Kafes
07-21-2008, 11:58
PABLO NERUDA
http://img134.imageshack.us/img134/3351/fotoez9.jpg
1904 yılında Şili'nin Paral kasabasında doğdu. Asıl adı Neftali Ricardo Reyes Basoaltı'dır.
Babası demiryollarında çalısan bir memur, annesi ev kadınıdır.
Çocukluğunda Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Şilili ünlü kadın şair Gabriela Mistral'ın öğrencisi olmuştur.
"20 Aşk Şiiri ve Bir Umutsuz Şarkı" (1924) adlı şiir ktabıyla Avrupa ekseninden uzak, özgün Latin Amerika şiirini müjdelemiştir.
1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldı. 20. yüzyılın bütün dünyada en çok tanınan ve kitapları en çok satan şairidir.
Yeryüzü coşkusu aşk ve insan haklarının büyük şairi, 1974 yılında kansere yenik düştü.
Neruda, hem ülkesinden kovuldu hem ülkesini temsil etti dünyanın dört yanında.
Ölümünden dört yıl önce Paris büyükelçisiyken L'Express dergisinin sorularını cevaplarken, söz dönüp dolaşıp dinlere gelmiş, Hindistan günlerinden söz etmişti Neruda: "Bir gün Rangoon'da bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Bir tapınağın önünde binlerce kişi toplanmıştı. Çamurlar içinde diz çökmüş duruyorlardı. Tapınağın içindeki rahiplerle aynı dindendiler, fakat içeri giremiyorlardı. Ne haksızlık! Buda, gücünü uygulamaya geçirememişti. Bana Müslümanlığın daha yakın düştüğünü farkettim."
Gazeteci şaşkınlıkla, "Nasıl oldu bu?" diye sordu. Neruda, "Tuhaf bir şekilde..." diye anlatmaya başladı. Çok sıcak bir günde yürürken karşısına bembeyaz bir cami çıkmış, biraz dinlenmek ve serinlemek üzere camiye girmiş, halının üzerine kıvrılarak düşüncelere dalmıştı. Kimsecikler yoktu içeride. Fakat az sonra birkaç Müslüman gelip sorular sormuştular ona: "Müslüman mısın?", "Buraya neden geldin?", "Yapmak istediğin nedir?" Neruda, Müslüman olmadığını, biraz düşünmek için camiye geldiğini söylemiş, bunun üzerine "Hakkın var, burası fikre dalınacak bir yerdir. Yine gelebilirsin," demişlerdi. "Doğu'da geçirdiğim yıllarda beni en çok etkileyen olay bu olmuştur. Bilirsiniz, fillerle yapılan ayinleri, maşlahlarla, ölü kafalarından kolyelerle süslü tanrıça Kaliyi.. Üç beş kuruşa takla atacak rahipleri; bunları hiçbir zaman çekici bulmadım ben. Oysa, susuz bir havuz gibi serin, o aydınlık cami beni çok etkiledi."
http://img134.imageshack.us/img134/3351/fotoez9.jpg
1904 yılında Şili'nin Paral kasabasında doğdu. Asıl adı Neftali Ricardo Reyes Basoaltı'dır.
Babası demiryollarında çalısan bir memur, annesi ev kadınıdır.
Çocukluğunda Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Şilili ünlü kadın şair Gabriela Mistral'ın öğrencisi olmuştur.
"20 Aşk Şiiri ve Bir Umutsuz Şarkı" (1924) adlı şiir ktabıyla Avrupa ekseninden uzak, özgün Latin Amerika şiirini müjdelemiştir.
1971 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldı. 20. yüzyılın bütün dünyada en çok tanınan ve kitapları en çok satan şairidir.
Yeryüzü coşkusu aşk ve insan haklarının büyük şairi, 1974 yılında kansere yenik düştü.
Neruda, hem ülkesinden kovuldu hem ülkesini temsil etti dünyanın dört yanında.
Ölümünden dört yıl önce Paris büyükelçisiyken L'Express dergisinin sorularını cevaplarken, söz dönüp dolaşıp dinlere gelmiş, Hindistan günlerinden söz etmişti Neruda: "Bir gün Rangoon'da bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Bir tapınağın önünde binlerce kişi toplanmıştı. Çamurlar içinde diz çökmüş duruyorlardı. Tapınağın içindeki rahiplerle aynı dindendiler, fakat içeri giremiyorlardı. Ne haksızlık! Buda, gücünü uygulamaya geçirememişti. Bana Müslümanlığın daha yakın düştüğünü farkettim."
Gazeteci şaşkınlıkla, "Nasıl oldu bu?" diye sordu. Neruda, "Tuhaf bir şekilde..." diye anlatmaya başladı. Çok sıcak bir günde yürürken karşısına bembeyaz bir cami çıkmış, biraz dinlenmek ve serinlemek üzere camiye girmiş, halının üzerine kıvrılarak düşüncelere dalmıştı. Kimsecikler yoktu içeride. Fakat az sonra birkaç Müslüman gelip sorular sormuştular ona: "Müslüman mısın?", "Buraya neden geldin?", "Yapmak istediğin nedir?" Neruda, Müslüman olmadığını, biraz düşünmek için camiye geldiğini söylemiş, bunun üzerine "Hakkın var, burası fikre dalınacak bir yerdir. Yine gelebilirsin," demişlerdi. "Doğu'da geçirdiğim yıllarda beni en çok etkileyen olay bu olmuştur. Bilirsiniz, fillerle yapılan ayinleri, maşlahlarla, ölü kafalarından kolyelerle süslü tanrıça Kaliyi.. Üç beş kuruşa takla atacak rahipleri; bunları hiçbir zaman çekici bulmadım ben. Oysa, susuz bir havuz gibi serin, o aydınlık cami beni çok etkiledi."