AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.


Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-23-2008, 03:19   #21
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Hz. Nûh (a.s.)’un Tebliğ Mücâdelesindeki Örneklik


“Sonra gelenler içinde âlemlerde Nûh’a selâm olsun diye ona (iyi bir ün) bıraktık.” (37/Sâffât, 78-79). “Biz onu (Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık. Geri kalanları suda boğduk. Doğrusu bunda (alınacak) âyet (ibret/ders) vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.” (26/Şuarâ, 119-121

İslâm dâvetinin, kendi zâlim otoritelerinin ortadan kaldırılmasını da hedeflediğini anlayan Mekke ileri gelenleri (mele’), bunun önüne geçmek için, Rasûlullah’a ve diğer mü’minlere karşı hakaret ve baskı dolu bir kampanya başlattılar. Buna rağmen müslümanlar, Allah’ın âyetlerini onlara “okumak”tan vazgeçmediler. Fakat içinde bulundukları baskı ve zulüm, nihâyetinde bir beşer olan mü’minleri sıkmaya, zorlamaya başladı. Bunun üzerine Allah, müslümanlara şöyle seslendi: “Andolsun asra ki, insan şüphesiz ziyandadır. Ancak, iman edip sâlih amel işleyenler, birbirlerine Hakk’ı ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.” (103/Asr, 1-3). Böylece Allah, her konuda olduğu gibi, “tebliğ”de de müslümanlardan “sabırlı” olmalarını istedi. Bir süre sonra, Nûh (a.s.) kıssasını indirerek Nûh kavminin peygamberlerine karşı olumsuz tavırlarını ve âkıbetini anlattı, muhâtapları uyardı.

Aynı zamanda “okuma” ve “sabır” örneği olarak Nûh’u zikrederek, rasûl ve müslümanların, karşılaştıkları engellere bakarak eylemlerinde gevşememeleri öğütlendi. Yanı sıra Yûnus (a.s.) kıssasını da indirerek “okuma” eyleminde “sabır”da sonuna kadar direnmeyen Yûnus (a.s.)’un kınandığı gösterildi. Rasûl ve mü’minlerin aynı olumsuz davranıştan sakınmaları istendi. “Sen Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi (Yûnus) gibi olma.” (68/Kalem, 48)

Nûh (a.s.): Allah Nûh’u da, diğer peygamberlerde olduğu gibi, kavminin içinden seçerek peygamber tâyin eder. “Andolsun Biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik.” (11/Hûd, 25). “Biz Nûh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik.” (4/Nisâ, 163)

Kur’an’dan öğrendiğimize göre Nûh kavmi, çeşitli sahte tanrılara/putlara tapan, şirk içerisinde bir kavim idi. Nûh kavmi, ekonomik ve siyasî olarak sivrilmiş olan ve Allah’ın Kur’an’da mele’ olarak isimlendirdiği kimselerin istekleri, kanun ve düzenleri doğrultusunda yaşamaktaydı. Halkın yaşamını yönlendirmek için kanun ve düzenleri yapan ve insanlara dayatan kişiler mele’ adı verilen yönetici takımıydı. “Rabbim! Doğrusu bunlar bana isyan ettiler, malı ve evlâdı kendisinin sadece hüsrânını arttıran kimseye uydular, birbirinden büyük düzenler kurdular. Dediler ki: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; Vedd, Suvâ, Yeğûs, Yeuk ve Nesr’i asla terketmeyin. Böylece birçok kimseyi yoldan çıkardılar.” (71/Nûh, 21-24). İşte Nûh, böyle putperest bir kavme rasul olarak seçildi. “Andolsun Nûh’u da kendi toplumuna gönderdik. ‘Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin! Doğrusu ben hakkınızda can yakıcı bir günün azâbından korkuyorum’ dedi.” (11/Hûd, 25)

