![]() |
#1 |
![]() Islam Hukukunda Cezaların Amaçları
1. Islam bir rahmet dini ve onun peygamberi de bütün varlıklar için bir rahmet ve merhamet sebebidir. Bu nedenle Islam'ın gayesi insanlara ceza vermek ve öldürmek değil, suçluyu cezalandırarak, hem onu suç işlemekten alıkoymak hem de toplumu onun kötülüklerinden koruyup ve suçların yayılmasına engel olmaktır. Zira Islam, insanların kendisiyle dirilmesini, maddi ve manevi yönden hayat bulmasını vazgeçilemez bir ilke olarak ortaya koyar. Bir kişinin hidayetine vesile olmayı, bütün dünya nimetlerini elde etmekten üstün tutar. 2. Suçluyu cezalandırmakla kamu yararı gözetilmiş ve adalet sağlanmış olur. Zira suçluya müdahale etmemek ya da merhamet göstermek, mağdura ve topluma karşı katı kalpli olmak demektir. Bu nedenle Kur'an zina cezasını ifade ettikten sonra infazı hususunda gösterilebilecek tereddütlere karşı insanları uyarmakta ve genel bir ifade kalıbıyla şöyle buyurmaktadır: “...Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın (merhamet etmeyin)...” (en-Nûr 24/2). Bir kötülüğe benzer şekilde karşılık vermek adaletin gereğidir. Aksine bir durum toplumda zulmün hakim olmasına, güçlünün zayıfı ezmesine, anarşi ve terör ortamının oluşmasına zemin hazırlar. Nitekim ayet-i kerimede “Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür. Fakat kim affeder barışı sağlarsa mükafatı Allah'a aittir.” buyurulmaktadır. (eş-Şuara, 42/40). Adaleti gerçekleştirmek için usulüne uygun olarak verilen cezayı Hz Peygamber şöyle ifade etmiştir: “Yer yüzünde uygulanan bir ceza yer yüzü halkı için otuz sabah yağmur yağmasından daha hayırlıdır.”(1) 3. Cezalar temelde 'akıl, din, can, ırz (namus) ve malın' korunmasına yöneliktir. Yani bütünü insan için bir fayda temin etmektedir. Mesela; içkinin yasak olması ve bu yasağın çiğnenmesine verilen ceza aklı korumaya yöneliktir. Sağlıklı bir toplumun oluşabilmesi için 'her çeşit kötülüğün anası' olarak ifade edilen içkinin içilmesinin engellenmesi gerekmektedir. Kısas can emniyetini sağlamak içindir. Katil, yakalandığında, kesin olarak öldürüleceğini bilirse böyle bir suça kalkışma cesareti hemen hemen ortadan kalkmış olur. Zina cezası ise nesep, soy karışıklığını önler. Nesli, ırz ve namusu koruyup sağlam bir aile yapısı oluşmasını sağlar. Diğer bütün cezalar için de benzeri durumlar söz konusudur. 4. Cezalar ibret verici ve önleyicidir. Islam'da cezaların infazı halka açık yapılır. Bu durum daha sonra ortaya çıkabilecek olan suçlar için önemli bir caydırıcılık niteliği taşır. Cezaların halkın önünde uygulanmasının bir diğer amacı da infazı gerçekleştirenin hukukun dışına çıkmasına, cezayı haksız yere artırmasına engel olmaktır. 5. Islam, kötülüklerin işlenmesini ve yaygınlık kazanmasını engellemeye, suçun işlenmesinin en aza ineceği bir hayat ve toplum tarzı kurmaya önem verir. Bu sebeple getirdiği dinî ve ahlakî düzen, suça teşvik eden veya suç işlemeyi kolaylaştıran sebepleri ortadan kaldırmayı hedef edinmiştir. Mesela; Islam hukuku zinayı yasaklayıp buna en ağır cezalardan birini vermekle yetinmemiş, böyle bir suçun işlenmesine engel olmak için de gerekli tedbirleri almıştır. Bu meyanda nikahı teşvik etmiş, erkek ve kadının, kendilerine has ölçüler içerisinde örtünmelerini, mahrem namahrem sınırlarına riayet etmelerini, gözlerini haramdan sakındırmalarını emretmiştir. Islam Ceza Hukukunun Ilkeleri 1. Kanûnîlik: Bu ilke hem suçta hem de cezada kanuniliği esas almaktadır. Islam Hukukçularına göre; hakkında hüküm bulunmayan bir fiil suç sayılamaz ve faili de cezalandırılamaz. Had, kısas ve diyeti gerektiren suçların naslar tarafından keyfiliğe mahal bırakmayacak şekilde kesin sınırlarıyla tespit edilmesi ve bu alanlarda hakimin takdir yetkisinin oldukça kısıtlı olması bu ilkenin nedenli gözetildiğinin bir göstergesidir. “...Biz bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz.” (Isra 17/15) ayeti kerimesi de insanların dünya ve ahiret sorumlulukları