Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10-23-2018, 22:47   #10
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Question
Kaynak yenişafak.com

Mezhepsiz din ayakta duramaz
Yusuf*Kaplan yazıları

O gün Peygamberimiz’in mezhebi ni sordu, mezhebsiz bir ilahiyat profesörü televizyonda, insanların gözünün içine baka baka İnsanın nutku kesiliyor gerçekten Peygamberimiz varken mezhep olur mu? Böyle insanlar İslâm’ın itibarını ayaklar altına alıyor Yazık oluyor gerçekten, çok yazık!
“Peygamberimiz’in mezhebi mi?” vardı diye sormak, en basit ifadeyle son derece ahmakçadır

Peygamberlerin mezhebi olur mu, behey zavallılar İlâhiyatlar ve Diyanet de, hadislere, mezheplere, Sünnet’e ve Kur’ân’a saldırı karşısında İslâm’ın ilâhiyatların itibarını korumakla mükelleftir. MEZHEPSİZ DİN*AYAKTA DURAMAZ, ÇAĞI YAKALAYAMAZ, ÇAĞ KURAMAZ Peygamberimiz’in de (sav), bütün peygamberlerin mesajı vardı, elbette ki. Mezheplerin en temel nedeni Peygamberimiz’den (sav) sonra değişkenleri yok etmektir

Mezhep, vahiy-sonrası bir süreçte vahiyle irtibatının kopmamasını sağlar
Mezhepsiz din olmaz din ayakta duramaz, çağı yakalayamaz ve çağ kuramaz. Mezhepler olmazsa, insanın ilâhî bağları kopar; değişkenler sâbiteleri yutar...Dinin olduğu yerde mezhep de, meşrep de, de olacaktır.
Yoksa din, donar; hayat bulamaz, hayat olamaz ve hayat sunamaz. Peygamberimiz’in (sav) elbette mezhebi filan olamazdı; o zaman da sahabe içtihatları vardı.

Peygamberimiz olmadığı için mezhep oldu. Mezhepler olmasa, din paçavraya dönerdi. Mezhepler, sağlam kaynaklar üzerinden İslâm’ın hayata aktarılmasını mümkün kıldı. Mezhepler olmasa her kafadan ayrı bir ses çıkardı, din din olmaktan çıkardı. İslâm dünyasının yüzde 80’inden fazlası 4 ana mezhebe mensuptur. diğer mezhepler, Ehl-i Sünnet in inşa ettiği gökkubbe sağlam durduğu ölçüde nefes alabilirler, gökkubbe çökerse, 4 ana mezhebin dışındaki mezheplerin de varlığı zorlaşır.

Dört ana mezhep, birbiri ile çelişip çatışmaz bizde mezhep çatışmaları ve savaşları yoktur; Batı’da mezhep savaşları ile boğuşmuş birbirini kırıp katletmiştir Çağımızda mezhep çatışmaları icat etme projeleri vardır emperyalistlerin. Ehl-i Sünneti çökertme, sonra da mezhepleri birbirine düşürme gibi şeytansı planları vardır
Müslümanlar basiret sahibidir tuzaklara düşmezler.

Mezhepler zenginliktir, Mezhepler, kurucu kaynak Kur’ân’la ve Sünnet’le irtibat kurarlar bu, çok hayatîdir kaynağı dinamize eder, hayata sâbitelerin ışığında hakikati ruhu nakşederler.
Mezhepler, insanın ilâhî kaynakla irtibatını kurarak sâbitelerin değişkenler tarafından yutulmasını önlerler mezhepler. değişkenlerin sâbitelerin önüne geçmesini önlerler mezhepler, sâbiteler ışığında değişkenleri yorumlama imkânı sunarlar.
Mezheplere saldırmak, “dinin mezhebi olmaz, bu birbirimize düşürüyor” deyip mezhepleri inkâr etmek mezhepleri ortadan kaldırmak kelle sayısı kadar yorumun, kelle sayısı kadar mezhebin zuhûr etmesiyle sonuçlanacaktır.
Bir inancın başına bundan büyük felâket gelemez! Allah korusun.

Kaynak türkiye gazetesi.com

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci
İŞ BANKASI VE CHP

Gazi’nin CHP’ye vasiyet ettiği İş Bankası hisseleri münakaşa mevzuu olmuştur.
Cihan Harbi’nde Osmanlının mağlubiyeti; İngiliz ve müttefiklerinin Osmanlıyı istilası,*İngiliz işgalindeki hilâfete hürmet ve sempati besleyen hind halkının kendi perişan hâllerine bakmayarak*yardımına neden oldu

20 Mart 1919’da Bombay’da Merkezî Hilâfet Komitesi kuruldu. Reisi milyoner Seyyid Can Muhammed Çotani; yardımcısı Şevket Ali idi Çotani’nin yerine, Muhammed Ali geçti. Komite, Eylül 1919’da Anadolu’nun parçalanmasını önlemek*ve halifeliği korumak adına yardım yapmayı kararlaştırdı. Bu harekete, İsmailîlerin lideri Ağa Han adamı Seyyid Emir Ali, Şiî Muhammed Ali Cinnah ve Hindulardan Gandi de vardı İngiltere’nin Hindistan bakanı Montagu ve Bombay Vâlisi George Lloyd destekliyordu.*“
*
Komite, İzmir’in işgaliyle Londra’da muhteşem bir miting tertipledi. telgraflar çekerek,*işgali protesto*ettiler Başbakan Lloyd George, komiteden bir heyetle Parist görüştü ve*Türkiye için mücadele edildi. Komite, kurduğu Ankara Fonu, İzmir Yardımı ve Osmanlı Esirleri Fonu’nu idare ediyordu. Bu fonlar, Hind zenginlerinin yardımlarıyla, halktan toplanan paralardı 1923 Ekim’ine kadar Ankara’ya 329.774 altın sterlin*gönderildi.

122.000 sterlinlik meblağ hilâfetin muhafazası için harcamaları yapmak üzere doğrudan Mustafa Kemal’e ödendi Ancak halifelik kaldırılmıştı genede Türk*Hilâl-i Ahmer (Kızılay) Cemiyeti yardımları kabule devam etmiştir. Buhara Müslümanları hilâfet dâvâsı için topladıkları altınları, Moskovadan Ankara’ya ulaştırmıştır.
Mustafa Kemal, Komite’ye yazdığı 9 Kasım 1922 tarihli teşekkür mektubunda, paranın “millî emellere”* göre harcanacağı teminatını verdi. Ancak örtülü ödenek gibi gördüğü bu parayı Osmanlı Bankası’na yatırdı; 250 bin lirasıyla*da İş Bankası’nı kurdu.

Ankara hareketinin hiçbir şey ödemeden sahip olduğu banka, 9 Eylül 1924’te resmen açıldı. İttihatçıların kurduğu İtibar-ı Millî*Bankası’na da*el konularak İş Bankası’na devredildi Bugün banka hissedarlarının vârisleri ile TİB mahkemeliktir.Eski düzeni ve İstanbul sermayesini temsil eden Osmanlı Bankası,*iktisadî ve siyasî gücün*Ankara’ya intikalini sembolize eden İş Bankası’nın kurulması, Kemalist inkılaplar için büyük bir adımdır.

Falih Rıfkı, iş bankasının politikacılar bankası olduğunu söyler; banka yeni rejimi desteklemek üzere kurulmuştur
Devletle iş yapacak kişilere bankada* hesap açma*ve*hisse alma*mecburiyeti getirilmiştir. İsmail Cem, İş Bankası’nın devlet eliyle fertleri, Halk Partilileri zengin etme projesinin parçası olduğu fikrindedir. İş Bankası’nın sermayesi, Hindistan’dan gelen*paradır bir kısmıda Ankara, Yalova, Silifke, Tarsusta çiftlik ve sair mülklerin alınmasında kullanılmıştır. O zaman*arazi ucuz, para ikıymetli*idi. Paranın*10 bin lirası* CHP’nin oCumhuriyet gazetesi sahibi Yunus Nadi’ye verilmiştir.

Gazi’nin yaveri Hasan Rıza Soyak paranın Hind Müslümanlarınca gönderildiğini doğrular; paranın Gazi’nin şahsına*gönderildiğini müdafaa eder. Zekeriya Sertel,Halide Edib’in bu sebeple Mustafa Kemal’e*sert çıkıp* yollarını ayırmıştır Gazi *şarap ve bira fabrikaları, atölyeler, imalathaneler, makineler, otomobiller, kamyonlar, ahırlar, seralar, mandıralar, lokanta ve gazinolar, liman ve iskeleler bulunan 155 bin dönümlük çiftliklerini 1937’de hazineye satarak*parasını CHP’ye vermek istemiş fakat İnönü dedikodudan çekinip karşı çıkmıştır

CHP, bugün İş Bankası’nın*%28 hissesine*sahiptir. Banka idare heyetine 4 âzâ*yollar. Kılıçdaroğlu bunlardan biriydi. hisselerin*kârı, Türk Tarih Kurumu ve Dil Kurumu’na ödenecektir. CHP’ye ait hisseler,*demokrasi devrinde partilerin eşit imkânlara sahip olması prensibi ışığında münakaşa olmuş;*kültür inkılabıında yıkıcı ve yanıltıcı icraat sebebiyle münevver çevrelerin tenkitlerine hedef olan bu*iki müesseseye para tahsisi abes bulunmuştur.


*Kaynak türkiye gazetesi.com

Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil
Akli ve naklî ilimler

İslam tarihinde ilimler, akli ve naklî olmak üzere ikiye ayrılmıştı. kaynak, maksat ve değerlendirme farklılığı bulunuyordu. Akli ilimler felsefi bilimlerdi. aklı kullanmak suretiyle bilimi daha geliştirmek ve ileriye taşımaktı ilimlerde deneme yanılma deneyler tartışma, gözlemleme vs. uygulamalarla ilmi yenileme, geliştirme ve ileri götürmek vardı Fizik, kimya, matematik, tıp, mühendislik tarih coğrafya bu ilimlerdir. Şanlı Peygamberimizin,*“İlim Çin’de de olsa alınız”*hadisi bunun içindir.

Naklî ilimler dinî ilimlerdir. Akait, tefsir, hadis, fıkıh vb. Peygamber efendimizden bize gelen bilgilerdir. Kur’ân-ı kerimi gönderen ve kıyamete kadar koruyacağını vadeden Cenâb-ı Hak’tır. Onu şanlı Peygamberimize indirdi. efendimiz Eshâbına anlattı, açıkladı. Kur’ân-ı kerimin ilk müfessiri Peygamber efendimizdir. Hadis-i şerifler onun sözleridir. İbadetlerden hayatın bütün safhalarına kadar fıkhın ve hukukun temelini o göstermişdir

Ümmetimin âlimleri Benî İsrail’in nebileri gibidir”*ve*“Eshâbım gökteki yıldızlar gibidir”* buyurulmuşdur Eshâbı ve müctehid İslam âlimleri hadisi şerifleri kitaplara geçirip bizlere gelmesini sağlamıştır naklî ilimler olan dinî ilim ve bilgiler, Peygamber efendimizden bize kadar nakledile nakledile gelen bilgilerdir. Naklî demek dinî bir hükmün Kur’ân-ı kerime veya Peygamber efendimize ulaşması, varması demektir. O halkada bir kopukluk varsa Peygamber efendimize ulaşmıyorsa o dinî olmaktan çıkar. Söyleyen kişinin kendi görüşü olur.

Yahudi ve Hıristiyanlar İncil’i ve Tevrat’ı kendi görüşlerine göre uydurup bozmuşlardı. onlar dinî ilimlerini felsefi ilimlere sokmuşlardı İncili tartışıyorlar ve kendilerine uygun gelmeyeni değiştiriyorlardı. çeşit çeşit İnciller ortaya çıkmıştı. Matta*İncili, Markos*İncili, Luka*İncili, Yuhanna*İncili
saf ve sağlam bir itikada ve ahlaka sahip Osmanlı Türklerine karşı üstünlük kuramayan Batı, yeni projeler geliştirdi savaş meydanları onlar için hep hüsran olmuştur

Türkleri, Müslümanları mekteplerden vuracaklardı. İnanç ve itikatlarını bozacaklardı. Batılı oryantalist ve Beyrut’un papazları efendimizin hadislerini, Kur’ân-ı kerimi okudular, kendilerince Müslüman çocuğunu aldatacak ve inançlarını sarsacak noktaları tespit ettiler. bir dönem Seyit Kutup yoluyla İslam’ın Türkler elinde dondurulduğunu, gelişmediğini ifade ettiler ve İmam-ı Gazali hazretlerine oklarını doğrulttular.

İmam-ı Gazali ki, Huccetü’l-İslam’dı. Felsefecileri ve fikirlerini mahvetmişti. İslam dinini sımsıkı yapmıştı. İslam düşmanları ona ve tüm âlimlere saldırıp. dinî ilimlerin içine felsefeyi katdılar Her şeyi tartışıp münakaşa yaparak doğruya ulaşacaklarını zannettiler onlara göre. doğru belli değildi İslam yaşanmamıştı Doğru inanç ve itikat 1400 senedir hiç bilinmemişti

1949’dan itibaren İlahiyatta pozitivizm hâkim oldu. aklı öne alan ve aklı din yerine koyan bir zihniyet ortaya çıktı bilim dinin yerini almıştı onlar için dini öğretmek değil tartışmak esastı.
ilahiyatlarda müctehid âlimler, mezhep imamları ve tasavvuf erbabı hafife alındı aşağılandı. hadisler tartışılıp ayıklanmaya başlandı. İşine gelmeyen yaşantılarına uymayan her hadis mevdu diyerek uydurma denerek atıldı. Felsefe sınır tanımıyordu! Kader var mıydı? İsa as ölmüş müydü göğe mi çekilmişti? Cinler var mıydı? Âlimler ictihad kapısını neden kapatmışlardı? Bu kapı açılmalı ve herkes kendine göre bir din ortaya koyabilmeliydi

Darbe devirlerinde Yaşar Nuri ve Zekeriya Beyaz gibi namazı, orucu, itikadı bozanları dinledi millet. Fakat bunlar milletin TV’lerde gördüğü idi. Bunların İlahiyatta temsilcileri çoktu
felsefenin konusu en sonunda imana geldi imanı tartışanların fikirleri 40 yıldır FETÖ vasıtasıyla gençlerimize şırınga ediliyordu. 15 Temmuz 2016’da gençlerimiz işgale kalkıştı

millet dinini bozan bu tiplere ve zehirlere tepki koydu. mesele bedenlerin çiğnenmesinden ve felaket idi. İman ve ahlak yok ediliyor, zihinler öldürülüyordu. duyarlı i protesto ettiler.
Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün bu tepkiyi DEAŞ’la irtibatlandırması korkunçtu
DEAŞ kökü dışarıda sünnetsiz bir akımdır Ehl-i sünnet inanışını yıkanlardan temin ediliyor sahip olanlardan değil. Siz fireni patlamış kamyon gibisiniz! Milletin değerlerine, imanına, Kur’ân’ına, inancına pervasızca saldıracaksınız birileri yapmayın, etmeyin deyince DEAŞ olacak öyle mi? DEAŞ’ın ne olduğunu bile bilmiyorsunuz! DEAŞ’ın Ehl-i sünnet dışı radikallerden çıkmıştır

FETÖ’ye tek söz etmeyen, Ehl-i sünneti küçümseyen Ehl-i sünnet e saldırmayı marifet zanneden ve bendenize Afgani, Abduh, Reşit Rıza gibi mezhepsizleri tenkit ettiğim için“yalan söyleme”*diyerek sataşan Hayreddin Karaman ve avanesinin Mustafa Öztürk, Ömer Özsoy, İlhami Güler ve benzerlerine bir çift sözü var mıdır acaba?*Darbe yapmalarını mı bekliyorlar?Neden susuyorlar!


Kaynak sabah.com erhan afyoncu

II. Mahmud ve Kavalalı, Suudîler’in hayallerine son vermişti


Suudîler, 18. yüzyılda ortaya çıkan Vehhabîlik’e destek verip, Arabistan’a hakim olarak devlet kurma hayallerine kapılmışdı. II. Mahmud Kavalalı’yı görevlendirerek Suudîler’in varlığına son verip, Emir Abdullah’ı 199 yıl önce İstanbul’da idam ettirmişti Osmanlılar 1517'de Memlük Devleti'ni ortadan kaldırıp Arabistana hakim olmuşdu. çöllerde birçok Arap aşireti yaşıyordu. Suudîler Dir'iye bölgesindeydi.
18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun gücünün azalmasıyla birlikte topraklarda isyanlar çıkmaya ve imparatorluğun uzak topraklarında merkezi otorite azalmaya başlad

ıİslamiyet'in kutsal topraklarında Osmanlıyı tehdit eden bir gelişmeler yaşandı. Vehhabîliğin kurucusu Abdülvehhab oğlu Muhammed'in düşünceleri Arabistan'a yayıldı. Abdülvehhab oğlu Muhammed'in düşünceleri Dir'iye Emiri olan Suud oğlu Muhammed ile 1744'te tanışmasıyla güçlendi. Vehhabîler ganimetleri bedevilere dağıtarak sayılarını artırdılar.

Vehhabîlik yayıldıkça Suudîler'in nüfuzu genişledi. Osmanlı gelişmelerden 1749'da Mekke Emiri Şerif Mesud'un gönderdiği bir yazıyla haberdar oldu.
Vehhabîlik çok büyümediğinden yöneticileri çok rahatsız etmemişti.
19. yüzyılda Suudî nüfuzu arttı Osmanlı yönetimi müderris Adem Efendi'yi nasihat için Necid'e gönderdi. Babasının yerine emir olan Abdülaziz tarafından Mekke'de kabul edilen Adem Efendi'nin gayret ve nasihatleri hiçbir fayda vermedi.

Suudîler nasihat yerine kafalarına göre kurdukları devletlerinin tanınmasını bekliyordu Abdülaziz Mekke'ye doğru harekete geçip oğlu Suud'u da Şiiler'in üzerine Kerbela'ya gönderdi. Suud, Mayıs 1802'de Kerbela'da matem törenleri yapan Şiiler e hücum ederek binlerce kişiyi katletti. Şubat 1803'te Taif'i ele geçiren Abdülaziz her yeri yağmaladı. Tekke ve türbeleri yıkıp, kitapları yaktırdı. Vehhabîler iki ay sonra da Mekke'ye hakim oldular. Mekke'de Hazreti Muhammed, Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Ali ve peygamberimizin kızı Hazreti Fatıma'nın doğduğu evler ve türbeler yıkıldı. Musiki aletleri ve sanat eserleri parçalandı.

Cidde saldırıları başarılı olmayınca Dir'iye'ye çekildiler. Osmanlı kuvvetleri Temmuz 1803'te Mekke'yi geri aldı Ekim 1803'te Abdülaziz Dir'iye'de öldürüldü. Suudîler'in gücü azalmadığı gibi saldırganlaştılar 1805 Haziranında Medine'yi, 1806 Ocak ayında Mekke'yi işgal ettiler. Osmanlı bu yıllarda Napolyon'un Mısır işgali, Rus savaşı, iç karışıklıklar ve diğer meselelerle uğraştığından bölgeye müdahale edemedi. Suudîler 1811'de büyük bir bölgeyi kontrollerine almışdı.

Osmanlı Rus savaşının sona ermesiyle Mısır'da otorite kuran Kavalalı Mehmet Ali Paşa'yı Vehhabîler'in üzerine görevlendirdi. Kavalalı, oğlu Tosun Paşa kumandasındaki orduyu Vehhabîlere gönderdi. Uzun mücadelelerden sonra Tosun Paşa 1812 de Medine'yi Vehhabîlerden geri aldı. 1813 te Mekke ve Taif'ten Vehhabîler atıldı. Kavalalı'nın kuvvetleri Vehhabîler'e nefes aldırtmadı. Kavalalı'nın oğlu İbrahim Paşa Eylül 1818'de Vehhabîler'in merkezi Dir'iye'yi ele geçirip, Emir Abdullah ve birçok kişiyi esir aldı.

Esirlerle birlikte Kâbe'nin anahtarları ile asilerin kutsal yerlerden ve Hazreti Muhammed' in türbesinden aldıkları eşyalar İstanbul'a gönderildi.
Kutsal toprakları istila ile hac ziyaretine izin vermeyen ve kutsal birçok eşyayı talan ve din büyüklerinin türbe ve evlerini yerle bir eden asiler boyunlarında kalın çifte zincir ellerine kelepçeler takılmış halde ahaliye teşhir için Divanyolu'ndan yürütülerek hapishaneye atıldı. Ertesi gün de hırsızlık ve yağmacılıkla itham edilsi 1819 Aralık da Suud oğlu Abdullah saray meydanında, önde gelen adamları ile İstanbul'un kalabalık yerlerinde boyunları vurularak cezalandırıldılar.

Vehhabîlik, Abdülvehhab oğlu Muhammed'in düşüncelerinden oluşan dini ve siyasi harekettir. Vehhabîler lendilerine Muvahhidun, yani tevhidciler derler. Hanbeli mezhebini İbn-i Teymiyye yorumutla takip ederler. Suudî Arabistan'ın resmi mezhebi Vehhabîliğin en belirgin özelliği Kur'an ayetlerinin manalarına yaklaşmamak, kendilerinden olmayanları kâfir ilan etmektir. Türbe ve mezar yapmak camileri süslemek tütün ve kahve içmek, makam, yani musiki ile ezan okumak, tespih çekmek, mevlit okutmak, adak adamak ve benzeri şeyler bid'attır. Hazreti Muhammed'den sonra icat edilmiştir, bunlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Vehhabîlerin görevi bid'atlerle mücadeledir.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla