![]() |
#1 |
![]() Hafta içinde bir dostumuzu gerçek aleme yolladık. Ve o cenaze namazında bir kere daha anladım ki bu hayat gerçekten sanal.
Hani "yalan dünya" diyorlar işte onun gibi bir şey. Gerçekten ne acayip bir şey. Geliyoruz yaşıyoruz ve gidiyoruz. Kimi uzun kimi kısa. Ama sonunda hepimiz bir ağacın gölgesi altında bir ikindi vakti kadar ya yaşamış oluyoruz ya da yaşamamış. En izafisi hayat, en gerçeği de ölüm. Bir saat belki birkaç saat. Tam bir gün bile değil. Tam olarak hatırlayamıyorum ama galiba Necip Fazıl'dan okumuştum ve adeta çarpılmıştım. Bu kadar mı güzel ifade edilebilirdi varlık. "Gelir bir bir gider bir bir kalır bir." Gitti koskoca dağ gibi adam. Yetiş Derviş Yunus imdada yetiş, söyle, söyle de anlayalım gerçeği: Ölüm demez yiğit, koca Ya gündüz gelir yahut gece, Eli makaslı bir Hoca; Kefenini biçer bir gün. Hani Ali hani Osman? Onlar oldu hepsi yeksan, Çorak yere ekme bostan; Elin boşa çıkar bir gün. Ölüm işte! An oluyor kapıya biri geliyor. Ama o "gelen ne icra memuru ne de birinci şube sivil polisi..." Onlar gelse bir çaresi olabilir. Ama emir yüksek yerdendir, karar verilmiş, kalem kırılmıştır. Can alınacaktır çaresi yoktur. Vallahi billahi hiç torpili yoktur. Hiç ama hiç kimseye. Ve ne kadar acayiptir bütün bağlantı kopuyor. Hiçbir iletişim yok! Hiçbir teknoloji oradan haber vermeye yetmiyor. Ne bir haber ne bir ses! Toprağa gark olmuş nazik tenleri Söylemeden kalmış tatlı dilleri Gelin duadan unutman bunları Ne söylerler ne bir haber verirler Yunus derki gör taktirin işleri Dökülmüştür kirpikleri kaşları Başları ucunda hece taşları Ne söylerler ne bir haber verirler Allah rahmetiyle yargılasın.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|