![]() |
#1 |
![]() ![]() Tekkede, Hakk’a yol arayan bir derviş, elinde tespih Allah’ı zikretmektedir. “Ya Rahman, Ya Allah. Ya Rahman, Ya Allah. Ya Rahman, Ya Allah.” Böylece gönül fezasında derinleşirken, şeytan ve nefis araya girer. Dervişin canı “nar” çekmeye başlar. Nar ki Arapça’da “rumman” demektir. Ne etse bir türlü narı aklından çıkaramaz. Dilinde Rahman, kalbinde rumman. Rahatsız olur derviş. “Bari” der, “Çarşıya gidip bir nar yiyeyim. Şu kör nefsi susturayım da sonra gelip Rabbimi, Rahman’ımı hem dilimle hem kalbimle anayım.” Bu niyetle tekkeden çıkar, çarşıya yönelir. Yönelir ama iki adım atmadan arkadan gelen birinin “Ohhh! Elhamdülillah!” sesiyle olduğu yerde kalır. Çünkü hayatında hiç bu kadar derinden, hiç bu kadar samimi bir “hamd” işitmemiştir. Döner, bakar. Gördüğü ise şok eder dervişi. O derin hamdin sahibi, yerde acılar içinde kıvranan, adeta bir insan enkazıdır. Derviş, adamın yanına varıp, hayretle sorar: “Kardeşim, der, herbirimiz hangi halde olursak olalım Allah’a hamdetmeliyiz, doğru. Ama, Allah için bana söyler misin, şu perişan halinle seni bu kadar gönülden Allah’a hamd ettiren sebep nedir?” Adam cevap verir: “– Evet, yaralıyım, hastayım, perişanım ama bir kere daha Allah’a hamdolsun ki hayatımda hiçbir zaman “Rumman” arzusuyla da Rahman’ı terk etmiş değilim.”
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|