|
Karagöz Hacivat Gölge Oyunu-I
Tuzsuz Deli Bekir, Zeybek (Efe), Sarhoş, Külhanbeyi: Bir elinde kama, bir elinde şarap kabı ile perdeye gelen, nâra atan, anasını babasını ve dokuz yüz doksan dokuz kişiyi öldürmüş olmakla övünen, öldürme işinde elinin hafif olduğunu bildiren, başınıestirmek istemeyen, ve kendisi gibi yiğit bir kişiden çürük bir başı esirgeyen Karagöz'e şaşan (Abdal Bekçi) Tuzsuz, perdedeki kişileri zorbalığıyle ürkütür; dolantı karmaşık bir hal aldığı sırada ortaya çıkıp meseleyi çözerek oyunu sona erdirir. Karagöz üzerine yapılan incelemelerde, XVI. yüzyıl sonlarında Yeniçerilerin İstanbul sokaklarında zorbalığa başladığı sıralarda Tuzsuz'un gerçek bir kişi olarak oyuna katıldığı, nitekim Evliya Çelebi'nin anlattığı hayal-i zıl oyunları arasında hamamı basan «Gazi Boşnak»'tan söz edildiği, bu tipin ilkin Yeniçeriliği, daha sonra da «bütün devlet otoritesini», «bir nevi gülünç polis sultasını temsil ettiği» ileri sürülmüştür. Evliya Çelebi, kendi çağdaşı olan ve sarhoşluğuyla ün alan «Bekri Mustafa»'nın da hayal perdesi kişilerinden olduğunu söylemiştir ki bu ada XIX. ve XX. yüzyıllardaki Meyhane ve Aşçılık oyunlarında da Taşlanmaktadır. «Bekri» lâkabı ile «Tuzsuz Deli Bekir» adı arasındaki ses benzerliği ve «Bekri» nin zamanla «Bekir» e çevrilmiş olabileceği de dikkate değer. Evliya Çelebi'nin söz konusu ettiği bu «Bekri» (= sarhoş) tipinin, Evliya'nın yaşadığı devirden epey önce, XVI. yüzyılın ikinci yarısında doğrudan doğruya «Sarhoş» adıyla perdeye çıkarılmakta olduğunu, daha önce andığımız Nadiri adlı yazarın cümlesinden öğreniyoruz. Nitekim, aynı tip son zamanlara kadar sürüp gelmiş ve kimi oyunlarda yine «Sarhoş» (karagözcü argosunda, Çingeneceden alınma «Matiz») adiyle perdeye çıkarılmıştır. Yeniçerilik kaldırıldıktan sonra (1826), kimi oyunlarda Tuzsuz'un yerini, yine gerçek ve günlük bir tip olan «Zeybek (Efe)» tipi almıştır. Zeybek, nâra atarak değil, iri kıyım görünüşüyle egemenliğini kabul ettirir. II. Abdülhamit devrinde perdeye giren «Külhanbeyi» tipi de oyunda hep aynı görevi yapar, aynı geleneği sürdürür. Sarhoş ile Zeybek'in aynı oyun içinde, birlikte perdeye çıkarıldığı da vardır (Kanlı Nigâr).
Bizans devrinde olduğu gibi Osmanlılar devrinde de türlü bölge, ırk ve ulustan kişilerin toplandığı bir yer olan İstanbul'un bu karışık toplumsal yapısı hayal perdesinde yansıtılmış, taşralı, azınlık, ya da yabancı kişilerin İstanbul ağzına uymayan konuşmaları, söz oyunlarına geniş yer veren hayal perdesine alaylar ve şakalar için zengin olanaklar hazırlamıştır. Karagözcülerin «taklit» adını verdiği bu kişilerin başlıcaları şunlardır:
Türk (Kastamonulu, Himmet; odun yarıcısı, bekçi; perdenin en iri kıyım kişisi), Bolulu (aşçı), Kayserili (pastırmacı), Laz (Trabzonlu, Hayrettin; kayıkçı, gemici, kalaycı; ağzıkalabalık), Rumelili (Mestan Ağa, Hüsmen Ağa; pehlivan, arabacı);
Kürt (Harputlu, Haso; hamal, bekçi), Arnavut (Bayram Ağa; kır bekçisi, bahçıvan, bozacı), Acem (zengin tüccar), Ak Arap (Hacı Kandil, Hacı Fitil, Hacı Şamandıra; dilenci, tatlıcı, kahve dö-vücüsü), Zenci Arap (Mercan Ağa; lala, köle, kabakçı) ;
Yahudi (bezirgan, sarraf, tefeci, eskici), Ermeni (Sergiz; ayvaz, kuyumcu, külhancı), Prenıs (Tatlısu Frengi) ve Rum (karagözcü argosunda, Çingeneceden bozma «Balama»; doktor, terzi, tüccar, meyhaneci).
Bu «taklit»lerden «Dilenci Arap ve Arnavut» un XVII. yüzyılda, «Ermeni»'nin XVIII. yüzyılda hayal perdesinde var oldukları bilinmektedir.
Gölge oyunu üzerinde çalışan incelemeciler, karagöz kişilerini de birtakım gruplara ayırmayı denemişlerdir.
Georg Jacob, karagöz kişilerini 4 grupa ayırmıştır:
1. Asıl kişiler (Hacivat, Karagöz, Tuzsuz Deli Bekir, Altıkulaç Beberuhi, Çelebi).
2. Şive taklitleri (Acem, Arap, Yahudi, Ermeni, Rum, Frenk, Laz, Kastamonulu, Arnavut, Zeybek).
3. Marazi (pathologique) kişiler (Kekeme, Tiryaki, Esrarkeş, Sarhoş, Deli, Köçek).
4. Kadınlar ve çocuklar.
Karagöz perdesini (Küşterî Meydanı'nı) bir İstanbul mahallesi olarak gören Sabri Esat Siyavuşgil, karagöz kişilerini mahalle ekseni çevresinde 2 ana grupa ayırmıştır:
1. Mahallenin yerlileri (Karagöz, Hacivat, Çelebi, Zenne, Tiryaki, Beberuhi, Tuzsuz - Sarhoş - Külhanbeyi).
2. Mahalleye dışardan gelenler :
a. Dışarlıklı Türkler - Eyalet tipleri (Rumelili, Kastamonulu, Bolulu, Kayserili, Aydınlı, Trabzonlu, Harputlu ve Tatar).
b. İstanbul ve İmparatorluk tipleri (Acem, Arap, Arnavut, Yahudi, Ermeni, Rum-Tatlısu Frengi).
Metin And, karagöz kişilerini 11 grupta toplamıştır^
1. Eksen kişiler (Karagöz, Hacivat).
2. Kadınlar (bütün Zenne'ler).
3. İstanbul ağzı (Çelebi, Tiryaki, Beberuhi).
4. Anadolulu kişiler (Lâz, Kastamonulu, Kayse* rili, Eğinli, Harputlu).
5. Anadolu dışından gelen (Muhacir (= Rumelili), Arnavut, Arap, Acem).
6. Zimmî, Müslüman olmayan kişiler (Rum, Frenk, Ermeni, Yahudi).
7. Kusurlu ve ruhsal hastalar (kekeme, kambur, hımhım, kötürüm, deli, esrarkeş, sağır, aptal).
8. Kabadayılar ve sarhoşlar (Efe, Zeybek, Matiz, Tuzsuz, Sarhoş, Külhanbeyi).
9. Eğlendirici kişiler (köçek, çengi, kantocu, hokkabaz, canbaz, curcunabaz).
10. Olağanüstü kişiler, yaratıklar (büyücü, câzû-lar, cinler, canavarlar, yılanlar).
11. Geçici, ikincil kişiler, çocuklar (Tahir, Zühre, Ferhad, Şirin, Âşık Hasan, İmam, Tablalı, Hacivat'ın kardeşi Tavtatikütüpati, Hacivat'ın oğlu Sivri-koz, Âşık Hasan'ın oğlu Muslu v.b.).
Hacivat Karagöz Oyunu Dağarcığı
Karagöz oyununun klasik dağarcığı (= repertuvarı) 28 oyundan bileşiktir. Bu rakam, Ramazan ayında Tanrıya tapınmakla geçirilmesi gereken «Kadir gecesi» dışındaki gecelerin sayısına denktir. Ne var ki, bilinen Karagöz oyunları sayısı bu rakamın üstünde olup, karagöz sanatçıları Ramazan aylarında onlar arasından seçtikleri 28 oyunla kendilerine göre bir dağarcık meydana getirirler. Karagözcüler arasındaki geleneğe göre, Ramazanın ilk gecesinde çoklukla Mandıra oyunu, arefe gecesinde de Meyhane oyunu oynatılırdı (böylece, Ramazan ayında kapanan meyhanelerin bayramda açılacağı müjdelenmiş olurdu).
Karagöz oyunları iki ana bölüme ayrılır:
1. Kâr-i kadîm (= eski zaman işi: klasik) oyunlar.
2. Nev-îcâd (= yeni uydurulmuş: modern) oyunlar.
«Kâr-ı kadîm» oyunlar şunlardır:
Abdal Bekçi, Ağalık, Bahçe, Balık, Büyük Evlenme, Canbazlar, Câzûlar, Çeşme, Ferhad ile Şirin, Hamam, Kanlı Kavak, Kanlı Nigâr, Kayık, Kırgınlar, Mandıra, Meyhane, Orman, Ödüllü (Pehlivanlar), Salıncak, Sünnet, Şairlik, Tahir ile Zühre, Tahmis, Ters Evlenme, Tımarhane, Yalova Safâsı, Yazıcı.
Evliya Çelebi'nin «taklid» diye andığı 10 oyundan Civan Nigâr (= Kanlı Nigâr?), Civan Nigâr Hamama girüb Gazi Boşnak hamamda Civan Nigârı basub Karagöz'ü kirinden üryan bağlayub hamamdan çıkarması (= Hamam), Üç eşkiya çelebiler (= Orman?), Hoppa (= Yalova Safâsı?) adlı dört tanesinin «zamanımıza kadar devam ettiği» tahmin edilmektedir.
Karagöz oyunlarının kaynakları üzerinde bugüne değin gereği gibi çalışılmış değildir; kimi incelemeciler, bunlardan birkaçının (Ters Evlenme, Yalova Safâsı, Cincilik) Hint, Çin, Arap (Binbir Gece) hikâye, oyun ve masallarıyle yakınlık gösterdiğine işaret etmişlerdir.
«Nev-îcâd» oyunlar şunlardır:
Aşçılık, Bakkal (Yangın), Bursalı Leylâ, Cincüik, Eczane, Hain Kâhya, Hançerli Hanım, Kerem ile Aslı, Leylâ ile Mecnun, Sahte Esirci, Sahte Kedi, Ortaklar, Karagöz'ün Fotoğrafçılığı, Karagöz Dans Salonunda v.b.
Karagöz, günlük olaylara açık bir sanat türü olduğu için, zamanın eğilimi ve ilgisi gözönünde bulundurularak, dağarcığa her devirde yeni yeni oyunlar eklenmiştir. Sözgelimi, Tanzimat'tan sonra bir yandan Hançerli Hanım, Tayyarzâde v.b. gibi halk hikâyeleri karagöze uyarlanırken, bir yandan da, edebiyatımızın Batıya yönelişine paralel olarak, Ahmet Mithat'ın Hüseyin Fellâh romanı ile Moliere'in Zoraki Hekim (= Karagöz'ün Hekimliği) komedyası dahi karagöz oyunu haline getirilmiş, ayrıca, Hain Kâhya, Sahte Kedi v.b. gibi tuluat tiyatrolarının oyunlarından da yararlanılmıştır.
Karagöz oyunları, kimi incelemeciler tarafından —konular gözönünde bulundurularak— birtakım gruplara ayrılmıştır.
Böyle bir ayırmayı ilk olarak deneyen Georg Jacob, karagöz oyunlarını 4 grupta toplamıştır:4
1. Karagöz'ün bir iş tutması :
a. İşsiz olan Karagöz'e Hacivat aracı olup bir iş bulur, ya da aynı işte ortak olurlar (Canbazlar, Orman, Salıncak- Kayık, Yazıcı v.b.). Bu bölüme giren oyunlarda geleneksel birtakım uğraşlar, zanaatlar tanıtılır.
b. Kimi zaman, Karagöz, bir yarışma dolayısıyle bir işe girmiş olur (Ödüllü, Şairlik).
c. Kimi zaman da, Karagöz, bir raslantı ile birtakım uğraşların içine girmiş bulunur (Balık, Tahmis).
2. Karagöz'ün, kendisine yasak edilen yerlere girmeye çalışması, ya da yapılmaması gereken şeylere burnunu sokması (Abdal Bekçi, Bahçe, Hamam, Kanlı Kavak).
3. Bir dolantı (= entrika) içinde Karagöz'ün kendini gülünç ya da zor bir durum içinde bulması (Ters Evlenme, Yalova Saf âsi, Meyhane v.b.).
4. Efsanelerden, halk hikâyelerinden alınan konuların karagöze uyarlanması (Ferhad ile Şirin, Tahir ile Zühre, Leylâ ile Mecnun, Hançerli Hanım v.b.).
Sabri Esat Siyavuşgil, karagöz oyunlarını 3 grupta toplamıştır:
1. Basit örf ve âdet veya zanaat parodileri (Tahmis, Balık, Canbazlar, Büyük Evlenme). Bu gruptaki oyunlarda dolantı yoktur; bu oyunların amacı, bir âdet ya da bir zanaatın çekici, meraklı ve eğlenceli safhalarını göstermektir. Bu oyunlarda taklitler çok azdır.
2. Vesile-entrikalı cemiyet satirleri:
a. «Sünnet» tipi oyunlar (Sünnet, Ödüllü, Şairlik, Tımarhane). Bu gruptaki oyunlarda dinsel-ulu-sal gelenekler realist tablolar halinde gösterilir, taklitlere de epey yer verilir.
b. «Kayık» tipi oyunlar (Kayık, Salıncak, Yazıcı, Eczane, Orman, Aşçılık, Ağalık). Bu gruptaki oyunlar, Karagöz'le Hacivat'ın para getirecek bir işe girmeleri temeli üzerine kurulmuştur. Girilen iş dolayısıyle, Karagöz'le Hacivat, İmparatorluğun çeşitli tipleriyle karşılaşırlar; dolayısıyla, taklitlere geniş ölçüde yer verilmiş olur; bu bakımdan, bu oyunlar birer karakter komedyası niteliği gösterirler.
c. «Mandıra» tipi oyunlar (Mandıra, Çeşme, Kanlı Nigâr, Meyhane). Bu gruptaki oyunlarda konu önem kazanmış, taklitlerin ve toplum hayatından alınma sahnelerin yanında toplumsal yergiye de yerverilmiştir.
d. «Bahçe» tipi oyunlar (Bahçe, Abdal Bekçi, Hamam, Yalova Saf üst). Bu gruptaki oyunlarda, Karagöz, girmesi kendisine yasak edilen yerlere girme çabası gösterir. Dolantmın epey karmaşık bir hal aldığı bu oyunlarda, toplum vicdanını inciten olaylara karşı toplumsal yergi daha keskinleşmiştir.
e. «Ters Evlenme» tipi oyunlar (Ters Evlenme, Câzûlar, Kanlı Kavak). Bu gruptaki oyunlarda do-lantı önem kazanmış, seyircinin ilgisi, düğümün nasıl çözüleceği, oyun kişilerinin zor durumdan nasıl kurtulacakları noktaları üzerinde toplanmıştır. İlginin olay örgüsü üzerinde toplanması dolayısıyle, bu gruptaki oyunlarda çoklukla taklitlere yer verilmemiştir.
3. Müstakil entrikah fasıllar veya halk hikâyeleri adaptasyonları (Ferhad ile Şirin, Tahir ile Zilhre, Leylâ ile Mecnun, Arzu ile Kanber, Hançerli Hanım, Hain Kâhya v.b.).
Her iki incelemecinin de gruplara ayırma çabası —Siyavuşgil'in de işaret ettiği gibi— ister istemez «indî» ve «itibarî» kalmış, birtakım oyunlar (sözgelimi Tımarhane oyunu) bu gruplardan birine sokulmak için zorlanmıştır.
Osmanlı Gölge Oyunu Tekniği
Karagöz, 1 x 1.20 boyutunda, gerilmiş beyaz bir perde gerisinde oynatılır. Çoklukla mermerşahiden yapılan karagöz perdesi, karagözcüler arasında «ayna» diye anılır. Perde, pamuk ipliğinden yapılmış üç dört parmak enliliğinde bir fitilin zeytinyağı doldurulmuş bir kab içinde yakılmasıyle meydana getirilen meşaleler ya da kalın «şem'a» (= mum)larla arkadan aydınlatılırdı. Sonraları havagazı ve elektrik lambaları kullanılmaya başlanmıştır.
Perdede oynatılan şekillere «tasvir» adı verilir. Tasvirler, ortalama, 35-40 santim boyundadır. Tasvir kesmek ayrı bir sanattır. Tasvirler, genellikle deve derisinden yapılır. Dana, sığır, at, eşek derisinden yapılmış tasvirler de vardır. Deri, özel bir yöntemle saydam hale getirildikten sonra «nevrekân» denen keskin uçlu bir bıçakla kesilerek ortaya çıkarılan bu tasvirler kök boya ile boyanır. Saydam oldukları için, arkadan vuran ışığı geçirir ve renkleri belli ederler. Bunlar, özel olarak açılmış deliklere geçirilen değneklerle oynatılır.
Oyun sırasında hayalciye yardım eden kişiye «yardak» denir. Yardak, tef çalmak, taklitlerin şarkılarını söylemek, tasvirleri sırasıyla hayalciye vermekle görevlidir.
---------------------
Bu yazı Karagöz / Cevdet Kudret / Bilgi Yayınevi / 1968 kitabından alınmıştır.[/
|