![]() |
#1 |
![]() Baykal, Can Dündar’ın ‘Mustafa’sını beğenmemiş... ‘Beğenmeyenler’ kervanına (herhalde fırsat kaçmasın diye), son anda ‘yeminli Can Dündar düşmanları’ da katıldı.
Bunlar, Can ne yapsa beğenmiyor. Ne yapsın çocuk? Hangi belgeseli çekse bir kulp bulacaksınız... Nuran Yıldız da beğenmemiş. Fehmi Koru’nun ‘illa ki okunsun’ dediği bu hanımefendi, beğendiklerini niçin beğendiğini, beğenmediklerini niçin beğenmediğini gerekçelendiremediği için, orta sahada top çeviriyor. Boş konuşuyor yani... Neden bu işlere girdiğini çözemediğimiz Yılmaz Özdil kardeşimiz de beğenmemiş. Yılmaz da, ‘yeminli Can Dündar düşmanları’ gibi Can’a vurmaya, onun esasında ne ahlaksız bir herif olduğunu kanıtlamaya uğraşıyor. Mümtaz Soysal da beğenmemiş... Hani, ‘Anayasa’ya Giriş’ diye harika bir kitap yazan, ama tüm yapıp ettikleriyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ‘anayasadan çıkmaya’ çağıran ünlü anayasa hukuku profesörü. Gerçi bu alandaki şöhretini, son yıllarda Prof. Erdoğan Teziç’e ve Teziç’le aynı ‘dalga boyunda’ ilerleyen Prof. Süheyl Batum’a kaptırdı ama, ‘hocaların hocası’ olması hasebiyle ‘ikon’ değerini koruyor. Mümtaz hoca, Atatürk’ün ‘babasını çok erken kaybetmiş, yoksulluk çekmiş, parasız gençliğin sıkıntılarını yaşamış bir çocuk’ olarak resmedilmesine bozulmuş. Hiç olur mu öyle şey? Mümkün mü? Sarı saçları, mavi gözleri olan, hiç yoktan bir ulus yaratan, devrimler yapan, bizlere ‘Cumhuriyet’ diye muhteşem bir yapı armağan eden ‘Ata’nın erkenden kaybettiği babasına üzülmesi, yoksulluk çekmesi, hele parasız kalması mümkün mü? Bunlar safsata... Üstelik ‘karşıdevrim propagandası...’ Hem, bu Mustafa’nın Kemal’i neredeymiş? Hiç ‘Kemal’siz Mustafa’ olur muymuş? Hakkını teslim edelim, Mümtaz hoca, eleştirmekle birlikte, ‘Kemal’siz Mustafa’ya sempatiyle bakan bu filmin, asıl Mustafa’yı, yani ‘Gazi ve devrimci Kemal Paşa’yı sevenleri telaşlandıracağını düşünmüyor. Ben de düşünmüyorum. Neden telaşlansınlar ki? Mustafa Kemal’i ‘insan’ hususiyetleriyle anlatan daha eli yüzü düzgün bir belgesel var mı? Fakat, ben, Baykal’daki telaşı anlamıyorum. Hele, filme ve yönetmenine karşı takındığı ‘ucuz gazeteci yaklaşımı’nı hiç çözemiyorum. İnsana, ‘koskoca genel başkanın uğraştığı şeye de bakın’ dedirten Baykal, hem filmi eleştiriyor, hem de filmin yönetmene çakıyor. Filmin yönetmeni, ‘duruma ve konjonktüre göre tavır alan’ bir gazeteciymiş. Film de, Atatürk’ü ‘kadınlara zaafı olan, sofrasında içki içilen, coşkusuz, yalnız ve yaşlı bir adam’ olarak gösteriyormuş. Değil miydi? Son zamanlarında coşkusunu yitirmemiş miydi? Kendilerine ‘Atatürkçü’ süsü veren ‘İsmetçiler’ tarafından yalnız bırakılmamış mıydı? İsmet’in biricik görevi de onun burnundan getirmek değil miydi? Çok parti denemesine kim karşı çıkmıştı? Liberalleşme programına kim ayak diremişti? Hemen ölümünün ertesinde kim işi ‘darbe’ yapmaya vardırmıştı? Durduk yerde kendisini ‘Ergenekon’un avukatı’ ilan eden Baykal kabullenmekte güçlük çekebilir ama, birçok cesaret örneği sergileyen ve Cumhuriyet’i kuran Atatürk korkardı da, alınırdı da, üzülürdü de, sevinirdi de, eğlenirdi de, acıkırdı da, hastalanırdı da... İnsandı... Mesela, kadınları, içkiyi ve kahveyi çok severdi. Sigarayı sigaraya ekleştirmeye bayılırdı. Arkadaşlarıyla şakalaşırdı. Küçük muzırlıklar yapardı. Bizim ‘Mustafa’mız böyle bir adamdı. Sizin sekter, katı, militarist, ‘teknik Mustafa’nız size, bizim ‘insan Mustafa’mız bize... 1 Kasım 2008 Cumartesi
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|