Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04-22-2008, 03:08   #187
Kullanıcı Adı
Gercekleri Görelim
Standart Fethullah Gülen - Papa buluşması ...
15-18 Nisan 2000 tarihinde Urfa ve İstanbul’da yapılan “Uluslararası Halil İbrahim Sempozyumu"nda neler yapılmıştır?

· Haham, Papaz ve hoca imal edilen “sırat köprüsün”den geçirilerek, son dinin İslam olmadığı vurgusu yapılmıştır. (Elinin beğendiğini seç göndermesi yapılmıştır. İslam gelene kadar elbette ki önceki dinler geçerlidir. İslam’ın gelmesi ile diğerlerinin geçerliliği kalktığı halde bu düzenekler ile İslam’ın aklı niçin karıştırılıyor? )

· "Ortak ata İbrahim" denilerek, Hıristiyan ve Yahudiliğinde benimsenebileceğine vurgu yapılmıştır.

· Çift dinli olunabileceğinin örneği Lester’in şahsında verilmiştir.

Avrupa’nın göbeğinde binlerce Müslüman-Boşnak’ın katliamında, Afganistan ve Irak’ta hala süren katliamlara sessiz kalışları ile destek veren Vatikan – Kudüs hattı ile neyin diyalogu yapılıyor?

Vatikan ve Yahudiler, “İslam dinini“ kabul ettiğini resmen açıklamadan yapılan bu toplantılar “misyonerlik çalışması” olmaktan öteye geçemez.

“Amerika ile iyi geçinmezseniz işinizi bozarlar. Amerika’nın bize yarım arpa kadar sadece bizim menfaatimize desteği yoktur. Buna rağmen şurada bulunmamıza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantajı sağlıyor demektir." (Fethullah Gülen İle New York Sohbeti- Nevval Sevindi) diyerek doğruyu söyleyen Fetullah Gülen’e niçin inanmıyorsunuz?

“Amerika şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır." (s.6- N.Sevindi- F.Gülen ile New York Sohbeti) diyen Gülen yalan mı söylüyor diyorsunuz? (ABD ye tam teslim olmuş görüntü çizilen bu satırların sahibi, hangi İslam için çalışır diye sormak hakkımız değil mi?)

"Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir is yaptırmazlar. simdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz." (s.8- N.Sevindi- F.Gülen ile New York Sohbeti) diyen Gülen, ABD'den habersiz “yaprak dahi kımıldamaz” mesajını kendisi vermiyor mu?

Bunlar aradan çekilen ya da uydurulan sözler değildir. Kitabın tamamı okunduğunda da bu manalar çıkmaktadır.

İçinde bulunduğumuz çağı “Amerikan Yüzyılı“ yapmak için yola çıkmış, öncelikle İslam coğrafyalarında kan döken stratejik ortağın, “Müslüman Fetullah Gülen ve ekibine!” izin vermesini hangi mantık kabul edebilir? George W. Bush Müslüman mı olmuştur? Ki Fetullah ekibinin önünü açsın. K.Irak’ta “İlan edilmek“ için geri sayıma geçen, İsrail’den sonra ikinci çıbanbaşı olmaya hazırlanılan “Sözde Kürdistan”daki okulların ABD “himaye ve kontrolü” dışında olması mümkün müdür? “Normal prosedürdeki ”Türk okulunu”, normal şartlarda“ Peşmergeler ‘olası Devletlerinin’ içinde yapılandırırlar mı?

"Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika gözardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı." (s.7- N.Sevindi- F.Gülen ile New York Sohbeti) diyen F.Gülen, icazet almadan yani ABD gerçeğini kabul etmiş, “hakiki manada inanmış!” bir insan olarak Washington’a entegre olduğunu daha nasıl açıklayacaktır?

Fetullah Gülen sadece vitrindir. Nasıl ki Türkiye’nin zengini diye geçen bir takım kişiler “Türk kimliği“ taşıyan paravanlarsa, F.Gülen’de ayni öyledir. İslami coğrafyalarda “Türk”e yakınlık duyulması (Halifelik ve adalet sebebi ile), M.Fetullah Gülen’in ABD tarafından yaratılmasına vesile olmuştur. Stratejik ortak, Gülen vesilesi ile tüm cemaati kontrol altında tutmaktadır , diyen rahmetli Hablemitoğlu’na katılıyorum.

