiz de geldiz" diye karşılandı.
Ama yetmez "tekrar tekrar gitmeli."
Merkez sol "eskiden" oralara gidiyordu.
1980 öncesinde "Ecevit ile Baykal" çok gittiler.
1980'den sonra (1989) da "Erdal İnönü ile Deniz Baykal."
Gittiler ve "sandık sandık oy aldılar."
Ama sonra CHP "oralardan" uzak kaldı.
Sonunda da (2007) Şanlıurfa'da yüzde 4.75, Diyarbakır'da yüzde 2.01 oy aldı.
CHP'liler "medyaya" kızıyorlardı:
- Biz çalışıyoruz ama medya yansıtmıyor.
Deniz bey Güneydoğu'ya gitti ve medya "sabah akşam yayın yapıyor."
Demek ki neymiş?
1. Siyasetçi gitmediği yerden oy beklemeyecekmiş.
2. Medyada yer almak için de koşmak ve siyaset üretmek gerekirmiş.
--------------------------------------------------------------------------------
Başöğretmen: Atatürk Ders: Doğu-Güneydoğu
Ramazan Topdemir (ŞanlıurfaHarran Üniversitesi'nde öğretim görevlisi) bir araştırma yaptı.
Ve kitap haline getirdi:
"Atatürk' ün Doğu-Güneydoğu Politikası ve GAP."
Kitap "çok yeni... Bize dün ulaştı."
Ah keşke "Güneydoğu'daki Deniz Baykal da okusaydı."
Mustafa Kemal 1916'da "35 yaşında genç bir paşa olarak" Diyarbakır'a gidiyor.
Muş, Bitlis, Bingöl'de "halkın arasına giriyor."
General Kazım Karabekir 19 Mayıs 1919'dan önce (11 Nisan) İstanbul'da Mustafa Kemal'i evinde ziyaret ediyor:
- Kurtuluş Hareketi'ne Doğu'dan başlayın... Erzurum'dan... Halk sizi destekler ve başarılı olursunuz.
Atatürk 1923'te Doğu gezisine çıkıyor.
Yine "halkın arasında."
"Yol" diyor, "köprü" diyor, "eğitim" diyor.
"İstanbul, Ankara, İzmir'de ne medeniyet varsa, yurdumuzun her tarafını aynı medeniyete kavuşturalım" diyor.
Ölümünden 1 yıl önce (7 Kasım 1937) TunceliElazığ arasındaki Singeç Köprüsü'nün açılışına gidiyor.
Bu köprü hala kullanılmakta.
Atatürk başbakana, bakanlara sık sık aynı şeyi söylüyor:
- Doğu'ya, Güneydoğu'ya gidin... Halkın arasına girin... Ve gördüklerinizi de bana rapor edin.
Dr. Ramazan Topdemir'in çalışması "özellikle siyasetçiler için" başucu kitabı gibi.
"Dersle" dolu.
--------------------------------------------------------------------------------
Vay anasını sayın seyirciler
Celal Bayar (Bakan olarak) Doğu'ya, Güneydoğu'ya gidiyor.
Ve 10 Aralık 1936'da "Şark Raporu" nu kaleme alıyor.
"Yüksek Başvekalete" diye yazarak Başbakan İsmet İnönü'ye sunuyor.
İnönü de "Cumhurbaşkanı Atatürk'e."
Bayar'ın raporunun daha mukaddeme (giriş) bölümünden bir cümle:
"Ağalar ve şeyhler soyduklarının bir kısmını hükümet erkanına (devlet büyüklerine, yüksek bürokrasiye) vermek suretiyle müşterek (ortak) idare-i maslahat (gelişigüzel) devri yaşanmıştır."
Celal Bayar'ın "Şark Raporu'nun tam metnini" Dr. Ramazan Topdemir'in kitabında okuyunca...
Maç anlatan spiker misali "vay anasını sayın seyirciler" demekten kendimizi alamadık.
Hükümet üyesi Celal Bayar "hükümeti eleştiriyor."
Hem de "en ağır üslupla."
Ankara'nın "bölgeye" yolladığı kamu görevlilerini (valiler dahil) yerden yere vuruyor.
"Halka farklı muamele yapılıyor" diyor.
Zengine farklı, fakire farklı. Türk'e farklı, Kürt'e farklı.
Doğu-Güneydoğu konusunda rapor yazan yazana...
Ama Celal Bayar'ın raporu "bir başka."
Eleştiri de var, özeleştiri de...
Alınması gereken önlemlerle ilgili öneriler de.
--------------------------------------------------------------------------------
İşin "cılkı" neden çıktı?
Olay "Vakit gazetesi ve Önder Sav ekseninde geliştiği için" kızılca kıyamet koparılıyor ama...
Dinleme-izleme olayı yeni değil ki. "Dün" vardı.
"Yarın" yine olacağı kesin.
Hem de "yanlışlıkla... Telefonun açık unutulmasıyla, no yerine yes tuşuna basılmasıyla" yapılan dinleme değil...
"Dinleme gibi dinleme... Tam dinleme."
Mahkeme kararı vardır veya yoktur ama "devlet dinler."
Buna "derin devlet" derler.
Bu derin devlet meselesi sadece bize özgü değildir.
ABD'de de derin devlet vardır, Almanya'da da.
Devlet büyükleri "hayır" da dese, gerçek budur.
Ve derin devlet "o büyükleri" de dinler.
Bizde "işin tamamen cılkının çıkması" şu yüzden:
ABD'de, Almanya'da, başka yerlerde "derin devlet bir tanedir."
Bizde ise "birkaç tane."
Hakikisi var, taklidi var, korsanı var, canı sıkılıp dinleyeni var, vatan kurtarmaya soyunanı var, şantajcısı var.
Bunu da "herkes" biliyor bilmesine elbette.
"Tepedekiler" de.
Ama kimi "boğaz dokuz boğum" diyerek söyleyemiyor.
Kimi de "önlemek isteyip önleyemiyor."
Yavuz DONAT
Sabah