![]() |
#1 |
![]() Türkçe Kur’an’la başlayan reform hareketi Türkçe Hutbe, Türkçe Tekbir’le sürmüştü. Şimdi ise sırada Türkçe Ezan vardı. Türkçe Ezan için ise Fatih Camii seçilmişti. “Tanrı Uludur”lu ezanı ilk okuyan ise Hafız Rıfat olacaktı...
İŞTE TÜRKÇE EZAN - “Tanrı uludur (dört kez) – şüphesiz bilirim ve bildiririm Tanrı’dan başka yoktur tapacak (2 kez) – şüphesiz bilirim bildiririm Tanrı’nın elçisidir muhammed (2 kez) – haydi namaza , haydi namaza – haydi felaha, haydi felaha – (namaz uykudan hayırlıdır) – Tanrı uludur, Tanrı uludur – Tanrı’dan başka yoktur tapacak.” * Evkaf Müdiriyeti, bugünkü adıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşundan bir hafta sonra da, bütün müftülüklere Türkçe ezan için hazırlanmaları talimatanı verir... Zaten Diyanet Reisliği de ezanın yeni şeklini çoktan tesbit etmiştir bile... Halk, Türkçe Kur’an, Türkçe tekbir’in şaşkınlığını henüz atamadan Hafız Rıfat tarafından Fatih Camii’nde okunan Türkçe ezanla bir kez daha şoke olur... Bu aynı zamanda, 18 yılı aşkın sürecek olan ilk Türkçe ezandır... Çok geçmeden Türkçe ezan tüm Türkiye’de okunacaktır.. 8 Şubat 1932 tarihi ise Ramazan Bayramı’dır ve daha önceden kararlaştırıldığı gibi, İstanbul camilerinde ve Türkiye’nin pek çok yerinde Bayram namazında hutbeler ve tekbirler Türkçe okunacaktır.. Bayramın ilk akşamı ise, ordu müfettişleri Dolmabahçe Sarayı’na davet edilir, Fahrettin Paşa, İzzetin Paşa, Şükrü Naili Paşa’nın yanı sıra, İçişleri Bakanı Vekili Şükrü Kaya da davette hazır bulunur.. Hafız Sadettin Kaynak, Türkçe Kur’an’ı paşaların huzurunda da okur.. Bunun üzerine ayağa kalkarak birer konuşma yapan paşalar, diğer inkılapları destekledikleri gibi, bu inkılabı da destekleyeceklerini söylerler.. Böylelikle Derviş Paşa’nın kabri başında ilk Türkçe mersiye’nin okunmasıyla başlayan ve sırasıyla Türkçe Kur’an Türkçe ezan, Türkçe tekbir ve Türkçe hutbe okuma denemeleriyle devam eden reformlar tamamlanmış olur.. Ancak çok geçmeden de beklenen tepkiler gelmeye başlar.. Türkçe ezana en dikkat çekici tepki Bursa’da meydana gelir . Daha bir kaç yıl öncesine kadar, Kurtuluş Savaşı sırasında dine ve dindara gösterilen saygının gidip, yeni tavırların tersi yönde ilerlemesi, herkeste büyük şaşkınlığa neden olur.. Ezan’ın Türkçe okunmasına tepki gösteren yüzlerce Bursalı Ulu Camii önünde nümayiş yapar.. Yapılan ilk açıklamada, eylem yapanların irticacı olduğunu ve dini siyasete alet etmek istediklerini söylenir…Daha sonra her ne kadar ehemmiyeti yok denilse de, hükümet Bursa’daki olaylarla ilgili geniş çaplı bir tahkikat başlatmıştı.. Her geçen gün tutuklananların sayısı artıyor basın da olayı gündemde tutuyordu.. Ahır yapılan camiler 30 Kanun-î Evvel 1928 tarihli gazetelerde Müessesatı Diniyye Müdürlüğü’nce cemaatsiz camilerin sedd edileceği yazılmıştı.. İlerleyen yıllarda ise daha da ileri gidilerek, gelir getirmediği için pekçok caminin satılmasına, halkevi, samanlık ve at besleme yeri olarak kullanılmasına karar verilecekti... Gergin ortamdan istifade eden bazı çevreler, hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde, cezri tedbirlere başvurmaları tabii görür olmuştu.. Öyle ki, Arapça ezan okuyanların idam edilebileceğinden bile söz edilmeye başlanmıştı.. Gazetelerse, Evkaf İdaresi’nin Türkçe ezan işini sıkı takibe aldığını, Türkçe ezan okumayan müezzinlerin görevine son verileceğini yazıyordu.. Bu arada Bursa olaylarından dolayı tutuklananların sayısı artarken, diğer illerde de Arapça ezan okuduğu tesbit edilenler tek tek tutuklanmaya başlanmıştı... Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı da boş durmuyor, henüz Türkçeye çevrilmemiş, selat-û selam ve tekbirlerin Türkçeye çevrilmesi için uğraşıyordu. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Rifat Börekçi, 6 Mart 1933 tarihinde müftülüklere gönderdiği tamimde, bundan böyle selat-û selam ve tekbirlerin de Türkçe olmasını istiyordu. Türkçe Selat-û Selam Genelgesi Diyanet İşleri Başkanlığı Yazıişleri Müdürlüğü tarafından müftülüklere gönderilen genelgede şu ifadeler yer alıyordu: “Öz dilimizde her tarafta Türkçe ezan okunduğu bir zamanda, minarelerde Arapça selatü selam okumak ahenksiz düşeceği gibi, hükümeti celilenin takip buyurduğu maksad-ı milliye’ye de uygun gelmediğine binaen, yukarıda yazılan üç suret ile Türkçe tekbir gönderilmiştir. Alakadarların ondan okumaları lüzumuna tamimen beyan olunur efendim..” Rifat Börekçi Rifat Börekçi, Türkçeye çevirdiği 3 çeşit selatü selamı da müftülüklere bu yazıyla birlikte göndermişti.. Bu arada bazı kesimler de, Bursa’da yaşanan olayları, Menemen’den sonra yapılan en büyük irticai hareket olarak yorumluyor, bir an önce inkılapların uygulanması için baskıların artırılmasını istiyordu.. Ve sonunda istenilen oldu, 1932 Ramazan’ından sonra, Türkiye’de dini hayat köklü bir surette değişti.. Artık ülkenin bütün camilerinde ezanlar, salalar, tekbir ve dualar Türkçe olarak okunmaya başlanmıştı.. Tesbit edilen ilk belli başlı il ve ilçeler ise, Adana, Amasya, Ankara, Balıkesir, Çeşme, Edremit, Kayseri, Konya, Kuşadası, İzmir, İzmit, Manisa, Rize, Şebinkarahisar, Trabzon, Van, Yozgat ve Zonguldak’tı.. Cami kapatan düzenlemeler... Ancak din ve dini kurumlarla ilgili gelişmeler bunlarla kalmadı, örneğin camilerle ilgili yapılacak düzenleme de bir başka tartışma konusu oldu.. Gazetelerde şöyle bir haber yer alıyordu: Camiler: 90 tanesi kapatılacak.. Müessesatı Diniyye Müdürlüğü’nce cemaatsiz camilerin sedd edileceği yazılmıştı.. Bu suretle kapatılacak camilerin adedi 85 ve 96 arasındadır.. Ve ekserisi İstanbul cihetindedir.. ... Memursuz kalacak camiler sedd edilecek ve sedd edilenler satılığa çıkarılacaktır..” Genelgeye göre, aralarında 500 metre mesafe bulunan, beş vakit namazın bir ve daha fazla vaktinde cemaati olmayan, tarihi niteliği az olan camilerin kapatılması veya başka amaçlar için kullanılması istenir.. İlerleyen yıllarda ise daha da ileri gidilerek, gelir getirmediği için pekçok caminin satılmasına, halkevi, samanlık ve at besleme yeri olarak kullanılmasına karar verilecektir.. Hatta İstanbul’un en meşhur camilerinden Sultanahmet Camii’nin resim müzesine çevrilmesi dahi düşünülmüştü. Yeterli ışık için kubbenin delinmesi gündeme gelmiş, sadece Mimar Kemalettin mimarî açıdan karşı çıkmıştı. ABD Büyükelçisi Sherill, İslam dini adına yapılan değişikleri olumlu buluyor, bunların sürmesi için teşvik edici açıklamalar yapıyordu.. Hatta Ayasofya Camii’nde gerçkelşeterilen Türkçe Kur’an gecesine eşiyle bizzat katılarak gelişmeleri yakından takip ettiğini de gösteriyordu... 1946 seçimlerinde halkın Demokrat Parti’ye yönelmesi bu konuyu tekrar gündeme getirdi. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan yeni dünya düzeni içerisinde kendisine emin bir yer bulmak isteyen Türkiye ister istemez bazı adımlar atmak zorunda kaldı.. 1946’da çok partili hayata geçilmesi bunlardan biriydi.. Dış siyasi koşulların etkisiyle iç politakadakı dengelerin değişmesiyle CHP kan kaybetmeye başlamıştı.. 1949 yılına gelindiğinde, CHP içinden de bazı kimseler, artık ezanın Arapça haline çevrilmesi gerektiğini aksi halde yok olacaklarını seslendirmeye başladılar.. Hızla oy kaybeden tek parti yönetimi, baskıları biraz olsun hafifletmek istediğinde ise, basın tarafından topa tutulacaktı.. İrticanın hortlayacağından, Atatürk devrimlerine sahip çıkılmadağına kadar bildik ithamlar her geçen gün kendini göstermeye başladı.. Ezanın yeniden orjinal haline çevrilmesi tartışmaları alevlenirken, basında da benzer tatışmalar yaşanıyordu.. Kudret gazetesi’nin başyazarı Hikmet Bayur, Arapça ezan yasağının manasız olduğunu, aslında Atatürk’ün bu kanunla bir alakasının bulunmadağını yazınca, tepkiler de gecikmedi.. Mustafa Kemal döneminde çankaya köşküne yakınlığı ile bilinen Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyet ve Ulus gazetelerinde yer alan “Bay Hikmet Bayur’a Cevap” başlıklı yazısında, Türkçe ezanın din değil, kültür meselesi olyduğunu belirtecek ve Atatürk’ün de Türk milletini arap kültüründen kurtarmak için çalıştığını yazacaktı.. Atay, “kendi devrinde ezanın Arapça yerine Türkçe okunuşu ile Atatürk’ün ilgilenmediğini söylemek, bizim gibi onbeş yıl onun yanında bulunmuş olanları değil, o zamanı hiç bilmeyen vatandaşları bile kandıramaz.. Kaldı ki, ben ezanın ve tekbirin Türkçeye çevrilmesinde Atatürkün bizzat çalıştığını, ve bir hayli değişiklikler yapıldığını bilirim.. Atatürk sağ olsaydı, çoktan Kur’an da Türkçe okunacaktı..” diyerek sert bir cevap verecekti.. Din adamlarınını azalması, onları yetiştirecek müesseselerin bulunmaması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın eli kolu bağlı olarak durması sıkıntıyı daha da artırıyordu.. Hatta medeni kanunun 266. Maddesiyle ailelerin çocuklarına dini vermelerine kolaylık tanımasına rağmen, evde Kur’an öğreten ailelere baskırlar yapılarak cezalandırılmaları huzursuzlukları daha da artırıyordu.. Sonunda çok partili hayata geçilmesinin de etkisiyle CHP 1946 yılında din bilgisi dershanelerinin açılmasına izin çıkardı.. 1948’de ise ilokukullarda okuyan çocuklara din dersi verilmesi kararlaştırıldı.. Ardından da 18 yıl aradan sonra 10 vilayette İmam Hatip kursları açıldı.. Amaç, cenaze yıkayacak din adamı yetiştirmek ve hakın öfkesini biraz olsun dindirmekti… Cenazelerin koktuğu günler... Bu arada dini eğitim verecek kurumların tamamen ortadan kaldırılmasıyla da her geçen gün din adamı yokluğu kendini hissetttirecektir.. 