“Yönetim sisteminde, kâinat imamından, düz müride kadar inen hiyerarşik sıralama önem taşımaktadır. ABD için hiyerarşinin sadece tepesini kontrol altında tutmak yeterlidir, çünkü cemaat disiplini nedeniyle tabanda sıkıntı yaşanmayacaktır. Oysa, ulus-devlet yapılanması içinde sömürüye dur diyenler her zaman var olacaktır, dolayısıyla da hedef ülkeye yönelik her yatırımının maliyeti ve riski yüksek olacaktır. ABD'nin tarikatlara öngördüğü modelde, önemli olan hiyerarşinin tepesinde yer alan tek karar vericiyi ve veliahtlarını-varislerini sımsıkı kontrol altında tutabilmektir. Bu modelde, hocaefendinin yanısıra, kıta imamları ülke imamları ve de az sayıdaki danışman ABD'ne (CIA) muhataptır." ( N.Hablemitoğlu)

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı organizasyonu, ”Abant Platformları”,”Sivil inisiyatif - her görüşten insanın yer aldığı oluşum" olarak tanıtılması yalandır. Oluşumun çekirdeğinde ve yönetiminde “belli kişiler” yer alır. Değişenler sadece, adlarını kendi menfaatleri için kullandıkları, Türk Milletinin önem verdiği kişilerdir. Konuşulacak konular hatta sonuç bildirgesi önceden hazırdır. Katılımcılardan konuşup bunu sonuç bildirgesine yazdırması (amaçlanan neticenin dışında) mümkün değildir. Batı emperyalizminin Türkiye Cumhuriyetinden istediklerinin sivil inisiyatif olarak, işte halkta istiyor adı altında, “hükümetlerce” yapılamasının önünü açmaktır. Bilderberg’in yerlisidir.

Yapılan Abantlarda şimdiye kadar sonuç bildirgesine yazılanlardan örnekler, yorumlarınıza açıktır efendim:

1- Vahiy’in akla hitap etmesi gerçeğinden yola çıkılarak, İslami problemlerde “salt aklın“ kullanılabileceği, çağdaş çözümlerin bulunulabileceği, (1. Abant)

2- Atatürk’ün “Hakimiyet kayıtsız, şartsız milletindir” ifadesindeki milletin Türk Milleti değil siyasi irade olduğu kabul edilmiştir. Böylelikle bu sözün içi boşaltılmıştır. Kabul edilen bu hali ile “Türk Milletinin” Anadolu’da hakimiyeti yoktur denmektedir. (1. Abant)

3- Türk Milletince kutsal görülen “Devlet” inancı için “Kutsal devlet” yoktur, sivil inisiyatif vardır. ( 1. Abant)

4- Mevcut merkeziyetçi hantal, bürokratik yönetim yerine, yerel topululukları, il, ilçe, belde ve köy düzeyinde sisteme ortak eden, katılımcı yönetimi, üniter devlet anlayışı içinde yapılandıracak bir idari reform gerekmektedir. (3. Abant- Yerel yönetimler yolu ile öncelikle G.Doğunun fedarasyon yapısına geçişi)

5- Ülkenin sivil bir anayasaya ihtiyacı olduğu, İslam'ın demokratik-hukuk devletinin önünde bir engel olmadığı vurgulandı (3. Abant - Sivil anayasa denilen Türkiye’de yaşayan tüm kimliklerin ortaklaşa anayasası- İslam..Hangi İslam? Gülen’in başını çektiği “Kontrol altında ki İslam" modeli mi?)

6- Prof. Dr. Tunçay ve Prof. Dr. Öktem, Abant benzeri toplantıların demokratik duyarlılığı artırdığına dikkat çektiler; 4. Abant'ta anayasanın tartışılmasını önerdiler. ( 3. Abant)

7- Çoğulculuğu gözeten bir uzlaşma, toplumsal sözleşmeye dayanan yeni bir anayasada ifadesini bulmalıdır. Bu husus, toplumun farklı kesimlerinin eşitlik statüsünde bir araya gelerek…(4. Abant- Türkiye’yi Türkler kurdu diyen anayasa yerine, barış için ‘Türkiye’yi Kürt, Gürcü, Çerkez, Rum, ermeni, Yahudi, Kürt..vb etnik kökenler kurdu' demek)