Kendilerine daha önce rasûl gönderilip inzâr edilmemiş bir toplumda artık hak-bâtıl mücâdelesi başlamış, Nûh (a.s.), kavmini sadece Allah’a kulluk etmeye, taptıkları ilâhlardan yüzçevirmeye çağırmıştır. Nûh’un bu çağrısına kavmi şaşırıp kalmıştı. İçlerinden çıkan Nûh, toplumun dinini ve o dine dayalı toplumsal yapıyı değiştirmek istiyordu. Tüm toplumu karşısına aldığı bu hareketteki cesareti nereden aldığını merak ediyordu insanlar. Öte yandan emperyalist mele’, yani ileri gelenler, ilâhlarına yapılan saldırılara sessiz kalamazlardı. İlâhların terkedilmesi, kâfirlerin otoritelerinin ve toplum üzerindeki sömürülerinin de tehlikeye düşmesi demekti. Bu nedenle Nûh (a.s.)’a karşı gelmeye ve halkın ona ittibâ etmemesi için var güçlerini kullanmaya başladılar. “Dediler ki: ‘Seni de ancak kendimiz gibi bir insan görüyoruz.” (11/Hûd, 27). “Bu da sizin gibi bir insan! Ama size egemen olmak istiyor. Allah dileseydi (peygamber olarak) melekler indirirdi.” (23/Mü’minûn, 24).

Egemenlikleri ve çıkarları tehlikeye düşen “ileri gelenler”, Nûh (a.s.)’a çamur üstüne çamur atmaya, Allah’ın insanlardan bir rasul göndermesinin anlamsız olduğunu iddia etmeye başlarlar. Nûh’un çabasını, “liderlik ve yönetici olma” çabası olarak göstermeye çalışırlar. Böylece Nûh (a.s.)’un dâvâsının İlâhî yönünü halktan saklamaya uğraşırlar. Halbuki Nûh, emin bir rasuldü, yalan ona yakışmazdı. Kendini olduğundan başka gösteremezdi. Sivrilme amacında olsaydı bunun için başka yollar denerdi. Meselâ yanına basit görüşlü “ayaktakımı” olarak nitelenen müstaz’af halkı değil; “mele” adı verilen, toplumun egemen sınıfına âit güçlü kimseleri toplardı. Oysa o, Allah’ın âyetlerini okuyordu onlara. Bu âyetlere kim iman ederse, o, Nûh’un yandaşı, sahâbîsi oluyordu.

Peygamber için mal-mülk değil; inanç önemliydi. Çünkü Allah, insanların servet ve güçlerine değil; iman ve amellerine göre değer biçiyordu.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:19   #22
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Müşriklerin Dâvâdan Tâviz İstekleri:


Bütün bu hamlelerine rağmen, Hz. Nûh’un tavrını değiştiremeyen mele’/ileri gelenler, kendileri gibi bir insanın bu “basit görüşlü ayak takımı” ile birlikte hareket etmesini onun şânına uygun görmezler. O “ayak takımı” olarak nitelendirdikleri müstaz’afları etrafından kovması gerektiğini, Nûh (a.s.)’un yerinin kendi yanları olduğunu telkin ederler. Nûh (a.s.), bu isteklere karşı şöyle cevap verir: “Benim ücretim Allah’a âittir.” (11/Hûd, 29). “Mü’minleri yanımdan kovacak değilim; çünkü ben sadece uyarıcıyım.”(26/Şuarâ, 114-115). Nûh (a.s.) sonuna kadar iman edenleri savunur, onlara kol-kanat gerer. Onların hesabının Allah’a âit olduğunu, kendisinin sadece uyarıcı olduğunu defalarca anlatır. Mal-mülk için dâvâsından tâviz vermesinin mümkün olmadığını ısrarla beyan eder.

