![]() |
#11 |
![]() Meclis-i Milli nedir?
1. Dünya savaşının ardından toplanan Paris Barış Konferansı Rumların Enosis yönündeki eylemlerini yoğunlaştırmalarına bir vesile olmuştu. 1915 yılında İngiltere'nin yaptığı "kendi safında savaşa girmesi" koşuluyla Kıbrıs'ın Yunanistan'a verilmesi şeklindeki öneriyi reddeden Venizelos, savaşın bitimine doğru Almanya'ya savaş ilan etmişti. Savaşın sona ermesinden sonra ise 1915'de verilen söze uygun olarak Kıbrıs'ın kendisine verilmesini öne sürmeye başladı. Yunanistan'ın bu talebi Kıbrıs'ta da Rumların yaptığı gösterilerle desteklenmeye başlandı. Bu arada Başpiskopos 2. Cyril başkanlığında kalabalık bir heyet oluşturan Rumlar, önce İngiltere, sonra Fransa'da kulis çalışmaları yaparak İngiltere'nin sözünü tutması ve adayı Yunanistan'a vermesini istiyordu. (1918) Paris Barış konferansı, bu amaçla büyük bir fırsattı. Tehlikeyi sezen Türk halkı, derhal başöğretmen Mehmet Remzi Okan ve Müftü Ziyai Efendi'nin girişimi ile 10 Aralık 1918 tarihinde Lefkoşa'da Meclis-i Milli adlı bir ulusal kongr e topladılar. "1. Ulusal Lefkoşa Kongresi" olarak da adlandırabileceğimiz bu kongre, 10, 11, 12, Aralık 1918 tarihinde tüm ada Türklerini temsil eden ve köylerle kasabalardan seçilen 200'e yakın delegenin katılımı ile üç gün boyunca sürdü. Kongre boyunca Kıbrıs Türklerinin içinde bulunduğu durumla birlikte, Kıbrıs Rumlarının Enosis yönündeki çabaları ve alınacak önlemler görüşüldü. Sonunda iki karar alındı. Kararlardan birinde şöyle deniyordu: "Kanun-u evvel 1918'de Lefkoşa'da içtima eden Meclis-i Milli Mukarreratı" "Her fırsat düştükçe Cezire'nin Yunanistan'a ilhakı mes'elesini meydana getirerek Cezire Ahal-i İslamiyesini rencide eden Rum vatandaşlarımızın bu kerre dahi Sulh-u Umumi-daimi kongresinin in'ikad edeceği münasebetiyle o hissiyat-ı milliyelerini tekrar izhara kıyam ettiklerinden bizi Kıbrıs müslümanları Rum vatandaşlarımızın işbu hareket ve aaaalibatını şiddetle protesto eder ve buna mukabil, biz ahali-i müslime dahi kendi hissiyat-ı milliye ve hamiyet-i vataniyetimiz izhar ile cezirenin mukadderatı kongrede mevzuu bahsi olduğu sırada cezirenin sahib-i meşruu olan ve hilafet-i islamiye ile saltanat-ı aliye osmaniye'yi cami bulunan devlet-i aliyemize terk ve iadesi yegane amal-i milliyemiz olmak suretiyle temenni ve istirham eyleriz". Görüldüğü gibi birinci kararda Türklerin Enosise karşı olduğu ve adanın tekrar Osmanlı İmparatorluğuna devri istenmekteydi. İkinci kararda ise Türklerin bu görüşlerini Paris'te toplanacak delegelere aktarılması için Müftü Ziyai Efendi'nin temsilci seçildiği belirtiliyordu. Ne var ki İngiliz yönetimi Müftünün ada dışına çıkışını yasaklayacaktı. |
|
![]() |
![]() |
#12 |
![]() Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslamiyesi nedir?
Kıbrıs Türklerinin bir siyasi parti kimliğindeki ilk örgütlenmesinin 1924 yılında "Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslamiyesi" adlı örgüt olduğu bilinmektedir. Müftü ve öğretmen Hacı Hafız Ziyai Efendi tarafından kurulan bu örgüt, "Osmanlılığı" bir yana bırakıp, adında "Türk Cemaatı" ifadesini kullanan ilk siyasi kuruluştur. 1918 yılında Kıbrıs Türklerinin topladığı ilk ulusal kongre olan "Meclis-i Milli" nin örgütleyicilerinden Hafız Ziyai Efendi'nin böyle bir oluşumun başını çekmesi şaşırtıcı olmasa gerektir. Çünkü Hafız Ziyai Efendi, dönemin en aydın, önde gelen Türk yöneticilerindan olduğu gibi, Türk Halkının önderliğini yapan Müftülük makamını dolduran bir kişiydi de... Kadı Muhittin Efendi'nin kitaplığında bulunan "Kıbrıs Türk Cemaat-ı İslamiyesi'ne Mahsus, Teşkilat-ı Esasiye Nizamnamesi" adlı broşürün, bu örgütün tüzüğü olduğu anlaşılmıştır. Bu tüzükte ise Cemiyetin amacı şöyle belirtilmektedir: "Teşkilatın amacı, adadaki Türk İslam Cemiyeti'nin mevcudiyet ve bekasını, inkişaf ve terakkisini, tekamül ve tealisini temine çalışmaktır". Görüldüğü gibi bu örgütün de amacı, kendisinden önce kurulan Osmanlı Kıraathanesi gibi, "Kıbrıs Türkünün tehlikede olan varlığını ve geleceği ile toplumsal çıkarlarını" korumaktadır. Tüzüğün eğitim itleri ile ilgili bölümünde ise töyle denmektedir: "Heyet-i Merkeziye... Mahkeme-i Şeriyye'nin asrın terakkiyatı ve mahalin icabatı ile mütenasip bir şekilde yeniden tensikini hükümetten talep edecektir. Nitekim bu talep daha sonra Milli Kongre ve sonraki örgütlenmelerin de birinci mücadele hedefleri içinde olacaktır. Bu örgütlenmenin adında görülen "Türk" tanımı ve mahkemelerde ilgili talepleri, örgütü kuran aydınların, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ni derhal benimsemiş olduklarının da kanıtıdır." __________________ Türk ve Rumların Türk ulusal Kurtuluş Savaşına karşı tavırları nasıl oldu? Kıbrıs Türk Halkının varoluş savaşımı açısından önemli bir dönüm noktası da Türk Ulusal Kurtuluş Savaşıdır. Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması ile başlayan Türk Ulusal Kurtuluş Savaşının bütün aşamaları, Kıbrıs Türkleri tarafından büyük bir coşku ile izlenmiş, olanaklar ölçüsünde bu onurlu kavgaya katkıda bulunulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede sömürge yönetiminin baskılarına karşın, o günlerde yayınlanan Doğru Yol ve Söz gazeteleri ile İrşad dergilerinde yüzlerce coşkulu makale yazılmış, bağış kampanyaları örgütlenmiş, geliri Kuvay-ı Milliye'ye iletilmek üzere, açık artırmalar, müsamereler düzenlenmiş, tiyatrolar oynanmıştır. Bu bağlamda yalnız 1921-1922 yılları arasında tesbit edilebildiği kadarı ile gençler ve kadınlar tarafından 20'den fazla tiyatro oynanmış ve yardım kampanyalarını örgütlemek üzere tüm kuruluşları çatısı altında toplayan "MUHACİRİN-İ İSLAMİYEYE YARDIM CEMİYETİ" adlı bir üst örgüt kurulmuştur. Bu arada kurtuluş savaşına yardım gönderen birçok Türk de tutuklanıp Girne kalesine hapsedilmiş, gemileri ve mal varlıklarına el konmuştu. Kurtuluş savaşına daha aktif katkıda bulunmak isteyen birçok Kıbrıslı Türk de Anadolu'ya geçerek fiilen görevler üstlenmiştir. Dr. Binbaşı Osman Necmi Bey, bulunduğu tepeyi çok az bir kuvvetle savunan mülazım Tahir Bey, eski Valilerden Fatin Güvendiren bunlardan sadece birkaçıdır. 22.3.1920 tarihinde Mehmet Remzi Okan tarafından Doğru Yol gazetesinde yayınlanan bir yazıda şöyle deniyordu: "Muhterem Türk, sevgili İzmirimizin felaketzedelerine yardım olmak üzere verilecek tiyatro için sen de kardeşlik borcunu öde. Tiyatro biletlerinden almayı unutma. Ailenin o günkü yiyeceğini yerlerinden yurtlarından uzaklarda, yağmur ve çamur içinde İzmir için ağlayan bedbaht kardeşlerine hasret. Sen ve çocukların o gün aç kalın. Yiyecek paranı mazlum kardeşlerine gönder". Kıbrıs Türkleri Kurtuluş Savaşına bu denli yardıma koşarken ve Anadolu'nun işgali karşısında kedere boğulurken, Rumlar da, Yunan ordusunun İzmir'e ayak basmasını Enosisin gerçekleşmesinde son adım olarak grerek şenlikler yapıyor, Türkleri alaya alıyor, hakaretler ve tahrikler yapıyor, hatta İzmir'de Yunan ordusu ile birlikte Türk katliamına katılmak için binlerce gönüllüyü Anadolu'ya gönderiyordu. Rum Ortodoks kilisesinin belgelerinden yararlanılarak yapılan araştırmalara göre 5972 Kıbrıslı Rum, Türk Ordusuna karşı Yunan İşgal ordusu saflarında savaşmak üzere başvuruda bulunmuştu. __________________ |
|
![]() |
![]() |
#13 |
![]() Kıbrıs Türklerinin ayaklanma girişimi nedir?
Türk Kurtuluş Savaşının gelişimi, Kıbrıs Türkleri arasında büyük umutların ve heyecanların doğmasına neden olmuştu. Kıbrıs Türkleri Atatürk'ün liderliğindeki Kurtuluş Savaşında zafer üstüne zafer kazanılması karşısında, Enosis ve İngilize karşı verdikleri savaşımı her geçen gün artırmaya başladılar. Bu arada Mayıs 1919'da, yani Atatürk'ün Samsun'a çıktığı günlerde "60 bin müslüman Türk adına" İngiliz Sömürgeler Bakanlığına gönderilen bir dilekçede de Enosis isteklerine karşı konulması ve adanın İngiliz yönetimi altında tutulması" isteniyordu. Diğer yandan ise Kıbrıs Türklerinin umutsuz durumunun ve bu arada Anadolu'da işgale karşı yer yer başlayan halk direnişinin etkilerinin sonucu olarak, Kıbrıs'ta İngiliz sömürge yönetimine karşı bir ayaklanma hazırlığı yapılır. Sömürgeler Bakanlığınca "Türkçü ve İslamcı bir hareket" olarak nitelenen bu olayı sir George Hill şöyle anlatır: "Rum heyetinin müslümanlar arasında yarattığı tedirginlik, adanın Türkiye'ye geri verilmesini savunan küçük bir partinin örgütlenmesine yol açtı.." Hill, daha sonra partinin önderleri arasında İttihat ve Terakki üyeleri, Sadrazam Kamil Paşa'nın damadı Dr. Esat ile Dr. Behiç ve Hasan Karabardak'ın olduğunu belirterek töyle devam ediyor: "Bu önderler bir ayaklanma ile Mağusa'da bulunan savaş esirlerini (Bu esirler Çanakkale cephesi ile diğer cephelerde esir alınan Türk askerleri idi ve Mağusa Karakol bölgesindeki esir kampında kalıyorlardı. Bu kampta esirlik sırasında ölenlerin mezarları da bulunmaktadır. Bugün Mağusa'daki Çanakkale Şehitleri Anıtı, esirlikleri sırasında ölen bu askerlerin anısına yapılmıştır). Serbest bırakmayı tasarlıyorlardı. Hill, daha sonra adanın yöneticilerinden Malcolm Stvenson'un aldığı önlemler sonucu isyan hareketi önderlerinin tutuklanıp hapsedildiklerini ve İngiltere'nin Akdeniz donanmasında 50 kişilik bir makineli tüfek birliğinin derhal Lefkoşa'ya gönderildiğini bildiriyor. Nitekim bu çerçevede Kurtuluş savaşına yardım ettikleri gerekçesi ile birçok Türkün de tutuklanarak Girne Kalesine hapsedildikleri ve tüm mallarına el konduğu bilinmektedir. __________________ Milli Cephe nedir? 30.11.1926'da adaya Vali olarak gelen Sir Ronald Storrs, ada Türklerinin haklarını bir bir ortadan kaldırmaya ve Türklere karşı ayrımcılık uygulamaya başlamıştı. Diğer yandan da Vali'nin yönetiminde çalışan Kavanin Meclisi'nde Türk üyelerin sayısı azaltılıyor ve Türk halkının sesinin Meclis'te güçlü bir şekilde yansıması engellenmek isteniyordu. Bundan da önemlisi,seçimlerde İngiliz sömürge yönetiminin desteğini alan İngilizci adaylar seçiliyordu. İşte böyle bir ortamda, 1930 yılı seçimleri yaklaşırken, İngiliz Yönetiminin ayırımcı tutumuna ve Türk toplumunun haklarının gasbedilmesine karşı mücadele etme gereğine inanan Kemalist Kıbrıslı Türk aydınlar, Mehmet Necati Özkan'ın (Mısırlızade) önderliğinde MİLLİ CEPHE PARTİSİ (VEYA GRUBU)'ni kurdular. Bu gurubun temsilcilerinden oluşan HALKÇILAR listesi ile, 1930 yılı KAVANİN Meclisi seçimlerine katıldılar. HALKÇILAR listesinin Necati Özkan Başkanlığındaki ekibinde Fadıl Korkut, Dr. Pertev, Mehmet Zeka, Av. Sait Hoca gibi dönemin Türk aydınları vardı. Bu grubun karşısında ise Sir. Münür başkanlığındaki İngilizci ekip bulunmaktaydı. Seçimler sırasında halkın desteğini alan MİLLİ CEPHE adaylarından Necati Özkan ve Mehmet Zeka, büyük bir zafer kazanmışlardı. MİLLİ CEPHE'nin bu önderleri, daha sonra 1931 yılında MİLLİ KONGRE'yi topladılar. Ancak Rumların 1931 ENOSİS isyanını vesile bilen İngiliz Yönetimi, tüm siyasi faaliyetleri yasaklayınca, MİLLİ CEPHE gizli olarak çalışmaya başladı. Bu faaliyetler 1940 yılı başlarına kadar sürdürüldü. Daha sonra 2. Dünya savaşı koşulları nedeniyle faaliyetlerine son verdi. Milli Cephe'nin ve Milli Kongre'nin lideri Necati Özkan 2. dünya savaşından sonra siyasi faaliyetlere izin verilmesi ile birlikte, bu kez Kemalist çizgide İSTİKLAL PARTİSİ'ni kuracak ve İSTİKLAL gazetesini yayınlayacaktı |
|
![]() |
![]() |
#14 |
![]() 1930 Seçimlerinin önemi nedir?
Kıbrıs Türklerinin Enosise ve İngiliz Sömürgeciliğine karşı mücadelelerinin bir başka önemli dönüm noktası da 1930 Kavanin Meclisi Seçimleridir. Atatürk devrimlerini savunan ve Kemalist Türk Milliyetçiliği hareketine gönül veren, ezici çoğunluğun temsilcisi olan Necati Özkan, seçimlere "HALKÇILAR "adı verilen bir grupla katıldı. Halkçılar grubunun içinde Lefkoşa-Girne bölgesi için Necati Özkan, Limasol-Baf bölgesi için Av. Ahmet Said Hoca ve Mağusa-Larnaka bölgesi için de Av. Mehmet Zeka Bey vardı. "İngilizciler" olarak nitelenen ve İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından desteklenen Evkaf Murahhası Sir. Mehmet Münür başkanlığındaki ikinci grupta ise, Baf-Limasol bölgesinden Dr. Eyyüp Necmettin, Lefkoşa-Girne bölgesinden Sir Mehmet Münür vardı. Seçimler, Halkın desteğindeki Kemalist grupla, sömürge yönetiminin desteğindeki İngilizci grup arasında kıyasıya bir mücadele şeklinde geçti. Sonuçta Halk, Kemalist duygu ve düşüncelerinin bir ifadesi olarak Sömürge Yönetiminin tüm baskılarına karşın Halkçı gruptan Necati Özkan ile Mehmet Zeka'yı Kavanin Meclisi'ne gönderdi. Baf'ta ise diğer gruptan Dr. Eyüp Necmettin seçimleri kazandı. Bu sonuç, İngiliz sömürge yönetimi ve işbirlikçiler için büyük bir tokat oldu. Kıbrıs Türk halkı, sömürge yönetiminin tüm baskılarına, aleyhteki tüm propagandalarına ve kendi adaylarına verdiği tüm desteğe karşın, Kemalist Necati Özkan'ı, bir arkadaşı ile birlikte Kavanin Meclisi'ne göndermeyi başarmıştı. Yalnız bu olay bile sömürge yönetiminin baskısı altındaki Kıbrıs Türkünün hiç bir şekilde Kemalist ilkelerden ve düşünceden taviz vermiyeceğinin kanıtıydı... Milli Kongre nedir? 1930 Kavanin Meclisi seçimlerinde sömürge yönetimine sert bir tokat indiren Kıbrıs Türk Halkı, Kemalist aydın Mehmet Necati Özkan'ın önderliği ile ulusal bir kongre toplamakta gecikmedi. Tarihte Milli Kongre diye adlandırılan ve 2. Ulusal Lefkoşa Kongresi olarak da isimlendirebileceğimiz bu Kongre, 1 Mayıs 1931 tarihinde Lefkoşa'da toplandı. Necati Özkan'ın kendi evinde tüm adadaki köylerden ve mahallelerden gelen 200'ü aşkın delegenin katılımı ile toplanan kongre, 6 saat boyunca süren ateşli tartışmalardan sonra, çok önemli altı karar aldı. Necati Özkan'ın açış konuşmasından sonra Av. Ahmet Behaettin Bey'in Başkanlığa, Öğretmen Teki Bey'le, Başöğretmen Turgut Bey'in de katipliklere getirildiği Kongrede alınan kararlar şöyledir: 1-Kıbrıslı Türklere de diğer toplumlara tanınan serbest eğitim hakları tanınmalı ve eğitime ayrılan ödenekler artırılarak okulların yönetimi Türk Halkına devredilmelidir. 2-Kongre, 1928 yılında lağvedilen müftülük makamının yeniden ihya edilmesini ve müftünün maaşının Evkaf'tan karşılanmasını, yetkilerinin bir yasa ile belirlenmesini ve dinimize aykırı olarak müslüman olmayan biri tarafından yönetilen Evkaf'ın aynı zamanda müftülük işlerini yönetmesine engel olunmasını. 3-Şer-i Mahkemelerin yeniden düzenlenmesi, gelirlerinin bağımsızlığını ortadan kaldıran Evkaf yerine, genel bütçeden karşılanması, medeni hukukun yeniden düzenlenmesi ve eğer bunlar yapılmayacaksa bu mahkemelerin yetkilerinin medeni, çağdaş mahkemelere aktarılarak Türk hakimlere görev verilmesi. 4-Evkaf'ın dini yetkilerini müftüye devretmesi ve yalnız ekonomik bir kuruluş olarak çalıştırılması, yönetimin ise Kongre tarafından seçilecek altı Türk üye ile hükümetçe tayin edilecek bir üye tarafından yönetilmesi ve 1928 yılında çıkarılan (Evkafı ve Müftülüğü İngiliz yönetimine devreden) yasanın iptal edilmesi isteniyordu. Bu arada 5. maddede Av. Sait Hoca'nın Kıbrıs Müftüsü seçildiği bir emrivaki ile duyurulurken, altıncı maddede de Necati Özkan, Mehmet Zeka, Av. Behaettin, Av. Fazıl, Av. Con Rifat, Dr. Pertev, Dr. Şefki, Av. Ahmet Raşit ve Sait Hoca'dan oluşan bir MERKEZ HEYETİ'nin de bir "Yürütme Komitesi" olarak seçildiği belirtiliyordu. Bu kongrenin sömürge yönetimin gasbettiği toplumsal hakların yeniden elde edilmesi açısından mücadelemizde çok önemli bir yeri vardır. İngiliz Yönetimi ise derhal yaptığı bir açıklama ile Kongreyi, aldığı kararları ve Müftü seçtiği Said Hoca'yı tanımadığını açıklayarak yeni bir baskı kampanyasına başlıyordu. __________________ |
|
![]() |
![]() |
#15 |
![]() 1921 Enosis Plebisiti ve 1931 İsyanı nedir ?
Yunan isyanının 100.yıldönümü olan 25 Mart 1921'de 500 kilisede toplanan Rumlar ilk Enosis Plebisitini yaparak ilhak yönünde bir karar onaylarlar ve İngiliz Yönetimine başvurarak Enosis talep ederler. Bu plebisitten 10 yıl sonra 1931'de Enosis için ayaklanırlar. Kıbrıs Türkleri Milli Kongre ile İngiliz Sömürge Yönetimine karşı bayrak açmışken, karşılarında yeni Enosis yaygaraları ile Kıbrıs Rumlarını ve Yunanistan'ı bulurlar. 1800'lü yıllardan beri süren yoğun Enosis propagandası,nihayet 1931 yılında fiili bir ayaklanmaya dönüşmüştü. Nitekim, Milli Kongre'nin toplanmasından 6 ay sonra, 17 Ekim 1931' de Kavanin Meclisi Üyesi Nikodimos'un (bir papazdı) bir vergi konusunu bahane ederek yaptığı Enosis çağrısı ile, Kıbrıs Rumları silahlı bir ayaklanma başlatmışlardı. Ne var ki ayaklanma, Kıbrıs'ın sömürge idaresinden kurtulup bağımsızlığını kazanması için değil; bir başka sömürgeci ülke olan Yunanistan'a bağlanması, yani Enosis için yapılmıştı. Kıbrıslı Türkler ise, kendilerine kölelik ve acı getirecek, yok olmalarını sağlayacak Enosis amaçlı bir isyana katılmazlardı. Nitekim katılmadılar da... Enosis'ci Kıbrıs Rumları ise, Yunan Konsolosu Kyrou'nun da kışkırtmaları ile "Milli Kurtuluşumuz Yunanistan'la birleşmektir" diyen Papaz Nikodimos'un peşinden giderek, "İlhak" naraları ile hükümet binalarına saldırmışlar ve Vali konağını yakmışlardı. Bu saldırıda 7 kişi ölmüş, 67 kişi yaralanmış, binlerce liralık maddi hasar meydana gelmişti. Sonuçta ise İngiliz yönetimi aldığı sert önlemlerle isyanı bastırmış,400 kişiyi tutuklamış, isyancı elebaşlarını ve kışkırtıcı rol oynayan Yunan Konsolosu Kyrou'yu adadan sürmüş, milli tarihlerin okutulmasını yasaklamış, basına sansür uygulamış, siyasi faaliyetleri ve milli bayrakların çekilmesini yasaklamış, yasama meclisi niteliğindeki Kavanin Meclisi'ni kapatmıştı. İsyana katılmayan, hatta isyana karşı çıkan Kıbrıs Türkleri de sömürge yönetimi tarafından cezalandırılmış, temsilcileri Kavanin Meclisi'nden uzaklaştırılmış, konan tüm yasaklamalara muhatap olmuştu. Böylece Türk Halkı, bir kez daha sömürge yönetiminin haksız bir baskısına uğrarken, yine bir kez daha başından beri mücadele ettiği ilhak girişimlerinin kurbanı oluyor, katılmadığı eylemlerin sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyordu. Bu isyanın en önemli sonucu, Türk Halkının başlattığı anti-sömürgeci savaşımın ve sömürge yönetimi tarafından gasbedilen toplumsal haklarımızı elde etmek için verilen mücadelenin doğranması için, Koloni yönetimine bulunmaz bir fırsat vermiş olmasıdır. Nitekim 1942 yılında Dr. Küçük tarafından çıkarılacak olan Halkın Sesi'nin yayın yaşamına girmesine kadar, sömürge yönetimine karşı etkili bir mücadele verme olanağı olmamıştır. __________________ KATAK nedir? 1940 Yılına kadar dondurulan siyasi faaliyetler, bu tarihte belediye seçimlerinin yapılmasına izin verildiği için, yeniden bir canlanma içine girer. Belediye seçimlerine katılan Türklerin çok dağınık olması, diğer yandan da Rumların artan Enosis faaliyetleri, toplum aydınlarını ciddi olarak düşündürmekteydi. MİLLİ CEPHE'nin önderlerinden Necati Özkan ve Fadıl Korkut bir grup, Dr. Küçük ve Necmi Avkıran da bir başka grup olarak seçime katılmışlardı. Bu gruplar 1942 yılında bölünmeye son vermek için Av. Fadıl Korkut başkanlığında birleştiler. Böylece KATAK (Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu) kurulmuş oldu. Birlik ve beraberliğe susamış olan Kıbrıs Türkleri KATAK'ın kurulmasından sonra bu örgüte sahip çıkmış ve yaptığı cömertce bağışlarla örgütün güçlenmesini sağlamıştı. Diğer yandan da tüm adada, en ücra köylerde bile örgütlenmesi için büyük çaba içine girmişti... *KATAK, tüzüğü ve programı olan bir siyasal örgütlenmedir. Daha önce belirttiğimiz örgütlenmelerden farkı da kendine politik hedefler seçmesidir. *KATAK, bir yandan İngiliz sömürgecilerine ve Enosis eylemlerine karşı aktif bir politika izlerken, diğer yandan Türk toplumunun ekonomik,sosyal ve kültürel kalkınması için çalışmalarını sürdürdü. *KATAK'ın ilk kongresi, 18 Nisan 1943 tarihinde Evkaf'da yapıldı. *Emekli Hakim İzzet Bey, Dr. Rauf ve Fadıl Korkut KATAK yönetimine seçildiler. *KATAK, Kongreden sonra Lefkoşa, Mağusa, Baf, Larnaka ve Girne'de çalışma gösterecek heyetler oluşturdu... KATAK tüzüğünün 3. maddesinde kuruluşun amacı şöyle özetleniyordu: "Cemiyetin maksadı Kıbrıs Türk Azınlığının haklarını aramak, ilmi, iktisadi ve sınai seviyelerini yükseltmek ve umumiyetle Kıbrıs Türklerinin menfaatlerini temine çalışmaktır..." __________________ |
|
![]() |
![]() |
#16 |
![]() 1948 VE 1949 Mitinglerimiz nedir?
1931 yılında konan kıstılamaların ikinci dünya savaşından sonra hafifletilmesi nedeni ile Enosis yönündeki eylemlerini yeniden yoğunlaştıran Rumlar, mitinglerle, telgaf ve gösterilerle, muhtıralarla, İngiltere ve diğer önemli başkentlere gönderdikleri heyetlerle, basın aracılığıyla, Yunanistan'ın desteklediği yoğun bir ilhak propagandasına girişirler. Türk halkı bu eylemlere ve ilhak yönündeki girişimlere 28 Kasım 1948'de Selimiye Meydanı'nda yaptığı on bin kişilik bir mitingle yanıt verir. Mitingde yapılan ateşli ve kararlı konuşmalarda ve alınan kararlarda Türk Halkının sonuna kadar Enosise karşı çıkacağı, adanın statüsü değiştirilecekse eski sahibi olan Türkiye'ye verilmesi gerektiği belirtilir. Ne var ki, Rumlar Türk halkının tepkisinden gerekli dersi almaz ve Enosis için bir plebisit yapmak üzere hazırlıklara başlarlar. Türk Halkı buna 11 Aralık 1949 tarihinde yaptığı 15 bin kişilik ikinci bir mitingle karşılık verir. 1931-1943 baskı döneminde eylemsiz bir konuma itilen Kıbrıs Türk Halkı, böylece hızla örgütlemeye, Enosis karşıtı eylemlerini başta Türkiye olmak üzere yurt dışına yaymaya başlar. 1949 mitinginde alınan kararda şöyle deniyordu: 1-Adamızın Yunanistan'a ilhak edilmesi hakkındaki arzuları yine şiddetle protesto eder. 2-İlhak gerçekleştirildiği takdirde Kıbrıs'a ekonomik buhran, ırki, sosyal kargaşa dahil iç savaş geleceğine ve bu suretle adanın Ortadoğu'da sulh ve sükunu bozacağına inanmaktayız. 3-İngiltere adadan çekilecekse adanın eski sahibi, en yakın komşusu ve adayı en iyi muhafaza edecek tek Ortadoğu devleti olan Türkiye'ye iade edilmesini talep etmekteyiz. Ne var ki Rumlar, ilhakçı girişimleri durdurmak niyetinde değildir. Nitekim 1949 yılında AKEL'in öncülüğü ile Enosis amaçlı bir plebisit düzenleme çabası içine girerler. __________________ Milli Parti nedir? 23 Nisan 1944 yılında Dr. Küçük'ün evinde yapılan bir toplantı ile kurulan MİLLİ PARTİ'nin, asıl adı Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi'dir. 25 Nisan 1944 tarihli Halkın Sesi gazetesine göre 23 Nisan'da kendi evinde toplanan kuruculara bir konuşma yapan Dr. Küçük, partinin amacını şöyle açıklamıştı: "Bizim, yani bugünkü temelleri atılan partinin tek bir gaye ve tek bir hedefi vardır ki, o da kanuni ve meşru yollardan yürüyerek cemaatımız için salah ve refah çarelerini aramaktır". 23 Nisan günü yapılan oylamada; Dr. Küçük Genel Sekreterliğe (Başkanlık yoktu), A. Pertev, Eczacı Münür, Faiz Kaymak, Siret Bahçeli de yönetim kuruluna seçilmişlerdi. Yine aynı gün yaptığı ilk toplantıda mücadele hedeflerini belirleyen parti, bu hedeflerini 29 Nisan 1944 tarihinde Halkın Sesi gazetesinde ilan etmiştir: Buna göre mücadele hedefleri şöyle sıralanıyordu: 1. Enosise ve muhtariyete karşı çıkmak, 2. Çeşitli dairelere, yüksek mevkilere, Rum unsurundan yapılan atamaların protesto edilmesi ve Türklere de yer verilmesi için mücadele etmek. 3. Rum cemaatinin resmi dini olarak "Yunan Ortodoks"dendiği gibi, Türk cemaati için de sadece müslüman yerine "Türk Müslüman" denmesi. 4. Rum cemaati gibi Türk cemaatinin de bağımsız bir cemaat reisine sahip olması için lazım gelen kanun ve tertibatın alınması. 5. Türkiye'de olduğu gibi aile hukuku ve münasebetlerini tanzih edecek olan medeni bir aile hukukunun kabul edilmesi. 6. Türkiye'de öğrenim gören avukatlara da Kıbrıs'ta çalışma izni verilmesi. Bir süre sonra adını "KIBRIS TÜRKTÜR" partisine çeviren MİLLİ PARTİ yukarıda sıralanan hedefler dogrultusunda verdiği mücadele ile Kıbrıs Türk Halkı içinde yaygın bir şekilde örgütlenmiş ve sonraki 10 yıl içinde hedeflerinin büyük çoğunluğunu gerçekleştirmişti. Hiç şüphesiz bunun başında da Evkaf'ın ve Müftü seçiminin Türk toplumuna devredilmesi gelmekteydi. |
|
![]() |
![]() |
#17 |
![]() İlk Kıbrıs Türk İşçi Sendikaları Ve Kıbrıs Türk Kurumları Birliği ne zaman ve nasıl kurulmuştur?
1940'lı yıllara kadar Rumlarla birlikte aynı sendikalara üye olan Türk işçileri, üye oldukları Rum sendikalarının Enosis faaliyetlerini yoğun bir şekilde desteklemeleri sonucu, kendi bağımsız sendikalarını kurmaya karar verirler. İlk olarak Niyazi Dağlı başkanlığındaki 12 Türk dülger Rum sendikalarından ayrılarak ilk Türk Amele Birliği'ni kurdular. Çeşitli mesleklerden yeni katılımlar olmasıyle birlikte, Birliğin adı, 1943 yılında "Yapıcı ve Amele Birliği" olarak değiştirildi. Bu birlik perde gerisinde Milli Parti Başkanı Dr. Küçük tarafından da desteklenmekteydi. Bu arada Ağustos 1944'de Kıbrıs'ı ziyaret eden Sir Cosmos Parkinson'a Enosis lehinde bir muhtıra veren ve "Kıbrıs işçilerinin Enosis istediğini" iddia eden PEO sendikasına üye Türk işçiler de bunu protesto için 22 Ağustos 1944 tarihinde bu solcu sendikadan ayrılarak aynı gün "Güneş Türk İşçi Birliği" ni kurdular. Bu birliğe Niyazi Dağlı başkanlığındaki Türk İşçileri de katılınca, 1000 civarında Türk işçisi bir çatı altında toplanmış oldu. (15 Ekim 1944) Daha sonra ismi "Lefkoşa Türk Birliği" olarak değiştirilen bu birliğin amaçları şöyle özetleniyordu: - Kıbrıs'taki bütün Türk işçilerini bir çatı altında toplamak - Kıbrıs Adası Türk İşçi Birlikleri Siyasi Partisini kurmak - Kıbrıs'taki tüm kuruluşları bir çatı altında toplamak ve Enosis'e karşı tek bir vücut olarak karşı çıkmak. Bunun hemen ardından çeşitli bölgelerde ve değişik kollarda yeni sendikalar kurulmaya başlandı. Ardından da 1945 yılında 20 civarında sendikayı çatısı altında örgütleyen Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu kuruldu. Böylece Kıbrıs Türkleri Enosis'e karşı mücadele eden ve bugüne kadar gelen en köklü işçi örgütünü oluşturmuşlardı. Kıbrıs Türk Kurumları Birliği Nedir? Ağustos 1945'de kurulan Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun siyasi amaçları arasında şu noktalar vardı: - AKEL'in Türk işçileri arasındaki gizli faaliyetlerini etkisiz kılmak. - Enosis'e karşı etkin bir biçimde mücadele etmek. - Belediye seçimlerinde tek vücut olarak Rumların karşısına çıkmak. - Milli Parti, KATAK, Çiftçiler Birliği ve Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun bir çatı altında birleşmesini sağlamak. Nitekim, İşçi Birlikleri Kurumu'nun kurulması üzerinden çok kısa bir zaman geçtikten sonra, bütün kurumları bir çatı altında toplama girişimleri başlatıldı. İşçi Birlikleri'nin çağrısı ile biraraya gelen KATAK, Milli Parti, Çiftçiler Birliği ve Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu, 23 Aralık 1945'de Kıbrıs Türk Kurumlar Birliği'ni kurdular. Kuruluşun amacı, Enosise karşı tek vücut olarak mücadele etmekti. Ancak bu birlik, çeşitli nedenlerle 6 ay sonra dağılacak ve daha sonraki yıllarda Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu kurulana kadar, her örgüt bağımsız olarak çalışmalarını sürdürecekti. __________________ Kıbrıs Türk Birliği (İstiklal) Partisi nedir? Daha önce 1930'da İngilizci adaylara karşı Kavanin Meclisi seçimlerine katılan ve seçimleri kazanan, daha sonra ise 2. Ulusal Lefkoşa Kongresi'ni örgütleyen Necati Özkan'ı bu kez bir siyasi hareketin başında görüyoruz. Nitekim 2. Dünya savaşından hemen sonra İSTİKLAL adlı bir gazete yayınlayarak, politikaya yeniden atılan Necati Özkan, bu gazeteyi ileride kuracağı partinin bir sesi olarak düşündü. Kendisini CHP'nin Kıbrıs'taki temsilcisi olarak da gören M. Necati Özkan, Atatürk'ün kurduğu parti Cumhuriyet Halk Partisi'nin amblemi olan 6 ok'u kendi partisi için amblem olarak seçmitti. Necati Özkan'ın partisi, "KIBRIS TÜRK BİRLİĞİ (İSTİKLAL)" adı ile 21 Haziran 1949'da örgütlenmeye başladı. 9 Kasım 1949 tarihli İstiklal gazetesinde bir yazı yayınlayan Necati Özkan, o tarihe kadar 10000 kişinin partiye üyelik için başvurduğunu açıkladı. İSTİKLAL Partisi diğer partilerden farklı olarak 90 kişilik bir yönetim kuruluna sahipti ve bu kurulda Lise mezunlarına, sanatkarlara tüccarlara,kasap ve manavlara, kadınlara 10'ar; köylülere ise 30 kişilik kontenjan ayrılmıştı. Partinin tüzüğündeki bazı maddeler şöyleydi: Madde 1: "Parti, iktisadi, sınai, milli, kültürel, siyasi bir partidir". Madde 2: Amacı, Kıbrıs Türk Cemiyeti'nin İktisadi, sınai, kültürel ve siyasi sahadaki ilerlemesini temin etmektir. Bu amaçla mahalli hükümet, Türkiye ve İngiltere hükümetler ile temas etmek partinin görevidir. Parti, adadaki Türk Cemiyeti'nin varlığını tehlikeye koyacak ilhak ve muhtariyete karşı mücadele eder. Madde 7: Partinin, komünizimle mücadele etmek en büyük şiarıdır. İlk Kongresini 4 Haziran 1950'de yapan partinin başkanlığına N. Özkan, Yardımcılığına M. Şevki, Sekreterliğe Safi Alper ve Veznedarlığa da Turgut Avkıran seçilmişti. __________________ |
|
![]() |
![]() |
#18 |
![]() Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu nedir?
Kıbrıs Türk Kurumları Birliğinin dağılmasından sonra Enosis'e karşı verilen mücadele bir süre dağınık şekilde sürdürüldü. Ancak her geçen gün artan Enosis faaliyetleri, dağınık çalışmanın Türk Halkını bir sonuca götürmeyeceğini ortaya koyuyordu. Bu amaçla biraraya gelen tüm kurum ve kuruluşlar bir üst örgüt kuruma yönünde karar alırlar. Bu birlik, "Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu" adı ile 1949 yılında kurulur ve birleşme yönünde karar alırlar. Bu arada mevcut partiler de, "Kıbrıs Türk Milli Birliği" adı altında birleştirilir. Böylece, birbiri ile koordine içindeki iki merkezi örgüt, 1949 yılından itibaren Türk halkının nabzını eline alarak, Enosise karşı mücadeleyi tırmandırır. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu ve Türk Milli Birliği heyetleri ardı ardına Türkiye'ye ve dünyanın belli başlı merkezlerine ziyaretler yaparak, Türk Halkının görüşlerini etkin bir biçimde anlatmaya başlarlar. Bu arada Türkiye'deki siyasi partiler, politikacılar, hükümet, basın, kurum ve kuruluşlar da sürekli olarak uyarılarak Türk Kamuoyunun Kıbrıs'a sahip çıkması sağlanır. İngiltere, BM ve tüm dünya ülkeleri, telgraflarla, mitinglerle Kıbrıs Türkünün sesine kulak vermeye çağrılarak, büyük bir mücadele başlatılır... Bu arada savcı olarak çalışmakta olan Rauf Denktaş da bu görevinden 1957 yılında istifa ederek, K. T. Kurumları Federasyonu başkanlığına seçilir. Denktaş'ın Federasyonun başkanlığına seçilmesinden sonra bu örgütün çalışmaları yeni bir ivme kazanır. Kıbrıs Türk Halkının siyasi, demokratik ve mukavemetci örgütlenmesi tamamlanarak Enosis'e karşı verilen varoluş mücadelesi, merkezi bir yönetime kavuşur. Böylesine koordineli bir çalışma ile 1960 Zürih ve Londra anlaşmalarında Türk Halkının eşit bir ortak olarak yeni Cumhuriyetin kurucusu olması sağlanır... __________________ 1950 Enosis Plebisiti nedir? Rum liderliği ile Yunanistan'ın Enosis için ortamın çok uygun olduğu inancı ile plebisit yönünde girişimler başlatılması üzerine harekete geçen ve Enosis şampiyonluğunu kiliseye kaptırmak istemeyen Komünist AKEL Partisi daha çabuk davranarak, 1949 yılı içinde Enosis için bir imza kampanyası başlatmıştı. Bu kampanya çerçevesinde seferber olan AKEL üyeleri 1949 yılı Aralık ayında ev ev gezerek, "Enosis istiyorum" yazılarının altında imza toplamaktaydılar. Diğer yandan Enosis şampiyonluğunun bayraktarlığını elinden kaçırmak istemeyen kilise de ayrı bir plebisit düzenleme çalışması içine girer. O zaman Baf metropliti bulunan Makarios ise, plebisit olayının başarı ile sonuçlanması için büyük bir çaba gösterir. Çünkü bu başarısı ona Başpiskoposluk kapılarını açacaktır. Böylece asırlardır Enosisin bayraktarlığını yapan kilise de, 15 Ocak 1950'de bir plebisit gerçekleştireceğini, açıklar ve halkın kendilerinin düzenleyeceği plebisite katılmasını ister. Kilisenin kendilerine cephe alması üzerine, başarısız bir sonuç almak yerine, kiliseyi desteklemeyi uygun gören komünist AKEL partisi, kendi düzenlediği plebisiti iptal eder ve halkın, kilisenin düzenlediği plebisite katılması için çağrıda bulunur. 15 Ocak 1950'de kiliselere konan defterlere "Enosis'e Evet" ya da "Enosis'e Hayır" şeklinde imza atarak gerçekleştirilen plebisit sonucu, Rum halkının %96'sının" Enosis'e Evet" dediği açıklanır. Böylece Kıbrıs Türkü, bir kez daha sağcısı ve solucu ile tüm Rumların Enosisci olduğunu kendi deneyimi ile görmüş olur. Bu eylemden sonra Makarios Batpiskopos seçilir. Makarios'un Batpiskopos seçilmesinden sonra Enosis faaliyetleri eskiye oranla çok daha fazla yoğunlaşır. Konu, daha sonra 1954'de Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler'e götürülür. BM'in konuyu reddetmesi üzerine de 1955 yılında EOKA kurularak, silahlı eyleme geçilir. Amaç, politik anlamda plebisit sonuçlarını heyetler vasıtası ile tüm dünyaya duyururken, bu sonuçlara saygı duyulmaması halinde Kıbrıs'ın bir kan gölüne dönüştürüleceğini dünyaya göstermektir. Nitekim, bir süre sonra Kıbrıs gerçekten bir kan gölüne dönecektir __________________ |
|
![]() |
![]() |
#19 |
![]() Kıbrıs Türktür" Komiteleri nedir?
Kıbrıs sorununu Türk kamuoyuna ve Türkiye hükümetlerine mal eden ve konunun ULUSAL BİR DAVA halinde gelmesine en büyük desteği veren Hürriyet Gazetesi ve bu gazetenin kurucusu SEDAT SİMAVİ olmuştur. Kıbrıs Türk liderliği ile Türkiye'ye giden Kıbrıs heyetlerinin görüşlerine ve Kıbrıs'taki gelişmelere büyük yer veren Hürriyet gazetesi, öncelikle Türk gençliğinin Kıbrıs davasına sahip çıkmasını sağlamıştı. Bu çerçevede bir gençlik teşkilatı olarak Türkiye Milli Talebe Federasyonu 24 Temmuz 1954'de yaptığı bir toplantıda bir Kıbrıs Komitesi kuruyor ve sorunu gündemde tutmak için yaygın mitingler örgütlemeye başlıyordu. Türkiye Milli Talebe Federasyonu'nun, 24 Ağustos 1954 tarihinde basın, gençlik ve üniversite temsilcilerinin katıldığı bir kongre toplaması ile yeni birtakım oluşumların ortaya çıktığı biliniyor. Bu oluşumlar içinde en önemlisi,4 saat süren uzun bir toplantıdan sonra kurulan "KIBRIS TÜRKTÜR KOMİTESİ"dir. Dr. Hüsamettin Canöztürk, Orhan Birgit, Ahmet Emin Yalman, Dr. Ziya Somer, Nevzat Karagil, Kamil Önal ve gazeteci Hikmet Bil'den oluşan bu komitenin ardından, bütün Türkiye'de aynı isimle birçok komitenin oluşturulduğu gözlenmektedir. Bunun ardından İngiltere'de de bir "Kıbrıs Türktür Komitesi" oluşturulurken, Kıbrıs'ta ise Dr. Küçük'ün başkanı bulunduğu Milli Parti'nin ismi "Kıbrıs Türktür Partisi"ne dönüştürülmüştü. Böylece Türkiye, İngiltere ve Kıbrıs'ta "Kıbrıs Türktür Komiteleri" paralel eylemler, mitingler düzenlemeye başlamışlardı. "KIBRIS TÜRKTÜR KOMİTELERİ'nin" eylemlerinin ve yaptıkları yüzlerce mitingin en önemli sonuçları, sorunun Türkiye hükümetleri tarafından da Ulusal bir dava olarak ele alınmasını sağlamak, Türkiye kamuoyunu harekete geçirmek, tüm dünyaya Kıbrıs'ta ayrı bir Türk Halkı bulunduğunu, bu halkın Enosis'e karşı çıktığını ve Kıbrıs 'ın geleceği üzerinde söz sahibi olduğunu göstermek olmuştur. EOKA nedir, ne zaman kurulmuştur? EOKA, Kıbrıs'ta Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan'a bağlamak için kurulmuş olan bir terör örgütüdür. EOKA için ilk gizli görüşmeler 2 Temmuz 1952'de Atina'da Makarios'un başkanlığında yapılmıştı. Bu toplantıların ardından 7 Mart 1953'de bir "İHTİLAL KONSEYİ" kurulmuş ve bu konseyin kurucuları Enosis için şu gizli yemini etmitlerdir: "Enosis davası hakkında bildiklerimi ve bundan böyle bileceklerimi işkence altında ve canım pahasına bile olsa bir sır olarak gizli tutmaya Tanrı huzurunda yemin ederim. Bana verilen tüm emirlere sorusuz olarak itaat edeceğim"... Bunun ardından 1954 yılının ilk aylarında Yunanistan hükümetinin bilgisi dahilinde Kıbrıs'a gizli silah sevkiyatı başladı. Grivas ise 9 Kasım 1954'de gizlice adaya çıktı. Bir süre sonra ise Yunan Dışisleri Bakanı Stefanoplus'un direktifi ile 1 Nisan 1955'de EOKA, ilk bombalarını patlatarak resmen eyleme geçti. EOKA'nın amacı önce İngilizleri adadan atmak,ardından da topyekün bir imha hareketi ile Türk halkını yok ederek adayı Yunanistan'a bağlamaktı. Nitekim kısa süre sonra İngilizlerin adadan ayrılmasını dahi beklemeden, 21 Haziran 1955'den itibaren saldırılarını Türklere de yöneltmeye başladı. Grivas hatıralarında 22 Kasım 1954'de Makarios'un, kurduğu PEON adlı gençlik örgütünü eğitip silahlandırması için karar aldığını yazmakta, böylece EOKA'nın gerisinde Makarios'un olduğunu vurgulamaktadır. Makarios'un, önceleri Atina'ya yaptığı çeşitli ziyaretlerde konuyu Yunan yetkilileri ile kararlaştırdığı da bilinmektedir. Grivas, 4.6 1959 tarihli bir mektunda Makarios'un kendisini EOKA'yı yönetmek üzere Kıbrıs'a çağırdığından söz etmekte ve tedhiş örgütüne silah alınması için para yardımında bulunduğunu açıklamaktadır. Nitekim 27 Mart 1955 tarihinde de Grivas'ı çağırıp,eyleme geçmesi emrini bizzat Makarios vermiştir. Makarios'un, EOKA'nın siyasi lideri olduğunu ögrenen İngilizler ise, 9 Mart 1956 tarihinde onu tutuklayıp Seyşel adalarına sürgüne göndermişti. EOKA, eylemlerde bulunduğu süre içinde yüzlerce Türk yanında 100 İngiliz ve yüzlerce Rumu katletmiş, 30 Türk köyünü yakıp yıkmış ve bu köylerde, yaşayan Türklerin göç etmesine neden olarak adayı kan ve ateşe boğmuştur. Aynı EOKA, 1963'de yeniden saldıralara başlamış ve bu kez de 103 Türk köyünü yakıp yıkarak onbinlerce Türk'ü göçe zorlamış, 500'den fazla Türk'ü de katletmiştir. EOKA, 15 Temmuz 1974'de bu kez EOKA B adı ile silahlarını kendi halkına çevirerek 2000 Rum'u katletmiştir. __________________ |
|
![]() |
![]() |
#20 |
![]() EOKA bir ulusal kurtuluş örgütü müydü?
Bugün Rum propagandası, EOKA'yı bir "Ulusal Kurtuluş Örgütü" ve EOKA mücadelesini de bir "Ulusal Kurtulut Mücadelesi" olarak sunmaya gayret göstermektedir. Ne acıdır ki, bu yönden yapılan yoğun propagandaya hem kendi halkları içinden, hem de dünyadan inanacak birçok kişi bulmuşlardır. Bu iddiaları çerçevesinde, vurulan EOKA'cıların heykellerini, büstlerini dikmekte, anılarına adanmış anıtlar inşa etmekte ve birer teröristen başka birşey olmayan EOKA'cıları Ulusal Kahraman olarak ilan ederken, EOKA'nın faaliyete geçirildiği 1 Nisan'ı da resmi ulusal tatil olarak kutlamaktadırlar. Oysa bu, gerçeğin saptırılmasından başka birşey değildir. Çünkü bir örgütün ulusal kurtuluş örgütü sayılabilmesi için halkın ve ülkesinin kurtuluşunu ve bağımsızlığını savunması gerekmektedir. Oysa EOKA ne kurtuluşu, ne de bağımsızlığı savunmuttur. EOKA'nın tek bir hedefi vardı: ENOSİS. Çok iyi bilindiği gibi ENOSİS, adanın bağımsızlığını değil; bir başka ülkeye, bağlanmasını, ilhak edilmesini ifade etmektedir. Yani ulusal kurtuluş ve bağımsızlık değil; bağımlılık söz konusudur. Bu kadar da değil. Çünkü EOKA, Enosis'i; Kıbrıs Türklerini köleleştirerek, köleleşmeyi kabul etmeyenleri ise soykırım yolu ile toptan imha ederek gerçekleştirmeyi hedeflemekteydi; yani bir cinayet ve terör örgütüydü, gerici, faşist bir katiller teşkilatıydı. Bu nedenle EOKA'nın bir kurtuluş örgütü olduğunu, mücadelesinin de bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi olduğunu ileri sürmek kadar saçma ve gülünç bir şey olamaz. Bağımsızlığı hedeflemeyen bir örgütün bu niteliklere sahip olduğu iddia edilemez. Bugün hala daha EOKA'ya böylesi nitelikler yüklemeye,yani bu terör örgütünü kurtuluş örgütü olarak tanıtmaya çalışmak, onun Enosis mücadelesini haklı görmekten ve Enosisciliği körüklemekten başka birşey değildir... __________________ |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|