8- Uzlaşmayı hedefleyen çoğulculuk anlayışı ve farklı kimliklerin birarada yaşaması her kimliği ve kültürü zenginleştirebileceği gibi; onların etkileşimine ve değişimine de imkan sağlar.(4. Abant)

9- Modernleşme adına homojen bir toplum yaratma çabaları kabul edilemez;… Türkiye'nin, bütün vatandaşlarına ve her toplumsal kesime eşit mesafede duran, bütün farklılıkların kamusal alanda temsil edilmesini mümkün kılan bir devlet anlayışına ihtiyacı vardır..( 4. Abant)

10- Çoğulculuk ve uzlaşma ile ilgili olarak alınan bu kararların hayata geçirilebilmesi için, eğitim ve öğretim, Türkiye'nin sosyo-kültürel gerçeklikleri doğrultusunda, sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla yeniden düzenlenmelidir.(4. Abant)

11- Küreselleşme, devletin geleneksel işlevinde bazı değişiklikler meydana getirmektedir. Ancak, ulus devletler bu süreçte temel aktörler olarak varlıklarını yeni şartlar çerçevesinde sürdüreceklerdir.(5. Abant)

12- Tarihi-kültürel değerleri, toplumsal dinamikleri ve coğrafyası dikkate alındığında, Türkiye’nin yersiz korku ve kaygılarından kaynaklanan içe kapanma eğilimlerini bir kenara bırakarak, küreselleşmeye kendinden emin olarak ve cesaretle yönelmesi ve olumlu katkılarda bulunması mümkündür..( 5. Abant)

13- Türkiye’nin küreselleşme sürecine katılmasının önemli aşamalarından birisi Avrupa Birliği’dir. Esasen bu, Türkiye’nin genel yönelimine uygun bir hedeftir. Bu süreçte, Türkiye’nin varlık ve çıkarlarını gözeten bir anlayışla üyelik için gerekli hazırlıkların yapılması uygundur.( 5. Abant)

14- Toplantının bilimsel koordinatörü Prof. Dr. Mehmet Aydın bugüne kadar tartışılan konuların hep birbirinin devamı ve tamamlayıcı nitelikte olduğunu anlattı.(5. Abant)

15- İslam’la demokrasi arasında çelişki yoktur. Küresel güvenin pekişmesi için İslam ülkelerinde demokratikleşmenin gerekliliğine inanıyoruz..(6. Abant)

16- Savaşı engellemenin ve barışı egemen kılmanın önemli bir esası barışçı bir zihniyetin yerleştirilmesi ve insanların barışa yönelik olarak eğitilmesidir… Bunun için sivil alanın genişletilmesi, sivil toplum örgütlerinin gelişimine müsait zemin oluşturulması, elitlerle toplum arasındaki iletişim sorunlarının giderilmesi gerekmektedir.(6. Abant)

17- Genellikle uluslararası düzenlerin savaşlardan sonra kurulduğu ve galiplerin kuralları koyduğu bir vakıadır. Bu kez olup-bitmiş bir savaştan sonra kurulacak düzenin yeni çatışmalara yol açmayacak esaslara dayalı olarak kurulması gerekmektedir. (6. Abant)

18- 11 Eylül sonrası, oldukça hassas hale gelen (veya getirilen) ve adeta “Müslüman paranoyası”na sevk edilen Avrupa kamuoyunda İslam’ın, barışı, sevgiyi ve hoşgörüyü emreden yönü hiç mi hiç bilinmemektedir. Bu nedenle, Johns Hopkins Üniversitesi işbirliği ile 19-20 Nisan’da Washington’da gerçekleştirilen Abant Washington Toplantısı, bu eksikliği gidermek amacıyla organize edilmiştir. ( 7. Abant)

