AK Gençliğin Buluşma Noktası
Star ve HaberTurk "Star" ve "HaberTurk" gazetesi köşe yazıları.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 08-24-2009, 10:24   #1
Kullanıcı Adı
menes
Post Paradigma Değişiyor-Yalçın AKDOĞAN
Demokratik açılım süreci sadece siyasal bir sorunun kodlarını çözmüyor, aynı zamanda Türkiye’yi hem tarihi gerçeklerle yüzleştiriyor, hem de bir kısım tabuları sorguluyor. Zaten bu kadar köklü ve tarihi bir sorunu, geçmişle yüzleşmeden, temel felsefemizi sorgulamadan ele almak mümkün değildir. Meselenin dayandığı bir felsefe, bir siyasi üslup ve zihniyet var. Derinlere inip ciddi bir özeleştiri yapmadan, bir kısım mevzuat değişiklikleriyle veya iyi niyet beyanlarıyla netice almak, çok kolay olmaz. Özeleştiri ve değişim sürecin içindeki herkes için gerekli ve zorunludur. Kürt meselesi gibi, vesayet rejimi gibi, AB meselesi gibi konular günlük politik argüman ve düzenlemelerle doğru da anlaşılamaz, hal yoluna da konulamaz. Bu noktada vurgulanması gereken gerçek, bunun basit bir politika değişikliği olamayacağı, daha temel bir paradigma değişikliği olması gerektiğidir.Açılım sürecinin dili
Başbakan Erdoğan, açılım sürecinde siyasi dili, felsefeyi ve söylemi yeni bir zemine taşıyor. Anadolu’nun kültürel birikiminde gizli olan gerçekleri söyleminde dile getirerek, hem kendi kimliğimizle bizi yüzleştiriyor, hem de sonradan tabulaştırdığımız yaklaşımları aşmamızı sağlıyor. Bursa, Ankara, Malazgirt isimlerinin Türkçe olmadığını vurgulayan konuşması, farklılıkları zenginlik olarak gören bir anlayışa işaret ediyor. Gerçekten bugün övündüğümüz, kimliğimizin parçası olarak gördüğümüz bir çok husus, farklılıklarla yoğrulan, şekillenen, zaman içinde oluşan bir kültürü ifade ediyor. Bu kültürün içinde Laz’ı da, Kürt’ü de, Gürcü’yü de, Ermeni’yi de, Musevi’yi de, Rum’u da bulmak mümkün. Nitekim, Taraf’ta Nabi Yağcı, bir başbakanın siyasi bir sorununun çözümünde tarihsel-kültürel dokumuza dayanmasını önemli bir zihniyet farklılığı olarak ifade ediyordu.
Cengiz Çandar ise Başbakan’ın grup konuşmasıyla gelmiş geçmiş tüm Başbakan ve Cumhurbaşkanlarını geride bırakan bir yaklaşım sergilediğini yazdı.
Erdoğan yaptığı konuşmalarla yalnızca bir hasbilik sergileyip samimiyetini, kararlılığını ortaya koymuş olmuyor. Elbette bu kucaklayıcı tavır, meselenin kardeşlik zeminini güçlendiriyor, ancak daha önemli olan Erdoğan’ın söyleminin farklı bir siyasal zihniyeti ortaya koymasıdır.
Bunu demokratik duyarlılıkla, insani erdemle veya kültürümüzün manevi değerleriyle yorumlamak mümkündür. Her ne şekilde adlandırılırsa adlandırılsın, bu kardeşlik söylemi, politik duvarları, ideolojik setleri yıkmaya çalışan bu kucaklaşma söylemi, çözüm iradesinin temel felsefesinin ürünüdür.
Nitekim Erdoğan’ın grup konuşmasını ağlayarak izleyenler arasında sadece AK Partili’ler yoktu, CHP’liler, DTP’liler ve hatta Kürt kökenli MHP’liler de vardı. Hükümetin geniş halk katmanlarından destek görmesinin sebebi, aynı zamanda bu meseleden ızdırap çeken Kürtlerin bir çok gruba, partiye, mezhebe yayılmış olmasındandır. AK Parti’ye çekinceyle bakan bir çok Alevi, Kürt kökeni sebebiyle bu süreci desteklemektedir. Yine Kürt kökenli olan veya demokratik duyarlılığı gelişmiş bir çok CHP’li de bu sürece olumlu bakmaktadır.
Bahçeli “Kürtçe” dedi
“Ne yaparsanız yapın bu ateşi söndürün” diye ay yıldızlı tabut başında ağlayan şehit yakınlarının bu süreci ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılaması da bence olumlu bir duruştur. Sürece aleni karşı duran MHP lideri bile sürecin zorlamasıyla “Kürtçe konuşan kardeşlerimiz” vurgusu yapmak zorunda kalmıştır. Bahçeli’nin
bu söylemi kendisi açısından büyük bir yeniliktir, ancak tahammülsüzlüğün farklı bir dışavurumudur. “Kürt”ü kabul etmeyip, “Kürtçe konuşan” ifadesiyle meseleyi geçiştirmeye çalışmak basitlikten başka bir şey değildir. Kürtçe konuşan insan eğer ana dili sebebiyle Kürtçe konuşuyorsa, ona Kürt denir. Kürtçe diye bir dil varsa, ortada Kürt diye de birileri vardır. Bir etnik kökeni perdeleyip, bir dile vurgu yapmak ne kadar anlamlıdır? İnsanların ana dillerine set vurmak, etnik kökenlerini yok saymak, bu sebeple insanları hor görmek, dışlamak, en temel hak ve özgürlükleri insanlardan esirgemek ne kimsenin haddinedir, ne de bu hak ve özgürlükleri vermek, bir lütuftur. Bunun insani, İslami, demokratik hiçbir izahı yoktur, ancak politik bir gerekçesi vardır. Bu sorunu üreten ve bugün aşılması gereken de bu politik yaklaşımdır.
Politik duvarlar yıkılıyor
Benzer çarpıklık Öcalan’ın ifadelerinde de görülüyor. Öcalan’ın da geçmişe göre oldukça değiştiği, daha makul şeyler söylemeye çalıştığı anlaşılıyor, hatta bazı siyasetçilerden daha hızlı değiştiği de fark ediliyor. Öcalan devlet iddiasından vazgeçse de söylemlerinde “devlet” vurgusu hala öne çıkıyor. “Devlet Kürt ulusunu tanıyacak, devlet isterse her yerde bayrağı olacak, isterse her yere hizmet götürecek, isterse her yerde Türkçe öğretecek”. PKK çevresinin söylemlerinde en başat kavram “devlet”tir. Kötü olan, düşman olan, suçlanan, aşağılanan hep devlettir. Sistem, rejim, uygulama, bürokrasi, ideoloji veya başka bir aktör değildir. Bu yaklaşım PKK’nın ayrı bir devlet kurma düşüncesinde olduğu eski dönemin bir ürünüdür. PKK bu amaçtan vazgeçtiğini söylemekte, ama eski dönemin söyleminden kurtulamamaktadır. Vatan toprağında dalgalanan bayrak, sadece devletin bayrağı değil bu ülkenin, bu milletin bayrağıdır. Türkiye bilinci gelişmeden, Türkiyelilik mensubiyeti oluşmadan, bayrak, vatan, vatandaşlık şuuru gelişmeden, devlet, “düşman ve öteki” kategorisinden çıkmadan anlayışın değiştiğini söyleyemeyiz. Bölünme istemeyen insan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına, bu ülkenin bayrağına, bu ülkenin bütünlüğüne daha inandırıcı atıflar yapar, daha sahiplenici bir tavır içinde olur. “Devlet ve Kürtler” şeklinde bir konumlandırmanın Erdoğan’ın kucaklayıcı, bütünleştirici, kardeşliği öne çıkaran samimi yaklaşımından ne kadar uzak olduğu görülmektedir.
Sorunu toplum çözer
Çözüm sürecinde değişimin felsefeden, anlayıştan, üsluptan, söylemden başlaması gerektiğini hep vurguladık. Hükümetin bu yönde çaba gösterdiği de ortada. Ancak sorunun parçası haline gelen kesimlere bakıldığında bu dönüşümün yeterince gerçekleşmediği, insanların kendi takıntılarını ve dar bakışlarını aşamadığını görüyoruz. Ama hala ümidimiz var, Bahçeli’nin Kürtçe’yi kabulü bile olumlu bir adımdır.
Meselenin nirengi noktası, “biz” tanımını nasıl yaptığımızdır. Bugün adını koymadan sahiplendiğimiz kültürel birikim aslında bir çok farklılığın bir araya gelmesiyle, yoğrulmasıyla oluşuyor. Bunları birbirinden ayrıştırmak hatadır, ama bunları görmezden gelmek daha büyük hatadır. “Biz” tanımımız, ne kadar tahammüllü, ne kadar kapsayıcı, ne kadar çoğulcu, ne kadar insani ya da dışarıda bıraktıklarımız, ötekileştirdiklerimiz, başkası, yabancı saydıklarımız ne kadar fazla? Paradigmanın özünü biraz da bu oluşturuyor...
Bu yüzden çözümün bir “devlet politikası”dayanması önemli ama, bu bir “devlet projesi”değil, bir “toplumsal mutabakat projesi”olarak görülmeli... Benzer şekilde ABD’nin, AB’nin ve bölge ülkelerinin olumlu yaklaşımları da önemlidir, ama bu süreci “ABD projesi, AB projesi” gibi adlandırmak da ayrı bir yanlış olur.


YALÇIN AKDOĞAN
Doç. Dr. Siyaset Bilimci



Star

 

menes isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi