![]() |
#1 |
![]() ![]() HASAN CELAL GÜZEL RADİKAL Sevgili okuyucular, bugün Ramazan’ın üçüncü günü... Gönüller mesrur, bakışlar mahzun, dudaklar mühürlü. Halkın büyük çoğunluğu oruçlu; geri kalanı da oruç tutana saygılı... Cenab-ı Allah, ‘Oruç benim içindir, mükâfatını ben vereceğim’ buyurmuş. Durumu müsait olan bütün müminler Allah’ın rızasını kazanmak için oruç tutuyorlar. Bizim insanımız, oruç ibadetine ayrı bir önem ve değer vermiştir. Sadece namaz kılan dindar kişiler değil, toplumdaki değişik siyasî ve sosyal görüşlere sahip fertler de oruç tutarlar. Bunda, örf, âdet ve an’aneler ile toplumdaki kınama duygusunun da tesiri olduğu düşünülebilir. Ancak, cemaatten cemiyete doğru süratle değişen sosyal yapıda, bu nevi gelenekten doğan etkilerin azalmasına rağmen, dinî değerlere karşı ilgi artmaktadır. Lâkin bu olguyu ‘muhafazakârlaşma’, hele modernleşme karşıtlığı olarak anlamak yanlıştır. Yapılması zor bir ibadet olmasına rağmen, nüfusun en az yüzde 80’inin isteyerek, severek oruç tutması, ancak orucun verdiği manevî haz, lezzet ve huzurla izah edilebilir. Milletimizin varlığını ve birliğini devam ettiren sosyal adalet ve dayanışma gücünün sırrı ve anahtarı oruçtur. *** Türkiye’de, ‘Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Kimliği’ ve ‘Türk Kimliği’ son derece önemli üst siyasî kimliklerdir. İlkini ‘resmî’ ve mesafeli bulabilir; ikincisini de, kasten veya cehaletle etnik kimlikle karıştırıp hoşlanmayabilirsiniz. Lâkin, ‘Müslüman Kimliği’ni, -lâikliğe aykırı bulma hamakatını gösteremezseniz- toplumun yüzde 98,8’inin birleştiği müşterek kimlik olarak alabilirsiniz. Elbette bu durum, toplumun yüzde yüzünün üzerinde birleştiği (birleşmesi gereken) ‘Vatandaşlık Kimliği’nin ve bu çerçevedeki ‘Türk Kimliği’nin önemini, değerini ve zorunluluğunu azaltmayacaktır. Türkiye’de ‘Müslüman Kimliği’ bölücü ve ayrımcı değil, birleştirici olmuştur. Lâikliği yanlış yorumlayan dar kalıpçı ve dogmatik çevrelerin farklı görüşleri haricinde, bu gerçeği kabul etmeyen yoktur. Osmanlı’nın son döneminde gerçekleştirilen nüfus sayımlarında sadece ‘Müslim-gayrimüslim’ tasnifinin yapılmış olmasının sebebi budur. Devletimizin siyasî kuruluşunun hukukî belgesi mahiyetindeki Lozan Antlaşması’nda da, bu sebeple sadece ‘gayrimüslim azınlık’ kabul edilmiş; İslâmın çeşitli uygulamaları, soy ve dil farklılıkları, uzun ve şiddetli tartışmalardan sonra, ‘azınlık’ sayılma sebebi olarak görülmemiştir. *** Daha önce de yazdığımız gibi, uzmanların ortak görüşlerine göre ‘kültür’, hayat tarzını, yaşama biçimini gösterir. Türkiye’de bu anlamda kültür farklılıkları son derece sınırlıdır. Türkiye’nin kültürel zenginliği, birbirinden farklı çeşitli kültürlerin, yani ‘çokkültürlülüğün’ zenginliği değil, aynı ortak yaşama biçiminin zengin çeşitliliğidir. Türkiye’deki kültürün temelinde İslâmî değerler yatar. Kürt kardeşlerimizin tamamı da koyu dindar Müslüman’dır. İslâmî değerlere çok önem verirler ve genellikle ibadetlerini edâ etmeye çalışırlar. Hele Ramazan orucu konusunda çok hassastırlar. Bugün, Güneydoğu’da ücra bir köyde iftara misafir olarak gitseniz, sizi ağırlamak için nasıl çırpındıklarını görürsünüz. Kürtleri, Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin bir parçası yapan en önemli özellik, ortak ‘Müslüman Kimliği’dir. Merhum Özal da, Başbakan Erdoğan da bu gerçeği görmüşler; İslâmın millî birliğin çimentosu olduğunu idrak etmişler ve Güneydoğu halkı tarafından benimsenip sevilmişlerdir. Bu mübarek Ramazan gününde, Trakya’da, Marmara’da, Ege’de, İç Anadolu’da, Karadeniz’de, Akdeniz’de herhangi bir şehirde, kasabada ve köyde yaşananlarla Doğu’da ve Güneydoğu’da yaşananlar, yani kültürler arasında hiçbir fark yoktur... Ezanlar okunur, iftarlar yapılır, akşam namazları ve teravihler kılınır, davullar çalınır, sahurlara kalkılır, iftar dâvetleri verilir. Yardımseverlik ve komşuluk ilişkileri de her yerde aynıdır. Yenilen yemeklere, söylenen türkülere, yakılan ağıtlara bir bakınız, hiçbir fark göremezsiniz. Ekmeğe ‘nân’ demek kültürel farklılık sayılır mı?... *** En büyük ‘açılım’, sevgi ve kardeşlik bağlarının güçlendirilmesidir. Bunun da yolu ayrılıktan değil birlikten geçer. Bu mübarek ayda, geliniz bütün bu tartışmaları bir kenara bırakalım. ‘Farklılıkları’ değil, ‘benzerlikleri’ konuşalım. Göreceğiz ki, bin yıldır beraber yaşayan bu insanlarla çok az farkımız, buna mukabil çok fazla benzerliğimiz var. Paylaştığımız ortak değerlerin yanında, farklı özelliklerimiz devede kulak kalır. Sadece Kürtleri değil, Lozan’da farklı statü içinde yer alsalar da, ülkemizdeki Ermenileri, Yahudileri ve Rumları da kucaklayalım. Onları da, iftar sofralarımızın bereketine ve Ramazan’ın huzuruna ortak edelim. Türkiye’nin dışındakiler bizim için hangi hesaplar içinde olurlarsa olsunlar, aldırmayalım. Ramazan’ın huzuru ile birliğimizi ve dostluğumuzu güçlendirelim. Ramazanınız mübarek olsun sevgili okuyucularım.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|