için tebliğ ve risâleti esas kabul etmesi yönüyle bu ilkeyi desteklemektedir. Islam hukukçuları, Kur'an ve sünnet tarafından cezası ifade edilmeyen ve takdir yetkisi hakime bırakılan (ta'zir) bazı suçlarda da bu yetkiyi sınırlandırma yoluna gitmişler ve fıkıh kitaplarında bunlarla ilgili cezaları tespite çalışmışlardır. Islam hukukunun tespit ettiği ve uygulamada riayet gösterdiği bu ilke Batıda ancak 1789 Fransız ihtilaliyle ceza kanunlarına girmiştir. Bundan önce hem batıda ve hem doğuda keyfiliğin hakim olduğunun pek çok kanıtı mevcuttur. Gerçek şu ki bu ilke hukuk devletinin temel dayanağıdır. Ve bu gün bütün modern hukuk sistemlerinin sahip çıktığı bir prensiptir. 2. Şahsîlik: Herkes ancak kendi fiilinden sorumludur ve hiç kimseye başkasının işlediği suçtan ötürü ceza verilemez. Bu hususu Kur'an şöyle ifade etmektedir: “...Her kesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez...” (el-En'âm 6/164). ve “Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez...” (Fatır 35/18) Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) de “Kendisinden başkasının suçundan sorumlu tutulmamak her müslümanın hakkıdır.” Buyurmuştur.(2) 3. Genellik: Islam ceza hukukunda kanunlar karşısında herkes eşittir. Makam ve mevkii ne olursa olsun hiç kimsenin dokunulmazlığı ve ayrıcalığı yoktur. Zira Islam'ın nazarında insanlar eşittir. Kur'an, üstünlüğün takvada olduğunu ve takvanın da adaleti sağlamakla gerçekleşeceğini belirtmiştir. Hz. Peygamber ve sahabe devri bu doğrultudaki örneklerle doludur. Hatta şu hadise bu ilkenin bayraklaştırılmış halidir: Mekke'nin fethinde soylu bir kadın hırsızlık yapmıştı. Bu kadının affı için, Resulüllah'ın sevdiği bir kişi olan Üsam'e şefaatçı olmuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber sinirlenmiş ve şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Israil oğulları arasında şerefli biri hırsızlık yaptığında onu cezasız bırakırlar, zayıf biri hırsızlık yaptığı zaman ise (onun elini) keserlerdi. Bu suçu işleyen kızım Fatıma da olsa muhakkak onun da elini keserdim.”(3) Kamu düzeninin gereği olan cezalar, Islam ülkesinde yaşayan müslüman ve gayri müslim herkese aynı şekilde uygulanır. Ancak din hürriyeti nedeniyle şarap içme cezasının gayri müslimlere uygulanmayacağı görüşü hukukçular arasında hakimdir. Aynı şekilde Ebu Hanife ve Imam Muhammed'e göre gayri müslim müste'menlere (Islam ülkesine devletin izniyle giren gayr-i müslim) zina suçuyla ilgili olan celde (yüz değnek) ve recm (taşlayarak öldürme) cezası da uygulanmaz. Bu gayri müslim vatandaşların işlediği zina suçunun cezasız kalması anl----- gelmemekte, gerektiğinde devlet uygun bir ceza belirleyip onları da cezalandıra bilmektedir. Ancak bu Kur'an'da belirtilen ceza değildir. Ayrıca -ihtilaflı olmakla birlikte- hukukçuların çoğunluğuna göre gayri müslim bir vatandaşı öldüren müslüman kısas cezasına çarptırılır. 4. Suç ve ceza dengesi: Cezalandırma asıl amaç olmadığından suçlar ile cezalar arasında makul dengeler vardır. Kur'an'ın “Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür.” Ifadesi, suç ile ceza arasında denge kurmayı emretmektedir. Bu dengenin tespitinde; suçtan zarar görenin durumu, suçun toplumsal bünyeye ve üçüncü şahıslara olan olumsuz tesiri ve Islamî kuralların çiğnenmesi gibi farklı birkaç husus göz önünde bulundurulmaktadır. Recm (taşlayarak öldürme) ve benzeri ilk bakışta suçla arasında denge kurmakta zorlanılan had cezalarını bu şekilde değerlendirmek gerekmektedir. Kısas gibi kul hakkının ön planda olduğu cezalarda ise bu dengenin tamıyla korunduğunu görülmektedir. 5. Işkencenin yasaklanması: Islam'da insanın hayatı ve hayatî organları dokunulmazdır. Insanın canına, organlarına ve malına ancak hukukun belirlediği ölçülerde zarar verilebilir. Adalet kurumu dahi olsa, hukukun çizdiği sınırların dışına çıkıp insanı cezalandırmak, ona işkence etmek haramdır.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|