Nûh kıssasında Allah’ın Nûh (a.s.) hakkında belirttiği vasıflar, diğer kıssaları anlatılan rasullerde olduğu gibi, Mekke’de Hz. Muhammed (s.a.s.) için de sözkonusuydu. Mekke ileri gelenleri Peygamberimiz’e servet ve dünya nimetleri karşılığı dâvâsından vazgeçmesini teklif etmişlerdi. Peygamberimiz’in de cevabı, Nûh (a.s.)’un cevabı gibi olmuş ve müşriklerin bu taleplerini “Güneşi bir elime, ayı da diğer elime koysanız, yine de dâvâmdan vazgeçmem!” diyerek şiddetle geri çevirmişti. Kıssaların Mekke’de yaşamakta olan Hz. Muhammed (s.a.s.)’e, sahâbîlerine ve müşriklere örnekliği, insanların sorunlarına ânında müdâhale etmesi ve örnek geçmiş tutumları bildirmesi; Peygambirimiz’in Mekke müşriklerinin kendisini mal-mülk karşılığı dâvâsından döndürme isteklerini bu şekilde reddedişi ile daha da somutlaşmaktadır.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:20   #23
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Tebliğde Sabır:


Kavminin müşrikleri ile Nûh (a.s.) arasındaki bu mücâdelede yıllar, asırlar geçer. Hz. Nûh, her fırsatta insanlara, Allah’ın risâletini bildirme, ulaştırma çabası içindedir: “Rabbim! Doğrusu ben kavmimi gece gündüz çağırdım.” (71/Nûh, 5). “Onlara, açıktan açığa, gizliden gizliye söyledim” (71/Nûh, 8-9).

Hz. Nûh’un tebliğ süresi hakkında Kur’an’da, Kur’an kıssalarında pek sık rastlanmayan bir uygulama ile, tebliğ sürecinin miktarı bildirilir: “Andolsun Biz, Nûh’u kavmine yolladık. Onların arasında bin seneden elli yıl eksik kaldı.” (29/Ankebût, 14). Allah’ın bize bu miktarı bildirmesinde mutlak bir hikmetin olduğu âşikârdır. Allah bu uzun süreci bildirmekle, Mekke’deki mü’minlere ve kıyâmete kadar yaşayacak tüm iman edenlere, tebliğde sabretmelerini, bu hususta Nûh (a.s.)’un tebliğ eylemindeki sabrını örnek almalarını, Allah’ın emri gelinceye kadar tebliğ eylemini sürdürmelerini ister.

Nûh (a.s.)’un bu uzun tebliğ sürecindeki yoğun çabalarına rağmen, kavminin bir gemi dolusu iman eden insan hâricindeki çoğunluğu, dinlerinde ısrar ederek muhâlif kaldılar. Etrafında bir avuç mü’min toplandı. Hatta oğlu ve karısı bile iman etmediler (11/Hûd, 46; 66/Tahrîm, 10). Nûh’un dâvetine karşı kavmi: “Parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inatlaştılar, büyüklendikçe büyüklendiler.” (71/Nûh, 7). “Benim dâvetim, onlara kaçışlarını arttırmaktan başka bir katkıda bulunmadı.” (71/Nûh, 6). Nûh’la müşrikler arasında saflar net ve kesin olarak ayrılmıştı. Müşriklerin en son kozları, Nûh’u memleketten sürme tehditlerine ve azap isteklerine ulaşmıştı: “Ey Nûh! Bu işe son vermezsen taşlananlardan olacaksın!” (26/Şuarâ, 116). “Bizimle tartıştın, hem de çok tartıştın. Doğru sözlülerden isen bize tehdit ettiğin azâbı getir!” (11
-----------------
Mücâdelede Sonucun Allah’a Havâle Edilmesi:


Çaresiz ve bitkin düşmüştü Hz. Nûh. Dayanacak gücü kalmamıştı. Sığınabileceği tek sığınağa, Allah’a sığındı ve şöyle yalvardı: “Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et.” (23/Mü’minûn, 25). “Benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki mü’minleri kurtar.” (26/Şuarâ, 118). Kâfirlerin yıllar süren inat ve kibirleri yüzünden işledikleri kötü fiiller basiretlerini köreltmişti. Artık Allah’ın nezdinde o kavmin iman etmesi mümkün değildir. Haklarındaki Allah’ın hükmü gerçekleşmiş, artık oranın müşriklerinin iman etmeyeceği ve helâk olacağı vurgulanmıştır. Nûh (a.s.), kavminin alaylarına aldırış etmeden gemi inşâ etmeye başlamıştır. Nihâyet gemi biter ve Tûfan da başlar.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:20   #24
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Şefaat:


Sular yükselmeye, gemiyi kaldıracak seviyeye gelmeye başlamıştı. O esnâda Nûh, oğlunu gördü. Allah’ın “aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında” emrine rağmen babalık yüreği dayanamadı, onu da gemiye çağırdı: “Ey oğulcuğum, bizimle beraber gel, kâfirlerle birlik olma!” (11/Hûd, 42). Basîreti körelmiş kâfirlerden biri olan oğlu, Nûh’a şöyle cevap verdi: “Dağa sığınırım, o beni sudan kurtarır.” (11/Hûd, 43). Nuh oğluna şöyle seslendi: “Bugün acıdığı hâriç, O’nun emrinden koruyacak hiçbir şey yoktur. Aralarına dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu.” (11/Hûd, 43). Nûh (a.s.) dayanamadı ve Rabbine seslendi: “Rabbim, oğlum benim ehlimdendi.” (11/Hûd, 45). Rasul olan bir baba bile oğlunu kurtaramamıştı. Bu dünyada şefaat edememişti ki, âhirette şefaat etmesi mümkün olsun! Hz. Nûh’un “kan bağı”na dayalı duygusal davranışına Allah şöyle cevap verdi: “Ey Nûh! O senin ehlinden sayılmaz, çünkü (onun yaptığı) sâlih olmayan bir ameldir. Öyleyse bilmediğin bir şeyi Benden isteme. Câhillerden olmamanı sana tavsiye ederim.” (11/Hûd, 46).

Allah’ın bu ifâdesi kıyâmete kadar tüm mü’minlere de bir uyarı, bir ihtardır. Müslüman olmayanın, (bırakın, babasının hacı, dedesinin hoca olmasını) peygamber soyundan gelse, babası peygamber bile olsa, bir değeri yoktur Allah yanında. Olamaz da. İnsanı âhirette kurtaracak olan ancak “selim bir kalp” (derin bir iman) 26/Şuarâ, 89) ve buna dayalı amellerdir (52/Tûr, 19). Allah nezdinde kâfirlere şefaatçi yoktur. Müslümanlara da şefaatçi gerekmeyecektir. Herkes yaptığı amellerin karşılığını alacaktır. Kâfirler için rasul babası ve peygamber oğlu ya da rasul eşi olsa bile hiçbir şefaat, fidye ve diğer araçlar/vesileler, Allah katında kabul edilmez. (Bkz. 66/Tahrîm, 10; 26/Şuarâ, 120).
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:21   #25
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Tûfân:


Suların yükselmesiyle beraber Allah’ın Nûh kavmi hakkındaki kararı yerine gelmiş ve tûfan gerçekleşmişti. Kur’an’da tûfan üzerinde kâfirlere vaad (vaîd) edilen azap olarak durulmaktadır. Bundan başka bir gâye yoktur. Buna rağmen âlimler, tûfânın tüm dünyaya mı, yoksa Nûh kavmini mi kapsadığı üzerinde durmuşlar ve bu hususta hayli fikir yarıştırmışlardır. Ancak, ulemânın, tûfanın tüm dünyaya mı, yoksa sadece Nûh kavmine mi şâmil olduğu hakkında da somut bir karara varamadığı da âşikârdır. Her şeyden önce, kıssanın odak noktası “tûfan” değil; mü’min ve müşriklerin vahye karşı aldığı tavırdır. Tûfan olayı, Hz. Nûh’un verdiği uzun mücâdelede, kâfirler aleyhine gerçekleşmiş bir sonuçtur ve kıssanın sadece bir bölümünü oluşturmaktadır.

Tûfanın ister tüm dünyaya, isterse Nûh kavmine şâmil olduğuna inanalım, bu inanış bizim için imanî bir zaaf teşkil etmez. Ancak “gaybî bir olay” olan tûfan üzerinde sonuç getirmeyecek tartışmalara girmek, bizi özden cüze, hidâyetle ilgili içerikten gereksiz ayrıntılara çekeceğinden “gaybe taş atmak”tan kaçınmak daha doğrudur.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:21   #26
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Nûh Kıssasının Mesaj ve Dersleri


a- Nûh (a.s.)’un risâletle görevlendirildiği esnâdan başlayarak giriştiği tebliğ mücâdelesi: Dokuz yüz elli yıl gibi çok uzun süren tebliğ mücâdelesinde, bıkmadan yılmadan sonuna kadar mücâdele etmesi, kıyâmete kadar yaşayacak tüm muhâtaplar için ders alınacak bir örnekliktir. Nûh (a.s.)’un bu uzun mücâdeledeki metodu ise âyetlerde şöyle veriliyor: “Rabbim, doğrusu ben kavmimi gece gündüz dâvet ettim.” (71/Nûh, 15). “Onlara açıktan açığa, gizliden gizliye söyledim” (71/Nûh, 8-9).

b- Kâfirlere yaranmak için dâvâdan tâviz verilmemesi ve müslümanların bütünlüğünün korunması: Kur’an’da kıssaları anlatılan tüm peygamberlerde olduğu gibi, Nûh kıssasında da, kâfirlerin dâvâdan tâviz verilmesi ve peygambere ittibâ eden müslümanların terkedilmesi karşılığı yaptıkları dünyalık tekliflere itibar edilmeyerek İslâm dâvâsından tâviz verilmemesi bizim için en güzel örnekliktir. “Benim ücretim Allah’a âittir.” (11/Hûd, 29). “Mü’minleri de kovacak değilim. Çünkü ben sadece uyarıcıyım.” (26/Şuarâ, 114-115)

c- Peygamber soyundan olsa dahi, hiç kimse Allah’a teslim olmadıkça bu dünyada ve âhirette kurtuluşa eremeyecektir. Rasûl kendi soyundan olsa bile, Allah’a isyankâr olan ehline bu dünya şefaat edemez. Zâten bir kâfire, âhirette de şefaat etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla insanlar iman etmedikçe bu dünyada ve âhirette şefaate ulaşamazlar. “Allah kâfirlere Nuh’un karısıyla, Lût’un karısını misal gösterir. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kulun (nikâhı) altında idiler; fakat onlara hıyânet ettiler. Kocaları Allah’tan (gelen) hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara ‘Cehenneme girenlerle beraber siz de girin!’ denildi.” (66/Tahrîm, 10)

d- Mücâdelede sürekli direniş ve sonucun Allah’a havâle edilmesi: Allah’ın âyetlerini var güçleri ile topluma ileten müslümanlar, bu çalışmalarının toplumsal neticesini, Allah’a havâle etmeleri, sonucun O’nun takdirinde olduğunu anlamaları gereklidir. Yani tebliğ mücâdelesini akamete uğratmamaları, Yûnus (a.s.) gibi toplumdan uzaklaşmamaları lâzımdır. Bu husustaki Nûh (a.s.)’un duâsı, bize metod hakkında bilgi vermektedir: “Benimle onların arasında Sen hüküm ver. Beni ve beraberimdeki mü’minleri kurtar.” (26/Şuarâ, 118). Eğer müslümanlar toplumlarının tebliğe boyun eğmemelerine kızarak Allah’ın âyetlerini tebliğ etmekten vazgeçerlerse, bu hususta Allah’ın emri olmadan böyle bir davranış gösteren Yûnus (a.s.) kıssasındaki gibi Allah tarafından kınanma durumunda kalabileceklerdir. Bu yüzden tebliğ sürecinin fetrere uğratılmaması ve tebliğde sürekli direniş gösterilmesi gereklidir Nûh kavmindeki tebliğin sonunu, Allah şöyle belirtiyor: “Senin kavminden iman etmiş olanlardan başkası (bundan sonra) iman etmeyecek.” (11/Hûd, 36)

e- Hidâyet ve zafer, Allah’ın dilemesine bağlıdır. Bu yüzden müslümanların sayılarının azlığı ve dünyada kâfirlere gâlip gelememeleri gerçek anlamda yenilgi değildir. Müslümanların yapması gereken Hakk’ın şâhitliğini göstermektir. Bu hususta ellerinden gelen tüm gayreti ortaya koymaları, onların yegâne görevidir. Nûh (a.s.)’un az sayıda insanın hidâyetine vesile olması, onun görevini yapmadığı anlamına gelmez. Nûh, Hakk’ın şâhitliğini yapmış ve Allah’ın bu imtihan dünyasındaki ondan istediği hususları en güzel şekilde yerine getirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s.) ve sahâbîleri bu kıssanın Kur’an’da indiği zaman belki Nûh kavminin âkıbeti gibi kendilerinin de aynı âkıbete uğrayacaklarını sanmışlardı. Oysa Allah onlara çoğunluğa dayanan bir zafer ihsan etti. Hz. Muhammed (s.a.s.) ve sahâbîlerini yeryüzünün hâkimleri yaptı. Bu örnek, bizim sonuçlarla ilgilenmemizin çok önemli olmadığını, asıl olanın Allah’ın emirlerini topluma iletmek, Hakk’ın şâhitliğini yapmak, hidâyet ve zafer olayının Allah’ın elinde olduğuna inanmak gerektiğini ortaya koymaktadır.[1]

Hz. Nûh, ümmetinin durumunu değiştirmek, onları üzerinde bulundukları bâtıl yoldan hakka iletmek ve şirkin karanlığından kurtararak tevhidin aydınlığına iletmek için uzun süre çabaladı durdu. Tevhid dâvetini net bir biçimde saf olarak hiç kapalılık bırakmadan, bütün berraklığıyla açık-seçik bir vaziyette kavmine sundu. Bunun için her gün artan bir gayret sarfetti. Geceyi gündüze kattı. Dokuz yüz elli sene kavmini iman aydınlığına kavuşturmak için durmak bilmeden çalıştı, çalıştı. Onları gerçeği görmeye çağırdı.

Nûh (a.s.) kavmini hakka çağırırken durmadı, yorulmadı, bıkmadı. Tek tek söyledi; topluca çağırdı. Açıktan konuştu. Gizli anlattı. Yüksek sesle seslendi. Dış dünyaya, göklerin yaratılışına, ayın ışıklarına, güneşin ışık dağıtışına, yağmurun yağışına, toprağın yetiştiriciliğine, Allah’ın kendilerine verdiği çocuk ve mal nimetlerine dikkat etmeye, öz nefislerini incelemeye ve bunlardan ibret alıp Allah’a inanmaya çağırdı. Hak dâvetçilerinin vasıflarını ve çalışma usûllerini ilk defa açıkladı. Bu yönde ilk örnek oldu. [2]

Nuh (a.s.) dâvetiyle tevhid mücâdelesinin dayandığı temelleri ve bu dâvet esnâsında kullanılan usûlleri açıkça gösterdi. Bunu yaparken birinci derecede peygamberlik, dolayısıyla da tevhid dâvetçisi olma görevinin hesabını verdi. Eksiksiz ve net bir söylemle kavmini tevhide dâvet etti. Usûl güzeldi. Çalışma yerindeydi. Fakat kavmine istediği ölçüde tesir edemedi. Çünkü etki ve netice Allah’a âitti. [3]

Hz. Nuh’un müşrik oğlunun, sâlih amel sahibi bir mü’min olmadığından dolayı, Hz. Nuh’un evlâdı bile sayılamayacak ve dünyada helâka uğrayanlardan olduğu gibi, âhirette de azâba uğrayacak olması konusunda, inanç bağının ne kadar önemli olduğu açıkça görülmektedir. Kendi öz oğlunu kâfirlikten dolayı kurtaramamıştı Hz. Nuh. İnanç bağı dışında kalan kan ve soy bağı, cins ve ırk bağı, meslek ve sınıf bağı, renk ve dil bağı, kavim ve aşiret bağı, toprak ve vatan bağı müslüman fertleri birbirine bağlayamaz. İşte bu olay, câhiliyye mantığı ile İslâm mantığını birbirinden ayıran temel noktalardandır. Câhiliyye mantığıyla bakış açısına sahip olanlar, büyük bir yanılgıya düşmüş olurlar. Çünkü câhiliyye mantığında ne olursa olsun, baba çocuğunu dışlayıp yabana atamaz. Tehlikeli günlerde mutlaka sahip çıkması gerekir. Baba-evlât bağları her bağın üstündedir. Ama İslâm, bütün bu ince ve kopmak üzere olan bağlara sahip çıkmaz. İslâm, sadece akîde bağını tanır ve neticeyi de ona göre sonuçlandırır.

Nuh (a.s.) ile oğlu arasında geçen olay ile, İbrâhim (a.s.) ile babası, Muhammed (s.a.s.) ile Ebû Tâlip arasında geçen olayın mâhiyeti birdir. Yol şudur: Ya bir olan Allah’ın tek ilâh olduğuna dayanan İslâm’a; ya da birçok âciz insanın kendi kafasından türettiği, kendi gibi bir beşer olan birinin ilke ve felsefesinden türeyen câhiliye düzenine inanılacaktır. Neticede ya gemiye binip Allah’ın izniyle kurtulup dünyada huzurlu ve âhirette sonsuz bir şekilde müreffeh bir hayat seçilecek, ya da sularda boğulup Allah’ın çetin azâbıyla başbaşa kalınacaktır. Öz olarak ya tevhid, ya şirk; ya İslâm, ya küfür, ya cennet ya da cehennem...



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Cengiz Duma, Hak Söz, sayı 50, (Mayıs 1995), s. 39-41

[2] N. Mehmet Solmaz, L. Çakan, Kur’ân-ı Kerime’e Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi, 1/43

[3] Mehmet Kubat, Kur’an’da Tevhid, s. 80
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 03:21   #27
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Nûh (a.s.) ve Tebliğ Mücâdelesiyle İlgili Âyet-i Kerimeler


A- Nûh İsminin Geçtiği Âyet-i Kerimeler (Toplam 43 Yerde): 3/Âl-i İimrân, 33; 4/Nisâ, 163; 6/En’âm, 84; 7/A’râf, 59, 69; 9/Tevbe, 70; 10/Yûnus, 71; 11/Hûd, 25, 32, 36, 42, 45, 46, 48, 89; 14/İbrâhim, 9; 17/İsrâ, 3, 17; 19/Meryem, 58; 21/Enbiyâ, 76; 22/Hacc, 42; 23/Mü’minûn, 23; 25/Furkan, 37; 26/Şuarâ, 105, 106, 116; 29/Ankebût, 14; 33/Ahzâb, 7; 37/Sâffât 75, 79; 38/Sâd, 12; 40/Mü’min, 5, 31; 42/Şûrâ, 13; 50/Kaf, 12; 51/Zâriyât, 46; 53/Necm, 52; 54/Kamer, 9; 57/Hadîd, 26; 66/Tahrîm, 10; 71/Nûh, 1, 21, 26.

