|
Alıntı:
Terennüm Nickli Üyeden Alıntı
sahabeler sopayla kovalar mıydı onu bilmem ama medinede veda haccında120bin sahabeden bahsedilir.medine medfun sahabe sayısın 10bin olduğu söylenir 110bin sahabi dünyanın dört bir yanına bizi sopayla kovalamak için dağılmadığına inanıyorum..Necran hristiyanlarını mescidde ağırlayan ve ibadetlerini mescidi nebevide yapmasına izin veren Efendimize(sav)aynı uslubla yazabilirmisin?
|
Peygamberimizin onlara mescidde ibadet etmelerine izin verdiği doğrudur.Ancak o mescidde bazı tartışmalarda Yahudilik ile Hıristiyanlık üzerine kaydığı oldu, ama genel olarak İslâm ve Hıristiyanlık üzerinde duruldu, Âl-i İmran sûresinde yer alan ve Hıristiyanların tanrı inancını tenkit ederek düzelten birçok âyet de bu tartışmalar sırasında vahyedildi. Apaçık gerçek karşısında Hıristiyanlar direnince 'mübâhele' adıyla anılan usulü açıklayan âyetler geldi (AL-İ İMRANSURESİ-61-64). Buna göre Peygamberimiz karşı tarafa, 'her iki tarafın eşlerini ve çocuklarını yanlarına alarak gelmelerini ve yalan söyleyenin Allah'ın lanetine uğraması için dua etmelerini' teklif ediyordu. Heyet düşünmek üzere izin istedi. Kendi aralarında konuştular ve böyle bir riski göze alamadılar, ama siyasi bağlılığı ifade eden bir anlaşmaya razı oldular. Bu anlaşma metni de dini hoşgörü bakımından çok önemli satırlar ihtiva etmektedir:
'...Onların mallarına, canlarına, dini inanç ve uygulamalarına, hazır bulunanlarına ve bulunmayanlarına, ailelerine, mabetlerine... şamil olmak (hepsini kapsamak) üzere Allah'ın himayesi ve Resûlullah Muhammed'in zimmeti (koruma yükümlülüğü) Necranlılar ve onlara bağlı etraftakiler lehine bir haktır. Hiçbir piskopos kendi vazife yerinin dışına, hiçbir papaz görevli olduğu kilisenin dışına, hiçbir rahip içinde yaşadığı manastırın dışında başka bir yere alınıp gönderilemeyecektir....'
Bu anlaşmadan önce yine Necranlı Hıristiyanların liderlerine gönderilen mektubun hem besmele kısmı (diyalog bakımından), hem de muhtevası çok önemlidir:
'Muhammed'den Necran papazlarına,
İbrahim, İshak ve Yakub'un Allah'ının adıyla,
Gerçekten de ben sizi yaratıklara tapmaktan Allah'ın kulluk ve ibadetine davet ediyorum ve sizi, yaratıklarla yapılmış ittifak anlaşmalarının ötesinde Allah ile ittifak anlaşması yapmaya çağırıyorum. Bu duruma göre şayet reddedecek olursanız, cizye yükümlülüğü gelir, şayet cizyeyi de reddedecek olursanız size harp açarım, Vesselâm.' (Geniş bilgi için bak. M. Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1019. paragraf vd.).
Mektup, karşı tarafla ortak olan inanç esaslarını (hak olduklarına iki tarafın da inandığı peygamberler ile onların ibadet ettiği bir tek Allah'ı) anarak söze giriyor, böylece sıcak bir ilişki kurmayı ve sözlerin etkisini arttırmayı amaçlıyor.
Kitap Ehli’nin Gerçek İsevi ve Gerçek Musevi Olmaları İçin Muhammedi Olmaları ve Kuran’a Uymaları İslam’ın Dünya Hakimiyeti İçin Şarttır
Kitap Ehli’nin Allah’ın birliğine iman edip, “La ilahe illallah” demesi şüphesiz çok değerli bir güzelliktir. Ama Allah Katında din İslam’dır. Kitap Ehli, Allah’ın kendilerini sevmesini ve kendilerinden razı olmasını istiyorsa mutlaka Hz. Muhammed (s.a.v.)’in son hak peygamber olduğunu kabul etmeli ve Kuran’a tabi olmalıdır. Allah’ın Hz. Musa (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.)’a indirdiği hak dinler, zaman içinde bozulmalara uğramış ve ne Hz. Musa (a.s.)’ın ne de Hz. İsa (a.s.)’ın asla tebliğ etmediği ve asla kabul etmeyecekleri bazı düşünceler ve kavramlar eklenmiş, hak olan bazı kavramlar da çıkarılmıştır.
Bu nedenle, eğer Kitap Ehli Allah’ın bu mübarek peygamberlerine indirdiği hak dine Allah Katındaki haliyle tabi olmak, Hz. Musa (a..) dönemindeki gibi salih bir Musevi, Hz. İsa (a.s.) dönemindeki gibi salih bir İsevi olmak istiyorsa aynı zamanda Muhammedi olmalı ve Kuran’a uymalıdırlar. Allah Kuran’da tüm peygamberleri birbirinden ayırt etmeden iman etmeyi emretmiştir. Nasıl ki bir Müslüman Hz. Muhammed (S.A.V.)’e inanıyorum, ama Hz. İbrahim (a.s.)’ı reddediyorum dediğinde dinden çıkarsa, İsevi ve Musevilerin de Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın peygamberi olduğunu kabul etmeleri ve onu candan sevmeleri gerekir. Bu onların Hz. Musa (a.s.)’ı ve Hz. İsa (a.s.)’ı gözardı ettikleri, artık onları sevmedikleri anlamına gelmez. Tam tersine bu mübarek peygamberleri tam Allah’ın istediği gibi, tam Allah’ın razı olacağı şekilde sevmelerine vesile olur. Hz. Musa (a.s.)’a daha yakın, Hz. İsa (a.s.)’a daha yakın olmalarını, onları daha doğru anlamalarını, onlara tam anlamıyla bağlanmalarını sağlar.
Allah’ın Kuran’da Müslümanlara farz kıldığı hükümlerden biri de iyiliği emredip kötülükten men etmek, insanları doğru yola davet etmek ve İslam ahlakının yeryüzüne hakim olması için gayret etmektir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
“Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Al-i İmran Suresi, 104)
“Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü’minleri müjdele.” (Tevbe Suresi, 112)
Müslümanların Kitap Ehli’ne şefkat göstererek, onları koruyup kollayarak, nezaketli, anlayışlı ve güzel bir üslup kullanarak İslam’a davet etmeleri gerektiği emredilir.
Dinden asla taviz vermemek şartı ile Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bu hükmü en güzel şekilde uygulamış ve Kitap Ehli’ni İslam’a davet etmiştir. Ahir zaman Müslümanları da Peygamberimiz (S.A.V..)’in sünnetine uyarak Kitap Ehli’ni İslam dinine en güzel şekilde davet etmelidirler.Eğer onlar bunu kabullenmiyorlarsa peşlerini hemen bırakmalıdırlar.İşte Kur'an bunu izah etmeye çalışıyor.
|