19- Daha önce de belirttiğim gibi, Osmanlı deneyimi, sandığımızın, takdir ve/ya teslim ettiğimizin ötesinde demokrasi filizi için toprağı hazırlamıştır…. İslam ile birlikte: Modernleşme ortamında dinin mütalaa ve yorumlanmasına ilişkin diyalojik ilişki. Öyle bir diyalojik ilişki ki, modernleşmeyi hem kalıp, hem de içerik olarak etkilesin!... Son onyıllar içinde “ orta yol “ reformculuk özellikle gelişmektedir. Bu yeni oluşum, bir bakışla hem liberal ve modernisttir; fakat bir başka açıdan da kadim dinsel ılımlılığın temel dokusuna sadıktır. Evet, “ dine rağmen çağdaşlaşma“yı reddetmektedir…..Bir mütevazı uyarı yapmak istiyorum. Demokrasinin ya da kendi semavi dini değerlerimizin faziletlerinden bahsederken onları bir şekilde tekelimize alacak kıskançlıkla davranmamalıyız. Kur’an’ın “maruf“ hükmüyle yüzyıllardır öğrettiği değerler başka kültürlerin de geleneğinde ve uygulamalarında yok mudur? Bunlar sadece Hıristiyanlığa ya da Yudeo - Kretien kültüre veya İslam’a özgü (münhasır) değillerdir. Hepimize aittir…( 7. Abant- Mehmet Aydın’ın açış konuşması)

20- 7 Abant’ın ABD ye taşınması üzerine..dış politika alanında Washington’ın en prestijli mekanlarından biri olan Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Araştırmalar Bölümü’nde (SAIS) gerçekleştirildi. Anladığımız kadarıyla SAIS bir nevi lisansüstü eğitim merkezi olup, elan dekanlığını ünlü CIA uzmanı, Japon asıllı Francis Fukuyama yapmaktadır. Kendisinden önce buranın dekanı Paul Wolfowitz…(Mehmet Durmuş)

21- Atatürk’ün ‘muasır medeniyet’ ve ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ hedeflerine kenetlenmiş, iç ve dış sorunlarını çözerek uluslararası camiayla daha fazla entegre olmuş, komşularıyla barışık, Avrupa Birliği ile bütünleşmiş, ABD ile dostluğunu pekiştirmiş, NATO’da yerini muhkemleştirmiş, demokrasi, laiklik ve İslam’ın en güzel yorumlarıyla taçlanmış bir Türkiye, medeniyetler arasında köprü kurmaya daha iyi namzet teşkil edecektir..(7. Abant-F.Gülen)

22- Abant toplantısı ve kararları bütün dünyayı ilgilendiren ABD'nin başkentini mekân olarak kullanıyor. Burada konuşulanlar bir yolunu bulup muhataplarına ulaşabilirse, global köyün bütünüyle sahipsiz olmadığını onlara hatırlatabilir... Zaten, toplantının Washington'da yapılmasıyla amaçlanan da bu. Bakalım Abant kokusu Washington'u etkisi altına alabilecek mi? (Taha Kıvanç(Fehmi Koru), 21 Nisan 2004 - Yeni Şafak)

23- "Türkiye'nin AB'ye Üyeliği Sürecinde Kültür, Kimlik ve Din" (3-4 Aralık 2004, Brüksel) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Hüseyin Gülerce, farklı din, dil, kültür ve geleneğe sahip olmalarına rağmen Türkiye ve Avrupa'nın entegrasyonunun güzel neticeler verebileceğini kaydetti. (8. Abant)

24- Katolik Kilisesi'nin İtalya ve İspanya'nın demokratikleşmesinde önemli rol oynadığını anlattı. Broglio, “Neden Türkiye'de Müslümanlık böyle bir rol oynamasın?” sorusunu yöneltti. (8. Abant)

25- İsveç'in İstanbul Başkonsolosu İngmar Karlsson, ‘Avrupa İslamı' kavramını ele aldı. Karlsson, İslam'ın Avrupa'nın bütünleyici bir parçası olduğunu belirterek çok yakında “Batı İslamı”ndan bahsedileceğini söyledi..(8. Abant)

26- Atatürk’ün gösterdiği “muasır medeniyet” hedefi Avrupa Birliği vesilesiyle yeni bir noktaya gelmiştir… Önceki hükümetlerle başlayan, şimdiki hükümetle zirveye ulaşan AB reformları için ilgili her kurum ve kuruluşun gösterdiği gayret takdire layıktır…(8.Abant-F.Gülen’den mesaj)

27- 9. Abant Toplantısı: "Eğitimde Yeni Arayışlar" (1-3 Temmuz, Erzurum) eğitimle “Dünya vatandaşı” yetiştirilmelidir.. Eğitimin bu yeni hedefi için, eğitim kurumları yeniden yapılandırılmalıdır denmektedir.

28- Evrensel barış için Türkiye’de bulunan; Gürcü, Kürt, Rum, Ermeni, Çerkez, Boşnak vb..ların eğitimi önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

29- Çoğulculuğu kabul etmiş, içinde ki toplumluklara yönelik, sosyolojik verilerine bakarak oluşturulan eğitimle bölge dünya barışına katkıda bulunmak gerekir. Bölge barışına katkıda bulunmak için İsrail politikalarını da kabul ederek, ayni zamanda dünya barışına katkı sağlanmalıdır. (9. Abant)

30- Eğitim merkezden değil, her grubun kendi inisiyatifi doğrultusunda olmalıdır. Türkiye milli devlet değil ve milli eğitim değil, yöresel, kendi inisiyatiflerinde eğitim gerçekleştirilmelidir. Bunun içinde bir an önce yerel yönetim yasası çıkmalıdır.(9. Abant)

31- Eğitim temel bir haktır. Bu hak kılık, kıyafet, etnik, dinsel, cinsel vb. gerekçelerle engellenmemeli; toplumsal, kültürel eşitsizlikler giderilmeli ve diğer halkların anadil de eğitimleri başlatılmalıdır.(9. Abant)

32- Yurt dışındaki Türk okullarının Türkçenin ve Türk kültürünün yaygınlaştırılması konusundaki başarılı deneyimlerinden istifade edilmelidir. (Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt dışındaki okulları hangisidir? Bahsedilen okullar Fetullah Gülen’in okullarıdır. Toplantıda Millî Eğitim Bakanı H.Hüseyin Çelik’te vardır.) (9. Abant)

Amerikan Yüzyılı için yola çıkmış “İnançlı” görünümleri ile bu müfreze, “Türkiye, Türk Milleti” ya da daha genel anlamı ile “İslam alemi” için mi çalışmaktadır?

"Abant Platformu, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Düşünce Kuruluşudur.” Şeklindeki ifadeye ve Dinlerarası diyalog çalışmaları için kullanılan paranın büyük kısmının Amerikan Ulusal Demokrasi Fonu (NED) tarafından finanse edilmesine bakarak, buradaki sonuçlarında stratejik ortak tarafından kaleme alındığını söyleyebilir miyiz?

Son olarak, Gülen Cemaatini yine kendilerinden dinleyelim diyorum:

“Fethullah Gülen sürekli olarak diyalogdan ve hoşgörüden söz ediyor. Bence bu kavramların, görünenin ötesinde anlamları var. Mesela şöyle: Gerçek dünyada diyalogun karşılığı “pazarlık”, hoşgörünün karşılığı ise “centilmence rekabet”tir. (İlk buluştuklarında Fener Rum Patriği Bartholomeos’un Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun açılması için Gülen’den destek istediğinde, Gülen’in Selanik’te bir Atatürk Lisesi açılmasını tavsiye etmesi, Gülen’in gerçekçi ve yaman bir pazarlıkçı olduğunu gösterir.) Ayrıca içine kapanık Müslümanları, küreselleşen dünyada Hıristiyanlarla “dinî rekabete açmıştır.“ (Hüseyin Gülerce, Zaman, 07.01.2005-Yükselen Değer “ Gülen Hareketi”)
kaynak: http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=129370
Şimdi sözü tekrar ben alayım:

Bu söylem, yaman pazarlık mıdır, emperyalizme teslimin kamuoyunca yadırganmasının önüne geçme operasyonu mudur?

Ruhban Okulu, 1971’de 'Özel Yüksekokulları Kapatan Kanun'un yürürlüğe girmesiyle kapanmıştır. Devletin denetiminde olmak şartı ile Özel okulların açılması gündeme geldiğinde, Patrikhane “Devlet kontrollü eğitimi” kabul etmemiştir. İstedikleri, “Vatikanvari” devlet içinde devlet olmak projesini hayata geçirmektir. “(N.Kavcar–Heybeliada Ruhban MYO- 4 Aralık 2005)

Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz .

Geçmişte ve günümüzde yapılanlar ortadadır. Bu sebepten cemaatin tamamına “Fetullah Gülen hareketi” değil, “Fetullah Gülen Harekatı” demek daha yerinde olur düşüncesindeyim.[/b][/color]

Kaynak: http://www.cemaatler.com/haber_detay.asp?haberID=88
Gercekleri Görelim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla