ATATÜRK VE DİN
Makamı cennet olsun, büyük insan Mustafa Kemal Atatürk bu noksanlığı düzeltmeyi üstlendi ve başardı sayılır. Çünkü bu icraat her şahsın yapacağı basit bir icraat değildi!..
Bu icraatı yapabilmek için evvelâ Allâh’ı bilmesi, tabi olup kabullendiği peygamberini, peygamberinin getirdiği şeriatını bilmesi ve kul olarak şahsının yaratılışındaki sırr-ı ilâhiyi bilmesi gerekli idi. Tedrisatı ve imanı müsaitti. Bu ilme yabancı değildi, biliyordu!..
Atatürk’ün, yaşadığı zamanın ulemasına kulak ver: Ataya, itifaken ‘mehdi, resul’ demişlerdi!.. Nutuk’larını da iyi oku, anlarsın!.. Zamana uyum sağlamaya çaba gösteren, vatanın gerçek evlatlarını minnet ve rahmetle anıyorum. Çünkü o büyük insandı. Aklı ermeyenlerin dinsiz zannettikleri; çıkarlarına kullananların zannettiği gibi dinsiz hiç değildi!. Edindiğim intibaya göre ‘dindardı’ dersem mübalâğa etmiş sayılmam. Tekrar ediyorum; ‘zamanının mehdi resülü’ diyorlardı, dindar büyüklerim.
Tevatüren hakkında söylenen menkıbelerin canlı şahidiyim. Muhafız erlerinden bir tanesi şöyle anlatıyordu: Sabaha kadar masa başından kalkamadılar. Alaca karanlıkda dışarı çıktı. Bataklık gibi olan Yenişehir tarafına doğru gidiyordu. Ben arkasını takip ettim, vazifem icabı. Geriye dönmeden, bana gelmememi söyledi. Ben görünmeden takibe devam ettim. Durdu bir yerde, yönünü dönmeden ‘yaklaş!’ dedi. Biraz daha yaklaştım. Gür bir sesle:
--Uhud Savaşında Hazreti Resulullah düşmana yalnız gitti; neyine güveniyordu? Neye sığınıyordu? Hazreti Allâh’a değil mi? Ben de Allâh’a sığınıyorum, rahat bırak beni!...
Muhafız öyle diyordu: “Vücudum sarsıldı, ister istemez geri çekildim.”
Medyada Fatih Çekirge’nin programında bu gerçeği anlatmak bana nasip olmuştu:...
PİRİ GALİBİ
SEYYİD H.GALİP HASAN KUŞÇUOĞLU
HZ. KUR’AN’DA TESETTÜR HİCAP VE EDEP İSİMLİ ESERİNDEN ALINTIDIR.
|