|
![]() |
#1 |
![]() İnsanların en bahtiyarları, kalblerini Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye iklîminde mânevî bir dergâh hâline getirerek, mahlûkâtı onun içine alabilenlerdir..
Ne mutlu, kalblerine îman vecdini, sadırlarına Kur’ân rûhâniyetini, ruhlarına hizmet neşesini, vicdanlarına güzel ahlâkın berraklığını yerleştirip ebedî saâdetin bitip tükenmez mânevî hazzı içinde ömür süren mü’minlere...
![]() |
|
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ![]() Takvâdan uzak bir gönül, nefs-i emmârenin girdapları arasında intihar edip ebedî hayatını ziyan etmiş olur. Allâh’ın rızâsına uygun düşmeyen bir hayat yaşar da ömür boyu çöllerdeki seraplara aldanır. Dolayısıyla takvâ, ebedî kurtuluş için yegâne çıkar yol ve mutlak bir mecbûriyettir. *** Kalbler, ancak Hak Teâlâ ile beraberlik sâyesinde, yâni kalbin bir nazargâh-ı ilâhî hâline gelmesi neticesinde uyanır. Bunun en feyizli yolu ise bilhassa seherlerde îfâ edilen zikirlerdir. |
|
![]() |
#3 |
![]() ![]() Her sene başında kendimizi muhasebe etmeliyiz: Acaba geçirdiğimiz bir seneyi kirâmen kâtibîn ne ile doldurdu? Acaba güzel zannettiğimiz amellerimiz, içlerine riyâ karışıp fire mi verdi, ziyade mi oldu? Acaba imkânımız olduğu hâlde ne gibi mânevî fırsatlar kaçırdık? *** Kıyâmette herkesin hayat kitabı önüne konulacak. Hayat senaryomuzu yeniden seyredeceğiz. Kim bilir nice şaşkınlık ve pişmanlıklar içinde olacak ve; «Eyvah! Vah vah!» diyeceğiz. |
|
![]() |
#4 |
![]() Zâhirî vâkıaları ve hâdiseleri tetikleyen bâtınî sebeplerin olduğunu unutmamak îcâb eder. Düşünmeli:
Acaba yaşanan felâket ve dramlarda bizim ne gibi kusurlarımız var? Toplumların huzur ve sukûneti için nasıl bir kulluk kıvâmında olmalıyız? Hâlimizi muhasebe ediyor muyuz? Toplumumuzun gidişâtından gücümüz nisbetinde kendimizin mes’ul olduğunu tefekkür hâlinde miyiz? Zira âyet-i kerîmede buyurulur: “İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde nizam bozuldu...” (er-Rûm, 41) |
|
![]() |
#5 |
![]() ![]() Hazret-i Peygamber’in muazzez varlığı, beşer için bir muhabbet melcei ve feyz kaynağıdır. Ârifler bilirler ki, mevcudâtın varlık sebebi, Nûr-i Muhammedî’ye duyulan muhabbettir. Bu sebeple bütün kâinât, Varlık Nûru Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ithaf edilmiştir. |
|
![]() |
#6 |
![]() ![]() Dünyanın her yerinde nice hidâyet bekleyenler bize emânet, muhtaçlar bize emânet, yalnızlar bize emânet; garipler, kimsesizler, yetimler bize emânet... Az veya çok dünya malı bize emânet, bütün mahlûkat bize emânet... Din bize emânet, vatan bize emânet, evlâtlar bize emânet, her şey bize emânet, velhâsıl biz bize emânet.. Konu Duygu'Seli~ tarafından (11-13-2009 Saat 16:33 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
#7 |
![]() ![]() Sevgiler, kalp âlemlerinin durumlarına göre derece derecedir. Kimi durgun, kimi de çağlayanlar misâli coşkundur. Durgun olanlar, sevgiliye vuslat yollarını aşamaz. O yollardaki yorgunluğa ve çilelere katlanamaz. Ancak coşkun bir sevgi ile sevenler, dağları ve taşları aşan ırmaklar gibi nice mesafeleri katedip vuslat deryasına ulaşmaya muvaffak olurlar. |
|
![]() |
#8 |
![]() ![]() İnsanlar, en büyük bedeli ve fedâkârlığı muhabbetleri uğrunda öderler. Çünkü herkes, sevdiği uğrunda, sevgisi nisbetinde fedâkârlığa katlanır. Aşk kemâle erince fedâkârlık ve bunun neticesi olan cefâ da zirveye ulaşır. O zaman artık cefâ da safâ hâline gelir. Bu bakımdan sahâbe-i kiram bir ömür, Hazret-i Peygamber r Efendimiz’in en ufak bir arzusuna bile; «Malım, canım ve nefsim Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah!» diyerek koşmuştur. |
|
![]() |
#9 |
![]() ELİNİZE SAĞLIK ALLAH RAZI OLSUN.
|
|
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Hizmet ehli bir ırmak gibidir ki, uzun yollar boyunca binbir canlıya; insana, hayvanâta, ağaca, güle, sümbüle, bülbüle hayat vererek akıp gider. Bu ırmağın varacağı menzil de Cenâb-ı Hakk’ın ebedî vuslat deryâsıdır. |
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|