![]() |
#1 |
![]() Asırlar önce, Mekke'nin tozlu-topraklı sokaklarında Habeşli Bilal'in "Ahad" sesinde gizliydi şehadet sevdası. Derken Sümeyye'nin şehit edilmesiyle vuruluyordu yeryüzünün göbeğine şehadetin damgası. Ardından aynı yollara Yasir'ler, Hamza'lar, Mus'ab ibnu Umeyr'ler düştüler şehadet aşkıyla birer birer. Cemuh'un oğlu Amr'ın sesi yükseliyordu Uhud eteklerinde: "Ben şehadeti istiyorum, ben şehadeti istiyorum" diyor ve en yüce sevgiliye böyle kavuşmak istiyordu. Durduramamıştı kimse onları. Ne Hamza'yı ne de Sümeyye'yi. Nice şehidler düştü cennetin ta ortasına. Durur muydu bu kervan, durur muydu yeryüzünün çağdaş Ebu Cehil'lerine, Ebu Leheb'lerine karşı açılan direnişin dalgası. Bilmiyor muydu kara toprak Ebu Cehil'ler var oldukça Sümeyye'ler de olacak. Dar gelmişti bize İsmailiye, İskenderiye ve Kahire sokakları. Davamızı ötelere daha ötelere götürmek istiyorduk. Arkadaş olmuştu bizlere Kahire'nin sokakları, mahalleleri. Beraber giderdik sohbetlere, konferanslara. Tanıyordu Kahire Hasan el-Benna'yı, Seyyid Kutub'u ve Abdülkadir Udeh'i; hem de çok iyi tanıyordu, bizleri Kahire'nin çocukları... Yakalamaz mıydı kutsal şehadet bizi, Şubat'ın soğuğunda, Kahire'nin soğuk betonlarında, 1949 senesinde. Selam sizlere ey Hamza, ey Cemuh'un oğlu Amr. Yanınızdadır şimdi şehid el-Benna. Durur muydu zalim krallar ve durur muydu o kutlu şehadet kervanı. Şehid lazımdı davaya, can lazımdı. İpe giderken Prof. Dr. Şehid Seyyid Kutub, zalimlerin kara yüzüne imanın ve şehadetin darbesini vuruyordu. Mesaj bırakıyordu geride kalan profesörlere, mütefekkirlere. İmanı yüceltiyordu, Allah'ın adını yüceltiyordu ipe giderken. Münafıklara karşı imanın ne olduğunu gösteriyordu sehpalarda. Dava durmadı, durmayacak ey arkadaşım. Gitmemiş miydi, düşmemiş miydi bu yola Nakşibendi Şeyhi, Şeyh Said. O: "Gam yemem ve asla gam yemeyeceğim" diyordu. Çünkü diyordu: "Ölümüm Allah ve din adına olduktan sonra.". Altmışında yetmişinde Sallandı sehpalarda şehadet sevdalıları. Ey Şeyh, düşmedi düşmeyecek bu sancak, çünkü geride nice Zeyd ibnu Harise'ler, Abdullah ibnu Revaha'lar, Cafer ibnu Ebu Talib'ler var. Ve gerçekten düşmedi şehadetin kutlu sancağı. Ey Abdullah Azzam, senin Hindukuş'ların eteğinde yağmur ve şimşek sesleri arasında çadırda verdiğin cihad ve şehadet derslerini hatırlıyorum hem de çok iyi hatırlıyorum. Biz yapacaklarımızı söylemeliydik. Yaptıklarımızı söylemiştik, anlatmıştık nice coğrafyalara. Şehadeti önce ders olarak işlemiştik ey Abdullah Azzam ey cihad öğretmeni. Ve ardından Hindukuşların eteklerinde şehadet müderrisi şehadete kavuşuyordu. Yazdıkların ders olacak, kitap olacak ey şehid. Ve okunacak bu kitaplar, bu dersler ömrünün baharındaki yiğitlerin önünde. Fatih sokakları, Fatih caddeleri seni arıyor ey Metin. Ey şehid Metin Yüksel. Fatih Camii'nin avlusu ne kadar da alışmıştı bizlere. Kol kola gezerdik cami avlusunda, omuz omuza verirdik o kocaman beyaz taşların üzerinde. Koşardık seninle Fatih sokaklarında, sohbetlerimiz olurdu gençlerle, kararlar alırdık dava adına, şehadet adına. Biliyor musun ey şehid! Ne kadar da özledi seni Fatih Camii'nin avlusundaki o kırmızı taşlar. Biliyorum sen dirilip tekrar şehid olmak istiyorsun. Tekrar dirilip tekrar şehid olmak istiyorsun. Demiyor muydu aynısını şehadet öğretmeni Hz. Muhammed (s.a.s.)! Ve ardından niceleri gitti. Şehid Metin'in yanına. Bilal'ler, Fuad'lar, Selami'ler, İbrahim Hocalar. Selam sizlere ey şehidler. Selam sizlere... Büyüdü ilgilendiğiniz yiğitler, öğrenciler, şehadet ezgileri söylüyorlar ardınızdan. Ne mutlu sana ey Orhan Hoca, ey şehid! Durmadı durmayacak bu berrak akan su. Yüceltmezler miydi Allah'ın adını, Şikaki'ler, Yahya Ayyaş'lar, İvadullah kardeşler! Can vermez miydi el-Halil kentinde, secdede secde yerinde; topluca koşmak istemezler miydi Allah'ın nimetine erdirdiği şehidlerin yanına. Demiyor muydu şehid Ali Şeriati, "Şehid, tarihinin kalbidir" diye. Ey Ali, Savak ajanları bizi arıyordu, nicelerini de aradı senden sonra. Yıkıldı senden sonra ey şehid putları devirdik başkentin ortasında, şehadetinden hemen sonra. Kâh Filistin çağlar, kâh Çeçenistan, kâh Keşmir galeyana gelir şehadet arzusuyla. İzzettin el-Kassam'ları sorar Filistin ve Filistinliler. Cehar Dudayev'leri arar Çeçenistanlı çocuklar. Fatih sokakları şehid Metin'i özler. Cihad ve şehadetin tarihi yazılır İslam coğrafyasında, şehadet kervanları düşer yollara. Ey Rabbimiz bizi de erdir nimetine erdirdiğin şehidlerin yoluna.
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() RABBİM razı olsun. ne güzel şahadet şerbetinden içebilmek nerede bizlerde o yürek :'( çeçenistanda filistinde kardeşlerimiz savaşırken burada sıcakcık yataklarımızda uyuyoruz :'(
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Allah razi olsun
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|