Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05-23-2008, 04:18   #18
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti Nuh (a.s)
Tûfanla İlgili Tarihî Kayıtlar:


Hz. Nuh'un kıssasına benzer efsâne ve rivâyetler Yunan, Mısır, Hindistan ve Çin gibi hemen hemen bütün eski medeniyetlerin literatüründe yer almıştır. Ayrıca, Birmanya, Malezya, Batı Hint Adaları, Avustralya, Yeni Gine ve Avrupa ile Amerika'nın çeşitli bölgelerinde de Hz. Nuh tûfanına benzer hikâyeler yaygın şekilde bilinmektedir. Demek ki bu olay, bütün insan soyunun bir tek bölgede yaşadığı bir sırada meydana gelmiş ve daha sonra insanların çeşitli gruplarının dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmalarıyla oralara kadar çeşitli hâtıra, rivâyet ve efsâneler şeklinde ulaşmıştır. Dünyanın hemen hemen bütün kavimleri, geçmiş tarihlerine baktığında büyük ve müthiş bir tûfandan bahsedildiğini görürler. Aradan geçen yüzyıllar bu olayın asıl mâhiyetini, yerini, zamanını ve bazı unsurlarını değiştirmiştir. İnsanların hayal gücü ve anlatım tarzı da bunları bambaşka şekle sokmuştur.

Cûdî dağı, Kürdistan bölgesinde, İbn Ömer adasının kuzeyinde bulunuyor. Kitab-ı Mukaddes'te ise, bu geminin durduğu yerin Türk-Rus sınırındaki Ağrı dağı (Ararat) olduğu zikredilir. Aynı isimde bir sıradağı da vardır ki, Ermenistan yaylasından başlayarak güneyde Kürdistan'a kadar uzanıyor. Cûdî dağı işte bu dağlar silsilesinin bir dağıdır ve bugün de aynı isimle meşhurdur. Kadim tarih kitaplarında geminin durduğu yer Cûdî olarak kaydedilmiştir. Nitekim, Hz. İsa'nın doğumundan 250 yıl önce Babil'in bir râhibi (Berasus) eski Keldani rivâyetlerine dayanarak yazdığı Babil tarihinde Nuh'un gemisinin Cûdî dağına yanaşarak durduğunu beyan etmiştir. Aristo'nun öğrencilerinden Abydenus da kendi eserinde bunu doğrulamıştır. Buna ilâveten, kendi devrinin durumunu anlatırken, Irak'ta pek çok kişi de bu geminin parçalarının bulunduğunu ve bunların sulara karıştırılarak hastalara verildiğini ve şifâ dağıtıldığını yazmıştır. [1]

Cûdi dağı ile ilgili Kur'an Coğrafyası adlı kitapta şu bilgiler verilir: Hz. Nûh (a.s.)un gemisinin demirlendiği Cûdî, Dicle'nin doğu yakasında ve Musul bölgesinde bir dağın adıdır. Dağın tepesinin avuç içi gibi olması, geminin demir atmasına ve gemidekilerin barınmasına elverişli olması sebebiyle bu isim verilmiştir. "Cûdî", sözlükte cömertlik anlamına gelen cûd kökünden türemiştir. Cûdî dağı, Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türkiye-Irak sınırına 15 km. uzaklıkta ve Şırnak il merkezine 17 km. mesâfededir. Elips biçiminde olan dağ üzerinde iki bin metreyi aşan dört doruk vardır. Bunların en yükseği 2114 metredir. Bu tepelerin 2017 metre yükseklikte olanı "Nûh Peygamber'in ziyâret tepesi" adını taşır.

Kaynaklar, dağın eteğinde, tûfandan kurtulanlar tarafından kurulmuş "Karye Semânîn" (Seksenler Köyü) adlı bir kasaba ve "Deyru'l-Cûdî" adlı bir manastırdan bahsederler. Yüce Allah, Cûdî dağını Hz. Nûh ile, Tûr dağını Hz. Mûsâ ile, Mekke'deki Hira dağını da Hz. Muhammed (s.a.s.) ile şereflendirilmiştir. Cûdî kelimesi, insanlık tarihinde çok önemli bir yeri olan Nuh tûfanına işaret edilerek Kur'an'da bir âyette şu şekilde geçer: "Yere, 'suyunu çek!', göğe de: 'Ey gök, sen de tut!' denildi. Su çekildi, iş de bitti; gemi Cûdî'ye oturdu. 'Haksızlık yapan toplum Allah'ın rahmetinden uzak olsun!' denildi." (11/Hûd, 44)

Kitab-ı Mukaddes'de bu geminin durduğu yerin, Cûdî değil; Anadolu'da Ağrı dağı (Ararat) olduğu beyan edilmiştir (Bkz. Tekvin, 8/4). Halbuki Ağrı dağının, konumu itibarıyla geminin demirlenmesine ve gemidekilerin barınmasına uygun olmayışı nedeniyle tutarlı bir görüş olmadığı, belki Kitab-ı Mukaddes yazarlarının yanlış yorumlamalarından kaynaklandığı ispat edilmiştir (Geniş bilgi için bkz. Hikmet Tanyu, Cûdî D. İslâm Ansiklopedisi, 8/79-80; Mevdûdi, tefhim, 2/395-396). Nitekim Yakut elHamevî (1299), bu konuda lafzî olarak Arapça'ya çevrilen bir Tevrat metninden hareketle geminin Cûdî dağına oturduğunu kaydeder (Bkz. Hamevî, Mu'cemu'l-Büldân, 3/162-163). Nitekim Hz. İsa'dan önce kaleme alınan eserlerde Hz. Nuh'un gemisinin oturduğu dağın Cûdî dağı olduğu yazılıdır. Son dönemde yapılan bazı bilimsel araştırmalar da Nuh Peygamber'in gemisinin demir attığı dağın Cûdî dağı olduğunu isbat ve ilân etmiştir (Bkz. Harun Yahya, Kavimlerin Helâkı, s. 20-21). [2]

Hz. Nûh ve tûfan kıssası ile ilgili olarak İslâm ulemâsı bazı konularda ihtilâf etmişler ve bu güne kadar bu tartışmalar sürmüştür. Bunlardan bir kısmı, yukarıda ayrıntılarıyla ele alındı: Cûdî kelimesinin bir dağı mı, yoksa yüksek bir yer mi olduğu, Tûfanın yerel mi, evrensel mi olduğu gibi. Bunların dışında âlimlerin tartıştığı bu konuyla ilgili diğer hususları da şunlardır:

Tûfanın gelişini haber veren alâmet olarak, tandır (tennûr)dan suların kaynaması: 11/Hûd Sûresi, 40. âyette geçen “tennûr” kelimesi, lügatta tandır dediğimiz, içinde ekmek pişirilen bir ocaktır, bir çeşit fırındır. Müfessirler tandırın kaynamasını çeşitli şekillerde tefsir etmişlerdir. Son asrın müfessirlerinden M. Hamdi Yazır, Hz. Nûh’un gemisinin alelâde yelkenli bir gemi olmayıp buharlı bir vapur olduğuna işaret etmektedir ki, o zaman, “tandır kaynadı” demek, vapurun ocağı yandı ve harekete hazır duruma getirildi, demek olur. Bunun bir deyim olduğunu iddiâ edenler de vardır. Buna göre “Tandır kaynadı” demek, iş bitti demektir.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamber'in Hayatı, Mevdûdi, Pınar Y. s. 305-308

[2] Ali Akpınar, Kur'an Coğrafyası, Fecr Y. s. 144-145
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla