|
MİLLİ RESTORASYON -2-
Millilik Nedir?
Önce bazı kavramların anlamı üzerinde durmamız gerekiyor. Herkesin kendi durduğu yere ve keyfine göre anlam yükleyip, olumlu ya da olumsuz kıldığı bu kavramlar konusunda netleşmek, bütün tanımların altüst olduğu bir dönemde, yeni ve gerçekçi tanımlar ve anlamlandırmalar geliştirmek şarttır: Bilindiği gibi: “milli” kavramı, national’ın karşılığı olarak icad edilen Ulus kavramının natifidir. Yani aynısı değil, karşıtıdır. Bu ikisini birbirinin yerine kullananlar olmakla birlikte bizatihi ulus kavramını icat edenlerin niyet ve maksatlarının da gösterdiği gibi; milli olan: millete ait özellikleri ve gayeleri taşırken; ulus ise: devlete ve devletlü seçkinlerin devleti algılama biçimine dair bir kavramsallaştırmadır. Milli ile negatif milliyetçilik yani kavmiyetçilikte kavramı da aynı anlama gelmez. Zira negatif milliyetçilik, ve Kafatasçı kavmiyetçilik yani ötekini dışlayıcı, tek tipçi, daraltıcı ve etnik temelli ırkçılık milli kavramındaki gibi kucaklayıcı ve kurtarıcı bir oluşu ve duruşu değil, millete dayatılan türetilmiş bir misyon ve gayeyi ifade eder. Başka bir kullanım hali ise: özellikle Misak-ı Milli’deki, milliyi, sadece kürt devletini dışladığı için sevmeyenlerin kullandığı kötü-millidir. Bu kötü-milli kürt ayrılıkçıların küfretmek için kullandığı ve aslında gerçek misak-ı milli anlayışından bihaber olmanın ve kemalist milliyetçiliği reddetmenin malzemesi olarak kullanılır.
Bu kullanımların hepsi soğuk savaş koşullarının ürünü olan ideolojik maksatlı tanımlardır. Bu nedenle Milli kavramının tekrar düzeltilmeye ihtiyaç duyduğu açıktır ve bu kavramı var eden 20. yüzyıl aşlarındaki asıl anlamına irca edilmesi gerekmektedir. Bu anlam ise özetle şudur: milli, millete ait olandır ve yine milletine ait olmadır ve milletin tarihini, coğrafyasını, varlık ve beka çabasını anlatır. Millet, ortak tarihi ve kültürel bağa sahip, inanç ve kader birliği olan, Anadoluyu anavatan bilen ve Anadoludan daha geniş bir coğrafyada yaşayan, bütün farklılıklarına rağmen kendini ortak millet ruhu ile tanımlayan topluluğun adıdır. Temel dokusu Müslümanlık olmakla birlikte; farklı din ve inançlardan mensupları olan, temel dili Türkçe olmakla birlikte, farklı dillerinde varolduğu bu milletin varlığını ve bekasını savunmak, gelişmesi ve güçlenmesini istemek, temel ve ortak inanç, değer ve taleplerini her şeyin üstünde belirleyici olarak görmek, milliliktir. Bu tanım çerçevesinde, milliliğin zıddı yani gayrı millilik, millete dayanmamak ve milletin şu ya da bu özelliğine karşı olmaktır. Bu anlamda ulusçuluk dahi, milletin dini inanç ve ahlaki değerlerini dışladığı ölçüde gayrı milli bir ideolojidir. Yine millilik, millete dayanmayı temel aldığı için, millete dayanmayan her tür siyasi proje, örneğin askeri vesayet rejimleri, bütün totaliter rejimler, oligarşik rejimler, gayrı millidir. Öte yandan negatif milliyetçilik ve kavmiyetçilik de özünde gayrı millidir. Zira milleti dar ölçülerle ayırmayı ötekiler üzerinde hegemonya kurmayı ve milli ve manevi değerleri ırkçı amaçları için kullanma dışında bir kenara atmayı içerir. Negatif milliyetçilik akımı genelde beyaz türklerin, öteki addettikleri, milletin parçası olan etnik unsurlara düşman olanların ve masonik seçkinlerin ideolojisi haline gelmiş, millici pozitif milliyetçiler kendilerini ve yollarını onlardan ayırmışlardır.
Milli’liğin bir diğer özelliği ise; tabii olarak yabancı güçlere karşı bağımsızlığı savunmaktır. Fakat bu bağımsızlık, milli güçleri dışlayan bazı ulusçuların bağımsızlıkçılığı ile aynı şey değildir. Bu ulusçular kültürel olarak gayrı milli, yani batıcı oldukları ve manevi değerlere yabancı bulundukları için, bağımsızlığı milletin dünya milletleri arasında kendi varlığı ve amaçları ile onurlu bir yer sahibi olması şeklinde anlamazlar, sadece bir şekilde gasp ettikleri iktidarın, elden gitmemesi ve kimsenin onlara karışmaması olarak anlarlar. Yani ulusçu bağımsızlıkçılık bir ideolojik zümrenin keyfi hegemonyasını korumayı ifade eder, gerçek bağımsızlığı değil. Bu nedenledir ki, ülkemiz onların hegemonyaları altında malesef Avrupa’nın eyaleti, Amerika’nın sömürgesi ya da ulusçu zümrelerin keyfi hegemonya çiftliği olma seçenekleri arasında sıkışıp kalmıştır.
Başka bir husus ise millilikle enternasyonalizmi zıt görme yanlışıdır. Küresellik ya da başka tip enternasyonal anlayışlar Eğer farklı köken ve kültürden ayrı din ve düşünceden bütün ülkelerin birlikte ve barışı içerisinde yaşamayı, imkanlarını ve kazanımlarını paylaşmayı içeriyorsa, bu yaklaşım bizatihi milliliğin zıddı değildir. Ancak yukarda tarif edilen millilik vasıflarını kaybedince gayrı milli bir zemine kayarlar. Siyonist ve emperyalist dünya hakimiyetini ve kendileri dışındaki bütün halkları köleleştirmeyi hedefleyen “Küreselcilik” elbette şeytanlıktır ve şer güçlerin bir amacı ve aracıdır.
Millilik mevzuunun en kritik noktası, milleti temel almakla birlikte bir tür millet fetişizmine kayma riskinin olmasıdır. Yani millicilik; kendi içerisinde giderek bütün evrensel ve yerel değerleri dışlayan, çarpıtan ya da keyfine kullanan kendinden menkul despotik bir ideolojiye yol açabilir. Bu nedenle milliliğin, ancak ve sadece milletin biteviye onayı ve denetimine açık bir siyasal etiğe(tam demokrasiye)ve farklı millet seçkinlerinin temsil edildiği bir devlet felsefesine dayandırılması gerekir. Bu da seçim, referandum, sivil yerel inisiyatiflerin etkinliği ve çoğulculuğa dayalı bir siyasi-sosyal düzeni gerekli kılar.
Özetle: milli olan millete dayanandır, milletin özgürleşmesine çalışandır, milleti global bir gerçek haline getirme amacıdır, milletin tek tek her ferdine değer vermek ve her koşulda milletin mensuplarını korumaya, yüceltmeye, güçlendirmeye çalışmaktır, Milli olan Türktür, Kürttür, Kafkastır, Balkandır, Ortadoğudur, Avrasyadır, Batıdır, Akdenizdir, Karadenizdir, Selçukludur, Osmanlıdır, Cumhuriyettir, Sünnidir, Alevidir, İslamcıdır, Solcudur, Ülkücüdür; milli olan, milletin hali ve ahvalidir, millete saygı duyan, tarihine ve coğrafyasına sahip çıkandır. Milli olan gayrı milli güçlere karşı olandır, oligarşiye ve arkasındaki batılı emperyalistlerin ‘gizli görevlendirmelerini’ tanımayandır. Millet fetişizmine kaymadan, işte bu millilik tanımı çerçevesinde yeniden safları düzenlemek ve sorunlara bakış açısını tashih etmek; yaşadığımız sürecin, en önemli ve öncelikle fikri ve fiili teorik ve pratik çabası olmalıdır. Bütün ideolojik akımların budandığı bir dönemde, tüm namuslu kafaların kendi ideolojik tercihlerini korumak kaydıyla önce bu milli duruş ve algılama noktasında saflaşmaları ve kucaklaşmaları şarttır. İslamcıların, solcuların, ülkücülerin, liberallerin: içlerine sızan gayrı milli unsurları tespit ve tasfiye edebildiği ölçüde bu ülkenin islamcılığı müminlerin solculuğu emekçilere ve ülkücülüğü memlekete ve devlete hizmet eden ve birbirleriyle ülke sorunları konusunda paslaşabilecek ve paylaşabilecek olgunluğa erişen gerçek fikri akımlar olacaktır. İşte o zaman liberallik yada sosyal demokratlık bu akımların alt kanatları olarak gerçek yerini bulacak ve varolan güdümlü demokrasicilik oyunu yerine sahiden milletin kendi kendini yönetmesi geleneği başlayacaktır.
Milli Restorasyon: İmkanlar ve Bakış Açıları
Türkiye’nin geleceği üzerinde iddia sahibi olan tarafların çatışması ihtimal ki, küresel dengelerin yerli yerine oturması, özellikle Avrasyanın paylaşımının tamamlanmasına kadar devam edecektir.
İçerdeki çatışma ise kesintisiz süreciktir. Hatta bunların sonunda muhtemelen iki ana partili yenilenmiş bir parlamenter düzenin ikamesi gündeme gelebilir.
Öyle anlaşılmaktadır ki iki taraf içinde: TSK’nin siyasi ve ekonomik vesayetini törpülemek; ılımlı ve dış mihraklara bağımlı dış politika eğilimini güçlendirmek, bu sürecin en temel iki çatışma eksenidir.
İşte Milli bir restorasyon perspektifi tüm bu realiteler bağlamında daha çok önem kazanmaktadır. Bu Milli bakış açısının temel çerçevesini ana hatlarıyla özetlemek gerekirse;
1.Milletin tümünü her kökeni, her görüşü temsil ve ifade eden bir Devlet aklı inşa edilmelidir.
2.Devlet çeperini işgal eden batı destekli oligarşik güçlerin imtiyaz, tazyik ve manipülasyonlarına direnecek dinamikler tekrar harekete geçirilmeli ve Anadolu insanının devlette göre alıp güçlenmesini içeren yeni bir elit dönüşümü ve kadro değişimi gerçekleştirilmelidir.
3.Düveli muazzamanın (Büyük devletlerin ve küresel organizelerin kendi) iç çelişkilerini kullanmaya ve yerli kartlarımızı güçlendirmeye ayarlı pro-aktif ve çok taraflı bir dış politika doktrini geliştirilmeli ve en az 50 yıllık bir stratejik vizyon belirlenmelidir.
4.Dış güçler ve oligarşik işbirlikçiler adına milletin elini kolunu bağlayan, güçsüzleştiren ve mülksüzleştiren politikalar; bütün uygulayıcıları ve sonuçlarıyla birlikte tasfiye edilmelidir. Milleti güçlendirecek siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar uygulamaya konmalı, temel hak ve özgürlükleri sağlayacak tam demokratik ve hukuk temelli yeni bir düzen getirilmelidir. Parlamenter sistem, kademeli bir geçişle yarı başkanlık sistemine dönüştürülmelidir.
5.Statükocu güçlerin bağımsızlık, gevelemeleri 2.Tanzimatçıların değişim söylemleri, milli bir potada ve rotada sentezlenmeli, bu tarafların tahrip edici çelişkisi, modern, demokrat ve kalkınmış, bağımsız Türkiye projesiyle giderilmelidir.
6.Batılılaşma ve Avrupalılaşma politikaları terk edilmeli ve milli bir modernleşme perspektifi geliştirilmelidir. Dünyaya açık, modern değerleri içeren ve küresel trende dahil olabilen bir millilik anlayışı geliştirilmelidir.
7.Laiklik, cumhuriyet, demokrasi ve etnik talepler gibi güncel sorunlar milli meşruiyet ölçüsü ile değerlendirilmeli ve çözülmelidir. Milli meşruiyet: milletin tek karar verici kılınması ve demokratik mekanizmalarla bunun sürekli teyit edilmesini gerekli görmektedir.
8.Devlet açısından, dirlik ve düzenin artık, baskıcı ve dayatıcı bir denetim ve kontrol yoluyla değil, bilinçli ve hür iradeli bir katılım ve toplam kalite artışını kolaylaştıracak tam bir hukuk düzeni sayesinde sağlanacağı gerçeğine uygun bir konsept değişikliği yapılmalı ve yerleştirilmelidir.
Bu perspektifler çerçevesinde uzlaşılarak gerçekleştirilecek bir milli restorasyon, herhangi bir ‘taraf’ın değil, bütün Türkiye’nin çağ değiştirmesi anlamına gelecektir. Çünkü Artık düzen çürümüş ve çökmüş, dirlik birlik bozulmuş, hem statüko hem de sözde anti stotüko görünümlü batıcılık en ciddi sorun haline gelmiştir. Geç kalmaya ve ağırdan almaya gelmez Çünkü tarihin ve coğrafyanın tanıdığı zaman ve imkanlar tükenmektedir. Artık suni ve sentetik çelişkiler üzerinden ölecek ve öldürecek insanımız ve takatimiz kalmamıştır.
Milli demokratik bir restorasyon: sahte seçim oyunlarını, particiliğe dayalı basit kabile kavgalarını, medya denilen manipülasyon tezgâhlarını ve rantiyeci komprador sermaye sınıfını da terbiye edecek şekilde; milli bir iradenin tecellisi olacaktır
Türkiye yaşadığı bu toz duman ortamını, ancak ve önce: adil, asil ve asri yeni bir düzen kurucu, milli ve cesaretli bir hamle yaparak aşabilecektir. Ve aşmalıdır.
Bu bakımdan Adil Düzen bütünüyle Milli Özellikler taşımakta ve evrensel projeler ortaya koymaktadır.
Çünkü Adil Düzen:
· Hem Milli
· Hem İlmi
· Hem İslami
· Hem de insani esaslar yanında; Tabii ve tarihi yasalara dayanmaktadır.
· Ve tarihi her zaman kötüler değil, bu sefer de iyiler ve Milli’ler yazacaktır.
Tahminimiz ve temennimiz odur ki; bu kutlu ve mutlu değişim ise oldukça yakındır
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Al-i İmran: 104
[2] Ahmet Özcan Ağustos 2002 Yarın Dergisi
|