![]() |
#1 |
![]() AKP’nin, etrafı tehlikelerle, tehditlerle, darbeci generallerle, darbe planlarıyla, onu kapatmak isteyen taraflı bir yargıyla kuşatılmışken neden ve nasıl güçlendiğini… Etrafında hiç bir tehdit kalmadığında, bütün devlet mekanizmasını ele geçirdiğinde ise neden ve nasıl ‘hayali düşmanlar’ uydurmak zorunda kalarak çöküşe geçtiğini anlamadan Türkiye’yi anlamak mümkün olamaz.
Bugün, ‘onlar zaten hiç bir zaman demokrasiyle uyuşamayacak hoyrat Müslümanlardı, biz onların Türkiye’yi felakete götüreceğini baştan söylemiştik’ diyerek ‘siyasi analiz’ yapan Kemalistlerin ve onların nispi etkisindeki CHP’nin bir türlü siyasette ciddi bir ümide dönüşememesinin altında sanırım bu ‘kolaycı’ analiz yatıyor. AKP’nin yükselişini ve çöküşünü iyi analiz edemeyen hiç bir siyasi partinin Türkiye’nin geleceğinde kalıcı bir yeri olamaz çünkü bu gelişmeyi anlamadan Türkiye’nin gerçek sorunlarını görmek mümkün değil. xxxxxxxxxxxxxxx AKP, Türkiye’nin ihtiyacı olan bir parti olarak siyaset sahnesinde belirdi… Sadece dindarların ihtiyacı olan bir parti olarak değil. Kemalist ideoloji, devleti ve siyaseti ele geçirmişti ama iki hayati hamleyi yapamıyordu. Büyük değişimlerden geçen toplumun ihtiyaçlarına cevap veremiyor, bu nedenle de toplum içinde örgütlenemiyordu ve milli geliri üç bin dolardan öteye taşıyacak ekonomik bir atılım geliştiremiyordu. Siyasette ve ekonomide duvara dayanmıştı, gideceği yer kalmamıştı ve toplumun önünü tıkıyordu. xxxxxxxxxxxxxxx AKP, sadece ‘dindar’ kimliğiyle değil ‘iş bilen müteahhit’ anlayışıyla da Türkiye’nin dertlerine çare olabilecek bir parti olarak siyasette yerini aldı. Bir yandan toplumun ‘hukuk reformları’, ‘inanç ve ifade özgürlüğü’, ezilenlerin toplum ve devlet içinde varlıklarını gösterme hakları gibi ihtiyaçlarını karşılayan atılımları yaparak toplum içinde örgütlendi… Bunun için AB kriterlerini benimsedi. Bir yandan da Kemal Derviş’in reçetelerini uygulayarak ekonomide ciddi bir disiplin sağladı. Küresel parasal bolluk da bu dönemde elini rahatlattı. Bunlara ilave olarak da ülkenin toprağını ve betonunu büyük müteahhitlik faaliyetleriyle gelire ve zenginliğe çevirdi... Yollar, hastaneler, havaalanları, metrolar, binalar yaptı. Siyasette askeri vesayet gerileterek topluma geniş bir alan açıldı, ekonomide ise topluma yayılan bir zenginlik sağlandı. Toplumun ve devletin ihtiyaç duyduğu dönüşümü AKP sağladı. Tarihi misyonu da buydu. AKP’nin yükselmesinin ana nedeni, siyasette ve ekonomide toplumun o günkü ihtiyaçlarına cevap verecek bir yapıda olmasıydı… Toplum aleyhine olan ‘devlet-toplum dengesini’ düzeltirken ülkeyi de zenginleştiriyordu. xxxxxxxxxxxxxxx Tarihin garip bir cilvesi olarak AKP’nin ulaştığı zirveyi ve çökmeye başladığı noktayı aynı tarihte, 2011 seçimlerinde görüyoruz. 2011, Türkiye’nin 2002’de ihtiyaç duyduğu ekonomik değişimlerin sona erdiği yıl oldu… Milli gelir 10 bin doları biraz geçti ve daha ileriye gidemez hale geldi… Ekonominin patinaj yapmaya başladığını gördük. Topraktan ve betondan ‘gelir’ yaratma imkânlarının sonuna gelmişti Türkiye. AKP, gerçekleştirdiği başarının ‘ödülünü’ 2011’de aldı ama sanırım toplumdan o ölçüde alacağı son ödül de o oldu. xxxxxxxxxxxxxxx 2002 ile 2011 arasında zenginliği ‘toprak ve beton’ üzerinden artırırken birkaç büyük hata yaptı AKP. Türkiye’yi değiştirip yenilerken kendisini yenileyip geliştiremedi. Toprak ve betondan para kazanmanın bir sınırı olduğunu düşünemedi. Zenginleşmenin kendisine sağladığı siyasi gücü, Türkiye’nin üretim yapısını bir sonraki aşamaya uygun biçimde değiştirmek için kullanamadı. Hukuki ve siyasi gelişmeleri, ekonomiyle paralel götüremedi. Bir noktada, müteahhitlikle sağlanan zenginliğin kendilerine ömür boyu bir siyasi gelir sağlayacağına inandılar. xxxxxxxxxxxxxxx Üç bin dolarlık milli gelirden 10 bin dolarlık milli gelire, örgütlü ve iyi planlanmış müteahhitlik faaliyetleriyle çıkabilirsiniz, AKP bunun gerçekleşebileceğini kanıtladı zaten. Ama ‘müteahhitlik’ sizi 10 bin doların üstüne taşıyamaz. Toplumun nüfusu ve talepleri artarken, siz bu büyüme modeliyle o talepleri karşılayacak yeni zenginlikler yaratamazsınız. Bunun için yeni bir atılıma, yeni teknolojik gelişmeleri ülkeye getirmenize, müteahhitliğin yerine ‘yaratıcılığı’ koymanıza ihtiyaç var. Yaratıcılığı besleyemeyen, yaratıcı kadrolar yetiştiremeyen, bu yaratıcılığın hayata katacağı yeniliklerle üretim tarzını değiştiremeyen bir toplum 10 bin doların ötesine geçemez. AKP’liler rakamları iyi okuyor, onlar da muhtemelen bu gerçeği gördüler. Ama gerekeni yapacak zihinsel hazırlıkları, kadroları, birikimleri yoktu. Panik başladı. xxxxxxxxxxxxxxx Bu paniğin, AKP’yi büyük çöküşe götüren iki büyük yansımasını gördük. Toplumu daha fazla zenginleştiremeyen, bu nedenle iktidarı kaybedeceklerinden korkanlar, toplum yerine kendilerini zenginleştirme ve kendi kişisel geleceklerini güvence altına alma yoluna gittiler… İktidarın ellerinden gitmesinden ve bu hırsızlıklarının ortaya çıkmasından korktukları için de hukuku kenara ittiler, yargı bağımsızlığını yok ettiler ve bir baskı rejimi kurdular. xxxxxxxxxxxxxxx Bugün Türkiye, yeni bir dönüm noktasında, zenginleşmek için yaratıcılığa, yaratıcılığı besleyebilmek için de özgürlüğe muhtaç. AKP, bu iki ihtiyacı da karşılayabilecek durumda değil, gerçeği görse bile zihinsel birikimi ve kadroları buna el vermiyor. Doğal bir şekilde yönetimden tasfiye edileceği, muhalefete geçeceği bir evreye ulaştı. Demokratik ülkelerde AKP türü bir parti iktidardan düşer, muhalefete geçer, orada kendini yeniler ve yeniden iktidar olmak için mücadele eder. Ama bu AKP için mümkün değil. AKP, bugünkü kadrolarıyla muhalefete geçemez, kendini muhalefette tazelemeyi göze alamaz. Çünkü gayrimeşru yöntemlerden güçlendirmeye çalıştığı iktidarını bıraktığı anda muhalefete değil doğrudan yargıya gitmek, sanık sandalyesine oturmak zorunda kalacak. xxxxxxxxxxxxxxx Bu da AKP’yi herkes için çok ürkütücü olan bir çıkmazda bırakıyor. Ülkeyi zenginleştiremiyor, toplumun taleplerini karşılayamıyor, bir anlamda apandisit gibi işlevsiz bir organa dönüşüyor ama iktidarı bırakamıyor. Bugün AKP iktidarının şaşırtıcı biçimde ‘askeri vesayet’ döneminin muktedirlerine benzemesinin ana nedeni, askeri vesayetin son dönemindeki çıkmazının aynısını kendisinin yaşaması. İktidardan gitmesi gerekiyor, bunu görüyor ve gitmemek için baskıyı, algı operasyonlarını, yasakları artırıyor, toplumu kutuplaştırarak düşmanlığı artırıyor. xxxxxxxxxxxxxxx Eğer, AKP’yi ‘bunlar zaten hep böyleydi’ diyerek sadece ‘dindarlık ya da yobazlık’ üzerinden analiz ederseniz, sonuçta ‘dindar ya da yobaz’ olmamanın her sorunu çözeceği gibi budalaca bir fikre saplanmak zorunda kalırsınız. Bütün siyasetinizi ‘biz dindar değiliz, biz yobaz değiliz’ üstüne kurarsınız. Toplumun taleplerini, bu taleplerin nasıl karşılanacağını, yeni zenginliğin nasıl yaratılacağını hiç düşünmez, topluma bu konuda tek kelime etmez ve tükenmiş bir iktidar karşısında bile iktidar olma şansını ele geçiremezsiniz. Sanırım Kemalistlerin etkisindeki CHP’nin bir türlü yeterince hayatiyet kazanamaması, AKP’nin yükseliş ve çöküş nedenlerini iyi analiz edememesinden kaynaklanıyor. xxxxxxxxxxxxxxx AKP’nin tarihi misyonunu tamamladığı, daha öteye geçecek takatinin kalmadığı bu dönemde mevcut muhalefet partileri de gereken canlılığı gösteremez, yeni aşamaya geçecek siyaseti oluşturamazlarsa... İki ihtimal çıkar karşımıza: Ya yeni bir oluşum ortaya çıkar, ya toplum çok büyük bir kırılma yaşar. Yeni bir oluşum ihtiyacının kuvvetle hissedildiği, yeni parti hazırlıklarının pıtrak gibi çoğalmasından belli. Toplum o kokuyu alıyor ama ‘yeni’’ olarak karşımıza çıkan oluşumlar henüz ‘yeni’ şeyler söyleyemiyor, Türkiye’nin ihtiyaçlarını okuyamıyorlar. xxxxxxxxxxxxxxx Bu tıkanma noktasından siyasetle çıkamazsak, ülke her türlü olumsuzluğa açık hale gelir. Darbe, iç savaş, hatta savaş ihtimalleri kuvvet kazanır. Hiçbir toplum Türkiye’nin bugün sıkıştığı noktada uzun süre kalamaz, buradan geçilecek. Hepimiz için cevabını henüz bulamadığımız hayati soru şu: Türkiye, yeni bir yola girecek yeteneğe ve reflekse sahip mi yoksa ihtiyaç duyduğu yeniliğe cevap verecek bir gücü içinden çıkaramadığı için tehlikeli bir bunalıma mı girecek? xxxxxxxxxxxxxxx Böyle sıkışıklıkları siyasetle aşan toplumlar da gördük, bu sıkışıklıkları aşamadığı için çeşitli yollarla biçim değiştiren, parçalanan ülkeler de gördük. Türkiye’nin hangi tür ülke olduğunun ilk işaretini herhalde 2015 seçimlerinde göreceğiz. 2015 seçimlerinin AKP’nin bir kitle partisi olarak gireceği son seçim olma ihtimali yüksek. Ondan ötesini ise bize hayat gösterecek. Mehmet Altan
![]() Konu Cihannur tarafından (11-19-2014 Saat 06:50 ) değiştirilmiştir.. Sebep: Başlığın düzeltilmesi. |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Mehmet Altan, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AK Parti) hırsızlık iftirası atarak yalancılık ve müfterilik yapıyor. Altan'ın atmış oldukları iftiralar tutmayacaktır inşaallah. Mehmet Altan şunu iyice bilip öğrensin ki, AK Parti; en iyi, en doğru ve en başarılı siyasi parti olduğu gibi, aynı zamanda da ismiyle müsemma tertemiz-ak bir siyasi partidir.
Mehmet Altan'ın bu makalesindeki yorumları sığ ve geçersizdir. Altan'ın, AK Parti'nin 2011 yılında zirveyi bulduğu ve artık düşüşe geçtiği görüşü de hatalıdır. AK Parti düşüşe geçmemiştir; milletimizin AK Parti'ye desteği sürmektedir Allah'a şükürler olsun. Altan'ın, AK Parti'nin tarihî misyonunu tamamladığı yönündeki görüşü de yanlıştır. AK Parti, misyonunu tamamlamıştır ve AK Parti, Türkiye'yi Büyük Türkiye yapma yolunda olağanüstü ve muhteşem hizmetlerini devam ettirmektedir. Altan'ın, Türkiye'nin tıkanmaya gittiği, sıkıştığı ve darbe ya da iç savaş yaşayabileceği yönündeki görüşleri de gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye'de darbe ya da iç savaş tehlikesi yoktur. % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız, AK Parti'yi sevmiyor, o vatandaşlarımızın bazıları da AK Parti'ye öfke duyuyor ve AK Parti'den nefret ediyor olabilirler. Bununla beraber % 10 civarındaki laik vatandaşlarımızın, Müslüman Türk Milleti'nin büyük çoğunluğu olan % 70 - % 80 civarındaki vatandaşlarımıza saldırarak ülkeyi iç savaşa götürmek amacında olduklarına ihtimal vermiyorum. Laiklerin, Müslüman Türk Milleti'ne saldırmak için geçerli bir gerekçeleri yoktur. Laikler, Türkiye'de baskı görmemektediler ve maddi imkânlar içinde rahat bir biçimde yaşamaktadırlar. Laiklerin, Müslüman Türk Milleti'ne saldırmalarını gerektirecek bir neden olmadığı gibi, Türkiye'de iç savaş çıkarabileceklerine dair herhangi bir emare de gözükmemektedir. Konu Cihannur tarafından (11-19-2014 Saat 15:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Bakın, 31 Mayıs 2013 Gezi Kalkışması sonrasında bir Gezi anarşisti neler söylüyor:
![]() Hiç boşuna heveslenmeyin Mehmet Altan; maddi imkânlar içinde rahat bir biçimde özgürce yaşayan % 10 civarındaki laik vatandaşlarımız rahat hayatlarını bırakıp da Müslüman Türk Milleti'ne saldırarak Türkiye'de iç savaş çıkartma yoluna gitmeyeceklerdir. Konu Cihannur tarafından (11-19-2014 Saat 16:11 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Türkiye'de tıkanıklık, sıkışma olduğunu ve Türkiye'nin iç savaşa gidebileceğini iddia eden Mehmet Altan, bir de Yunanistan ve İspanya hakkında konuşşsanız da duysak. Ekonomisi 5 yıldır batık durumda olan, 150 milyar euro kadar borcu silinmiş, Avrupa Birliği'nden on milyarlarca euro borç almış ve buna rağmen ekonomik olarak hâlâ batakta olan, işsizliğin % 25 civarında, genç işsizliğin ise % 50 civarında olduğu Yunanistan hakkında ne diyorsunuz Mehmet Altan? Ekonomik olarak berbat bir durumda olan Yunanistan'da darbe ya da iç savaş bekliyor musunuz? Ya İspanya hakkında ne söylersiniz? % 25 civarında işsizlik, % 50'nin üzerinde genç işsizlik oranına sahip olan ve ekonomik kriz yaşamakta olan İspanya için ne dersiniz? İspanya'da darbe ya da iç savaş bekliyor musunuz?
Konu Cihannur tarafından (11-19-2014 Saat 17:46 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|