Kaynak listelist.com
Öykülerinin Hüznüyle Tanınan 11 Türkümüz
Bülbülüm Altın Kafeste
Bülbülüm altın kafeste
Öter aheste aheste
Ötme bülbül yarim haste
Ah neyleyim şu gönlüme
Hasret kaldım sevdiğime
Ben sana dayanamam yarim
Ben sana aldanamam
Ben sana dayanamam yarim
Ben sana katlanamam
Bülbülleri har ağlatır
Aşıkları yar ağlatır
Ben feleğe neylemişim
Beni her bahar ağlatır
Melike, teyzesi ile köy çeşmesinden geçerken su ister. çiçeklerden yapılmış bir tacı görür. Tacı taktığında Yusuf’la karşı karşıya kalır ve utanır. Yusuf ondan etkilenmiştir tacı Melike’ye vermek ister. bakışmalarda Melike’nin sözlüsü Hüseyin geçmektedir Yusuf’a yumruk atar Hüseyin vakitsizce evlenmek ister Melike’nin gözü çiçek tacından başkasını görmez Melike Yusuf’la derede konuşurken Hüseyin’in arkadaşları Hüseyin’e söyler. Hüseyin çılgınca Şevket Bey’den hesap sorar. Melike yıllardır gördüğü rüyadaki delikanlının Hüseyin değil Yusuf olduğunu anlamıştır. Hüseyin ise Melike’nin kalbini kazanmak için onu hediyelere boğar. altın kafeste bir bülbül getirir Melike’nin yine de umurunda olmaz. Kendini bülbül gibi kafese kapatacaklarını bilir. Hüseyin Melike’yi kendi evlerine götürür. Melike hastalanır. eriyen genç kızın haline Hüseyin’in babası dur demek ister ama oğluyla başa çıkamaz.
Yüksek Yüksek Tepelere
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı
Ben köyümü özledim
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse
Malkara köylerinde Zeynep adında çok güzel bir kız vardr. Onun dillere destandır. Zeynep’in köyünde büyük bir düğün olur. oyunlar eğlenceler yapılır.Gösterilerin en önemlisi at yarışlarıdır. düğüne gelen Ali adında bir genç iyi bir at yarışçısıdır. gözü bir Zeynep’e ilişir. Yüreğinde sıcak nehirler dolaşır Ali durumu babasına açar, aile büyükleri ile Zeynep’i ister. Kızın anası kızlarını uzağa vermek istemeseler de düğün olur… Zeynep gelin olunca yedi sene ailesini kardeşlerini göremez. yalvarmaları boşa gider Zeynep’in hasreti günden güne büyür teselliyi türkülerde bulur. Ezgiler yakar. Kına ve düğün türküleriyle gelinleri büyüler. Zeynep’in evi köyün en yüksek tepesidir, türkü söyler. Kocası Zeynep’in hasretine aldırış etmez sevgisi bitmiş, itip kakmalar başlamıştır. *Zeynep kocasının tutumundan yatağa düşer. köy Zeynep’in anne ve babasının gelmesine karar verir, kocasının çaresi kalmamıştır. Zeynep’in anne ve babası köye gelir ama Zeynep son nefesindedir “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türküsünü ana babasına mırıldanırken tüm insanlar göz yaşı döker Hasretini gideren Zeynep için çok geçtir O bir daha yataktan kalkamaz, türküsü günden güne söylenir
Selanik Türküsü
Çalın davulları çaydan aşağıya
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşağıya
Suyumu kaynatın kazan doluncaya…
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yâre ver
Rüstem Ağa Selanikte kumaş satan sevilen bir esnaftır. Bir gün dükkanına Mehmet adında bir genç gelir Mehmet Selanik’e iş için gelmiştir Rüstem Ağa’nın dükkanında çalışır güvenini kazanır. Mehmet Rüstem Ağa’nın kızı Fitnat’a gönlünü kaptırır, düğün hazırlıkları başlar. Selanik’te kolera başlar ve hastalık halkı kırıp geçirir. Düğünde Fitnat yataklara düşer, sararıp solar Fitnat öleceğini bildiğinden içindeki acıyı türküye döker ve düğününe üç gün kala ölür… Mehmet Fitnat’ın mezarını kendi kazar türküyü haykırarak tamamlar.
Selanik içinde salâ okunur,
Salânın sedâsı cana dokunur.
Gelin olan kıza kına yakılır.
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.
Al başımdan bu sevdayı, götür yare ver.
Selanik Selanik… Issız kalasın.
Taşına toprağına bre dostlar, diken dolasın
Sen de benim gibi yarsız kalasın.
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver.
Al başımdan bu sevdayı, götür yare ver
Aman Bre Deryalar
Kırcaliyle Ardanın Arası
Saat sekiz sırası Yusufum
Ardalılar ağlıyor Yusufum
Yoktur çaresi
Aman bre deryalar
Kanlıca deryalar
Biz nışanlıyız
İkimiz de bir boydayız
Biz delikanlıyız
Çıkar abe poturunu
Dalgalar artacak
Demedim mi ben sana
Kayığımız batacak
Kırcaliyle Arda boylarında
Kimler gidecek
Garip Yusuf’un annesine
Kim haber verecek
Yusuf ile Feride birbirlerini çok sever ancak aileleri razı gelmez. Yusuf kafasında bir plan yapar Arda Nehri’ni sevdiğiyle geçerek izlerini kaybettirip yeni bir hayat kurmayı düşler. Feride, bizim kayıklar dayanmaz gitmeyelim, der ama nafiledir. Arda’yı aşmayı kabul eder. şans gülmez dalgalar kayığı devirir. Yusuf boğularak ölür. Feride kurtulur Yusuf’un ölümü O’nu çok yaralar ve ağıt yakar…
Bitlis’te Beş Minare
Rus işgalinde Bitlis, harabeye döner Düşman zulmüyle Bitlis’ten kaçan bir baba ve oğul, Bitlis’e dönmek üzere Dideban Dağına varırlar. Baba, şehirde canlı kalıp kalmadığını öğrenmek için oğlunu gönderir. oğul geri döner ve şöyle seslenir: “Şehirde yaşama dair hiz yok; sadece beş minare ayakta kalmış.” Bunu duyan baba yıkılır, diz çöker ve şöyle bir ağıt yakar
Bitlis’te beş minare
Beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yâre
İsterem yanen gelem
Cebimde yok on pare
Beri gel oğlan beri gel
Tüfengim dolu saçma
Vururum benden kaçma
Beri gel oğlan beri gel
Doksan dokuz yârem var
Beri gel oğlan beri gel
Bir yare de sen açma
Beri gel oğlan beri gel
Yârim istanbul’u Mesken mi Tuttun
Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun,
Gördün güzelleri beni unuttun,
Sılaya dönmeye yemin mi ettin;
Gâyrı dayanacak özüm kalmadı,
Mektuba yazacak sözüm kalmadı…
Yârim sen gideli yedi yıl oldu,
Diktiğin fidanlar meyveyle doldu,
Seninle gidenler sılaya döndü;
Gâyrı dayanacak özüm kalmadı,
Mektuba yazacak sözüm kalmadı…
Yârimin giydiği ketenden gömlek,
Yoğumuş dünyada öksüze gülmek,
Gurbet ellerinde kimsesiz ölmek;
Gâyrı dayanacak özüm kalmadı,
Mektuba yazacak sözüm kalmadı…
Kayseriden İstanbul’a giden yeni evli bir gencin, tek başına köyde bıraktığı karısı ondan hiçbir haber alamaz yaşadığı acı feryada dönüşür türkü. Kayseri ve köylerinden büyük şehirlere çalışmak için giden erkekler, köylerine dönerler. Kayserili güzel gelinin, yakışıklı kocası çalışmak üzere İstanbul’a gitmiş ama bir türlü geri dönmemiştir. Güzel gelin bir başına kalmıştır hasretlik içini kavurmaktadır. yedi yıl geçmiş, gidenler dönmüş ama bizim gelinin eşi dönmemiştir köyde kocan İstanbul’da başkasını buldu” diye dedikodular başlamıştır. güzel gelinin içine ateş daha düşmüştür rüyada kocasının güzeller arasında keyifli olduğunu görür ve kan ter içinde uyanır, gözünde yaşlarla ve feryad ederek türkü söylemeye başlar…
Urfa’nın Etrafı
Urfa’nın etrafı dumanlı dağlar
Ciğerim yanıyor aney gözlerim ağlar
Benim zalim derdim cihanı yakar
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Urfa dağlarında gezer bir ceylan
Yavrusunu kaybetmiş ağlıyor yaman
Yarimin derdine bulmadım derman
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Ceylan senin gibi yüreğim yara
Cihanda derdime aney bulmadım çare
Bir yavru kaybettim gözleri kara
Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar
Anandan babandan yardan ayrı koyarlar
Avcıların, ceylanları, bulmak için köpekleri ile dağda ceylan peşine düşmelerini anlatır ama türkünün asıl anlattığı Çocuğunu kaybeden bir annenin, çocuğunu ceylana benzetip duygularını dile getirmesidir. türküde anne, Urfa’nın vahşi ve güzel dağlarının tehlikesini Çocuğunu kaybetmeden yaptığı uyarıların işe yaramadığını belirtir. Anne çocuğunu kaybetmenin korku ve acısını, ona her baktığında daha iyi anlar.
Fırat Türküsü
Şu Fırat’ın suyu akar serindir
Yârimi götürdü kanlı zâlimdir
Daha gün görmemiş taze gelindir
Söyletmeyin beni yaram derindir
Kömürhan köprüsü Harput’a bakar
Körolası fırat ocaklar yıkar
Ahbaplarım gelmiş ağıtlar yakar
Söyletmeyin beni yaram derindir
Hamo Dayı, Fırat Nehri’ni geçerek Urfa’da askerliğini yapan oğlunu ziyaret etmek ister. Fırat, insan ve hayvanların bindirileceği ilkel bir sal ile geçilecektir. Sala binilir nehrin tam ortasında gelindiğinde, sal devrilir ve içindekilerle birlikte Hamo Dayı boğulur. Ailesi, olaydan habersiz, günlerce yol gözler. kara haber köye ulaşır. ağıtlar başlar. Fırat, Hamo Dayı gibi çok canlar yakmıştır.
İki Keklik Bir Kayada Ötüyor
İki keklik bir kayada ötüyor
Ötme de keklik derdim bana yetiyor
Aman aman yetiyor
Annesine kara da haber gidiyor
Yazması oyalı kundurası boyalı
Yar benim aman aman yar benim
Uzunda geceler yar boynuma
Sar benim aman aman sar benim
İki keklik bir dereden su içer
Dertli de keklik dertsizlere dert açar
Aman aman dert açar
Buna yanık sevda derler tez geçer
Balıkesir Edremit eşrafından kahveci Mehmet Şevket Efendi’nin karısı Şöhret Hanım tarafından oğluna yakılmıştır Şöhret hanım zengindir zeytine giderken çok süslü giyinirmiş, elbiseleri köylülerden farklı yazmaları oyalı, kunduraları boyalı olurmuş. Oğulları Zekeriya Sarıkamış’a Enver Paşa komutasında askerliğe gitmiştir. her yer karlı olduğu için yol almak amaçlı karları teperlermiş. Zekeriya kar teperken kar kuyusuna düşüp şehit olmuş, Şöhret Hanım yıkılmıştır, kekliklerle söyleşirken acısını haykırır dağlara taşlara…
Hey Onbeşli Onbeşli
Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yârim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi on yediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom
Üzerinde düşünülmediği için oyun havası muamelesi gören bu türkünün acı öyküsü vardır. 20. yüzyılda arka arkaya verdiği kayıplarla askere alacak yetişkin bulamayan Osmanlı Çanakkaleye 13 15 yaş erkek ‘çocuk’ların alınmasına karar verir. bey oğlu Hüseyin de onbeşli’ler arasındadır ardında sözlüsü güzeller güzeli Hediyeyi bırakmıştır. Savaş tüm hızıyla sürmekte gidenler geri gelmemektedir. Boynunu büküp asker bekleyen bir sürü genç kızdan birdir Hediye Salavatlarla uğurlanan delikanlıların toprağa düştüğü haberini alan kara bahtlı analar, yavuklular, maşrapalarla su döküp ıslattıkları kapı önlerini gözyaşlarıyla ıslattılar… Bu ağıtla acılarını dile döktüler…
|