![]() |
#1 |
![]() Bütün mahlûkat sürekli bir savunmadadır. Her varlık birine pasif iken bir diğerine aktiftir. Bu yapı karmaşık gibi görünen ama hakikatte akıllara durgunluk veren bir intizamın temelini oluşturmaktadır.
Demir; ağaç ve bakıra aktif iken, ateş unsuruna pasiftir. Ateş; demir ve diğer maddelere aktif iken suya pasiftir. Herşey hizmetine sunulan, ekmel-i mahlûkât olan insan, gözle görülemeyecek kadar küçük bir mikroba pasiftir. O halde kainatın düzeninde bir savunma, saldırı sürekliliği vardır. Cenâb-ı Hakk, yarattığı her varlığın bünyesine bu denge unsurunun gereği kendi savunma sistemini yerleştir-miştir. Böylece o varlık, helâka götürecek tüm etkenlerden kendini koruyup, hayatını idâme ettirmektedir. Tıpkı, vücudun, mikrop kapan herhangi bir bölgesine otomatikman akyuvar salıvermesi gibi. Kâinatın düzeninde var olan bu sistem, insan hayatında da söz-konusudur. Düşmana karşı kurulan uydu ve radar savunma sistemlerine, denizin azgın dalgalarını sükûna erdiren dalgakıranlara kadar tüm savunma mekanizmaları hep bu sistemin gereğidir. Madde planında durum böyle iken, mânâ planında da aynı hal söz konusu değil midir? N a z a r g â h i ilâhi olan: "Yerler ve gökler beni almaz, fakat mü'min kulumun gönlü beni alır." hadis-i kudsîsi ile önemi belirtilen kalbi ve orada kök tutan imanı, ALLAH'tan bir nefha (üfleme) olan ruhu, Cenâb-ı Hak hiç savunmasız bırakmış olabilir mi? Şeytana karşı imânı, nefse karşı ruhu savunan güç, hiç şüphesiz zikrullahtır. "Onlar ki iman etmişlerdir ve kalbleri ALLAH'ın zikri ile mutmain olur (huzur bulur). Evet, ALLAH!ın zikri ile kalbler yatışır (rahata erer)." (Rad: 13/28) "Şeytan Ademoğlunun kalbine girmek için hücum eder. Eğer o kimse ALLAH!ı zikrederse, Şeytan üzülerek geri çekilir. Eğer ALLAH'ın zikrinden gâfil olursa (Şeytan) o kalbe dahil olur." (Kenzül-İrfan, Esad Erbili (k.s) ) İnsanı, cemiyetin şehevî, hayvanî duygularından bir sera gibi koruyan, insan ve cin şeytanlarının zehir oklarına bir kalkan mesabesinde duran ancak zikrullahtır. Ve o, nefsin azgın fırtınasında sükun bulduğumuz emin bir rıhtımdır. İki zıt bir arada bulunmaz kaidesince Selamet (Şuara: 26/88-89), Haşyet (Kaf: 50/32-33), İnâbe (Kaf: 50/37), Takvâ (Hucurat: 49/31) ve İman (Mücadele: 58/58) mahalli kalbi, Hannâsa (şeytanın) ve O'nun hilelerine terketmeden, Hannâna (Hakk�a) teslim etmenin yolu da zikirdir. "ALLAH (bir) adam için, sadrında iki kalb yaratmamıştır." (Ahzab: 33/4) "ALLAH'ın insanları birbiriyle defetmesi olmasaydı arz mutlak fesat bulurdu." (Bakara :2/251) "Her kavim için yalnız bir hidayet edici var." (Rad: 13/7) ayetlerinde ifade bulan, toplumun, iktisadî, ahlâkî, felaketlerini bir paratoner misali defeden mürşid-i kâmillerin gâyesi de, dönme anlamına gelen kalbi, zikrullah ile sabitleştirip, onu beytullah kılmaktır. İhsan mektebinde, kalbi ALLAH'ın dini üzere sebâta erdirmeye vesile olan bu erlerden Ebul-Hasen Harakâni'nin şu sözü de bu ger-çeği vurgulamaktadır. "Kırk yıl ALLAH gönlüme nazar eder de, orada kendisinden gayrisini görmez." der. "Kalbin bir saatlik salahı, ins-ü cinnin taatinden üstündür." Zün-nûn-ı Mısrî (k.s.)
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|