12 Aralık 1950 tarihinde dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin 16923 sayılı raporu 1940’lı yılların arzettiği manzarayı gayet açık bir şekilde ortaya koyacaktı.. “.. Aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı 430 nolu kanunla taahhüd eylediği vazifeyi yapmamış, yapamamış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yakinen ilgilendiren dini vazifelerde istihdam edilecek hiçbir eleman vermemiş olması ve Başkanlığın da bugüne kadar din adamları yetiştirecek mesleki bir müesseseye sahip bulunmaması bugün memleketin bir çok yerlerinde hakiki din adamı bulmak şöyle dursun, camilerde mihraba geçecek, halka namaz kıldıracak, minbere çıkıp hutbe okuyacak bir imam ve hatip bile bulunamamaktadır.. Hatta bazı köylerimizde, ölenlerin techiz ve tekfini ile ebedi istirahatlarına tevdii gibi en basit dini bir vazifeyi ifa edecek kimseler dahi bulunmamakta, ve cenazelerin kaldırılmadın günlerce ortada kalmakta olduğu senelerden beri şitilmekte vce görülmektedir...” Yeniden Orjinal Ezan.. 1949 yılının hararetli tartışmaları 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle kesilir diye beklenirken, aksine daha da arttı.. Yeni başbakan Adnan Menderes ve meclisin yaptığı ilk icraatlerden biri 18 yıldır Türkçe okunan ezanı orjinal haline çevirmek olmuştu.. İşin ilginci, CHP de Demokrat Parti’nin bu değişikliğine üstü kapalı da olsa destek vermişti.. Ezanın yeniden Arapça okunması da yine bir Ramazan ayına denk gelmişti.. Ezan, 16 haziran 1950’de ikindi namazından itibaren artık orjinal haliyle okunmaya başlanmıştı.... Fakat bu durum halkın dışında bazı çevreleri ise yine ayağa kaldırdı.. Atatürk inkılaplarından vazgeçildiği veya taviz verildiği yeniden ortaya atıldı.. Basında Nadir Nadi, Falih Rıfkı, Orhan Veli Kanık gibi yazarların başını çektiği bu koro, iktidara akıl almaz ithamlarda bulunuyorlardı.. Sütunlarında hemen hergün, tekrar geri dönüldüğünü, gericilik yapldığını yazıp çizeceklerdi.. Başbakan Menderes ise, yöneltilen eleştirilere sert karşılık verdi.. Menderes, jandarma zoruyla yürütülen, halka dayatılan inkılapların bir manası olamayacağını söyledi.. Başbakan Menderes, bir anlamda ibadet ve ezanların Türkçeleştirme projesinin halk tarafından kabul görmediğini ifade etmiş yıllardır gerçekleştirilmeye çalaşılan projeyi rafa kaldırmıştı.. Menderes hükümetinin, en ses getiren icraatlarından olan ve bazı odakların hiç unutmadığı, affetmediği bu olay, millet tarafından ise büyük sevinçle karşılandı. Yasağın kalkmasıyla birlikte, yıllardır patlama noktasına gelen halk meydanlara, cami önlerine dökülerek secdelere kapandı, kurbanlar kesti ve sevinç gözyaşları dökmüştü.. Ancak halk hakimiyetini tesis eden bu değişimle birlikte, ülkede, inkılap ve ihtilallerin bir daha sonu gelmeyecek, her ihtilalden sonra da ibadetlerin Türkçeleştirilmesi projesi ilk ele alınan konulardan biri olacaktır... 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen derbenin ardından, Menderes ve üç arkadaşı eylül 1961 tarihinde idam edileceklerdi… Alıntıdır (Yazının bazı kısımları çıkarılmıştır)
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Emeğine sağlık kardeşim. CHP nin değişmeyen vizyonunu ortaya koyan güzide bir paylaşım için teşekkür ederim. İsimleren sanki biraz uzak durulmuş. Ama o dönemde başta kim olduğunubizler iyi biliyoruz.
Tekrar teşekkürler. (+) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | |
![]() Alıntı:
![]() ![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|