AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu|

AK Parti |AKParti Forum |AK Gençlik |Recep Tayyip Erdoğan |AKPARTİ Gençlik Forumu| (https://www.akpartiforum.com/index.php)
-   Sahabiler ve Alimler (https://www.akpartiforum.com/forumdisplay.php?f=215)
-   -   İslam büyükleri (https://www.akpartiforum.com/showthread.php?t=178301)

murataltug1985 01-22-2018 08:28

Kaynak vikipedi
Şeyh Bedreddin Simavnalı Bedreddin

*Şeyh bedrettinin Kazaskerliğinde kethüda olarak yanına aldığı*Börklüce Mustafa, Bedreddin'in sürgüne gitmesiyle Aydın'a döner. Osmanlı idaresinden memnun olmayanları toplayarak isyan eder. İsyan merkezi*Karaburun Yarımadası'dır. İsyancıların sayısını İdris-i Bitlisî*10.000 olarak verir. İsyanı bastırmaya gönderilen Saruhanlılar bozguna uğrar*Çelebi Mehmed*in*oğlu*1. Murat*ile veziri Beyazıt Paşa isyanı bastırır isyancılar*Börklüce Mustafa'nın önünde kılıçtan geçirilir.*Börklüce Mustafa*bir deve üzerinde çarmıha gerilerek öldürülür ve şehirde dolaştırılır.*Manisada Torlak Kemal isyanı şiddetle bastırılır ve isyancılar öldürülür.Börklüce Mustafa*ve*Torlak Kemal*Bedreddin'in müritleridir müritleri öldürülen Bedreddin Sinopdan Rumeli'ye kaçar ve* Deliorman* bölgesinde Alevi Türkmenleriyle propaganda yürütür. Ve osmanlıya isyan eder Şeyh Bedreddin yakalanır*I. Mehmed'in Bedreddin'i infaz etmeden ulemadan fetva ister. karar idamdır Şeyh Bedreddin*1420'de*Serez çarşısında idam edilir *Vahdet-i Vücud*etrafındaki tartışmaları Şeyh Bedreddin için de yapılmıştır. Kimileri kendisini bâtıl kimileri de büyük sûfî olarak görmüştür Aziz Mahmud Hüdayi*bedrettini batıl görmüş *Niyazi Mısri*ve *Melamî*şeyhi*Seyyid Muhammed ise şeyhi büyük bir sufi olarak değerlendirmiştir *Ölümünden sonra bedrettinin eserleri gizlenmiş ve kaybolmuştur. 48 yapıtı vardır. Yapıtları günümüze ulaşmamıştır. En iyi yapıtı Varidat'tır.Letâifu'l-İşârât,*Camiu'l-Fusuleyn*ve*et-Teshiladlı eserleri 2012'de*Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı*tarafından yayınlandı.*daha sonradan kendisinin Ehl-i Sünnet Mezhebi’nde, kâmil ve mükemmel bir mürşid olduğu, isyânla, sosyalizmle Osmanlı düşmanlığıyla alâkadar olmadığı ispatlanmış Kemalpaşazade gibi Ehl-i Sünnet âlimleri kitaplarına Şeyh Bedreddînden alıntılar yapmışlar ve onun tezlerini çürüten kitaplar yazmışlardır

murataltug1985 01-23-2018 09:37

EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR

ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ

ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*

Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım

Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

murataltug1985 01-23-2018 09:38

Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
ŞEYH BEDRETTİN

*Simavna Kadısı Bedreddin Osmanlı mutasavvıfı, isyan ve ihtilâl hareketinin başlatıcısıdır
Edirnede , bugün Yunanistan topraklarındaki Simavnada Doğum yılı olarak 1339 ile 1368 gibi değişik tarihler gösterilir. Babası Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus’un torunu olduğu söylenir annesi ise Rum asıllı bir hıristiyandır*Babası Simavna Kadısıdır Edirne’nin Osmanlılarca fethedilmesyle 1362 de ailesiyle buraya yerleşti. Bedreddin’in babası Hacı İlbeyi’nin yanında Dimetoka ve çevresini fethe giden gazilerden biridir *Bedrettin İlk tahsiline babasının yanında başladı Mevlânâ Yûsuf gibi alimlerden ders aldı Mûsâ Çelebi ile astronomi ve matematik alanında büyük şöhreti olan Koca Efendi’den ders aldı Konya’da Mevlânâ Feyzullah’tan mantık ve astronomi okudu. Bedreddin Mescid-i Aksâ’da İbnü’l-Askalânî’den hadis okudu. ilmî sohbetleri çok beğenilmişti Mübârek Şah’ın gözde öğrencisi oldu mantık ve felsefe gibi aklî ilimler tahsil etti.

*Mübârek Şah 1383’te hac için Mekke’ye giderken Bedreddin’i de yanına almıştı.Bedreddin Mekke’den Medine’ye geçti Bedreddin’in başarısını öğrenen Sultan Berkuk, oğlu Ferec’i eğitmesi için onu saraya davet etti; Bedreddin üç yıl bu görevde kaldı.*Bedreddin Mısır âlimleriyle tanıştı Sultan, kendisini hocası olan Ahlatlı Şeyh Seyyid Hüseyin ile tanıştırdı Bedreddin’i câriyesi Câzibe ile, Ahlatlı Hüseyin’i de onun kardeşi Meryem ile evlendirdi. Bu ilmî ve fikrî hayatında bir dönüm noktası oldu. tasavvufun aleyhinde olan Bedreddin tasavvufî sohbetler üzerine tavrını değiştirerek Ahlatlı Şeyh Hüseyin’e katıldı*Bedrettin hastalanarak yemeden içmeden kesildi. şeyhi seyahati tavsiye etti. 1403’te gittiği Tebriz’de Timur’un takdirini kazandı. Bir rivayete Timur onu kızıyla evlendirip şeyhülislâm yapmak istedi bedrettin şeyhi Ahlatlı Hüseyin’e gitmek istediğinden Timur’un arzusunu yerine getirmedi Kahirede çilesini dolduran Bedreddin şeyhinin ölümüyle şeyhlik makamına geçti.

*Kahire’deki şeyhlerle arası açılan bedrettin memleketi Edirne’ye döndü Konyalılar onu çok sevdi tekke kurmak istedilerse de şeyhin teklifi kabul edilmedi. Tirede isyan liderleri Dede Sultan diye anılan Börklüce Mustafa ile tanıştı Sakız adasının hıristiyan yöneticisinin Müslümanlığı benimseyip müridlerine katılmasını sağladı
*Bedrettin Kütahyada isyan elebaşısı Torlak Kemal ile tanıştı. Bursa ve Geliboluda ailesinin yanına gitti Edirne’ye döndü ve münzevi bir hayat yaşadı.
Fetret devrinde Mûsâ Çelebi’nin Edirne’yi ele geçirmesiyle 1411 de Bedreddin kazaskerliğe tayin edildi ve siyasî hayatı başladı*Mûsâ Çelebi kardeşi Mehmed Çelebiye yenilince Şeyh Bedreddin 1413’te ailesiyle İznik’e sürüldü göz hapsine alındı; ve 1000 akçe maaş bağlandı. Bedrettin ihtirasları sebebiyle durumu kabullenmedi ve dinî kullanarak siyasî teşkilâtlanmayı sağlayarak osmanlıya isyan etti

murataltug1985 01-23-2018 09:38

Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
ŞEYH BEDRETTİN

*Bedrettin propaganda faaliyetleriyle geniş bir mürid ve sempatizan topladı. Börklüceyi Aydın da propagandayla görevlendirdi. Çıkacak isyandan sorumlu tutulacağından kaygılanan şeyh, göz hapsinden 1416’da İznik’ten kaçar İsfendiyar Bey’e sığınır. Tatar iline ulaşmak için Sinop Limanı’ndan gizlice Rumeli yakasına geçti.Zağra Silistre, Dobruca ve Deliormanda taraftarlarını arttırdı ve propaganda alanını genişletti.*Şeyh Bedreddin ve müridlerinden Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi ihtilâlcileri önlemek için Çelebi Mehmed şeyhin üzerine büyük bir kuvvet gönderdi. Karaburun’da Börklüce Manisa’da Torlak kemalin kuvvetleri yenildi. Bayezid Paşa kumandasında şeyhin adamları dağıtıldı ve bedrettin ele geçirildi Şeyh Serez’de padişahın huzuruna götürüldü. Padişah,ilim adamlarından heyet kurdurtu. şeyhin faaliyetleri bir isyan niteliğindeydi malı ve ailesi korunmak şartıyla kendisinin idama karar verildi.Bedrettin idam kararına itiraz etmedi 1420’de Serez’de idam edilerek defnedildi.

*1924’te Türkiye ile Yunanistan nüfus mübadelesinde İstanbul’a getirilen şeyhin kemikleri çeşitli yerlerde saklandı 1961 de Sultan Mahmud’un Divanyolu’ndaki türbesine defnedildi. Şeyh Bedreddin adına Edirne’de bir zâviye, Konya’da bir mescid inşa edildi*Bedreddin İslâmî ilimlerde ve fıkıhta bir âlimdir Simâvî ününü siyasî faaliyetleri ve tasavvuf felsefî görüşleriyle yapmıştır. Zikir, ve tasavvufa önem vermiş, tasavvufi hayat yaşamaya itina etmiştir. Vâridâta göre tasavvuf ancak Allah’a yönelme, kalbin arındırılması ve peygamber yolundan gitmekle gerçekleşebileceğini belirtmiştir*Şeyh Bedreddin vahdet-i vücûdcudur sınırların ötesindeki sırf ve gerçek varlık Allah’tır. Allah küllî ve cüz’î bir varlık değildir Allah her türlü alâkadan münezzehtir. Hak’ta zuhûra meyil vardır; bu sebeple, “Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim ve bilineyim diye halkı yarattım” buyurmuştur. *yaratma zuhûrdur Gerçek varlık Hakk’ın varlığıdır başkalık ve zıtlıklar zuhûrun mertebeleridir nisbî ve itibarîdir. Her şey Hakk’ın zâtında ve Hakk’ın zâtı her şeydedir ve O’nun zâtı vâcibdir. Bedreddin filozofların görüşlerine de karşı çıkmış imkânın görünüş ve bir hayalden ibaret olduğunu belirtmiştir. Allah tecellisiyle mutlak ve vâcibdir. tecellisiyle görünür olan Allah’tır.

*Şeyh mutasavvıfların hulûl ve ittihad iddialarına da karşı çıkmıştır. hulûl ve ittihad iki ayrı varlık meydana varlıkta yalnız birlik vardır; âlem Hakk’ın zuhûrudur âlem yaratılmamıştır. Kuraan ayetlerine karşı çıkmış Kur’an’daki Allah’ın irade ve dilemesiyle ilgili âyetlerden, “Allah nasıl dilerse öyle yapar” anlamında değil, “Allah âlemin istidatlarına uygun şekilde diler ve ister” tarzında farklı görüşler savunmuştur (Vâridât, s. 76).
*Bedreddin bedenlerin dirileceği inancına karşı çıkmış ve eleştirmiştir. Ona göre beden çürüyüp toprağa karıştıktan sonra parçaları yeniden teşekkül etmeyecektir. o beden-ruh ayırımına taraftar değildir. insan bedeni ruh, ve hak olup sûretlerin birikmesiyle yoğunluk kazanmıştır. Sûretler ortadan kalktıkça beden letâfet kazanır ve bir olan ve ortağı bulunmayan Hakk’ın kendisi kalır. Ona göre bedenlerin haşri mümkün değildir Fakat Öyle bir zaman gelir ki insan kalmaz topraktan anasız ve babasız yeni bir insan doğar o nesillerle devam eder (Vâridât, s. 73).

murataltug1985 01-23-2018 09:39

Kaynak tdv islam ansiklopedisi.info
ŞEYH BEDRETTİN

*Şeyh Bedreddin cennet ve cehennemi dinîmizden farklı bir şekilde açıklanmıştır. Vâridât’ta cennet dinî mâna ve te’vil yoluyla ulaşılan mânadır bedrettin cennet ve cehennem inancına önem vermemiştir. *Şeyhin bilhassa âhiret ile haşir hakkındaki yorumları tenkitlere uğramış âlimlerce eleştirilmiştir saraya yakın olan Aziz Hüdâyî I. Ahmed’e “asılmış olan ve Allah’ın gazabına uğrayan Şeyh Bedreddin” diye söz etmekte, Vâridâtta bedenlerin dirilmesini ve kıyamet ile ilgili sözleri inkâr edip saptığını, halkın itikadını bozduğunu, Ehl-i sünnet’e muhalefet ettiğini, kızılbaşlarla birlikte isyan ettiğini... belirtmektedir
*Aziz Hüdâyî devrindeki meşhur Celvetî şeyhi Bursalı İsmâil Hakkı Bedreddin’den övgüyle söz eder İdrîs-i Bitlisî de Heşt Bihişt eserinde şeyhin fıtratının “sülûk gösteriş ve “İblîs’in taati” gibi bencilliklere sebep olduğunu, kâmil bir mürşidden feyiz almadığını, böyle bir şeyhin etrafında toplanan müridlerinse şeytanın yoluna saptıklarını belirtmektedir

*Şeyhin müritleri ve Börklüce Mustafa özel mülkiyeti reddetmiş, her türlü mülkün halkın olduğunu savunmuş, kadın erkek içkili âyinler düzenlemiş İbâhîliği savunmuşlardır. Türkiye’deki Marksistler nefretinin müritlerine ait olan fikirleri Bedreddin mal ederek onu ve taraftarlarını devrimcilik hareketi şeklinde yorumlamıştır
*şeyhi savunanlar onun mâsum ve günahsız olduğunu, ihtilâl yapmadığını belirtmişlerdir. torunu onu temize çıkarmakta, başına gelenlerin sebebinin Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi yandaşlarıyla ulemânın kıskançlığından kaynaklandığını ileri sürmüştür Taşköprizâde onun mâsumiyetine inanmış...haksız yere öldürüldü” demiştir *Şeyh Bedreddinin adı Bedriyye adlı bir tarikatta geçmişsede böyle bir tarikat kurulmamıştır onun sempatizanları Bedreddin sûfîleri” diye anılmış zamanla Alevî-kızılbaş kesime karışarak erimiştir. Bedrettinin müritleri “Bedreddin ocağını kurup geliştirmiş batıni bir inançla Bedreddin’in ölmediğine, günün birinde tekrar gelip âlemi nizama koyacağına inanırlar. şeyhin Şiîlik ve Alevîlik’le hiçbir ilgisi yoktur

murataltug1985 01-23-2018 09:39

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
TÎMÛR HÂN EMİR TİMUR

*Dünyânın büyük fatihlerindendir âlim ve evliya dostudur cihangir fatih ve âlimdir. Moğol ırkındandır. Babası, Taşkend ve çevresinde hükümrân olan Moğol Barlas aşireti reisi Emir Turagay, annesi türk ırkından Tekine Hâtun’dur. 1336 da Türkistan’ın Şehr-i Sebz civarındaki Hoca İlgar köyünde doğdu.*Timur Hân’ın babası Emir Turagay, büyük evliya Emir Külal hazretlerinin talebesiydi temiz sâlih bir müslümandı. Emir Turagay Çağatay Hânlığı’nda hânı tahttan indirmiştir Âlimleri ve Allah dostlarını seven Emir Turagay, oğlu Timur’a âlim ve sâlihlerle olmasını, Allah dostlarını üzmemesini nasihat ederdi. Timur Hân’a Şeyh Şemseddîn Gülâl’i, hoca tâyin etti. Tîmûr, babasının vefat etmesiyle memleketteki anarşiden siyâsete karıştı. kuvvet’erini çoğaltıp, Belh emîri oldu.*mütevâzî, sâde ve dervişane yaşayan Tîmûr bir gün adamları ile âlimlerin üstünlüklerinden konuşuyordu. ötelerden geçenin Emîr Külâl hazretleri olduğunu öğrenen timur. Hemen kalktı edeble büyük velînin huzuruna vardı; “Efendim, himmet edip, meclisimizi şereflendirseniz diye yalvardı. Emîr Külâl; “Dervişlerin sözleri gizlidir Manevî bir işaret olmadıkça söyleyemeyiz. Hiç bir zaman kendinden söz söyleme gafil olma. buyurdu.

*Emir küllal hazretleri Evinde yatsı namazı kıldı talebelerinden Şeyh Mensûr’u çağırdı ve; “Hiç durma Emir Tîmûr’a git! derhâl Hârezme harekete geçsin. harekete geçsin, hiç durmasın. Çünkü onun ve oğullarının bütün memlekete hâkim olacağı bildirildi. Hârezm’i alınca, Semerkand’a yürüsün” dedi. *Timur Hân emir küllalın Haberiyle derhâl harekete geçdi.düşmanları Tîmûr un çadırına hücûm etti Tîmûr Hârezm’i aldı. Semerkandı çıktı fethetti. pek çok zafer kazandı ve işleri dâima iyi gitti.*Tîmûr Hân, Semerkand’da Emîr Külâl hazretlerine haber günderip Buhârâ’ya gelmemize müsâade ederler mi izin verilmezse, Semerkand’a teşrif etmelerini arzu ediyoruz. dedi. Emir Külâl; gelmesini ve gitmeyi kabul edemiyeceğini, sadece dua ettiğini söyledi. Emir Tîmûr Eğer Allahü teâlânın razı olduğu yolda yürümek istiyorsan, takva ile adaletten ayrılma ilahi rızayı şiar edin ki, kıyamet günü kurtulabilesin bizim ve talebelerimiz size dua etti dünyâya meyi eden, duanın faydasına kavuşamaz.” *Emîr Tîmûr Emîr Külâl hazretlerinin nasîhatlerinden takva ve adaletten ayrılmayacağına, dâima Allahü teâlânın rızâsını gözeteceğine söz verdi.Yedi senede Irak’ın kuzey ve güneyini zabtetti. Bağdâd’a müslümanların coşkun sevgi gösterileri ile girdi,

*halk, Moğol korkusundan Tîmûr u da önceki Moğollar gibi çapulcu ve zâlim zannediyordu Tîmûr sâlih bir müslüman, âlim ve evliya idi çok sevildi. Âlimleri topladı. Devrin büyükleri sarayında bir araya geldi. Zâlim Moğol Hülâgû tarafından yakılıp ortadan kaldırılan İslâm kitapları din bilgileri yeniden canlandı. Nakşibend Behâeddîn-i Buhârî, Seyyid Şerîf Cürcânî gibi âlimler yetişti.*Tîmûr Hân, İslâm ülkelerini birleştirmek, ehl-i küfrü yok etmek, Allahü teâlânın dînini yaymak niyetiyle, müslüman hükümdarlara mektuplar yazdı itaat istedi. Hattâ bir para ve hediyeler gönderdi. Kendisini Moğol Devleti’nin vârisi görüyor Moğolların hâkim olduğu her yerde hâkk iddia ediyordu. *1389 senesinde kadar İran ve Gürcistan’a seferler düzenledi. Moğol prensi Toktamış’ı Altınordu Devleti’ne hükümdar yaptı. Toktamış ihanet edip, Tîmûr’un topraklarına saldırdı 1390 ve 1391 senelerinde Altınorduya iki sefer düzenleyen Tîmûr İtil ırmağına sâhib oldu. 1399’da Kuzey Hindistan’ı fethetti.

murataltug1985 01-23-2018 09:39

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
TÎMÛR HÂN EMİR TİMUR

*İlme, âlimlere ve Allah dostlarına kıymet veren, ölü ve diriye hürmet gösteren, büyüklere hizmetle şereflenen Tîmûr İslâm düşmanlarını gizli Yahûdîlerin sapık fikirlerini İslâmiyet diye yaymağa kalkanları, haramlara helâl deyip, kendini tanrı îlân edenleri öldürttü, oğlu Mîrânşâh hurûfî tekkeleri ortadan kaldırıldı. Hurûfî sapıklarının merkezi Esterâbâd şehrini dağıttı. Tîmûr Hân’ın hayırlı hareketleri, Ehl-i sünnet müslümanlarca memnuniyetle karşılandı.*Sultan Yıldırımın ortadan kaldırdığı beylikler Tîmûra sığındı ve yıldırıma iftira attılar Tîmûrdan kaçan beyler Yıldırıma Tîmûr’u kötülediler. iki cihangir hükümdarın arasını açıldı Tîmûr Ankara Çubuk ovasındaki savaşta Osmanlı ordusunu yendi 1402 de Yıldırım Hân’ı esir etti. Ve çok iyi davrandı Ancak sultân Yıldırım hastalanarak Akşehir’de vefat etti.

*Tîmûr ankara savaşını kazanınca Anadolu’yu yıldırım hanın oğullarına verdi osmanlı ülkesini kardeşler arasında bölüştürdü osmanlı ülkesi bölündü kardeşler arasında yapılan savaşlar osmanlı devletini fetret devri denen 15 yıl sürecek olan bir iç karışıklığa sürükledi*Timur ankara savaşından sonra âlimleri de yanına alarak ülkesine döndü. Otuz beş senelik hükümdarlığınds Çin’e ve Dehli’ye kadar bütün Asya’yı, Irak ve Suriye’yi, izmir’e kadar Anadolu’yu aldı. iki yüz bin kişiyle Çin seferine çıktı. Otrarda hastalanıp, on sekiz gün sonra vefat etti (1405).bir Allah dostu; “Tîmûr öldü. İmânı da götürdü” Tîmûr Hân bütün müslümanların arzu ettiği îmânla göçmek nimetine kavuştu.*İlim sahibi ve âlimleri seven Tîmûr Hân fethettiği ülkelerden getirdiği âlimlere imkânlar sağladı medreseler yaptırdı. Başkent olan Semerkand’ı îmâr ederek san’at eserleri ile süsledi. kânun ve tüzüklerle devlet düzenini sağladı. târih yazdı. âdil dindar, temiz bir müslümandı Ancak Yıldırım Hân’la yaptığı savaştan dolayı haksız yere kötülenir

murataltug1985 01-23-2018 09:40

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
TÎMÛR HÂN EMİR TİMUR

GAZİ BÂYEZÎD BAHÂDIR HÂN’A!..
Timur Hân ankara savaşı öncesi Yıldırım Hân’a mektup yazarak, dost olmayı arzu etmiş mektubunda şöyle yazmıştı

*Azamet ve saltanatı nurları her şeyin üzerinde ışıldayan, ihsanın eserleri kâinatın her tabakasını aydınlatan Allahü teâlâya hamd olsun! Mutlak olarak en şerefli din ile gönderilen, en yüksek fazilet ve en iyi ahlâk ile övülen Peygambere salât ve selâm olsun! Yüksek Âline, kerîm Eshâbına ve kıyamete kadar iyilikte onlara tâbi olanlara en iyi dualar olsun.*Emîr-i a’zam Timûr dan, Arab olmayan emirlerin en âdili Allah’ın kılıcı ve rahmeti, ile gönderilmiş Allah’ın beldelerinin koruyucusu, kullarının yardımcısı, düşmanı ve münkirleri ortadan kaldıran, gazi ve mücâhidlerin sığınağı, müslümanların hudûdlarını kollayan, Hakk’ın, dünyânın ve dînin celâli Gazi Bâyezîd Bahâdır Hân’aL*Zâtı âliniz ile dostluk ve ahbâblığımız, müyesser olmadı. Bize itaat uğrunda mücâhede edenlere elbette bize ulaşan yollarımızı gösteririz”*âyet-i kerîmesinin icâbı olarak, doğuda kâfirlerle gaza ile cihâdla meşgulüz. Dîni yüceltmek, Peygamberler efendisinin dînini uzak yerlere, yaymağa gayret ve cehd ediyoruz.

*batıda; sapık fırkalarla, dîn muhalifleriyle hakkı inkâr edenlerle Allah yolunda*kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever”meâlindeki Saf sûresi hükmünce, güzel çalışmalar, büyük gayretler gösteriyorsunuz. Tüm gayretinizi dîne islâma Allaha harcamışsınız *mü’minler emniyet ve huzur içinde, rahat ve isteklerine kavuşmuş hâlde yaşamaktadır güzel haberleri duymakla isteklerinize yardım edenler artmakta, rahatlık ve emellere kavuşma içerisinde huzurla yaşama imkânı artmaktadır. Muhakkak“Allah’ın islâm nuru ile kalbine genişlik verdiği kimse, nur ve hidâyet üzeredir”*İslâm’dan başka din arayanın dîni kabul olunmaz”*meâlindeki Âl-i İmrân sûresinin mânâsını kalbinde tutan her devlet Hak teâlâdan tevfîk saadet, yardım ve keramet görsün, hanedanı parlak ikbâl yıldızı yüksek olsun. cenâb-ı Hak, Hadîd sûresinde Muhakkak ki, iyilik ve üstünlük Allah’ın yed-i kudretindedir. Onu dilediğine verir”buyurmuştur.*memleketleri elinde tutana, en güzel duaların misk kokuları güzel temiz râyihalarını mukaddimeler, muhabbet ve şefkat çokluğunu bildiren birer hediyedir. nusret bağçesinin parlaklığı sebebiyle Sâlihlerin duası kabul olunur sâlih dualar dilîmizdedir. Kabul, tevfik ve inayet Allahü teâlâdandır.

*Mükemmel bir müslümanlığın Sâdıklarla olun emrine uyarak, dostluk yollarında yürümek muhabbet zincirini harekete getirmek, muhakkak ki, iyilik ve faydadır.*“Doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltip muvaffakiyet versin”*yazdıklarım dostluk ve sevgimiz sebebiyledir. iyi himmet ve gayretlerimize yardımcı olunuz. münâsebet ve rızâmı gözetiniz. Unutmayınız. elçiler ve mektuplar gönderin. zât-ı şerîflerinizin sıhhat haberlerini ve devlet işlerinin intizâmını bildirmekle bizleri sevindirin, dostluğumuzu pekiştirin Vesselam, aleddevâm, evvelen ve ahıren.”

murataltug1985 01-23-2018 09:40

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM (Ebû Hanîfe)

*İslâm âleminde Eshâb-ı kiramdan sonra yetişen büyük âlimdir Ehl-i sünnetin reîsidir. dört hak mezheb imamlarından birincisi ve Hanefîlerin imamıdır. İsmi, Nu’mân bin Sabit Kûfi’dir. 699 senesinde Kûfe’de doğdu. 767 de yetmiş yaşında Bağdât’da şehîd edildi. Lakabı İmâm-ı a’zam, Künyesi Ebû Hanîfe’dir. “Ebû” baba demektir. “Hanîf doğru inanan, İslâmiyete sarılan kimse demektir.*Ebû Hanîfe müslümanların babası ve imâmı demektir. İmâm-ı a’zamın Babasının adı, Sâbit’dir. Acemistan’ın ileri gelenle soyu Fârisoğullarındandır Dedesi Zûta, İslâm dinini kabûl etmiş ve Hazreti Ali’ye ikramda bulunmuştur. İlim sahibi, sâlih ve kıymetli babası Sabit, Hazreti Ali ile görüşmüş, kendisi ve zürriyeti için duâ almıştır.*İmâm-ı a’zam, Kûfe’de büyüdü ve yetişti. Ailesinden üstün bir terbiye ve din bilgisi aldı. Küçük yaşta Kur’ân-ı ezberledi ve Arapça şiir ve edebiyat öğrendi.Eshâb-ı kirâm’dan Enes bin Mâlik’i, Evfâ Eska’ı, Sâide’yi ve” Mekke’de vefât eden Tufeyliden hadîs dinlemiştir. *Kûfe, Irak’ın büyük şehirlerinden ve sahâbînin yaşadığı ilim merkezlerindendir Eski medeniyet yatağı Irak’da değişik din ve sapık i’tikâdlara mensûb kavimler yaşıyordu. i’tikâdı bozuk şia ve mutezile burada ortaya çıkmış, çölde hariciler türemişti.Eshâb-ı kiramla görüşüp Ehl-i sünnet öğrenip, nakleden Tabiînin büyükleri de buradaydı hükümet güçlerini ele geçirmek isteyen fırkalarda çetin bir mücâdele sürüyordu. İmâm-ı a’zam böyle bir muhitte, ticâretle meşgûl olmaya başladı.

*âlimlerin meclisine gidiyor fitneleri ortadan kaldırmak için Ehl-i sünnet i’tikâdını yayıyordu sapık fırkalarla mücâdele edip fikirlerini çürütüyordu Kûfede münâzaralar meclislerden çarşıya pazara taşıyordu. İmâm-ı a’zam da, münâzaralara katılıyordu. O’nun üstün zekâsı, yüzünden okunuyordu. *ilim tahsili ikna kabiliyeti ve üstün başarıları, büyük âlimlerinin dikkatini çekti. Onun cevher olduğunu anlayan âlimler, onu ilime teşvik ettiler. O da ilim öğrendi İmâm-ı a’zam ilim tahsilini şöyle anlatır:*zamanın âlimlerinden Ebû Amr yanından geçiyordum,kimin dersine devam ediyorsun?” dedi. “Hiçbirinin dedim, “İlim ile uğraşmayı âlimler ile görüşmeyi ihmâl etme! Ben senin zekî, akıllı ve kabiliyetli olduğunu görüyorum” dedi. O’nun sözü bende te’sîr bıraktı. Çarşıyı, pazarı bırakıp, ilim yolunu tuttum. Allahü teâlânın yardımı ile sözününün bana çok faydası oldu.”*İmamı azam İmâm-ı Şa’bî’nin tavsiyesiyle ilme sarıldı, derslere başladı. önce kelâm ilmini münâzara bilgilerini öğrendi. ilimlerde parmakla gösteriliyordu İmâm-ı a’zamın talebesi Züfer şöyle demiştir: “Hocam Ebû Hanîfe der ki; önce kelâm öğrendim. dereceye ulaştım... fıkh ilmine başladım...”Fıkıh ilmine başlamam Allahü teâlânın tevfîk ve inâyeti iledir. O’na dâima hamd olsun.

*ilim öğrenmeye başladığımda tüm ilimleri göz önüne aldım. kısım kısım okudum. faydalarını düşündüm... fıkıh ilminde baktım. âlimler ile, bulunmak, onlar gibi ahlâklı olmak var. farzları işlemek, dini yerine getirmek var ibâdet etmek fıkıhı bilmelidir. Dünyâ ve âhıret onunla kaim... İbâdet etmek isteyen onsuz yapamaz. Fıkıh, ilimle ameldir.”*İmâm-ı a’zam, fıkıh ilmini Ebî Süleymân’dan öğrendi.derslerde ve huzûrda edebliydi her şeyi ezberlerdi. Hocası talebelesi için benim yanımda ders halkasının başına Nu’mân’dan başka kimse oturmayacak buyururdu.*İmâm-ı a’zam, sapık fırkalarla mücâdele etmiştir. Hint, İran ve Arap yarımadasına Basra’ya defalarca gidip, dehrî denilen inkarcılarla, Şia, Kaderiye ve diğer fırkalarla uzun münâzaralar yaparak Ehl-i sünnet i’tikâdını yaymıştır.*İmâm-ı a’zamın hocası Hammâd fıkıh ilmini Nehaî’den, bu da Alkamadan, buda Abdullah bin Mes’ûd’dan, bu da Peygamberimizden Hammâd derslerine yirmisekiz yıl devam edip emsalsiz bir derecedir fıkıhda meşhûrdur şöyle demiştir: “Ben ilim ve fıkıhda yetiştim. İlim erbâbıyla bulundum. Fıkıhda en değerli bir hocaya devam ettim.”demiştir *İmam azam Hocası Hammâd’ın dersine devam etti Hicaz Mekke ve Medine’de âlimler ile görüşür, hadîs dinler ve fıkıh müzâkereleri yapardı. İmâm-ı a’zam’ın hocalarından en meşhûru, fıkıh hocası olan Hammâd Süleymân’dır.

dostunuz 01-23-2018 12:59

Timuru övün yakında M.Kemali de İslam alimi yapın tam olsun. Bi Cengiz bi Hülagu bi de Timur, şeytan üçlüleri. Allahın onun ateşini arttırsın, Hitlerin ve Stalinin yapmadığını yaptı o aşağılık yaratıklar

murataltug1985 01-24-2018 09:05

EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR

ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ

ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*

Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım

Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

murataltug1985 01-24-2018 09:05

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM (Ebû Hanîfe)

*İmâm-ı a’zam Mekke, Medîne, Basra gibi ilim merkezlerinde* âlimlerden ilim öğrenmiştir. hac için Mekke’ye gittiğinde meşhûr âlimlerden ilim öğrenmiştir. Ellibeş defa hac yapmıştır. *İmâm-ı a’zam* Ehl-i beytden, Zeyd bin Ali’den, Muhammed Bâkır’dan ilim öğrendi. Muhammed Bâkır ona Ceddimin şeriatini bozanlar çoğaldığında sen onu canlandıracaksın, sen korkanların kurtarıcısı, şaşıranların sığınağı olacaksın. Şaşıranları doğruya çevireceksin. Allahü teâlâ yardımcın olacak buyurmuştur.*Tasavvuf ilmini Silsile-i âliyye denilen evliyâ büyüklerinden Ca’fer-i Sâdık’dan öğrendi. tasavvufda yüksek bir makama kavuştu.Hazreti Ali’den nakledilen ilimleri* öğrendi. İlimde hiç kimseye nasîb olmayan yüksek bir dereceye ulaştı.

*İmâm-ı a’zam Halife Mansûr’un yanına girdi. Oradakiler* Bugün dünyânın en büyük âlimi bu zattır” dediler. Halife Mansûr, “Ey Nu’mân, ilmi kimden aldın?” diye sorunca, Hazreti Ömer’den ilim alanlar vasıtasıyla Hazreti Ömer’den, Hazreti Ali’den Abdullah bin Mes’ûd’dan aldım.” Halife Mansûr, “Sen işini gayet sağlam tutmuşsun, ilmi asıl menbâından almışsın” dedi. *İmâm-ı a’zam Eshâb-ı kiramın büyüklerinden dörtbin kişiden ilim öğrenip, ilimlerde en yüksek dereceye ulaşmıştır. Şöhreti her yere yayılıp müctehidler, âlimler, hattâ hıristiyanlar bile onu* medh etmiş, övmüştür.
*İmâm-ı a’zamın hocası Hammâd* vefât edince, hocasının talebeleri, ve halkın ileri gelenleri, onun yerini dolduracak âlimin, İmâm-ı a’zamın olduğunu görerek, hocasının yerine geçmesini istediler, o da “İlmin ölmesini istemem” buyurup, ilim kürsüsüne oturdu. Hocası Hammâd ın yerine müftî oldu ve talebe yetişdirdi*İmâm-ı a’zam, hocası Hammâd’ın yerine geçince, ilmi, vakarı, tevâzuu, takvâsı, ve güler yüzüyle herkes tarafından sevilen ve dînî mes’eleleri çözen yegâne müracaat kaynağı oldu. Irak, Horasan, Harezm, Türkistan, Tuharistan, İran, Hind, Yemen ve Arabistan’ın her tarafından gelen talebeler, fetvâ isteyenler ve dinleyicilerle etrâfı dolup taşıyordu.

*İmâm-ı a’zamın meclisinde sorulan suâllere cevap ve talebeler için dersler olmak üzere iki müzâkere yapılırdı. Her sabah namazı câmide kılınır sorulan suâlleri cevaplandırlır, fetvâlar verirdi. öğleden* sonra yatsıya kadar talebelere ders verilir Yatsıdan sonra dinlenilir, sonra* câmide sabaha kadar ibâdet edilirdi. *İmamı azam suâllere cevap vermeden müzâkere edilir, talebeler suâli cevaplamaya çalışırdı.* müzâkereden sonra, gerekli düzeltmeler yapılır ve konu cevaplandırılırdı. Cevaplardan sonra fetvâ yazdırılırdı. Bu yazılar fıkıh kaideleridir mes’ele cevaplandırılınca şükür tekbiri getirilirdi. Kûfe mescidi tekbir sadalarıyla çınlardı.
*Talebelere verilen dersler çok mükemmel bir usûl ile yürütülürdü. fıkh ve hâdiseler anlatılırdı geleceğe âit mes’eleler tesbit edilmiştir. İmâm-ı a’zamın ders halkasında çözülen mes’eleleri yarım milyona ulaşmıştır. Arap dilinin ve cebir ilimcileri hayranlıklarını ifâde etmişlerdir.fıkhî mes’eleler kısımlara fasıllara ayrılmıştır. ibâdetler, sulh, cihad ve devletler ve miras hukuku olmak üzere* fıkıh düzenlenmiştir.

murataltug1985 01-24-2018 09:05

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com İMÂM-I A’ZAM

*İmâm-ı a’zam, fıkıh ilmini kollara ayırıp her branşa kitap yazmıştır.Eshâb-ı kiramın Peygamberimizden bildirdiği îmân,ve i’tikâd bilgilerini* yüzlerce talebesine bildirdi. îmân bilgilneri yetiştirdi. İmâm-ı Mâturidî kelâm bilgilerini kitaplara yazdı. Yetiştirdiği talebe sayısı dörtbine ulaştı yediyüz otuzu ilimde yükseldi,* kırk kadarı ictihâd derecesine çıktı *İmâm-ı a’zam ticâretle de uğraşdı. Talebelerinin ihtiyâçlarını kendi kazancından karşılardı.* son derece şefkatliydi, ilimde titizlik gösterdi. Talebelerini* mükemmel yetiştirdi İmâm-ı a’zam talebelerine, “Sizler benim kalbimin sevinci, hüznümün tesellisisiniz” buyururdu.*İmâm-ı a’zamın ( radıyallahü anh ) Emevîler ve Abbasîler zamanında yaşadı Ömrünün elli yılı Emevîler, on sekiz yılı Abbasîler devrinde geçdi. dîni öğrendi ve öğretti. Diğer taraftan da, sapık fırkalarla mücâdele etti. Bunların başında Şia, Haricîler, Mürcie, Mutezile, Cebriyye gibi fırkalar gelmekte idi.

*İmamı azamın yanına ellerinde kılıçlarıyla girip münâzara edenler, ikna edici cevaplar karşısında, doğru yola giriyorlar verecek cevap bulamayınca perişan bir halde çekip gidiyorlardı.*Emevî vâlisi, İmâm-ı a’zama devlet idâresinde* vazîfe vermek istemiş Fakat İmâm-ı a’zam bu vazîfeyi asla kabûl etmeirmiştir. hapsedilerek işkence yapıldı. serbest bırakılınca,* 747 yılında Mekke’de altı yıl kaldı. Mekke’de de talebelere ders ve fetvâ verdi Abbâsîlerin* kuvvetlenmesiylen Kûfe’ye döndü.derslerine* ölünceye kadar devam etti.*Otuz yıl boyunca verdiği derslerde yetişen talebeleri İslâm dünyâsının her tarafına yayıldı Müftîlik, kadılık gibi* vazîfelerle büyük hizmetler yaptı.Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) bildirdiği yol Ehl-i sünnet i’tikâdını ve fıkıh ilmini her tarafa yaydılar ve kıymetli kitaplar yazdılar. İnsanlara doğru yolu gösterip se’âdete kavuşturdular. İslam hizmetini* asırlara aksettirdiler.*İmâm-ı a’zam ( radıyallahü anh ) din ilimlerinde en üstün derecede âlim idi. Kelâm ilminde ve i’tikâd bilgilerinde Ehl-i sünnetin reîsidir.Fıkıh ilmindeki geniş bilgisini ve kıyasdaki harikulade kuvvetini ve akıllara hayret veren üstünlüğünü bildiren kitaplar sayılamayacak kadar çoktur.

*Tefsîrde, müfessirlerin başı, üstadı, idi. Âyet-i kerîmelerde bildirilen hükümleri ve derin incelikleri anlamak ve anlatmakda müctehidlerin en başta gelenidir. tefsîr ilminde yüksek derecededir. Kur’ân-ı kerîmde i’tikâda, ibâdetlere, muamelata ve binlerce meseleyi anlamakta en başta gelen müfessirînden biri İmâm-ı a’zam dır.
*fıkh ilminde mütehassıs olmak isteyen, Ebû Hanîfe’nin kitâblarını okusun/imam şafii
Fıkıhta* Ebû Hanîfe gibi mütehassıs görmedim.”abdullah ibn.mübarek
Büyük âlim Mis’ar, Ebû Hanîfe’nin karşısında diz çöker bilmediklerini öğrenirdi. “Bin âlimden ders aldım. Fakat, Ebû Hanîfe’yi görmeseydim, Yunan felsefi bataklığına kayacaktım” demiştir.
*Hadîs ilminde Ebû Hanîfe gibi derin bilgi sahibi olanı görmedim. Hadîs-i şerifleri açıklamakta onun gibi âlim yoktur./ebu yusuf*Bizler, Ebû Hanîfe’nin yanında, doğan kuşu yanındaki serçeler gibi idik. Ebû Hanîfe, âlimlerin önderidir.” süfyan-ı servi
*Yezîd bin Hârûn/Bin âlimden ders aldım. Ebû Hanîfe gibisini ve O’nun aklı kadar çok olanını görmedim.” *İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe buyurdu ki, “Resûlullahın hadîs-i şerîfleri başımızın tacı ve gözümüzün nûrudur. Eshâb-ı kiramın sözlerini arar, seçer ve onlara uyarız. Tabiînin sözleri ise, bizim sözlerimiz gibidir.”*Mezhebsizler Ebû Hanîfe’nin hadîs bilgisi zayıf idi diyor. Bu sözleri câhil olduklarını ve hasedliklerini göstermektedir.” İmâm-ı Zehebî buyuruyorlar ki; İmâm-ı a’zam hadîs âlimi idi. Dörtbin âlimden hadîs aldı.üç yüzü Tabiînin hadîs âlimi idi.”

murataltug1985 01-24-2018 09:06

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM* EBU HANİFE

*İmâm-ı Şa’rânî, “İmâm-ı a’zamın müsnedlerinin Hepsi, Tabiînin meşhûr âlimlerinden rivâyet edilmiştir.” Mezhebsizlerin, müctehid imamlara ve* bunların önderi Ebû Hanîfe’ye hasedleri, kalblerini kör ve vicdanlarını yok etmiştir İslâm âlimlerinin güzelliklerini, üstünlüklerini inkâr ediyorlar. Kendilerinde bulunmayanların sâlih kimselerde bulunmasını istemiyorlar.din imamlarımızın üstünlüklerini inkâr ediyorlar. kendilerini hased hastalığına kapdırıyorlar. *İmâm-ı a’zam* hadîs-i şerîfleri yazardı. Yazdığını sandıklarda saklardı. sandığı yanında taşırdı. Az hadîs rivâyet etmesi, ezberlediği hadîslerin az olduğunu göstermez. Bunu ancak din düşmanı kimseler söyliyebilir. Onların taassubları* İmâm-ı a’zamın kemâline şâhiddir nâkısların kötülemeleri, âlimlerin kemâllerini gösterir. *Büyük bir mezheb kurmak ve yüzbinlerle suâli, âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şeriflerle cevâblandırabilmek, tefsîr ve hadîs bilgilerinde ihtisas sahibi olmayanın yapacağı iş değildir. mezheb kurmak İmâm-ı a’zamın tefsîr ve hadîsdeki vukûfunu, ihtisasını açıkça göstermektedir.

*İmamı azam İnsan gücünün üstünde çalışarak, bir mezheb ortaya koydu hadîs-i şerîfleri* bildirmeye, vakit bulamadı bu yüce imâmı, hadîs bilgisi zayıf idi gibi göstermeğe ona hased taşları atmak ve lekelemeğe sebeb olamaz. dirayet olmadan rivâyet* makbûl değildir Dirayetsiz rivâyet, kıymetli olsaydı, çöpçünün hadîs söylemesi, Lokmân’ın aklından üstün olurdu *İbn-i Hacer şâfi’î âlimlerindendir* diyor ki, “Büyük hadîs âlimi A’meş, İmâm-ı a’zam dan birçok mes’ele sordu, İmâm-ı a’zam, suâllerin her biri için hadîs okuyarak cevap verdi. A’meş, İmâm-ı a’zamın hadîsdeki derin bilgisini görünce, Ey fıkh âlimleri! Sizler* tabîb, biz hadîs âlimleri eczacı gibiyiz! Hadîsleri biz söyleriz. siz anlarsınız dedi. *büyük hadîs âlimi A’meş’in yanında* Birisi A’meş düşündü İmâm-ı a’zama sorup cevâb istedi. İmâm-ı a’zamın cevabına. A’meş, hayran olup, yâ İmâm Bunu hangi hadîsden çıkardın dedi. İmâm-ı a’zam, hadîs-i şerîf den çıkardım. İmâm-ı Buhârî, üçyüzbin hadîs ezberlemişdi. yalnız onikibinini yazdı. Çünkü, “Benim, söylemediğimi hadîs olarak bildiren, Cehennemde çok acı azâb görecektir.” hadîs-i şerîfinin dehşetinden çok korkardı. *İmâm-ı a’zamın vera’ ve takvâsı çoktu hadîs için çok ağır şartlar koymuştu. Ancak bu şartlarda* hadîs-i şerîfi nakl ederdi. Ba’zı hadîs âlimlerinin şartları hafif olduğu için, çok sayıda hadîs rivâyet etmişdir.
*hadîs âlimi, âlimleri küçültmemiştir. Eğer Böyle olmasaydı, İmâm-ı Müslim, İmâm-ı Buhârîyi incitirdi. İmâm-ı a’zam ın ihtiyâtı ve takvâsı çoktu* rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler on yedi adet değil on yedi kitaptır* her birine “Müsned-i Ebû Hanîfe” adı verilmiştir.

murataltug1985 01-24-2018 09:06

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI

*Ehl-i sünnetin dört hak mezhebinden biri de İmâm-ı a’zamın ( radıyallahü anh ) kurduğu Hanefî mezhebidir.* Mezheb; bir müctehidin dînî kaynaklardan çıkardığı hükümlerdir Müctehid âlim tarafından, îmân amel ve ibâdetde Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için müslümanlara gösterilen yoldur. Bir Mezheb, lügatte gitmek, tâkib etmek, gidilen yoldur. görüş, doktrin, akım ma’nâlarına da kullanılmıştır.*İslâm dîninde, îmânda mezheblere ayrılmak yoktur. müslümanlardan* efendimizin* inandığı ve bildirdiği gibi îmân etmelerini istemektedir. Peygamberimiz bir tek îmân bildirmiş Eshâb-ı kiram gibi inanmış, i’tikâd ve inançta ayrılık olmamıştır. Peygamberimizin vefâtıyla insanlar, İslâmiyeti Eshâb-ı kiramdan işiterek ve sorarak öğrendi Hepsi aynı îmânı bildirdiler. Peygamberimizden nakille bildirilen îmâna “Ehl-i sünnet i’tikâdı” denilmiştir.

*Eshâb-ı kiram îmân bilgilerine, kendi düşüncelerini, nefsânî arzularını, siyâsi görüşlerini asla öğretmediler* Eshâb-ı kiram, Allahü teâlâyı tereddütsüz kabûl edip inandılar âyetleri ve îmânlarını Peygamberimizden işittikleri gibi muhafaza ettiler. İslâmiyetteki îmân esaslarını insanlara, saf, berrak ve aslıyla tebliğ ettiler,
*Eshâb-ı kiramın Resûlullahtan bildirdikleri tebliği hiç birşey eklemeden çıkarmadan kabûl edip,* inanıp, onların yolunda olanlara “Ehl-i sünnet vel cemâat” fırkası,doğru ve hakîkî İslâmiyet yolundan ayrılanlara da bid’at fırkaları (dalâlet fırkaları, bozuk, sapık yollar) denildi.*Allahü teâlâ, tüm müslümanlardan tek îmân istemektedir. İslâmiyette, îmânda, ayrılığa izin verilmemiştir. Resûlullah efendimizin ( aleyhisselâm ) inandığı bildirdiği ve gibi îmân eden müslümanlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat” veya “Sünnî” denir.

*Sünnî müslümanlara, mezheb imâmı olan büyük İslâm âlimleri* Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde hükmü bildirilmemiş olan ibâdetlerin ve günlük muâmelelerin tarif ve yapılışını gösteren ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşturan yollara amelî mezhebler denilmiştir. Mezheb imâmı âlimlerin ictihâd ayrılıklarına dîn sahibi izin vermiş ve bu müslümanların İslâmiyete* uymalarını temin ederek müslümanlara rahmet olmuştur. hadîs-i şerîfte,“Âlimlerin mezheblere ayrılması rahmettir” buyurulmuştur.*İslâmiyet, tüm hayatı içine alan bir hayat dinidir.* insan ömründe islamın mutlak bir hükmü vardır. İslâmiyet, müslümanlardan her an ve her zaman Allahü teâlânın rızâsını istemektedir. Bu* îmân* i’tikâdın doğruluğu ile olur. îmân ve i’tikâdlı müslüman, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat yolundadır.* sâlih ve kâmil bir müslümanlık için her harekette Allahü teâlânın rızâsını gözetir. Ameli mezhebler, Ehl-i sünnet müslümana* Allahü teâlânın râzı olduğu usûlleri, yolları gösterir

murataltug1985 01-24-2018 09:07

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI

*Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde insanlara îmânı sâlih amellerle rızâsını kazanmalarını istemektedir. Eshâb-ı kiram îmân ettikten sonra,* büyük bir hassasiyetle rızâyı ilahiyi aradılar. emirleri eksiksiz olarak kalben yerine getirdiler. yasaklardan ve haramlardan şiddetle kaçındılar.*efendimiz Kur’ân-ı kerîmi, hadîsleri ile açıklayarak doğru anlaşılmasını temin etti. Eshâb-ı kiram, Kur’ân-ı kerîmden anlayamadıklarını efendimize sorar,* Kur’ân da bildirilmeyen husûslarda, efendimiz nasıl yapıyorsa tatbik ederlerdi. Eshâb-ı kiram Kur’ân-ı kerîm ve Resûlun sünnetine uymamaktan korkar, ürperir ve şiddetle kaçınırlardı. *Ashab âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf ile* bildirilmeyen bir işte* Allahü teâlânın rızâsını araştırır hadis ve kitab uygunuluğa göre amel ederlerdi. efendimiz, vâli ve kadılara Kur’ân-ı kerîm ve hadîste hükmünü bulamadığı mes’elede* ictihâdı emir buyurdu.Muaz bin Cebel’e şöyle buyurdu Yâ Muaz neye göre hüküm vereceksin?-Allah’ın kitabı resûlullahın sünneti ile.ya resulullah-Ya sünnetimde hüküm bulamazsan-ictihâd ederim, yâ Resûlullah
Peygamberimiz ( aleyhisselâm )Resûlünün elçisini, muvaffak kılan Allaha hamd olsun” buyurdu.

*vahiy ile bildirilmeyen işlerde Resûlullah ve Eshâb-ı kiram ictihâd ediyorlar, Eshâb-ı kiramın ictihâdı Resûlullahın ictihâdına uymuyordu. Meselâ; Bedir’de esîrlerinde* efendimiz ile Hazreti Ebû Bekir fidye ile salıverilmelerini, Hazreti Ömer öldürülmelerini ictihâd etmişdi. Allahü teâlâ, Hazreti Ömer’in ictihâdına uygun olanı, vahiy ile bildirdi.*Eshâb-ı kiramın müctehid idi din bilgilerini Resûlullahtan ( aleyhisselâm ) aldılar. O’nu bizzat görmenin, O’nun sohbetinde bulunmanın ma’nevîyat ve kemâline erdiler. Nefisleri ihlâs, edeb, ilim ve irfandı Eshâbdan olmayanların ulaşamayacağı üstünlüklere kavuştular. hidâyet yıldızları hadîs-i şerîfle bildirildi.imânı, i’tikâdı bir idi. *Haklarında nass âyet ve hadîs bulunmayan mes’elelerde ictihâd ettiler. Her biri, amelde mezheb sahibi idiler. ictihâdları birbirine benzerdi. İctihâdları toplanıp, kitablara geçirilmediği için mezhebleri unutuldu. İslâmiyeti Eshâb-ı kiramdan öğrenen büyük imamlar yetişti. Bunlar da amelde mezheb sahibi idi ve her birinin ictihâdına kendi ismi verildi mezhebleri kitaplara geçirilmedi ve unutuldu.*dört büyük imâmın ictihâdları, talebelerince kitaplara geçirilererek muhafaza edildi* müslümanlar arasında yayıldı. müslümanlara doğru yolu gösteren ve İslâm dînini bozulmaktan koruyan dört imâmın birincisi İmâm-ı a’zam* ikincisi İmâm-ı Mâlik Üçüncüsü İmâm-ı Şafiî, dördüncüsü Ahmed Hanbel’dir.

*Ehl-i sünnette dört imâmdan İmâm-ı a’zam yoluna Hanefî Mezhebi İmâm-ı Mâlik’in yoluna Mâlikî İmâm-ı Şafiî’nin yoluna Şafiî İmâm-ı* Hanbel’in yoluna da Hanbelî Mezhebi denilmiştir. müslümanın Allah rızâsına uygun ibâdet* yapabilmesi, dört mezhebden birine uymak ile mümkündür. Her müslümanın ictihâd yaparak Kur’ân ve hadîsden hüküm çıkarması İslâm âlimi, olması mümkün değildir, Hicrî dördüncü asırdan sonra âlim yetişmemiştir. *Kur’ân-ı kerîme herkesin ma’nâ verip, hüküm çıkarması yasak edilmiştir. Hadîs-i şerîfte; “Kur’ân-ı kerîmden ma’nâ çıkaran kâfir olur.” buyuruldu. Kur’ân-ı kerîmden müctehid ve din âlimleri hüküm* çıkaramazlar efendimiz, Kur’ân hükümlerini hadîs-i şeriflerle açıklamıştır. Kur’ân-ı kerîmi ancak Resûlullahın Eshâb-ı ve müctehid imamlar açıklamışlardır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîm Enbiyâ sûresinde; “Bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz” ve Ey akıl sahipleri! Akıl erdiremediğinizde bilen ve ermiş olanlara tâbi olunuz!” buyurmaktadır. *Hadîs-i şerîfte; “Bilmediklerinizi bilenlerden sorunuz. Cehâletin ilâcı sorup öğrenmektir.” buyuruldu. âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler ibâdetleri bilmeyenlerin bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. İmâm-ı a’zam İmâm-ı Mâlik, İmâm-ı Şafiî ve İmâm-Hanbel, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden ictihâd ederek, İslâm dinindeki emir* yasak, helâl ve haramları açıkladılar.

murataltug1985 01-24-2018 09:07

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI

*İslâmiyette tüm din bilgileri dört kaynaktan çıkmıştır. Bunlar Kur’ân* Hadîs- İcmâ ve Kıyasdır. müctehidler, bir işin nasıl yapılacağını, Kur’ânda bulamazlarsa, hadîse bakarlar. Hadîsde* bulamazlarsa, icmaya başvururlardı* İcmâ’ sözbirliğidir. Eshâb-ı kiramın hepsinin ağız birliği yapmasıdır* ashabdan sonra gelen Tabiîn icmâı delîldir, senettir. Daha sonrakilere icmâ denmez.
*Bir işi yaparken, icmâ ile kıyâsa başvurulmalıdır İmâm-ı Mâlik, Medîne-i münevvere ahâlisinin sözbirliğine senet dedi. âdetleri, Resûlullahtan öğrenmiştir. senet, kıyastan daha sağlamdır, dedi. Fakat üç mezhebin imamları, Medine ahâlisinin âdetini senet almadı.*İctihâd,* insan gücünün yettiği kadar, zahmet çekmek ve çalışmaktır. Dînî bir terim olarak; Kur’ân ve hadîsde, bildirilmemiştir İctihâd yolu ikidir: Biri, Irak âlimlerinin yolu olup, re’y yolu Ya’nî kıyas yoludur. nasıl yapılacağı, Kur’ân ve hadîsde bildirilmemiştir kıyasta işin nasıl yapıldığı aranır, bulunur. Ve onun gibi yapılır Eshâb-ı kiramdan sonra, müctehidlerin reîsi, İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe’dir.

*İkinci yol, Hicaz âlimlerinin yolu* Rivâyet yoludur Medine-i münevverenin âdetleri, kıyastan üstündür rivayet müctehidlerinin büyüğü, İmâm-ı Mâlik’dir ki, Medîne-i münevverede oturuyordu. İmâm-ı Şafiî ile Ahmed Hanbel de, İmâm-ı Mâlik’in ve İmâm-ı a’zamın yolu birleştirdi. Ayrı bir ictihâd yolu kurdular. İmâm-ı Şafiî, âyet-i kerîme ve hadîslere bakıp, kuvvetli tarafa göre iş görürdü. kuvvet bulamazsa, o zaman, kıyas yolu ile ictihâd ederdi. *Ahmed Hanbel de, İmâm-ı Mâlik’in yolunu öğrendi İmâm-ı a’zamdan* kıyas yolunu aldı pek çok hadîs-i şerîf ezberledi hadîs-i şeriflerin birbirini kuvvetlendirmesine bakarak, ictihâd etti ve üç mezhebden ayrılmıştır.*dört mezhebin hâli, bir şehire benzer bir işin nasıl yapılacağı kanunda bulunmazsa, o şehir toplanıp, o işi kanundaki benzeriyle yaparlar. devletin maksadı, beldeleri tamir ve insanların rahatlığıdır rey ve fikirleri kanunun maddesidir.Hanefî mezhebine benzer. Bazıları hareketlerini devlet merkezindeki memurların hareketlerine benzetir Bunlar da, Mâlikî mezhebine benzer. Ba’zıları kanunun ifâdesine, yazının gidişine bakarak, o işi yapma yolunu bulur. Bunlar da, Şafiî mezhebi gibidir. Bir kısmı kanunun başka maddelerini toplayıp, birbiri ile karşılaştırır ve, doğruyu ararlar Bunlar da, Hanbelî mezhebine benzer.

*şehrin ileri gelenleri bir yol bulur ve hepsi, yolunun doğru ve kanuni* olduğunu söyler. Kanunun istediği dört yoldan biri olup, diğer üçü yanlıştır. kanundan ayrılmaları, kanunu tanımadıkları için, devlete karşı olmayıp, hepsi kanunu, ve emrini yerine getirmek
İstediğinden suçlu görülmezler. uğraş ve çabaları beğenilir. doğrusunu bulan mükâfat alır. Dört mezheb budur Allahın istediği yol, tektir Dört mezhebde, biri doğruysa diğerleri* yanlıştır her mezhep imâmı, doğruluk için çalıştığından, yanılanlar af olur sevâb kazanır. Peygamberimiz Ümmetime, yanıldığı ve unuttuğu için ceza yoktur.” buyurdu. *Dört mezhebin ayrılıkları dînin temellerinde ve inanılacak şeylerde,değildir dini esas ve inançta* birlik vardır, Ehl-i sünnet* olduklarından birbirini sever ve asla kötülemezler. dört mezhebin Ehl-i sünnet’ten milyonlarca seveni vardı Dört mezheb birbirine yanlış demez, Doğru yol, dört mezhepdir, her Müslüman; “Benim mezhebim doğrudur. Yanlışlık ihtimâli de vardır. Diğer üç mezhebte bu konu yanlıştır ancak doğruluk olmak ihtimâli* vardır” demeli ve öyle inanmalıdır*Dört mezhebin amellerde, ibâdetlerde ayrılmaları, müslümanlar için rahmet ve kolaylıktır. Hadîs-i şerîfte; “Ümmetimin âlimlerinin ihtilâfı rahmettir.” buyuruldu *Hadislerde amellerdeki* ayrılık bildirilmektedir. Îmânda ve i’tikâdda ayrılık felâkettir ve yasaktır. Allahü teâlâ ve Peygamberi, mü’minlere merhametli oldukları için, ba’zı işleri Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirmedi. Açıkça bildirilse idi, farz olurdu. Yapmıyanlar günaha girer, kıymet vermeyenler kâfir olurdu. Mü’minlerin hâli güç olurdu. böyle işleri mezheb imamları açıkça bildirilenlere benzetmektedir ba’zen ayrılırlar

murataltug1985 01-24-2018 09:08

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İMÂM-I A’ZAM VE MEZHEP ANLAYIŞI

*Bir Müslümanın, dört mezhebden birini öğrenmesi ve uyması lâzımdır. Bir mezhebe uyan müslüman, imamının Kur’ân ve hadîsdeki emir ve hareketlerine uymaktadır. değildir. Amellerde asıl olan, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf ezberlemek değil, Allahü teâlânın rızâsına uygun yapmaktır. Mezheb imamları, ömürlerini vererek, rızâ-i ilâhiyye yolunu araştırmışlar, tüm müslümanlara haber vermişlerdir. *Müslümanlar, asırlardır dört mezhebe uymakta uygulamaktadır. bir işin yapılmasında, zorluk varsa kendi mezhebine göre yapmasına imkân yoksa diğer üç mezhebten biriyle yapması caizdir . *mezheb imamları arasında farklılık olmasaydı, müslümanlar şaşkın, çaresiz ve sıkıntıda kalacaktı. eski ümmetlerde hüküm bir tane idi. hükme uyanlar kurtuldu, uyamayanlar sıkıntıya düştü. ümmetlerde İmâm-ı a’zam gibi âlimlerin yetişmemesi şeriatlerinin+ kısa zamanda bozulup yok olmasının sebeplerinden biridir

*nikâh, talâk, zekât, gusül, abdest, namaz, ve diğer mes’elede sıkıntıya düşen mezheb müslümanları, diğer mezheblere uyarak İslâmiyete uygun yaşarlar zarûret olmadan kendi mezhebinden, başkasına uymak keyfince başka bir mezhebe uymak yasaktır ve İslâmiyette buna “telfîk” veya “mezhepsizlik” denir. Böyle bir kimse Allahü teâlânın rızâsını değil, kendi arzusunu düşünüyordur Buda dîni, insan oyuncağı hâline getirmektedir*İslâm mezhebsizliğin, dinsizliğe giden bir köprü olduğunu bildirmiştir İslâm âlimlerine uyulmalıdır Hadîs-i şerifler âlimler hakkında; “Din âlimleri, peygamberlerin vârisleridir.”, “Talebesi arasında âlim, ümmeti arasında peygamber gibidir.” “Fıkıh âlimleri kıymetlidir. Onlarla beraber bulunmak ibâdettir.” “Ümmetimin âlimlerine saygılı olunuz. Onlar yeryüzünün yıldızlarıdır.” buyuruldu.*İslâm âlimlerine uymak, dört mezhebden birinde bulunmaktır. tüm İslâm âlimleri dört mezhebden birinden ders alarak yetişmişlerdir dört mezhebe uymuşlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin, hükümleri eksiksiz kayda geçirilmiş , her müslüman tarafından işitilip bilinmişlerdir islam alimleri dört hak mezhebe uymadan yapılan amelin bâtıl olacağını bildirmişlerdir.

*Mezhebleri beğenmeyen, onlardan birine uymayan veya mezheblerin kolaylıklarını birleştirmeye çalışan müslümanın yolundan ayrılmış, kendi başına yeni bir yol tutmuştur Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîm Nisa sûresinde Mü’minlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız.”buyurmaktadır.
*Dört mezheb imamının ve yetiştirdiği âlimlerin çözdüğü mes’elele sayısı milyonları aşmaktadır. yalnız İmâm-ı a’zam hazretleri 500 binden fazla fıkıh mes’elesini çözmüştür Dört mezhebin imamları ve müctehidleri, her işin dindeki hükmünü bildirmişlerdir. her türlü cevâb dört hak mezhebde vardır. cevapsız mes’ele yoktur Âhırette kurtulmak için müslümanlar, mezheblerini Ehl-i sünnet âlimlerden sorarak veya okuyarak öğrenmelidirler.
*hıristiyan papazlar peygambere inanmayan filozoflarının kitaplarında dört hak mezhebe yakan ve iftiralar atılmıştır savaşlar yapıldığı söylenmiştir İslâm târihinde hiçbir devirde 4 hak mezhep arasında mezhep ayrılığı nedeniiyle en küçük bir sürtüşme olmamıştır. Dört mezheb birbirini hürmet ve sevgiyle yâd etmişlerdir*birbirlerinin asla yanlış dememişler ve kötülememişlerdir. Siyâsete karışmamışlardır. dört mezhebe uyan din kardeşleri birbirini sevmişler, asırlar boyu bir arada huzûr ve rahat içinde yaşamışlardır. Müslümanları bölüp birbirleriyle çatıştıran iddia ve iftiralar, İslâmiyeti kuvvetli, kültürlü müslümanlar arasında hiçbir itibar görmemekte, dört hak mezhepteki müslümanlar, birbirlerini severek, sayarak, kardeşçe, huzûr içinde yaşamaktadırlar.

murataltug1985 01-25-2018 08:38

EN GÜZEL DUA ZİKİRDİR

ELİMİZİ SEMAYA KALDIRIYORUZ TÜM ŞEHİTLERİMİZE TÜM ÖLMÜŞLERİMİZE TÜM SEVDİKLERİMİZE VE TÜM İNSANLARA ALAHIN 99 İSMİ İLE İSTİYORUZ

ALLAH *ER-RAHMAN*ER-RAHİM**EL-MELİK*
EL-KUDDÜS*ES-SELAM*EL-MÜMİN*EL-MÜHEYMİN*
EL-AZİZ*EL-CEBBAR*EL-MÜTEKEBBİR*EL-HALIK*
EL-BARİ*EL-MUSAVVİR*EL-GAFFAR*EL-KAHHAR*
EL-VEHHAB*ER-REZZAK*EL-FETTAH*EL-ALİM*
EL-KABID*EL-BASIT*EL-HAFID*ER-RAFİ*EL-MUİZ*
EL-MÜZİLL*ES-SEMİ*EL-BASİR*EL-HAKEM*
EL-ADL*EL-LATİF*EL-HABİR*EL-HALİM*EL-AZİM*
EL-GAFUR*EŞ-ŞEKUR*EL-ALİYY*EL-KEBİR*
EL-HAFIZ*EL-MUKİT*EL-HASİB*EL-CELİL*
EL-KERİM*ER-RAKİB*EL-MÜCİB*EL-VASİ*
EL-HAKİM*EL-VEDUD*EL-MECİD*EL-BAİS*
EŞ-ŞEHİD*EL-HAKK*EL-VEKİL*EL-KAVİYY*
EL-METİN*EL-VELİYY*EL-HAMİD*EL-MUHSİ*
EL-MÜBDİ*EL-MUİD**EL-MUHYİ*EL-MÜMİT*
EL-HAYY*EL-KAYYUM*EL-VACİD*EL-MACİD*
EL-VAHİD*ES-SAMED*EL-KADİR*EL-MUKTEDİR*
EL-MUKADDİM*EL-MUAHHİR*EL-EVVEL*EL-AHİR*
EZ-ZAHİR*EL-BATIN*EL-VALİ*EL-MÜTEALİ*
EL-BERR*ET-TEVVAB*EL-MÜNTEKİM*EL-AFÜVV*ER-RAUF*MALİKÜL MÜLK*ZÜL-CELALİ VEL İKRAM
EL-MUKSİT*EL CAMİ*EL GANİY*EL-MUĞNİ
EL-MANİ*ED-DARR*EN-NAFİ*EN-NUR*
EL-HADİ*EL-BEDİ*EL-BAKİ*EL-VARİS*
ER-REŞİD*ES-SABUR*

Tüm şehitlerimize ve tüm ölmüşlerimize bir fatiha okuyalım

Bismillahirrahmânirrahîm.Elhamdü lillâhi rabbil'alemin Errahmânir'rahim Mâliki yevmiddin İyyâke na'budü ve iyyâke neste'în İhdinessırâtel müstakîm Sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn amin

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.Hamd o âlemlerin Rabbi,O Rahmân ve Rahim,O, din gününün maliki Allah'ın.Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.
Hidayet eyle bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

murataltug1985 01-25-2018 08:39

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam ve mezhep anlayışı

*İşte İmâm-ı a’zam mükemmel çalışmaları ictihâdı ve fıkıh bilgileri ile müslümanların İslâmiyete uymak için takip edecekleri yolu gösterdi bu yola “Hanefî Mezhebi” denildi.*İmâm-ı a’zam fıkhı, “Leh bilmek, tanımak” diye tarif etmiştir. fıkhı tesbit için, Edille-i şeriyyeye başvururdu. Bunlar Kur’ân-ı Kerîm Sünnet aleyhisselâm ın sözleri, Eshâb-ı kiramın sözbirliği ve Kıyâs-dır. İmâm-ı a’zam, bir işin Kur’ân da bulamazsa, hadîse bakardı. Peygamberimizin sünnetine bağlıydı, hadîsleri senet olarak almıştır.
*Bir iş hakkında hadîs-i şeriflerde de hüküm bulunmazsa, o iş için icmâ yapılırdı İcmâ’, sözbirliğidir Eshâb-ın ağız birliği yapmasıdır İmâm-ı a’zam, Eshâb-ın sözlerini, kendinden üstün tutmuştur. Peygamberimizin yanında, bulunmak şerefi kazanılan derecelerin en büyüğüdür
*Bir iş icmâ ile veya sahabe sözü ile bilinemezse, kıyas yapılarak hüküm verilir. kıyas yoluna, re’y yolu veya ictihâd denir. Kıyas; Kur’ân-ı kerîm ve hadîsde hüküm bulunmayan bir işi, hüküm bu lunan bir diğer işe benzeterek hükme bağlamaktır.
*İmâm-ı a’zam, âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerde icmâ ve kıyastan başka istihsân ve örfler ile de hüküm verirdi. örf islamiyetin yasak ve hükmüne aykırı olmazdı İstihsân kuvvetli görülen bir husûsdan bir benzer hükme dönmektir. dînen muteber olan bir tercihi bir delîli aykırı düşen başka bir delîlden üstün tutup, hüküm vermektir.

*Hanefî mezhebinin üç yoldan gelmiştir.
1. Si Usûl dür Hanefî mezhebinin sahibi İmâm-ı a’zamdan ve talebesinden gelen haberlerdir. İmâm-ı Muhammed’in altı kitabı ile bildirilmekdedir. kitabları güveni lir kimseler getirdiği için Zâhir haberler denilmişdir. Usûl haberlerini ilk toplıyan Hâkim şehîd Muhammeddir.
*2. Nevadir haberleri olup, imamlardan gelen haberlerdir. haberler, kitâbta bulunmayıp, İmâm-ı Muhammed’in başka kitabları ile bildirilmiştir. kitablar tahribe uğradığından, bu haberlere Zâhir olmıyan haberle denir. başkalarının kitabları ile bildirilmiştir Meselâ, İmâm-ı a’zamın talebesinden Hasen bin Ziyâd’ın Muharrer kitabı buna örnektir
*3. Vâkı’at haberleri ın talebelerinden sonraki talebelerin ictihâd ettikleri mes’elelerdir. haberleri, ilk toplıyan Semerkandîdir Osmanlı Şeyhülislâmlarının hazırladığı Fetvâlar kanunlaştırılmış Ahmed Cevdet Paşa başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanan Mecelle Hanefî mezhebinin fıkhî hükümlerini bildirmektedir.Osmanlı Devletinde yetişen fıkıh âlimlerinden Emîn Efendi’nin hazırladığı en muteber fıkıh kitaplarındandır Hanefî mezhebinin en kıymetli kaynağıdır

*İmâm-ı a’zamın yetiştirdiği talebe sayısı 4000 civarındadır. ictihâd derecesine yükselmiştir. Oğlu Hammâd, talebelerindendir İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed, iki yüksek talebesi olup “İmâmeyn” lakabı ile meşhûrdur. İmâmeynin ictihâdı, İmâm-ı a’zamın ictiâdı ile eşit tutulurdu.
*Hanefî mezhebindeki müftî, İmâm-ı a’zamın sözüne uygun fetvâ verir. Aradığını onun sözünde bulamazsa, İmâm-ı Yûsuf’un sözünü alır. Onda bulamazsa, İmâm-ı Muhammediin sözlerini alırdı İmâm-ı Züfer, Hasan bin Ziyâd gibi Her asırda Hanefî mezhebinde çok yüksek âlimler yetişmiştir. Şâziliyye, Rabbânî... Fenârî, Gürânî, Ebussuûd gibi mollalar hanefi âlimlerden ba’zılarıdır.*Hanefîlik Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı devletinde yayılmıştır. müslümanların yarıdan fazlası ve Ehl-i sünnetin Hanefî mezhebine göre ibâdet etmektedir.
*Âlimler mezheplerin hak olduğunu, fakat Hanefî mezhebinin daha doğru olduğunu söylemişlerdir. İslâm memleketlerinin çoğunda Hanefî mezhebi yerleşmiştir. Türkistan Hindistan’ın ve Anadolu’nun hemen hemen hepsi Hanefî’dir.*İslâmî hükümlerin dörtte üçü İmâm-ı a’zamındır. Kalan dörtte birinde ortaktır. İslâmiyyette ev sahibi, aile reîsi O’dur. Diğer bütün müctehidler mezheb âlimleri O’nun çocukları gibidir.*İmâm-ı Şafiî şöyle buyurmuştur: “Bütün müslümanlar İmâm-ı a’zamın ev halkı, çoluk çocuğu gibidir” bir adam çoluk çocuğunun nafakasını kazandığı gibi, İmâm-ı a’zam da insanların muhtaç oldukları din bilgilerini meydana çıkarmış, herkesi kolaylığa ve rahata kavuşturup güçlük ve zorluktan kurtarmıştır

murataltug1985 01-25-2018 08:39

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında söylenenler

*İmâm-ı a’zam, Allahü teâlândan başka düşüncesi olmayan büyük bir âlimdi.İslâmiyeti şekliyle bildirir, allah yolunda hiçbir şeyden çekinmezdi. kitaplarına, derslerine fetvâlarına hiç bir siyâsi düşünce ve güç, nefsânî arzu menfeat, şahsî dostluk ve düşmanlık gibi unsurlar asla girmedi
*İmâm-ı a’zam nefsine hâkimdi. Lüzumsuzlukla uğraşmazdı. yüksek İslâm ahlâkı ile insanların kurtuluşuna çırpınırdı.sabır, güler yüz, tatlılık ve sükûnetle davranır, heyecan ve telâşa kapılmazdı. Keskin bir firâset sahibi idi. insanların içlerine nüfuz eder ve olayların sonuçlarını sezerdi.
*kuvvetli şahsiyeti, keskin zekâsı, üstün aklı, engin ilmi, heybeti, muhakeme muhabbeti ve cazibesi ile herkese te’sîr eder, gönülleri mes’eleleri, derin mütâlâadan sonra, bazılarını ânında misalleriyle cevaplandırırdı. En inatçı ve peşin hükümlü muarızlarını kolayca cevaplandırırdı hayret verici sayısız menkıbeleri meşhûrdu*İmâm-ı a’zam İslâmiyetin müslümanlardan doğru bir Ehl-i sünnet i’tikâdı amel ve güzel bir ahlâk istediğini bildirmiş, ömrü boyunca kurtuluşu anlatmıştır. Vefâtından sonra da talebeleriyle kitaplarıyla asırlar boyunca müslümanlara ışık tutmuş ve rehber olmuştur.

*İmâm-ı a’zam, hizmetleriyle İslâmiyeti duyurmuş, müslümanları fitne ve propagandalarla parçalamak İslâm dinini yıkmak ümidine kapılanları hüsrana uğratmış, i’tikâdda birlik ve beraberliği sağlamış; ibâdetlerde, Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket tarzını tesbit etmiştir. ikinci hicri asrın müceddidi dinin yayıcısı ünvanını almıştır.*hadîs-i şerîfte, “Îmân Süreyya yıldızına çıksa, Farisoğullarından biri elbette getirir” buyuruldu. İslâm âlimleri, bu hadîs-i şerîfi İmâm-ı a’zam hakkında olduğunu bildirmiştir. Buhârî ve Müslim’de “İnsanların en hayırlısı, benim asrımda bulunan müslümanlar Ya’nî Eshâb-ı kirâmdır Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir (ya’nî Tâbiîndir). Onlardan sonra da onlardan sonra gelenlerdir... (ya’nî Tebe-i tâbiîndir)” buyuruldu. İmâm-ı a’zam hadîs-i şerîfle müjdelenen tabiînden en üstünlerindendir.
*Hayrât-ül-Hisan, Mevdu’ât-ül-ulûm ve Dürr-ül-Muhtâr’daki olan hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Âdem (aleyhisselâm) benimle öğündüğü gibi ben de ümmetimden bir kimse ile öğünürüm. İsmi Nu’mân, künyesi Ebû Hanîfe’dir. O, ümmetimin ışığıdır.”*“Peygamberler benimle öğündükleri gibi ben de Ebû Hanîfe ile öğünüyorum. Onu seven beni sevmiş olur. Onu sevmeyen beni sevmemiş olur.”

*Ümmetimden biri, şeriatimi canlandırır. Bid’atleri öldürür. Adı Nu’mân bin Sâbit’tir.”*Her asırda ümmetimden yükselenler olacaktır. Ebû Hanîfe zamanının en yükseğidir.”*Hazreti Ali Size Kûfe şehrinde bulunan, Ebû Hanîfe adında birini haber vereyim. Onun kalbi ilim ve hikmet ile dolu olacaktır. Âhir zamanda kıymetini bilmeyenler helak olacaktır. Nitekim, râfizîler de, Ebû Bekir ve Ömer için helak olacaklardır” buyurdu.*İmâm-ı a’zamdan sonraki İslâm âlimleri onu medh etmişler, büyüklüğünü bildirmişlerdir. Ebû Hanîfe, İmâm-ı Mâlik’in yanına geldiğinde İmâm-ı Mâlik ayağa kalkıp hürmet gösterdi. yanındakilere, “Bu zâtı tanıyor musunuz? Bu zât, Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sâbit’tir. Eşu ağaç direk altındır dese isbât eder, dedi.” *Hasen bin Ammâre Ebû Hanîfe’ye şöyle diyordu: “Allahü teâlâya yemîn ederim ki fıkıhda senden iyi konuşanı, senden sabırlısını ve senden hazır cevap olanını görmedim. sen fıkıhda söz söyleyenlerin efendisi ve reîsisin. Senin hakkında kötü söyleyenler sana hased edenler, seni çekemeyenlerdir.”*Hâfız Muhammed der ki: “Ebû Hanîfe’nin zamanında ondan ârif ve fakîh yok idi. Yemîn ederim ki, onun mübârek ağzından bir söz duymağa yüzbin dinar veririm.”*Dâvûd-i Tâî’ Ebû Hanîfe Karanlıkta kalanlar onunla yol bulur, hidâyete kavuşur.” *Hâfız Abdülazîz der ki, “Ebû Hanîfeyi seven, Ehl-i sünnet vel cemâat mezhebindedir. O’na buğz eden, bid’at sahibidir. Ebû Hanîfe insanlar arasında ölçüdür O’nu sevenin, O’na yüzünü dönenin Ehl-i sünnet olduğunu; buğz edenin bid’at sahibi olduğunu anlarız.”

murataltug1985 01-25-2018 08:40

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında söylenenler

*İbrâhîm İbn-i Muâviye-i der ki, “Ebû Hanîfe’yi sevmek sünnetin tamamındandır. Ebû Hanîfe adâleti gözetir, insafla konuşur, ilmin yollarını insanlara beyân eder ve herkesin müşküllerini çözerdi.” *İshâk Ebû Fedâ’dan nakil olunur: “İmâm-ı Mâlik’i gördüm, İmâm-ı a’zamla el ele yürürlerdi. Câmiye gelince İmâm-ı a’zamın girmesini beklerdi.” Hakîkat evliyâsı imamı azamı Mûsâ ve Îsâ aleyhimüsselâmın kavimlerinde bulunsaydı doğrudan ayrılıp, dinlerini bozmazlardı” buyurmuştur.*Süfyân-ı Sevrî: İmâm-ı a’zamın yanından gelen bir kimseye “Yer yüzünün en büyük âliminin yanından geliyorsun” demiştir.
*İmâm-ı Şafiî: “Ben Ebû Hanîfe’den daha büyük fıkıh âlimi bilmem, fıkıh öğrenmek isteyen onun ilim meclisinde otursun, onlara hizmet etsin.” buyurmuştur. *İmâm-ı Mâlik’e, İmâm-ı çok medh ediyorsunuz dediklerinde: “Evet öyledir. Çünkü, insanlara ilmi ile faydalı olmakta, onun derecesi diğerleri ile mukayese edilemez.ismi geçince, insanlar ona duâ etsinler diye hep methederim” buyurmuştur, *İmâm-ı Gazâlî: “Ebû Hanîfe çok ibâdet ederdi. Kuvvetli zühd sahibi idi. Ma’rifeti tam bir ârif idi. Takvâ sahibi olup, Allahü teâlâdan çok korkardı. Dâima Allahü teâlânın rızâsında bulunmayı isterdi” buyurmuştur.

*İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurur ki: “İmâm-ı a’zam abdestin edeblerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazını kaza etmiştir. Ebû Hanîfe takvâ sahibi, sünnete uymakta ictihâd ve istinbatta öyle bir dereceye kavuşmuştur ki, diğerleri bundan acizdir *İmâm-ı Rabbânî hazretleri şöyle buyurur: Büyüklerin en büyüğü olan İmâm-ı ecel ve en olgun önder Ebû Hanîfe’nin yüksek derecesinden takdîr edilemeyen şânından ne yazayım.Müctehidlerin en vera’ sahibi idi. En müttekîsi O idi. Şafiî’den de, Mâlik’den de, İbni Hanbel’den de her bakımdan üstün idi.”*İmâm-ı Rabbânî buyurdular ki: “Îsâ aleyhisselâm gibi ulülazm bir peygamber gökten inip İslâm dîni ile amel edince ve ictihâd buyurunca, ictihâdı İmâm-ı a’zamın ictihâdına uygun olacaktır. Bu da İmâm-ı a’zamın büyüklüğünü, ictihâdının doğruluğunu gösteren en büyük şahittir.”*kâmil, mahir, ve büyük âlim Seyyid Arvâsî buyurdu ki: “İmâm-ı a’zam, İmâm-ı Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed de, Abdülkâdir-i Geylânî” gibi büyük evliyâ idiler. neyi bildirmek icâb ettiyse onu bildirmişlerdir, İmâm-ı a’zam zamanında fıkıh unutuluyordu. Bunun için hep fıkıh üzerinde durdu. Tasavvufda konuşmadı. Ebû Hanîfe Ca’fer-i Sâdık hazretlerinin huzûrunda varidât-ı ilâhiyyeye kavuşmuştur ki, Ca’fer-i Sâdık’dan tasavvufu alıp, evliyâlığın en son makamına kavuşmuştur. Ebû Hanîfe, efendimizin vârisidir.

*Hadîs-i şerîfte, “Âlimler peygamberlerin vârisleridir” buyuruldu. İslâm âlimleri, İmâm-ı a’zamı bir ağacın gövdesine, diğer âlim ve evliyâyı ağacın dallarına benzetmişler, O’nun büyük ve üstün olduğunu, diğerlerinin ise kemâlâta erdiklerini belirtmişlerdir.
*İslâm dünyâsında ilimleri ilk defa tasnif eden O’dur. Din bilgilerini(Kelâm, Fıkıh, Tefsîr, Hadîs gibi kısımlara ayırarak ilimleri tesbit etti. Yunan felsefesi tercüme edilerek kitaplardaki bozukluklar sapkın fikirler bertaraf edildi.
*islâmiyetin ilk yıllarında ilimlerin tasnife ihtiyâç duyulmadı sâlih ve temiz müslümanların ilimleri, başta din bilgileri son derece berrak ve mükemmel idi. Ancak İslâm âlimlerinin sözlerinde, eserlerinde ve günlük hayatda ehemmiyet sırası vardı. En mühim olan îmân ibâdet ve ahlâk bilgileri idi. Yunan, Hıristiyanlık, Yahudilik, Hint inançları, İslâmiyeti yıkmak istedi din bilgilerinin tasnif edilerek kitaplara geçirmesi mecbûriyet hâlini aldı. İmâm-ı a’zam hazretleri bu mühim vazîfeyi mükemmel bir şekilde yerine getirdi
*İmam ı azam Şia, Mu’tezile, Mücessime, Cebriyye, Kaderiyye gibi sapık fırkalara cevap vermiş müslümanların İslâmiyeti her bakımdan doğru ve berrak öğrenmelerini inanmalarını temin etmiştir. insanlığa dünyâ ve âhırete yaptığı mühim hizmetler İmâm-ı a’zamın zamanındaki ve sonraki mezhep imamları, İslâm âlimleri, tarafından şükranla yâd edilmiştir, Ehl-i sünnetin reîsi İmâm-ı a’zam en büyük imâm adıyla anılmıştır.

murataltug1985 01-25-2018 08:40

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında menkıbeler

*İmâm-ı a’zam ticâretlede uğraşdı.kanaatkârlığı, cömertliği ve takvâsı ticârette de dâima kendini gösterdi Tacirler ticârette onu Hazreti Ebû Bekir’e benzetirdi. Ticâreti, ortakları ile yapar
kazancını fakîrlere dağıtırdı Âlimlerin ve talebelerinin ihtiyâçlarını karşılar tevâzu ile şöyle buyururdu: “ ihtiyâcınız olan yere sarf edin Allaha hamd edin.verdiğim mal benim değildir, sizin nasîbiniz Allahü teâlânın ihsân ve kereminden benim elimden size gönderdiğidir.”*ilim ehlini, maddî bakımdan başkalarına minnettar bırakılmaz, rahat çalışmaları temin edilirdi. Kendi evine bol harcar, fakîrlere bol sadaka verirdi. Zenginlere hediyeler verirdi. Her Cuma anasının, babasının rûhu için fakîrlere yirmi altın dağıtırdı. Meclisine devam edenlerden birinin elbisesini çok eski gördü.o kimseye,seccadenin altındakileri al, kendine güzel bir elbise yaptır” buyurdu. *İmâm-ı a’zam yolda giderken bir adam, başka yola saptı. Hemen adamı çağırıp, neden yolunu değiştirdin diye sordu. Adam size onbin akçe borcum var. ödeyemedim ve dedi. İmâm-ı a’zam, “Sübhanallah, ben parayı sana hediye ettim. Beni görüp sıkıldığın ve utandığın için hakkını helâl et!” dedi.

*ortağına, sattığı mallarda kusurlu bir elbise olduğunu söyledi bunu satarken özrünü göstermesini tenbîh etti. ortağı elbisenin kusurunu unuttu. İmâm-ı a’zam öğrenince o mallardan doksan bin akçe sadaka dağıttı. Çünkü elbisenin parası bütün elbiselerin parasına karışmıştı. Müşteri fakîr veya ahbab olursa kâr almaz, malı aldığı fiyata verirdi.*ihtiyâr bir kadın ben fakîrim, bana şu elbiseyi maliyetine sat dedi. Dört dirhem ver, al deyince, elbisenin daha fazla olduğunu tahmin eden kadın “Ben, ihtiyâr bir kadıncağızım. benimle böyle alay mı ediyorsun?” dedi. “Hayır, alay yok” deyip elbiseyi ihtiyâr kadına dört dirheme verdi. *Bir malı, satın alırken de, satarken de hakka riâyet ederdi. Birisi satmak ürere elbise getirdi. Fiyatını sordu. yüz akçe istediğini söyleyince, İmâm-ı a’zam bunun değeri yüz akçeden fazladır dedi. Satan kişi arttırarak dörtyüze çıktı. Hayır daha fazla deyip, bir tüccâra, fiyat takdîr ettirdi ve elbiseyi beşyüz akçeye satın aldı.*İmâm-ı a’zam, kırk sene yatsı abdesti ile sabah namazını kıldı. Elli beş defa hac yaptı. Son haccında Kâ’be-i muazzamada iki rek’at namaz kıldı. Namazda bütün Kur’ân-ı kerîmi okudu. Yâ Rabbi Sana lâyık ibâdet yapamadım. senin akıl ile anlaşılmayacağını anladım. Hizmetimdeki kusurumu bağışla!” diyerek duâ etti. bir ses işitildi Ey Ebû Hanîfe, sen beni iyi tanıdın ve hizmet ettin! Seni ve kıyâmete kadar senin mezhebinde gidenleri af ve mağfiret ettim.” buyuruldu.

murataltug1985 01-25-2018 08:40

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında menkıbeler

*Her gün ve her gece Kur’ân-ı kerîmi hatmederdi,
Geceleri namaz kılar, ağlamasını yakınları işitirdi. Göz yaşlarının hasır üzerine yağmur gibi düştüğü duyulurdu.*Küfe şehrini haydutlar basıp koyunları çalmışlardı. İmâm-ı a’zam, koyunlar şehirde satılır düşüncesiyle koyunun yedi sene yaşadığını bildiği için yedi sene koyun eti yemedi. *bir genç vardı. Her gece içki içerdi Birgün onu hapse attılar. İmâm-ı a’zam, “Komşumun sesi kulağıma gelmez oldu” deyip vâliye gitti. Vâli, onu ayakta hürmetle karşıladı.zât-ı âliniz buraya zahmet ettiniz, diyerek genci serbest bıraktı. İmâm-ı a’zam gence, “Bak biz seni unutmuyoruz” diyerek akçe verdi.genç, tövbe edip, İmâm-ı a’zamın derslerinde ve fıkıh ilminde âlim olarak yetişdi.*İmâm-ı a’zam talebeleri arasındayken bir akrep soktu Talebeleri akrebi öldürmek isteyince, “Onu öldürmeyiniz, kendimi tecrübe etmek istiyorum, bakalım hadîs-i şerîfte, “Âlimlerin kanı zehirdir.” buyurulan âlimlere dâhil miyim?” dedi. Talebeleri akrebe baktılar, kıvrandı, büzüldü ve öldü.*İmâm-ı a’zamı hased eden biri, O’nu ve talebelerini ziyâfete da’vet etti. İmâm-ı a’zam kabûl edip talebelerine ben ne yaparsam siz de yapın, diye tenbîh etti. İmâm-ı a’zam ve talebeleri nehire gitti. döndüklerinde, bir kedi tabaklardaki yemeklerden yiyip zehirlendi talebeler yemeğin zehirli olduğunu ve hocalarının kerâmetini anladılar sünnete yemekten önce el yıkamak gibi bir sünnete uymanın bereketine kavuştular. da’vetçi yaptığına pişman oldu. Özür dileyip, onu sevenlere katıldı.*İmâm-ı a’zam, rü’yâsında Peygamberimizin kabrini açmış, mübârek bedenine sarılmıştı. Uyanınca Tabiînin büyüklerinden İbni Sîrîn’e anlattı. İbn-i Sîrîn, “Bu rü’yânın sahibi sen değilsin,Ebû Hanîfe olsa gerek”sırtını aç göreyim dedi. Sırtını açınca bir ben gördü Sen o kimsesin ki, Peygamberimiz senin hakkında “Benim ümmetimde, iki omuznda bir ben bulunan biri gelir. Allahü teâlâ dînini onunla kuvvetlendirir, ihyâ eder.” buyurdu, dedi.

*Bir gece yatsı namazını cemâatle kılıp çıkarken, bir ayağı kapının dışında, bir ayağı mescitde iken talebesi Züfer ile sabah ezanına kadar konuşup, diğer ayağını çıkarmadan sabah namazını kılmak için tekrar mescide girmiştir.*Allahü teâlâyı inkâr eden bir dehri dinsizine şöyle demiştir: “Sana birisi, kasırgası ve dalgası şiddetli bir denizde, kaptansız ve mürettabatsız doğru istikamete giden bir gemi gördüm dese, acaba doğru dermisin?” Dehrî: “Hayır, akıl ve mantık kabûl etmez, bu mümkün değil! Onu sevk eden olması lâzımdır” deyince, İmâm-ı a’zam, o halde muazzam kâinatın ve mükemmel hâdiselerin yaratanı olan Allahü teâlâyı nasıl inkâr edersin? dedi.*Ebû Yûsuf’un şöyle anlatıyor Babam öldüğünde küçük idim. Annem san’at için beni terziye terziyi bırakıp İmâm-ı A’zamın ilim meclisine gittim. Annem hocama Bu çocuğun senden başka üstadı yok mudur? o bir yetimdir.” dedi. Hocam buyurdu ki; “Sen onu bırak! O, burada tereyağı, fıstık, badem ezmesi yemesini öğreniyor.” dedi *dâima hocamın yanında bulunur, hizmetinden ayrılmazdım. Allahü teâlâ bana ilim nasîb eyledi. bana kadılık vazîfesi verdiler. Bir gün halife Hârûn Reşîd ile oturuyordum. Sofraya tereyağı, fıstık getirdiler. Hârûn Reşîd Bundan ye, her zaman bize yemek vermezler Niçin gülüyorsun?” dedi. İmâm-ı a’zamı anlattım. Hârûn Reşîd ilim insanı yükseltir” deyip, imamı azama rahmet ile duâ etti ve onun kalb gözü açık ve dâima huzûr idi. İnsanların göz ile göremediklerini o kalb gözü ile görürdü.” dedi.

murataltug1985 01-25-2018 08:41

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azamın vefatı ve vasiyeti

*İmamı azamın Ömrünün sonunda abbasiler içinde karışıklıklar başladı İmâm karışıklıklara rağmen ders verip talebe yetiştiriyordu. 762 de Halife Mansûr, onu Kûfe’den Bağdâd’a getirtti reîslik verdi İmâm-ı a’zam tüm zorlamalara rağmen siyâsete karışmak istemedi Halife Mansûr, İmâm-ı a’zamı hapsettirip işkence yaptırdı. Hergün sopa adedini arttırdı. halkın hücumundan korktu. imâm-ı a’zam zehirlenmek sûretiyle, 767 de yetmiş yaşında iken şehîd edildi. *Vefât ettiğinde Kur’ân-ı kerîmi yedibin kere hatim etmişti. Vefât ederken secde etti. Vefâtı büyük üzüntü ve gözyaşıyla karşılandı. Cenâzeyi Bağdâd kadısı Hasan Ammâre yıkadı. şöyle dedi: “Allahü teâlâ sana rahmet eylesin! Otuz sene oruç tuttun. Kırk sene uyumadın. En fakîhimiz sendin en çok ibâdet edenimizdin En iyi sıfatları toplayan sendin*cenâze namazını kılanlar ellibinden fazla idi. Gelenler çok kalabalıktı cenâze namazı ikindiye kadar. Altı defa kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammâd kıldırdı. Bağdâd’ta, Hayzeran kabristanına defn edildi. İnsanlar günlerce kabrine duâ ettiler. Vefâtıyla ilim gitti İlim ışığı söndü, onun gibisini bulamazlar” dedi

*İmâm-ı Şafiî buyurdu ki, “Ebû Hanîfe ile teberrük ediyorum. Onun kabrini ziyâret edip faydalara kavuşuyorum. Bir ihtiyâcım olunca iki rek’ât namaz kılıp, Ebû Hanîfe’nin kabrine gelerek onun yanında Allahü teâlâya duâ ediyorum ve duâm hemen kabûl olup isteklerime kavuşurum.”*Mezhebi, İslâm alemine yayıldı. Selçuklu Sultanı Melikşah İmâm-ı a’zamın kabrine mükemmel bir türbe ve medrese yaptırdı. Osmanlı padişahları bu türbeyi defalarca tamir ettirdi.*İmâm-ı a’zam ( radıyallahü anh ) vefâtına yakın eshâbına şöyle vasıyyet etti Kıymetli dostlarım, azîz kardeşlerim Biliniz ki, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat mezhebi haktır ve oniki haslet üzeredir.oniki husûsiyeti kabûl edip uyanlar bid’atten uzaktır. Bu hasletlere riâyet ediniz, ayrılmayınız ki, efendimizin şefaatine nail olasınız.
*Îmân, kalb ile tasdîk, dil ile ikrâr etmektir. sâdece dil ile ikrâr etmek, değil dir. dil ile ikrâr îmân olsaydı, münâfıklarda mü’min olurdu. Sadece bilmek îmân olmaz. sadece bilmek îmân olsaydı, yahûdiler ve, hıristiyanlar da mü’min olurdu. Îmânda çoğal ma ve azalma yoktur îmânın çoğalması, küfrün azalması ile, küfrün çoğalması îmânın azalması iledir

*Bir kimseye bir anda hem mü’min ve hem kâfir nasıl denilebilir. İmânda şüphe caiz değildir. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde: “İşte onlar hak mü’minlerdir; diğerleri de tam kâfirlerdir.” buyuruyor. efendimizin tevhîd sahibi ehl-i kıble ümmeti, günah sebebi ile kâfir değillerdir, *îmân, amelden başkadır. Amel îmândan ayrıdır. amel ba’zı vakitlerde emr olunmuş, ba’zı vakitlerde ise istenmemektedir. Hayz ve nifas hâlinde kadının namaz kılmaması, oruç tutmaması, fakîrin zekât vermemesi böyledir. îmândan muaf yoktur. Fakîre îmân lâzım değildir denemez. Hayz ve nifas sahibi, oruçları kaza eder. İmânı kaza edemez. Hayr ve şer Allahü teâlâdandır. şerrin, kötülüğün takdîri başkasından bilniirse, müşrik olunur*Ameller üç kısımdır: Farz, Fazîlet, Günah.Farz, Allahü teâlânın emri, muhabbeti, rızâsı, kazası, kaderi, yaratması, hükmü, ilmi mahfûza yazması iledir.Fazîlet; Allahü teâlânın emri ile değil irâdesi, sevgisi, rızâsı, kazası, kaderi, ilmi ve Levh-il-mahfûza yazması iledir.Günahlar Allahü teâlânın emri Sevgisi, rızâsı, teşviki ile değil irâde kaza kaderi ve Levh-il-mahfûza yazması iledir. kulun fi’li iledir.
*Arş yerleşme ve oturma değildir. Allahü teâlâ zamandan, mekândan münezzehidir. Arş mahlûkdur. Önceden yok idi. Sonradan yaratıldı.
Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın kelâmı, vahyi, ve sıfatıdır. kendisi değildir, Mushaflarda yazılıdır, dillerde okunur, gönüllerde saklanır.

murataltug1985 01-25-2018 08:41

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azamın vefatı ve vasiyeti

*mürekkep, kâğıt, harfler, kelimeler cümleler kullar ihtiyaçlar Kur’ân’ın âletleridir. Allahü teâlânın kelâmı mahlûk ve sonradan olma değildir. Zâtı ile kâimdir. Ma’nâsı,her yerdedir Kur’ân-ı kerîm mahlûktur diyen kâfir olur.*ümmetin Peygamber efendimizden sonraki en en üstünleri Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, ve Hazreti Ali’dir üstünlükleri hilâfetteki sıralarına göredir. Allahü teâlâ onlar hakkında Vâkı’a sûresinde; “İşte onlar Sâbikûndur, onlar mukarreblerdir” buyuruyor. O halde içlerinde en esbâkı, en önde gelenidir Onları seven her mü’min muttaki, onlara düşman olan ise, münâfık ve şakîdir.*Kul, bütün fiilleri, yaptıkları ile mahlûktur. Amelleri, ikrârı, bilmesi de mahlûktur. Fail, işi yapan mahlûk olunca, yaptıkları elbette mahlûk olur.Yaratıcı ve rızık verici Allahü teâlâdır. Rûm sûresinde Sizi yaratan, rızık veren, sonra sizi öldüren ve dirilten Allahü teâlâdır.” buyuruyor. İlim helâldir. Helâldan para kazanmak helâl, haramdan kazanmak ise haramdır,

*insanlar üç kısımdır:Biri, mü’minler; biri kâfirler, üçüncüsü de, nifakçı münâfıklardır. Allahü teâlâ, mü’mine amel ve ibâdeti, kâfire imânı, münâfıka ihlâsı farz etmiştir. Ayetlerde “Ey insanlar! Rabbinize ibâdet ediniz.” Ey mü’minler! Tâat ve ibadet ediniz” ve“Ey kâfirler! îmân ediniz, ey münâfıklar ihlâs üzere olunuz” Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç değildir. buyuruyor*Mest üzerine mesh caizdir. Mukîm için müddeti yirmidört saat, misâfir için üç gün üç gece, yetmişiki saattir. Hadîs-i şerîf böyle bildirmiştir. Bunu inkâr edenin kâfirliğinden korkulur. Yolculukta dört rek’atli farzları iki rek’at kılmak ve oruç tutmak, Kur’ân-ı kerîm ile sabittir. Allahü teâlâ;: “Seferi olduğunuzda, namazı iki rek’at kılmakla, zorluk kaldırıldı” başka bir âyetde hasta olursanız, yahut seferde olursanız, oruçlarınızı sonra tutun” buyurur.
*Allahü teâlâ kaleme yazmayı emredince, kalem, yâ Rabbi ne yazayım dedi. “Kıyâmete kadar olacak her şeyi” emr-i ilâhisi geldi. Allahü teâlâ Kamer sûresinde; işledikleri herşey defterlerindedir.” buyuruyor.*Azâb vardır ve olacaktır. Münker ve Nekir’in kabirde suâl sormaları haktır. Hadîs-i şerîflerde bildirilmektedir. Cennet ve Cehennem yok olmaz Allahü teâlâ Cennet “Mü’minlere hazırlanmıştır”, Cehennem“Kâfirlere hazırlanmıştır” buyuruyor. Allah Cennet ve Cehennemi mükâfat ve ceza için yarattı. İkisi de devamlıdır geçici değildir. Ebedidir

*Mîzân haktır. Allahü teâlâ: “Kıyâmet gününde amellerin tartılması için terazi kurulur” buyuruyor. Herkesin amel defterinin okunması haktır. Âyet-i kerîmede: “Bugün senin hesabın için, sana kitabını, amel defterini okuman kâfidir.” buyuruldu.*Allahü teâlâ insanları, öldükten sonra, kıyâmette diriltecek. Bir araya toplayacak. O günün hesab günü ellibin yıldır. Sevâb, azâb ve hakların görülmesi içindir. Allahü teâlâ; “Uzunluğu ellibin sene olan günde” buyuruyor. Bir âyet-i kerîmede de: “Allahü teâlâ kabirler de olanları diriltir buyuruyor
*Cennettekilerin Allahü teâlâyı bilinmiyen, bir şeye benzetilmeden ve cihetsiz, görmeleri haktır. Bir âyet-i kerîmede: “Bütün yüzler, Rablerine bakınca parlar” buyurulmuştur.*Muhammed Mustafâ’nın şefaati haktır, Cennetlik mü’minlere ve büyük günâhı olanlara şefaat edecektir. Hazreti Âişe, Hadîce-i Kübrâ’dan sonra bütün kadınların üstünü ve mü’minlerin anneleridir. Cennet ehli Cennette, Cehennemdekiler de Cehennemde sonsuz kalır. Allahü teâlâ mü’minler için “Onlar Cennetliklerdir, orada ebedi kalacaklardır” buyurdu.*İmâm-ı a’zamın ( radıyallahü anh ) vasıyyeti budur. Bu i’tikâd üzere olan Ehl-i sünnet ve Cemâat mezhebindendir Bu i’tikâd üzere ölünürse kurtulmuşlar zümresinden olunur

murataltug1985 01-25-2018 08:42

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleri buyurdu ki:

*Allah bize, insanların mü’min olanlarını sevmemizi, onlara karşı saygı beslememizi ve asla kırıcı olmamızı kalblerinde ne sakladıklarını bilemiyeceğimizi, hareketlerimizi buna göre ayarlamamızı emir etmiştir.”
*Allahü teâlâ, kendisine şükür ismini vermiştir. Çünkü Allahü teâlâ, iyiliği mükâfatlandırır. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”
*Kulların birbirlerine karşı işledikleri suçlar, kendileri için bir zulümden ibârettir.”
*İnsan, her şeye şifâ veren tek varlığın Allahü teâlâ olduğuna inanır; bununla beraber derdine deva olması için ilâç kullanır. Çünkü ilâç bir sebeptir. Şifâsını verecek olan ise Allahü teâlâdır.
*Mü’min, Allahü teâlâdan korktuğu kadar hiç bir şeyden korkmaz. Şiddetli bir hastalığa yakalanır veya feci bir kaza veya belâya uğrarsa, gizli veya aşikâr “Yâ Rabbi, bana bu belâyı neden verdin?” diye şikâyetçi olmaz. Bilâkis hastalığa, belâya ve kazaya rağmen Allahü teâlâyı zikir ve şükreder.
*Mü’min, Allahü teâlânın kendisini devamlı murâkabe ettiğini bilir. Kimsenin bulunmadığı bir yerde veya herkesin yanında olsun, mutlaka Allahü teâlânın onu kontrol ettiğine inanır. Krallar ve sözde büyük adamlar ise, ne gizli ve ne de aşikâr bir yerde herhangi bir şahsı murâkabe edemezler.”
*Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: “Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin, nasıl söz söyledin?” suâlini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dînine gevşeklik etmiş olur.”

*Bir kimse fıkıh bilmez, fıkhın kıymetini ve fıkıh âlimlerinin değerini bilmezse, böyle âlimlerle oturmak kendisine ağır gelir.”
*Mâsiyeti, günahları zillet; günahı terk etmeği mürüvvet gördüm ve bildim.”
*Bir kimsenin ilmi, kendisini Allahü teâlânın yasaklarından menetmiyorsa, o kimse büyük tehlikededir.”
*Şaşarım şu kimselere ki, zanla konuşurlar ve onunla amel ederler!”
*Dînin alış-veriş kısmını bilmiyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibâdetlerin sevâbını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azâba yakalanır ve çok pişman olur.”
*Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: “Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin, nasıl söz söyledin?” suâlini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dînine gevşeklik etmiş olur.”

Ebû Hanîfe talebelerine şu tavsiyelerde bulunmuştur*

*halk sizi karşılayacak, ziyâret ve tebrik edecek. Herkesin değerini tanı, ikramda bulun, ilim sahiplerine hürmet et, yaşlılara saygı, sevgi göster, halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş, iyilerle otur kalk, Sultanı küçümseme, hiç kimseyi hafife alma. kusur etme, sırrını açma, kimsenin arkadaşlığına güvenme, cimri ve alçak insanlarla ahbablık kurma, kötü bildiğin hiç bir şeye ülfet etme!..”
*Seninle başkaları arasında bir toplantı akdedilir insanlar mescitde senin etrâfını sarıp mes’eleler görüşürse, hemen muhalefet etme. bir şey sorulursa cevap ver! Seni dinleyen halk senin değerini, hem de başka türlü düşünenleri tanır Onlar, verdiğin cevâbı benimserlerse senin kadrini iyi bilir ve mevkiine hürmet ederler...”*Seni ziyârete gelenlere ilim öğret ki, faydalansınlar herkes öğrettiğini tatbik etsin.Onlara güven ver, şakalaş ve ahbablık kur. dostluk, ilme devamı sağlar. ikram et. İhtiyaçları temin et, değer ve itibarlarını tanı, kusurlarını görme. Halka yumuşak muâmele et, bıkkınlık gösterme; onlardan biri imişsin gibi davran.”

murataltug1985 01-26-2018 08:49

Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*

Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin."

murataltug1985 01-26-2018 08:49

Kaynak türktarihim.com
Bayezid - Timur Mektupları

*Timur'un Sivas Kalesini almadan her iki devletde ihtilaf olmuştur. Timur ordusunu Anadolu'ya Bayezid ise İstanbul kuşatmasını kaldırarak savaş hazırlıklarına başlamıştır. Sivas Kalesinde mektuplaşmışlar savaş kaçınılmaz hale gelmiştir.
Timur ve Bayezid'in düşmanlığı sulh ile halletmeye çalışmış. ancak mektuplar Karahanlılarca saklanarak Bayezid'e ulaştırılmamıştır
*mektuptan haberi olmayan Bayezid Timur'un topraklarına göz diktiğini düşünerek hakaret etmiştir Timur'un mektubu Bayezid'e ulaşsaydı belkide sulh olacak, Ankara Savaş yaşanmayacaktı Bayezid, durumun farkına varıp özür dilediyse de Timur'a başkaldırıp isyancıların teslim etmemesi Bayezid'in sulh istememesiyle savaştan geri adım atılmamıştır.

*Timurun yıldırıma mektubu Rum diyarındaki melik Yıldırım Bayezid biz kudret ve iktidarımızla insanlık alemini tab'amız haline getirmiş bir hükümdarız. Bunu tek başımıza yaptık, senin gibi babamızdan ülkeler kalmadı Aklını başına topla ve Kara Yusuf'la Ahmet Celayir'i kov. Emirlerimize karşı gelen hükümdarların akıbetini duymuş olmalısn o hükümdarların arasına girmekten sakının...*kendini Allah yolunda cihad eden, bizi haksız kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme saymışsın. ben kırk yıl nefsimi cihada adamışım. cihatlarda kaleler ve ülkeler feth ettim beldeleri kurtardım. çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda can feda etmiştir. niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göstermiyorsunuz? yaşça senden büyüğüm. Bu güne kadar nereye gittiysem, ele geçirdim. *Sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı elde edemedin ve geri döndün Sinop Kale’sini elde edemedin. tehdit ve gurura kapılma, akıldan uzak sözlere cesaret etme. Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun değildif uygun cevap ver ülkeni harap etmekten kurtar

*Bayezidın timura mektubu*cihan sultanı Timur-i Köregen (Damat),e Sivasta yerleşmeyi Tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. biz, Kefe’den Şirvan’a asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandı bizi tercih etdi. Malatya ve Sinop ta Bazı sebeplerden muhasaradan vazgeçilmiştir. *bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından onbin Tatar’a vurup, mağlup etmiştir. devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at verilerek, Allâh’ın lutfu ile idareyi elde tutması nail olmuştur. Osman Bey kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir.*saltanat yıldızımız dördüncü tabakaya erişmiş fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı sultanların hayalini geçmiştir. nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur.
*Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten zevk duyarız. bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri Müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler. *Sivas’ı harap idüp, ehl-i İslâm’ın ırzını pâyimâl etdiniz suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişârelerle yazılmıştır.

murataltug1985 01-26-2018 08:50

Kaynak türktarihim.com
Bayezid - Timur Mektupları

*Timurun yıldırıma mektubu Bizimle anlaş özür diley aramızda dostluk ve sevgi olsun Frenk kâfirine fırsat verme, biz de, Sivas’tan çekilelim niyetimiz sizi zayıf düşürüp kefereye dinine yardım etmek değildir. Bizi kâfir, dinsiz, sapık mezhepsiz bir çirkinlikle itham etme. askerimiz babadan ataya Müslümandır Osmanlı’nın askerleri kâfirlerden devşirmedir Davamız cihangirliktir, saltanatımıza hutbeler okunup, sikkeler basılır Müslümanların ûlü’l-emriyiz soyumuz, İlhân-ı Âlişân’dır. samimi selâmınızla yumuşama ve sevgi olur. kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm*Siz küffârla bizde Gürcü kâfirlerle savaşıyoruz. mutluyuz. sayısız faydaları var Yapdıklarımızda şüphe olamaz. Mısırın aramızda elçi olması reddedilmiştir.Çünkü Mısır Vâlisi, elçilerimizi haksız yere öldürdü. hapsettiklerini serbest bırakmadı isteğimi yerine getirmedi günahsızları endişe duymadan katletti. *Mısır Vâlisine oğlumuzdur demen ve Sultânu’l-Harameyn diye anmanız doğru olmaz. Mücâvirü’l-Harameyn demeye lâyık değillerdir. Bize dost olmayanı, kendinize dost etmeyiniz. Saltanat nezâkettir Dikkat edilmelidir Biz arzu etsek Mısır’ı fethe her zaman kadiriz.

*Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve Sivas’a geldim Kâfire fırsat vermemek için İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şams giderek Mısırdan intikam aldık. hastalığınızı fırsat bilmedik siz valimizi rencide ettiniz. Adamımız Taharten pişman olduğunuzu yazmıştır. güvendik sulh için mektuplar gönderdik. siz katı bir tutum içerisindesiniz askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz her yerde söylenir
*Elçileriniz yanımızdadır İslam inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönünde iken, Erzincana varmak icap etti. Semerkand’da oğlum askeri ile bana katılacaktır. İsteğimiz askerimiz şehirlerinize girmeden Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâh’ın bize bırakmanızdır Sulha bağlıyım sulhun sûreti Mekke-i Mükerreme’de muhafaza olunsun kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın.


Bayezidın timura mektubu*. Ahmet Celâyir ile Kara Yusufu teslim etmemi istemişsiniz. Hûlâgu iranı ele geçirdiğinde halifenin amca çocukları Kâhire Vâlisi Baybars’a sığındılar Hülâgu’nun Bağdat Vâlisi Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını şehit ettiler. Kaçanlar Kâhire’de kaldı ve Hülâgû onları istemedi Şimdi dostunuz felek tokadını yemişleri himaye etmekle hatırınızı kırılamaz. Hülâgû cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivastan elinizi çekmenizdir. Bu güzel bir işarettir Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve kimseden korkumuz yoktur...*Timûr-i köregen hazretleri, mektubunuz, Sivasta ulaştı.sulha muhalif bir başka mektup Karaman fesatlçıları tarafından verildi antlaşmamızı geciktirdiler Karaman ocağımızın düşmanıdır elçimizi öldürüp, fitneye sebep oldular mektubunuzu sakladılar. rezillikleriyle bizi şüpheye düşürdüler Bu durum yaltaklanma değildir *asla düşmandan yüz çevirmedik Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olana aittir. bir kimse fitneye sebep olursa, Allah’u Teâlâ onun cezasını versin.

murataltug1985 01-26-2018 08:50

Kaynak vikipedi imam Şafii

*İmam İslam hukuku*bilgini ve Şafii mezhebinin* kurucusudur. 767 de Gazzede doğup 19 Ocak 820 de Kahirede ölmüştür Dedesinin dedesi Şâfiî,*Kureyş kabilesinden*ve*sahabe'den olduğu için, Şâfiî adı ile meşhur olmuştur. 54 yaşında vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında türbe*içindedir. Doğumundan sonra babası vefat etmişt Annesi onu iki yaşında,memleketi Mekke'ye götürmüş ve büyütmüştür.*Yedi yaşında Kur'an'ı ezberledi.Mekke'de tanınmış âlimlerden ders almıştır Kendisi bu günleri için Kur'an ezberledikten sonra Mescid-i Haramda fıkıh ve hadis âlimlerinden istifade ettim. çok fakir idik, bir yaprak kâğıt almaya gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiğim meseleleri yazmakta sıkıntı çekerdim.”demiştir.*İmam Şafii daha sonra*Arapça öğrenmek için,*Hüzeyl kabilesine gitti. Ben Mekke'den çıktım. Çölde Hüzeyl kabilesinin yaşayışını öğrendim. birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekkede rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip oldum demiştir.*Gençliğinin ilk yıllarında Mekke'de İslam hukuku öğrendi. Hadis,*fıkıh,*lügât*ve*edebiyatta*yükseldi.
İmam-ı Malik'e talebe oldu İmam-ı Malik'in yanına geldiğinde yirmi yaşlarındaydı. İmam-ı Malikten dokuz yıl hadis öğrendi*İmam-ı Şafiiye Yemen*valisi, Yemende kadılık verdi. Beş yıl bu görevi yaptı Bağdatta *Ebu Hanife'nin talebesi*İmam Muhammed'den ders aldı.İmam-ı Muhammed fıkıh ilmini ve rivayetleri Şafii'ye öğretti.

*İmam Şafii Mekkede inceleme ve araştırmalar yaptı, talebelerine dersler verdi.ilim adamları ondan ilim öğrendi. Mekke'deki ikameti dokuz yıl kadar sürdü. Bağdat'a döndü. Bağdat*İslam âleminin önemli bir ilim merkezi idi. Ahmed bin Hanbel*talebesi oldu Ders ve fetva usulu usul-i fıkıh*ilmi idi. Bağdat'ta el-Kitab-ül Bağdadiyye" eserini yazdı. rivayet ettiği hadisler,*Müslim Tirmizi,* Buharide yer almıştır.
*İmam-ı Şafii, Bağdattaki siyasi ve fikri kargaşalar sebebiyle, ömrünün sonuna kadar mısırda kaldı Müslümanlara yol gösterdi. Onun usulüne ve hükümlerine, Şafii Mezhebi*denildi.*Ehl-i sünnet*itikadında olan müslümanlardan, amellerini ibadetlerini, bu mezhebe göre yapanlara Şafii denir
*İmam şafii Kahire'de*el-Mukattam dağının* eteğinde*Benû Abdülhakem türbesine* defnedilmiştir.*Eyyûbi sultanlarından*El-Melik kabre, 1211de kubbeli* bir*türbe* yaptırmıştır Selahaddin-i Eyyubi*tarafından türbenin yanına büyük bir*medrese*yaptırılmıştır.*İmam Şafii Hadisçi ve nakil ehlidir Şafii'ye göre*hadisler* Kur'ana yakın bir kaynaktır.şöyle demiştir:"Kur'anda kesinlikle yabancı kelime yoktur", buna delil olarak Kur'anın anlaşılsın diye apaçık Arapça ile gönderildiğini söyleyen ayeti (Yusuf: 2) göstermiştir.

murataltug1985 01-26-2018 08:50

Kaynak dinimizislam.com İmam-ı Şafii*

*Cennet ile müjdelenmiş Ehl-i sünnet vel-cemaatin dört büyük mezhebinden Şafii*mezhebinin reisidir.
Adı, Muhammed bin İdris’tir. Dedesinin dedesi Şafi, Kureyş kabilesinden ve eshab-ı kiramdandır Şafii adı ile meşhurdur. Şafi dedesinin adı ile anılmıştır
*767 de Gazze’de doğdu. 820 de Mısır’da vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığındadır beşikte iken babası vefat etmiştir. Annesi iki yaşında onu memleketleri Mekke'ye getirdi. Yedi yaşında Kur'an-ı kerimi ezberledi. Ve ilim öğrendi*küçük yaşta Mekke'de derslere devam etti ilim öğrendi şöyle demiştir: "Kur'an-ı kerimi ezberledikten sonra Mescid-i harama gidip, fıkıh ve hadis âlimlerinden istifade ettim. çok fakir idik, kağıt almaya gücümüz yoktu. Derslerimi ve öğrendiklerimi yazmakta çok sıkıntı çekerdim."*Mekke'deki tahsilinden sonra Arapça öğrenmek için, Huzeyl kabilesine gitti şöyle demiştir:*Mekke'den çıktım.Huzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi idi. Onlarla gezdim, ok atmayı öğrendim. Mekke'ye döndüğümde rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum."

*on yaşında iken, meşhur âlim imam-ı Malik'in "Muvatta" adlı hadis kitabını, dokuz günde ezberledi Gençliğinde kendini ilme verip, ilim tahsil etti. Hadis, fıkıh, lügat ve edebiyatta yükseldi. Mekkeli gençler arasında, ilimde parmakla gösterildi ve dereceye ulaştı.
*Tahsilindeki en önemli safha, imam-ı Malike talebe olmasıdır. imam-ı Malik'den ders almasını şöyle anlatmıştır:*İlk zamanlar Medine'de bulunan Malik bin Enes'in büyüklüğünü ve imamlığını öğrendim meşhur eseri Muvatta"nın bir nüshasını, dokuz günde ezberledim. imam-ı Malikin Uzun boylu ve heybetli bir görünüşü vardı. *ilim öğrenmek istedim Adın nedir, dedi. Muhammed'dir dedim. Ey Muhammed, dedi, ileride şânın olacak, Allahü teâlâ senin kalbine nur vermiştir. Onu masiyetle söndürme! Muvatta'yı ezberledim,imam-ı Malik'e okudum ne zaman, okumayı bıraksam, onu hayretler içerisinde bırakır, ey genç daha oku derdi. Kısa zamanda Muvatta'yı bitirdim."
*İmam şafii İmam-ı Malik'in yanına geldiğinde yirmi yaşlarındaydı. İmam-ı Malik in himayesinde dokuz yıl ilim öğrendi. İlimde yüksek bir dereceye ulaştı Yemen valisi, onu Yemende kadılıkla görevlendirdi Beş yıl bu görevi yaptı Bağdat’a giderek, imam-ı a'zamın talebesi imam-ı Muhammed'den ders aldı. fıkıh ilmini ve rivayetleri öğrendi, imam-ı Muhammed ayrıca İmam-ı Şafii'nin üvey babası idi. İmam-ı Şafii onun ilminden ve kitaplarından istifade etti

*İmam-ı Şafii'İmam-ı Muhammed'den öğrendiğim ilimle, bir deve yükü kitap yazdım. o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım. insanlar ilimde, Irak âlimlerinin, Irak âlimleri de Kufe âlimlerinin çocuklarıdır. Onlar da Ebu Hanife'nin çocuklarıdır." bir babanın çocukları beslemesi gibi, imam-ı a’zam hazretleri de kendinden sonrakileri böylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur.**İmam-ı Şafii, Bağdat’taki dersleri tamamlayıp, Mekke'ye döndü. talebelere ders verdi. ilim adamlarına ilim öğretdi. Mekke'deki ikameti dokuz yıl sürdü.tekrar Bağdat’a gitti.Bağdat islamın ilim merkezi idi. âlimler, imam-ı Şafii'ye hürmet göstermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır. Bağdat âlimleri ondan ders almışlardır. *imam-ı Şafii den hadis dinleyen Hanbel onun talebesi olmuş, ona hayran kalmıştır. Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvalara hayran kalıyordu. Ders ve fetva usulu, kaynaklardan hüküm çıkarma usulü olan, usul-i fıkıh ilmi idi.*Güzel konuşması, ifade tarzı, tesir bakımından güçlü idi. İmam-ı Şafii Bağdat’ta el-Kitab-ül Bağdadiyye eserini yazdı. *İmam-ı Şafii hazretleri, ilim, zühd, marifet, hafıza ve nesep bakımlarından âlimlerin en üstünü idi. Onüç yaşında Harem-i şerif de "Bana istediğinizi sorunuz" derdi. Onbeş yaşında iken fetva verirdi. üçyüz bin hadis-i ezbere bilen imam-ı Hanbel, ondan ders alırdı *imam-ı hanbel imam şafi için, "onu görmeseydim, ilim kapısında kalacaktım. O, dünyayı aydınlatan güneştir, ruhlara gıdadır" Fıkıh kapısını Allahü teâlâ, kullarına imam-ı Şafii ile açtı" İslamiyet’e, Şafii'den çok hizmet eden birini bilmiyorum" Allahü teâlâ her yüzyılda bir âlim yaratır dinini, herkese öğretir*hadis-i şerifinde bildirilen âlim, imam-ı Şafii'dir.

murataltug1985 01-26-2018 08:51

Kaynak dinimizislam.com İmam-ı Şafii*

*Hadis-i şerifte*Kureyş'e sövmeyiniz. Zira Kureyşli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur*buyuruldu. İslam âlimleri bu hadiste, imam-ı Şafii'nin geleceğini bildirmiştir *İmam-ı Hanbel'in oğlu, babasının imam-ı Şafii'ye dua ettiğini görerek sorunca: "Oğlum, imam-ı Şafii'nin insanlar arasındaki yeri, gökteki güneş gibidir. O, ruhların şifasıdır" Eline kalem kağıt alan herkesin imam-ı Şafii'ye şükran borcu vardır" demiştir.*İmam-ı Şafii hazretlerinin rivayet ettiği hadisler, Müslim'de, Ebi Davud, Tirmizi, buhari de yer almıştır.*Şafii hazretleri, Bağdat’a gitdikden sonra, Bağdat’taki kargaşalıklar sebebiyle Mısır'a gidip, ömrünün sonuna kadar kalmıştır. İmam-ı Şafii, imam-ı Malik'in ve imam-ı a'zamın talebesi imam-ı Muhammed'in derslerine devam ederek, ictihad yollarını birleştirdi ictihad yolu kurdu. âyet-i kerime ve hadise bakıp, kuvvetli tarafa göre hüküm verirdi, *kıyas yolu ile ictihad ederdi. ibadetlerde yol göstermiştir. Şafii Mezhebi" denildi. Ehl-i sünnet itikadında olan müslümanlardan, amellerini ibadet ve işlerini, bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara "Şafii" denir.

*Süfyan-ı Sevri İmam-ı Şafii'nin aklı, zamanındaki insanların yarısının akılları toplamından fazladır."*
*Abdullah-i Ensari İmam-ı Şafii'yi çok severim. Çünkü evliyalıkta hangi makama baksam, onu herkesin önünde görüyorum."*İmam şafii Az yer, az uyurdu. "On altı sene yemek yemedim" buyurdu. Sebebi sorulunca, yemek ağırlık verir, kalbi zayıflatır, idraki azaltır, uyku getirir insanı ibadetten alıkoyar. Kulluğun başı az yemektir" buyurdu.
*İmam-ı Şafii'nin siması, gayet güzel ve sevimli idi. Üstün bir zekaya ve kabiliyete sahip idi. efendimizin sünnetine son derece riayet ederdi, ilmi, tevazusu, heybet ve vakarı kalblere tesir ederdi. Kur'an-ı kerim okurken dinleyenler kendinden geçerdi.Orta halli giyinirdi. Heybetliydi yanındakiler su dahi içemezlerdi. Yüzüğünde, (el-bereketü fil-kana'ati) Bereket, kanaat etmektir yazılı idi.*Harun Reşid, Bizansdan vergi alırdı imparator, âlimlerle ruhbanlar gönderdi: "Halife, İmam-ı Şafii'ye ruhbanlara sen cevap ver dedi. Herkes Dicle kenarında toplandı. İmam-ı Şafii seccadeyi omzuna alıp nehre atıp üzerine oturdu ve, "Benimle münakaşa etmek isteyenler gelsin" dedi.
ruhbanların hepsi müslüman oldu. Bizans imparatoru, adamlarının imam-ı Şafii'nin elinde müslüman olduğunu öğrenince; "İyi ki buraya gelmedi. Yoksa herkes müslüman olurdu, dinlerini bırakırlardı" dedi.*ders verirken, on defa ayağa kalktı. Sebebini sorduklarında,Seyyidlerden bir çocuk, kapı önünde oynuyor. Kapının önünde kendisini gördüğüm zaman, hürmeten ayağa kalkıyorum. Resulullahın torunu ayaktayken oturmak reva değildir."

*İmam-ı Şafii hazretleri, İslam uğrunda tükettiği hayatının son anlarını, Kur'an-ı kerimle geçirdi, ömrünün sonuna kadar her gün bir hatim olmak üzere, ayda otuz hatim okurdu. Ramazan-ı şerifte gece ve gündüz birer hatim olmak üzere, altmış hatim okurdu. *vefatının yaklaştığında takatsiz düştü,hatim okuyamadı. okuyan birinden dinlemek arzu ediyordu. Talebesinden huşu içinde dinliyordu. Son nefesini verirken, Dünyadan göçüyorum. Artık ayrılıyorum. Ümit şerbetini içiyorum. Kerim olan Rabbime gidiyorum" buyurdu. Vefatı İslam âleminde büyük bir kayıptı. üzüntü ve gözyaşıydı Kabrinden misk kokusu yayıldı.kokunun tesirinde kalanlar, kendilerinden geçtiler.
*Kahire'de el-Mukattam dağının eteğinde Kurafe kabristanına defnedildi. kabrine bir türbe yapıldı. Türbesindeki muhteşem kubbe, Eyyubi sultanlarından el Kaim tarafından 1211 de yapılmıştır. Selahaddin Eyyubi tarafından türbesinin yanına büyük bir medrese yaptırılmıştır.

murataltug1985 01-26-2018 08:51

Kaynak dinimizislam.com
İmam-ı Şafii*sözleri ve nasihatleri

*Allahü teâlâyı bilen necat (kurtuluş) bulur. Dininde titizlik gösteren, kötülüklerden kurtulur. Nefsini ıslah eden saadete kavuşur.”

*Kim üç şeyi yaparsa imanı kâmil olur 1- Emr-i bil-maruf Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yaymak.2- Nehy-i anil-münker yapmak, yani Allahü teâlânın yasaklarını yapmamak ve yapılmaması için uğraşmak.3- Her işinde Allahü teâlânın dinde bildirdiği hudutlar içinde bulunmak.”*

“Dünyada zahid ol, dünya malına bağlanma! Ahireti isteyici ol, onun için çalış! Her işinde Allahü teâlâyı hatırla. Böyle yaparsan, kurtulmuşlardan olursun. Ruhsat ve teviller ile uğraşan âlimden fayda gelmez.”

“İnsanları tamamen razı ve memnun etmek çok zordur. Bir kimsenin bütün insanları kendinden hoşnut etmesi mümkün değildir. Bunun için kul, daima Rabbini razı ve memnun etmeye bakmalı, ihlas sahibi olmalıdır.”

"İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir. Ama ilmi tevazu için, âlimlere ve insanlara hizmet için isteyen, elbette felah bulur, kurtulur."

"Senden daha çok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına hasretle ölür. İbadeti ve taatı çok olan kimselere gıpta et. Yaşayanlar da sonunda ölecekleri için, onların dünyalıklarına özenmeye değmez."

"Hiçbir kimse yoktur ki, dostu ve düşmanı olmasın. Madem ki böyledir, o halde Allahü teâlâya itaat edenlerle beraber bulun, onları sev."

"İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır."

"Resulullahın ve Eshabının yolunda olmayanı havada uçar görsem, yine doğruluğunu kabul etmem."

"Herkese akıllı denmez. Akıllı kimse, kendisini her türlü kötülükten koruyandır."

"Kalbine ilahi bir nur penceresinin açılmasını isteyen şu dört şeyi yapsın:
1- Günün belli bir vaktinde yalnız kalsın ve huzura dalsın.
2- Midesini pek fazla doyurmasın.
3- Sefih kimselerle düşüp kalkmayı bıraksın, kötü kimselerle düşüp kalkmasın.
4- İlimleriyle yalnız dünyalık arzu eden kimselere yaklaşmasın."

“Dünyayı ve Yaradanını bir arada sevdiğini söyleyen kimse yalancıdır.”

"Hiç bir vakit yoktur ki, ilim mütalaası, hüzün ve kederi yok etmesin, ilmi mütalaa, kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete geçirir, insanda yüce duygular uyandırır.”

Sadık dost, arkadaşının hüzün ve sevinçte ortağı olandır."

"İki kişinin, darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya çıkarması, münafıklık alametidir."

"Haksız sözleri tasdik eden, dalkavuk ve iki yüzlüdür."

"Sadık dost, arkadaşının ayıplarını görünce ihtar eder, ifşa etmez."

"İbret almak istersen, hata sahibi kişilerin akıbetlerine bak da kalbini topla."

"Dünya sevgisi ile Allah sevgisini bir arada toplarım iddiasında bulunmak, yalandır."

"Âlimlerin güzelliği, nefslerini ıslah etmeleridir, ilmin süsü, şüpheli şeylerden sakınmak, yumuşak olup, sertlik göstermemektir."

"Dünya işlerinde bir darlığa ve sıkıntıya düşen kimse, ibadete yönelmelidir."

"Gururlanıp böbürlenmek, adi ve bayağı kimselerin vasfıdır."

"Hizmet edene, hizmet edilir."

"Dostlar ile yapılan sohbetten sevimli bir hareket yoktur. Dostların ayrılığı kadar da gam ve keder veren şey yoktur."

"İlmi sevmeyende hayır yoktur. Böyle kimselerle dostluk ve bağlılığını kes. Çünkü, ilim kalblerin hayatı, gözlerin aydınlığıdır."

"Sadık dost ve halis kimya az bulunur, hiç arama!"

"Bütün düşmanlıkların aslı, kötü kimseler ile dostluk etmek ve onlara iyilik yapmaktır."

"İlim öğrenmek, nafile ibadetten üstündür."


Kaynak dinimizislam.com
İmam-ı Şafii*sözleri ve nasihatleri

"Kendini bilmeyene ilim öğreten, ilmin hakkını zayi etmiş olur. Layık olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmiş olur."

"Resulullahtan sonra insanların en üstünü Hazret-i Ebu Bekir, sonra Hazret-i Ömer, sonra Hazret-i Osman, sonra Hazret-i Ali'dir.” (radıyallahü anhüm)

"İlim öğrenmek için üç şart vardır: Hocanın maharetli, talebenin zeki olması ve uzun zaman."

"Kimin düşüncesi, arzusu, maksadı yemek içmek (dünya) ise; kıymeti, bağırsaklarından çıkardığı kazurat kadardır."

"Dünyada en huzursuz kimse, kalbinde haset ve kin taşıyanlardır."

"Başkalarını senin yanında çekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni çekiştirir."

"Kanaatkâr olmak, rahatlığa kavuşturur."

"Sırrını saklamasını bilen, işinin hakimidir."

"Günlerin beraberinde getirdiği hadiseler, seni tesiri altına almasın. Sen iyi bir insan olmaya bak. Zaman içerisinde gelen musibetler ve belalardan dolayı sabırsızlık gösterme. Dünyanın bela ve musibetleri devamlı değildir.*

*İnsanlar arasında hata ve ayıbın çok olsa bile, ahlakın; iyilik, cömertlik ve vefa (sözünde durmak) olsun, iyilik ve cömertliğin ile, hata ve ayıplarını ört. Cimriden iyilik bekleme. Çünkü Cehennemde, susuz kimseye su yoktur.*

*Dünyanın sevinci de, kederi de, bolluğu da, darlığı da devamlı değildir. Kanaatkâr bir kalbe sahip olduğun zaman, sen ve dünyaya sahip olan kimse eşitsiniz.

*Ölüm, kimin yanına gelirse, artık onu ölümün elinden kurtaracak ne yer ve ne de gök vardır. Gerçi Allahü teâlânın yarattığı şu yeryüzü geniştir. Fakat, bir kere Allahü teâlânın hükmü gelince, feza bile dar gelir. Ölümün asla devası (ilacı) yoktur."

"Başımda ağaran saçların ortaya çıkmasıyla, nefsimin ateşi sönüp gitti. Başımda beyaz saçların yanmasıyla, benim gecem oldu. Çünkü bunlar, ölümün habercileri idi. İhtiyarlığın habercileri yanaklarıma indikten sonra, ben nasıl rahat yaşarım,

*insanın ömrünün en iyi kısmı, ihtiyarlıktan öncekidir. Halbuki, gençliği yok olan bir nefs, yok olmuş demektir, insanın rengi sararıp, saçları ağardığı zaman, güzel ve tatlı günleri de, o güzellik ve tatlılığını kaybeder.

*Yeryüzünde büyüklenerek yürüme. Çünkü, bir müddet sonra bu yer, seni de içine çekip alacaktır."
"Sefih ve cahil bir kimse konuşunca ona cevap verme. Sükut, ona cevap vermekten daha hayırlıdır."

"Öğrenmenin acısını bir müddet tatmayan, hayatı boyunca cehaletin zilletini yudumlar."

"Bütün düşmanlıkların sevgiye dönüşmesi umulur. Fakat hasetten dolayı olan düşmanlık böyle değil."

"Allahü teâlâyı sevdiğini söylersin, halbuki, Ona isyan edersin. Böyle sevgi olmaz. Eğer sevginde samimi olsaydın, Allahü teâlâya itaat ederdin. Çünkü seven, sevdiğine itaat eder."

"Senden görüşünü istemeyene, görüşünü verme. Çünkü böyle yaparsan, övülmediğin gibi, görüşün de o kimseye fayda vermez."


"Müslümanların önderi imam-ı a'zam Ebu Hanife, memleketleri ve içerisinde yaşayanları, ilmiyle verdiği hükümlerle süsledi. Doğuda, batıda ve Kufe'de onun bir eşi yoktur. Allahü teâlâ ona rahmet eylesin."

"İlim öğren, kimse âlim olarak doğmaz, ilim sahibi ile cahil bir olmaz."

"Bir kavmin büyüğünün ilmi yoksa, herkes ona yönelip geldiği zaman o küçüktür. Kavmin makam ve mertebe sahibi olmayan ve ilim sahibi olan küçüğü, ilmi meclislerde kavmin büyüğüdür."

"Sana gelene sen de git. Sana kötülük ve eziyet edene sen eziyet etme."

"Ey insan, dilini muhafaza et, seni sokmasın. Çünkü o, büyük bir yılandır. Kabirlerde, kahraman ve cesur kimselerin bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinip, dilinin kurbanı giden nice kimseler vardır."
"Hakkı doğruyu kim söylerse söylesin kabul ediniz."

murataltug1985 01-27-2018 08:01

Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*

Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin."

murataltug1985 01-27-2018 08:02

Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
Sirhindi İMÂM-ı RABBÂNÎ(إمام ربّاني)

Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye kolunun kurucusudur 26 Mayıs 1564 Doğu Pencap’taki Serhind de doğdu. Nakşibendiyye tarikatındandır İmâm-ı Rabbânî ilâhî bilgilere sahip âlim ve “müceddid-i elf-i sânî” hicrî II. binyılın müceddidi unvanlarıyla tanınır.*Soyunu hz ömere dayanır Kâbil asıllı bir aileye mensuptur. babası Çiştiyye ve Kādirî şeyhi idi.Ahmed-i Sirhindî öğrenimine babasının yanında başladı. Çiştiyye ve Kādiriyye tarikatlarına katıldı vahdet-i vücûdu eleştirdi hadis, tefsir, ve aklî ilimler okudu. Öğrenimini tamamlayıp memleketine döndüğünde on yedi yaşında idi. *Bâbürlü Hükümdarı Ekber Şah’ın sarayına girdi. Feyzî-i Hindî ve Ebü’l-Allâmî adlı iki kardeşle dostluk kurdu. Ebü’l-Fazl’ı, peygamberden şüpheye düştüğü için eleştirdi. Fazl’ın Sünnî âlimlere hakaret etti Sirhindî ilk eseri nübüvve’yi kaleme aldı. Şeyh Sultan’ın kızıyla evlendi. İbnü’l-Arabî’nin eserlerini okudu. Babasının öldüğü yıl 1598 de hacca gitmek üzere Sirhind’den ayrıldı.

*Delhi’de, Nakşibendiyye tarikatını Hindistan’da yayan Hâce Bâkī-Billâh ile karşılaştı. Sirhindde inzivâya çekildi. Bu hal zâil olunca Bâkī-Billâh ile mektuplaşmaları Mektûbât eserini oluşturdu Mektûbât’ta Bâkī-Billâh’a yazılmış yirmi altı mektup vardır Bâkī-Billâh oğullarının mânevî eğitimi için onu görevlendirdi ve vefat etti. Rabbani kısa bir sürede şeyhin en önemli halifesi konumuna geldi.
*Rabbani Bâbür Hükümdarı Cihangir tarafından, mânevî makamının yüksekliği ve ilk üç halifeyi aştığından dolayı sorgulanmak üzere Agra’ya getirtildi. Cihangir, onu Gevâliyâr Kalesi’ne hapis etti rabbani iftira ve kötülemelere maruz kalmıştı baskıları kabul etmedi Sirhindî hükümdar Cihangir tarafından kibirle suçlandı tüm baskı ve işkencelere rağmen rabbani, hükümdar önünde secde etmedi*İmamı rabbani Sirhindî, hapse girdikten sonra kendi arzusu ile sultanın sarayında kaldı. sultanla İslâm’ın prensiplerinden “bir kıl kadar ayrılmadan olağan üstü sohbetler yaptı. aklı, âhireti inancı, peygamber ve müceddidleri konuşdu saraydan ayrıldıktan sonra kendisini sultanın “dua ordusu”nun değersiz bir neferi olarak tanımlayarak sadakatini ifade etmiştir *20 Kasım 1624 te vefat eden imamı rabbani Ahmed-i Sirhindî Sirhind’de defnedildi. Ardında sayısız halife, ve Nakşibendîliğin Müceddidiyye kolunu yaydı. Sirhindî’nin Nakşibendiyye tarikatına katılması maneviyatının temelini oluşturdu tarikatın üstün yanlarını saydı*Nakşiler Hz. Ebû Bekir’e ulaşan bir silsileye sahiptir Hz. Ebû Bekir, Sirhindî’ye göre peygamberden sonra en mükemmel insandır; onun temsil ettiği sıddîkıyyet makamı en yüksek velâyet makamıdır en yüksek makam nübüvvet makamı ile bağlantılıdır.

*Hz peygambere vahiy yoluyla gelen her şey hz ebu bekir sıddîka ilhamla gelir.vahiy melek yoluyla getirildiği için hatasızdır, ilham ise zannîdir; kalp hata ve fesada müsaittir nefisle bağlantılıdır. sıddîk, peygambere yakınlığından ulaşamayacak bir ruhaniyete sahibidir. Ebû Bekir, Sıddîklığını ve ruhaniyetini mânevî nesli Nakşibendîler’e miras bırakmıştır *ruhî uyanıklık Nakşibendî dervişine semâı, ve mevlid okumayı terkettirir Sirhindî Nakşibendîler’in bu fiilleri yaptıklarını, halvet derencümen” ilkesine aykırı olan kırk gün çileye girdiklerini söyleyerek onları eleştirmiştir *Başlangıçta Sirhindî vahdet-i vücûd ve tevhîd-i vücûdî anlayışına bağlıydı. Sirhindî bunu babasından öğrenmiş, Nakşibendîlerce kabul edilen tasavvuf anlayışını iyice sindirmişti: mübarek tarikata intisaptan sonra tevhîd-i vücûdî bana tamamen âşikâr oldu ... Şeyh İbnü’l-Arabî’nin mârifetinin incelikleri bana zâhir oldu tecellî-i zâtî ile şereflendirildim ki bu makam mânevî terakkînin son mertebesidir; onun ötesinde sadece hiçlik vardır”

murataltug1985 01-27-2018 08:02

Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
Sirhindi İMÂM-ı RABBÂNÎ(إمام ربّاني) görüşleri

*Sirhindî vahdet-i vücûd anlayışını tasavvuftaki ileri mertebelerden görüp uzaklaşmış Vahdet-i vücûd makamını aşıp hâdisleri Allah tarafından yaratılmış gölgeler makamına geçtiğini, birçok büyük şeyhin makamın ötesine geçmede isteksiz olduğunu söyler. Ona göre tassvvuf makamı vahdet-i vücûda benzemektedir. *Sirhindî kemâlin bu makamda olduğunu Allah’ın inâyetiyle makamın üstünde abdiyet makamına eriştiğini, makamın mükemmelliğini gördüğünü, tövbe ettiğini, abdiyetin en yüce makam olduğunu, Kur’an ve Sünnet yoluna erenlerin keşişleriyle ispatlandığını yazar Sirhindî, vahdet-i vücûd ve zılliyyet makamında bulunmaktan ötürü tövbe etti
*vahdet-i vücûd ve diğer makamlar sûfînin tecrübesine bağlıdır makamlar sûfînin abdiyet makamına ermesiyle hükümsüz kalır. Bu sebeple hata, vahdet-i vücûd makamından değil ondan ilerideki makamları algılayamamaktan kaynaklanır. Sûfînin birleştiriciliği şühûd meselesidir. vahdet-i şühûd vahdet-i vücûddan daha doğru bir ifadedir İlâhî sıfatlar zâhirde değil gerçektir allah zâtın gölgeleridir, ondan farklıdır. Kâinat sıfatı diğer sıfatlardan farklı bir varlığa sahiptir

*Sirhindî hiçbir zaman İbnü’l-Arabî muhalifleri arasında sayılamaz. “Biz Muhammed-i Arabî sözlerine muhtacız, Muhyiddin İbnü’l-Arabî veya Sadreddin Konevî sözlerine değil; biz nassa bakarız, fassa değil; fütûhât-ı Medeniyye bizi el-Fütûĥâtü’l-Mekkiyye’den müstağni kılar” sözleri, İbnü’l-Arabî’ye tutkunluklarından dolayı onun eserlerini yüceltip Kur’an ve Sünneti ihmal edenlere yöneltilmiş bir eleştiridir*Sirhindî, İbnü’l-Arabî hakkında, “Allah’ın evliya ve makbul kullarındandır; nasıl olur da o hatadan dolayı reddedilebilir?” diyip İbnü’l-Arabî’den sonraki tasavvuf hakkında eserler kaleme aldı Sirhindî de onun kelimelerini sıkça kullanmıştır. Sırf bundan dolayı İbnü’l-Arabî mektebinden sayılabilir.*Sirhindî’nin tasavvuf anlayışında nebî aynı zamanda velîdir. Nübüvvet velâyettir Velîlik nebîliğin içindedir. Peygamber, Allah’a yakınlığı ve zikri sebebiyle velî, insanlarla muamelesinde ise nebîdir. *velînin velâyeti nebînin velâyetinden farklıdır nebînin Allah’a yakınlığında çabasında ilerlemesinde değişim ve eksilme söz konusu değildir. rüya ve keşifler nebîler ve velîlerde ortaktır nebîlerin kendilerine has bir vahiy alış şekli vardır; bu dinin temelini oluşturur. Bundan dolayı nebî olan velî nebî olmayan velîden üstündür.

*Sirhindî’den önceki mutasavvıflara göre nebînin davranış kaynağı insanlarla ilişkileri, velînin kaynağı Allah’a yakınlığıdır. Sirhindî bu yaklaşımı reddetmiştir. Ona göre nebî, nebîliği nedeniyle sadece insanlarla değil aynı zamanda Allah ile ilişki içersindedir; iç dünyasında Allah ile, dış dünyasında insanlarladır. *Sadece insanlara yönelenler nasipsiz lânetlilerdir, halbuki peygamberler mahlûkatın en hayırlılarıdır. nübüvvet kül, velâyet ise onun içindeki bir cüzdür peygamber tarafından getirilen şeriat her şeyi kuşatır tabiat ve tarikattan üstündür
*tarikat şeriatın özü ve derecesidir bir mertebedir tarikat şeriattan üstün değildir tarikat şeriatın hizmetçisidir Şeriatın üç kısmı vardır: İlim, amel ve ihlâs. Bunlar bir arada bulunmadıkça şeriat tatbik edilmez. *Sûfîleri toplumdan ayıran tarikat şeriatın bir hizmetçisidir görevi ihlâsı kemâle erdirmektir. Tarikata intisap etmekten maksat yalnızca şeriatı mükemmelce yaşamaktır, şeriata ilâve ve yeni şeyler ortaya koymak değildir

murataltug1985 01-27-2018 08:03

Kaynak tdv islamansiklopedisi.info
Sirhindi İMÂM-ı RABBÂNÎ(إمام ربّاني) görüşleri

*Ebû Dâvûd’un her asrın başında Allah’ın ümmete dinini ihya edecek birisini göndereceğini ifade eden hadis.Sirhindî’ye göre asrın müceddidi başka, binyılın müceddidi başkadır fark yüz ile bin arasındaki fark gibidir ve fark büyüktür buna göre her binyılda ülü’l-azm bir peygamber gönderilmesi gerekirdi şimdi ihtiyaç duyulan, ümmetlerdeki ülü’l-azm peygamberlerin yerini tutacak mârifeti tam olan bir âlim ve âriftir *Kendi zamanını tam bir karanlık olarak gören Sirhindî’ye göre karanlık, Hz. Peygamber’in velâyetini nübüvvetinden üstün gören ve şeriattan ayrılanlarca temsil edilmektedir bininci yılın müceddidine duyulan ihtiyaç, bozulmadan ve olgunlaşmadan kaynaklanmaktadır. Çünkü I. binyıl II. binyılın müceddidine namazın kemâlâtı” peygamberlerin nurundan istifadeyi ve ilim elde edilmesini mümkün kılmıştır.

*müceddidin vazifesi, zamanın geçmesi sebebiyle aşınmış veya bozulmuştur mücehhit dini tahrip etmeden nebevî bilgi yoluyla izah etmelidir. ilimlere ve mârifete sahip olan binyılın müceddididir; ispata gerek kalmadan ilâhî zâtı sıfatlar, fiiller, onun mânevî hallerini anlatır tecelliyat ve zuhûrattaki ilmi sûfîleri ve âlimleri aşarak geride bırakır; onların ilmi müceddidin ilmiyle mukayese edildiğinde çekirdeğe nisbetle kabuk gibi kalır *Sirhindî, Hz. Peygamber’in ümmeti hakkında söylediği şu hadisi söyler: “Ümmetimin evveli mi âhiri mi daha hayırlıdır bilmiyorum.” Kendisini sonuncularla özdeşleştiren Sirhindî’ye göre sonunculuk” Hz. Îsâ’nın ve Mehdî’nin de şehâdet ettiği gibi II. binyılın girmesiyle başlamıştır *Sirhindî Kimse Hz. Muhammed’e has olan ululuğa ortak olamaz o bunu ümmetinden birine bahşetmiştir Sirhindî kendisini “nübüvvet sofrasının bakiyesinden beslenen bir tufeyli” olarak tanımlar.
*Hindistan’a peygamberler gönderildiğine inanan Sirhindî, nübüvvet nurunun meşaleler gibi parladığının farkedilebilmekte olduğunu söyler. Ona göre peygamberlerden bir kısmının ümmeti yoktu, diğerlerinin ise mütevazi takipçileri olmakla birlikte ümmet oluşturmak için asgari sayı olan dörde ulaşamamıştır. *Hindistan’da küfrün önde gelenlerinin taşkınlığı nübüvvet nurunndan beslenmiştir; çünkü lânetlilerin kör akılları ilme ulaşmaktan âcizdir. Onların yaratıcı hakkındaki bilgileri hurafeyle karışmıştır

*Sirhindî, İslâm’a girmeden önce Nakşibendîye katılmak isteyen bir Hintli’ye tevhidi açıklamış tevhidin Hindû şirki ile hiçbir şekilde telif edilemeyeceğini söylemiştir.Hindûlar’la münazaraya girmemiş vonları hidayete er-dirmek çabasında olmamıştır
*Sirhindî, kendisini Nakşibendiyye’nin ihya edicisi görmüş ve tarikatı fikirleriyle zenginleştirmiştir. Müceddidiyye’nin kolay yayılmasına tesir eden en önemli husus, şeriatın başka bir şeye ihtiyaç duymamasıdır Bu vurgu tarikatın ulemâsına cazip gelmeiş medrese ve tekke kaynaşmıştır.
*Orta ve Batı Asyada Sirhindî’ye gösterilen ilgi vahdet-i şühûdu ile değil Sirhindî’nin mirası metinleri silsilesi ve Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye koluna dayanır Halifeleri ve oğlu Muhammedin çabalarıyla Müceddidiyye batıda Haremeyn’e, Suriye’ye, Osmanlı topraklarına ve kuzeyde Mâverâünnehir’e yayılmıştır. Müceddidiyye, Nakşî geleneğinin kollarındandır
*Birçok çağdaş müellif, Mektûbât’ta Sirhindînin müceddidlik rolünü siyasî ve sosyal reform olarak yorumlamıştır. Bu yorum, Sirhindî’nin tasavvufî ile sonraki dönemlerde ortaya çıkan ıslah kavramlarının karıştırılmasındandır bunlar Nakşibendîliğe katılmasından öncedir. zamanımızdaki bir zalim” olarak bahsettiği Ekber Şah’ı ulemâya zulmetmek, Hindistan’da inek kesmeyi yasaklamak, müslüman camilerini mahvetmek ve kâfirlerin mâbed ve bayramlarını onurlandırmakla suçlamıştır. *Cihangir 1605 te tahta çıkmasını yeni bir dönemin başlangıcı görmüştür. Sirhindî, küfre ve özellikle onun tezahürü olan Hinduizm’e düşmandır. zaruret hali dışında kâfirlerle her türlü muameleden kaçınılmalıdır

murataltug1985 01-27-2018 08:03

Kaynak vikipedi.com
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî

*İmâm-ı Rabbânî*Hindistan'da yaşamış*İslâm*âlimi*ve*tasavvuf önderidir
26 Mayıs 1564 te Serhendde doğmuş,*Babür İmparatorluğu zamanında 20 Kasım 1624 te
Serhend Pençap, Hindistan ta ölmüştür
Hz Hattab'ın soyundan geldiği için 'el-Fârûk' lakabını almıştır. 1624 te 60 yaşında vefat etmiştir. Nakşibendî*tarikatının mensubudur Kadiriyye,*Çeştiyye*gibi tarikatlarda saygın bir yeri vardır.*Nakşbendiyyenin Müceddidiyye*kolundandır.
*Babası ve*Bâkî Billâh*gibi âlimlerden dersler aldı İslâmî konular ve tasavvufu öğrendi *şeriatsız*bir tasavvuf anlayışı olamaz şeriat kuralları yerine getirilmelidir derdi. Yirmi yaşlarında Bâkî Billâh'ın müridi oldu. Kendisine Bâkî Billâh tarafından* icazet*ve*halifelik*verildi.*Ekber Şah'ın İslâm'a karşı tahrip ve yeni din oluşturma çabasına karşı mücadele verdi ve Ekber Şah'ın Dîn-i İlâhî*adlı oluşumunun yaygınlaşmaması İmam-ı Rabbânî'nin başarısıdır Ekber Şahın oğlu*Cihangir Şah, ordudaki mürit*sayısı artan Rabbânî'yi hapse attırdı bir sene sonra hapisten çıkararak sohbetine aldı.

*imam Rabbânî, mürşitler*yetiştirdi Hindistanda halkı irşat etti.*Ehl-i Sünnet*inancıyla tasavvufu*genişletti. Mektuplarıyla tecrübeleriyle sûfîlere*kaynak oldu Rabbânî, ikinci bin yılın*mücedditi*ve*müçtehit*kabul edildi İslâm hükümleri ile tasavvufu birleştirdiğinden kendisine 'Sıla' ismi verilmiştir.*İmam Rabbânî, Dünya ve Âhiret'teki kurtuluşun ancak Ehl-i Sünnet'e uymakla olduğunu bildirmiştir. ilim tahsilini emretmiş,* yobazlıkla mücadeleye önem vermiş, dîni cahillerden öğrenmeyi men etmiştir. kitap okumayı, ilim ve fıkıh öğrenmenin gerekliliğini anlatmıştır.*iman ve Kur'an ahlâkını , Allah'ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, ihlası, ruhu, şeytanla*ve nefsle cihadı peygamberler ve dört halifeyi anlatmış Müminlerin bölünmüş olduğunu sadece Ehl-i Sünnet'e uyanların kurtulacağını söylemiştir. Birlik olunması ve Müslümanlığın yayılması üzerinde durmuştur.*Ehl-i Sünnette ikinci bin yılın yenileyicisi kabul edilmiştir. 63 yaşında doğduğu şehirde vefat eden Ahmed Sirhindî'nin türbesine bölgesinde*Ravzayı Şerif denir.Mektûbât adlı eserinde Kelam* ve*fıkıh* bilgilerini, tasavvufun mârifetlerini açıklamıştır. Mektubat Necip Fazıl Süleyman Teymuroğlu Hüseyin Hilmi Işık tarafından türkçeye çevrilmiştir Ehli sünnete aykırı olan Râfızîliği reddetmiştir

murataltug1985 01-27-2018 08:03

Kaynak tatlıaşkım.com
Hun İmparatoru başbuğ Attila

*Büyük Hun İmparatoru 395 te doğdu. Hun Devleti kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 te kardeşi Bledu ile taç giydi kardeşinin öldürülmesiyle Tunadan Çin Seddi'ne imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.*Büyük İskender gibi dünyaya hâkim olmak ihtirası ile doluydu büyük emelini gerçekleştiremedi. tarihin tanıdığı en ünlü cihangirdi Gençliğinde barış için Roma'da rehin tutuldu Roma kültürünü karakterlerini ve Latince'yi de öğrendi önce Bizansa yürüdü. aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. *Vergisini ödemeyen bizans imparatoruna, bunu pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, İstanbul kapılarına kadar tüm bölgeyi ele geçirdi. Bizanslıların vergisini iki katına çıkardı İstanbul'u kuşattı Bizans İmparatoru III. Valentinianus, Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Kuşatma sonuçsuz kaldı. İmparator suikastçinin kafasını kestirip Attilâ'ya gönderdi

*Valentinianus'un evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşini , rahibe olarak kapatdığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü ile gönderdi Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısını istedi. Valentinianus, kara kara düşüncelere daldı.Bizans'ı kapladı. Doğu Romada tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı,**Attilâ'nın emeli Batı ve Doğu Romanın birleşmelerini önlemekti. İki cephede savaşmak istemiyordu. Batı Roma'ya yürüdü. hallaç pamuğu gibi attı, Papa III. Leon, Attilâdan ricada bulundu. yalvardı. Papanın bu yalvarışıyla Romalılar ağır bir vergiye bağlandı.Sekiz yıl içinde Avrupayı istila etti Avrupaya korku ve dehşet saldı son derece âdil bir hükümdardı*Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Attilâ bir istilâcı değil yaman ve mükemmel bir hükümdardı. Tarih milletine düzen verdi dünyada posta teşkilatını kurdu .Attilâ'nın ilk eşi ve Arıkan idi. bir kaç kadınla daha evlendi Macaristanda İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Evlendiği gecenin Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. *Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddeti kanamadan mı, hastalıktan mı, yoksa bir suikastlemi olduğu anlaşılamadı.*
Cenazesi, büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta kondu demir bir mahfazanın içinde toprağa verildi.kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, vasiyet etmişti. mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurularak öldürüldü.


All times are GMT +3. The time now is 08:57.

Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
AK Parti Forum 2007-2023