![]() |
#1 |
![]() Dün beni en çok mutlu eden gelişme...
Yazı öncesi... Web sitelerine göz atarken... Bizim gazetenin web sayfasındaki, ‘en çok okunanlar’ listesinde, Pazar star’da yayınlanan Esra Cengiz’in ‘Bilimin 171 yıllık yanlışını Türk mühendis düzeltti’ başlıklı röportajına rastlamak oldu... Çünkü... Röportajı okurken ilgisizlik kurbanı olmasından ürkmüştüm... İTÜ Kimya Mühendisliği bölümünden mezun olan ve çalışmalarını halen Hollanda’daki Delft Teknik Üniversitesi’nde sürdüren Elif Genceli Güner, araştırmaları sırasında 1837’den beri buzul kristalinin yapısının yanlış bilindiğini kanıtlamış... Peki, bilim yanılmış mı? Nasıl oluyor da bir yanlış 171 yıl sürüyor? ‘İlim en hakiki mürşit’ değil miydi? Sorumun cevabını şu anlatımda buldum: ‘Benim bulduğum Meridianiite ise doğada neredeyse en sık rastlanan maddeler olan magnezyum, sülfat ve sudan meydana geliyor. 2005 yılında, laboratuarımda düşük sıcaklıkta itina ile sentezlediğim bu molekülün yapısını kontrol ettiğimde, molekülün literatürün aksine 12 yerine 11 su molekülü içerdiğini gördüm. MgSO411H2O molekülünü laboratuar ortamında sentezlemiştim ancak mineral olduğunun ispatı için dünya üzerinde herhangi bir yerde doğal olarak oluştuğunun kanıtlanması gerekiyordu. Bunun Antarktika buzulunda olabileceğini düşündüm. 2007’de Japonya’ya gittim, uzun çalışmalar sonrasında, Antarktika buzulunda ve Hokkaido Adası-Saroma Gölü’ndeki deniz tuzunda bu minerali buldum. Hayatımızın içinde bu denli sık yer alan bu maddenin düşük sıcaklık kristal yapısının 1837 yılından beri yanlış bilindiğini ispatlamam, ardından da buzullar içerisindeki doğal oluşumunu kanıtlamam bilim dünyası için çok şaşırtıcı bir gelişme oldu. Dünya üzerinde pek çok yerde mevcut olan magnezyum sülfat rezerv kaynakları tıp, sanayi ve tarımcılığın yanı sıra pek çok bilimsel çalışmada model çözelti olarak kullanılıyor. Meridianiite, hakkında her türlü detayın bilindiği sanılan konularda bile bilimsel literatürün hatalı olabileceğinin ve bu hataların önemli gerçekleri karanlıkta bırakabileceğinin çok iyi bir örneği. Bundan yola çıkarak, göz önündeki şeylerin bile belki hala keşfedilmeyi beklediğini rahatça söylemek mümkün!’ En hakiki mürşit ilim ama ilim de yanılabiliyor... Ne var ki gene bilim kendi hatasını görüp düzeltmeye muktedir... Dünya epeydir ‘bilim yanılmaz’ inancından, ‘yanılır ama kendi hatasını gene kendi düzeltir’ noktasına geldi... * * * Bu çok genç ve çok parlak bilimcimiz ‘daha çocuk yaşlarda başlayan bilime olan ilgisinden’, ‘şüphe ve meraktan’ söz ediyor. Onca yıldır üniversite hocası olmama rağmen artık çok nadir rastladığım bu özelliklerini nasıl edindiğinin cevabı da dolaylı olarak röportajda vardı: ‘2003 yılında kaybettiğim, sevgili babam İTÜ Makine Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Feyzi Genceli, beni ve ablamı bize uygun olabilecek bilimsel ve sosyal içerikli toplantılara mutlaka götürürdü. Oralardan ve o değerli insanlardan sadece bilim adına çok şey öğrenmekle kalmayıp iyi bir bilim insanı olmanın yolunun dünyaya farklı pencerelerden bakabilmekten, sosyal olmaktan ve güler yüzden geçtiğini de öğrendim. Evimizde belgeseller, teknik ve bilimsel içerikli yayınlar seyredilir, okunur ve tartışılırdı ama bu tartışmalar annemin ve babamın yarattığı güleryüzlü ortamda yapılırdı. Bana da ablama da yaptığımız işin öncelikle tadına varmamızı öğrettiler.’ İnsanın belirlenmesinde... Bireyin şekillenmesindeki kültürel kodların oluşmasında... Çocukluk döneminin...Anne ve babanın, aile ortamının neredeyse tek belirleyici haline gelebildiğini de yeniden bir kez daha görüyoruz. * * * Genç bilimci, bulduğu minerale niye böyle bir isim verdiğini de anlatmış: ‘Mineral isimleri genellikle bulundukları bölgenin ismini taşır. Minerali bulan kişi mineraline kendi seçtiği bir ismi vermek isterse bu, mineral çalışmalarına yıllarını vermiş, değerli bir mineralcinin adı olmak zorundadır. Teklif edilen bu isim, enternasyonal bir komisyon olan International Mineral Association’ın (IMA) onayından geçer. Minerali bulup teklifi IMA’ya gönderdiğimde, NASA için çalışmalar yapan bir grubun da Kanada’nın kuzeyinde bir ağacın gövdesinde aynı minerali bularak benimle eşzamanlı öneri verdiğini öğrendim. NASA’nın MER rover Opportunity aracının, Mars üzerindeki Meridiani Platosu’ndan aldığı örneklerde yüksek miktarda ‘magnezyum sülfat’a rastlandığı için bölgede bulduğumuz mineralin aynı olması bekleniyor. Görüşmelerimiz sonucunda, keşfettiğimiz yeni minerale Mars-Meridian platosunu sembolize eden ‘Meridianiite’ ismini verdik.’ * * * Beyinsel haz... Bilim dünyası... Bilimciler... Bilimsel yöntem... Türkiye’nin sığ ve bunaltıcı suni gündeminden insanı alıp cennet bahçelerine taşıyıveriyor... Bu güzel röportajı ‘en çok okunanlar’ listesinde görmek ve ‘beyinsel haz’ peşinde koşarak ‘cennet bahçelerine’ kaçanların ne kadar çok olduğunu anlamak da beni ayrıca mutlu etti... Gerçekten bu sürpriz benim için dünün en hoş gelişmesiydi. 17 Kasım 2008 Pazartesi
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|