Nûh (a.s.)’un Kavmiyle Dâvet İlişkisini Anlatan Âyetler: 7/A’râf, 59-64; 10/Yûnus, 71-73; 11/Hûd, 25-49; 23/Mü’minûn, 23-30; 26/Şuarâ, 105-122; 29/Ankebût, 14-15; 37/Sâffât, 75-82; 54/Kamer, 9-16; 71/Nûh, 1-28.

Nûh (a.s.)’a Peygamberlik Verilmiştir: 4/Nisâ, 163; 6/En’âm, 84; 57/Hadîd, 26.

Nûh (a.s.)’un İnsanlığın İkinci Atası Olması: 17/İsrâ, 3.

(Nûh (a.s.)’un Peygamberlik Süresi: 29/Ankebût, 14.

Nûh (a.s.)’un Neslinden Peygamber Gönderilmesi: 3/Âl-i İmrân, 33-34; 37/Sâffât, 77-81; 57/Hadîd, 26.

Nûh (a.s.) Nûh Kavmine Gönderilmiştir: 23/Mü’minûn, 23; 26/Şuarâ, 105-107; 29/Ankebût, 14; 71/Nûh, 1.

Nûh (a.s.)’un Kavmine Dâveti ve Kavminin Tepkisi: 7/A’râf, 59-64; 10/Yûnus, 71-73; 11/Hûd, 25-34; 23/Mü’minûn, 23-26; 26/Şuarâ, 105-118; 71/Nûh, 1-20.

Nûh (a.s.)’un Hem Açık, Hem Gizli Dâveti: 71/Nûh, 8-9.

Nûh Kavminin Taptığı Putlar: 71/Nûh, 23.

Nûh (a.s.)’un Kavmine Bedduâsı: 71/Nûh, 5-28.

Nûh (a.s.)’un Karısının İhâneti: 66/Tahrîm, 10.

Nûh (a.s.)’un Kavminin Kötülüğü: 54/Kamer, 9.

Nûh Tûfânı: 54/Kamer, 9-14.

Nûh (a.s.)’un, Gemi Yapmakla Emrolunması: 11/Hûd, 36-40; 23/Mü’minûn, 26-27.

Nûh (a.s.)’un, Gemiye Hayvanlardan İkişer Çift Alması: 23/Mü’minûn, 27.

Nûh (a.s.)’un, Akrabâsının Kurtulması İçin Duâsı ve Aldığı Cevap: 11/Hûd, 45-47; 23/Mü’minûn, 27.

Nûh (a.s.)’un En Yakın Akrabâsının Durumu: 11/Hûd, 40, 42-43.

Nûh Kavminin Yok Oluşu: 7/A’râf, 59-64; 10/Yûnus, 71-73; 11/Hûd, 42-43; 17/İsrâ, 17; 21/Enbiyâ, 76-77; 25/Furkan, 37; 26/Şuarâ, 119-1222; 29/Ankebût, 14, 40; 37/Sâffât, 75-76, 82; 50/Kaf, 12, 14; 51/Zâriyât, 46; 53/Necm, 52; 54/Kamer, 9-14; 71/Nûh, 25-26.

Nûh (a.s.)’un Kavminden İman Edenlerin Tûfandan Kurtulması: 11/Hûd, 41-42, 44; 48-49; 21/Enbiyâ, 76-77; 23/Mü’minûn, 28; 26/Şuarâ, 119; 29/Ankebût, 15.

Nûh (a.s.)’un, Tûfandan Kurtulunca Duâsı: 23/Mü’minûn, 28-29.

Nûh (a.s.)’ın Kıssasında İbretler Vardır: 23/Mü’minûn, 30; 69/Haakka, 11-12.

Nûh (a.s.)’un Mü’minler İçin Duâsı: 71/Nûh, 28.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




çarşamba çilingir webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım