Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10-31-2008, 00:21   #3
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart
Mevlânâ’nın Tahsili

Mevlânâ’nın ciddî bir tahsil gördüğü ve tasavvufî bir terbiyeden geçtiği kaynaklardaki bilgilerden ve eserlerindeki açık delillerden anlaşılmaktadır. Babası vefat ettiğinde 24 yaşında iken medresede onun yerini alabilecek ilmî özellikler taşıdığı belirtilen Mevlânâ, buna rağmen tahsiline devam etti. Mevlânâ’nın, babası hayattayken 1221-1228 yılları arasında tahsilini ikmal için Hâlep ve Şam’a gitmiş olduğu belirtilmektedir.[26] Ancak 1225 yılında Karaman’da evlendiği ve sonrasında art arda iki çocuğunun dünyaya geldiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Eflâkî’nin ifadesiyle “Bahâ Veled hazretleri yokluk âleminden varlık âlemine göçtüğünün ikinci yılında, Mevlânâ hazretleri, zâhir ilimlerinde derinleşmek ve olgunluğunu eksiksiz duruma getirmek için Şam’a hareket etti. Derler ki, bu, onun ilk seferi idi.[27]” Bu dönemin ne kadar sürdüğü kesin değildir. Yine Eflâkî “Onun yedi yıla yakın Şam’da kaldığını söylerler; fakat dört sene oturdu diyenler de vardır” demektedir.[28]

Mevlânâ’nın Hâlep Hâlevîye medresesindeki hocası Kemâleddîn bin Adîm’dir (ö.1262). Sipehsâlâr, Mevlânâ’nın tahsili için şu bilgileri vermektedir: “...lügat, arabiyât, fıkıh, tefsir, hadîs, ma’kûlât ve menkûlât gibi ilimlerde o çağda zamanın bütün ilimlerin başta gelenlerindendi ve bütün fenlerde yüksek icazetler elde etmiş, gençliğinin ilk çağında Hâlep şehrinde türlü bilim ve sahâlarda dünyada eşi olmayan Mevlânâ Kemâleddîn b. Adîm’den faydalanmakla meşgul olmuştur,”[29]

Tebrizli Şems’in Konya’ya Gelişi ve Kayboluşu


Mevlânâ’nın hayat hikâyesinde Tebrizli Şems’in özel bir yeri vardır. Karşılaşmaları ve birbirlerine olan sevgileri etrafında çok şeyler anlatılmış ve yazılmıştır. Şemseddin Muhammed-i Tebrîzî, Konya’ya ilk olarak 29 Kasım 1244 (26 Cemaziyelahir 642) tarihinde gelmiştir. Sultan Veled’in diliyle buluşmanın etkisi ve Şems’in ilk sözleri şu şekildedir:[30]

“Ansızın Şemseddin gelip ona ulaştı; nurunun ışığında da gölge, yok olup gitti.
Aşk dünyasının ardından defsiz, sazsız aşk sesi erişti.
Maşuk hâllerini anlattı ona; böylece de sırrı yücelerden de yücelere vardı.
Dedi ki: Sen batına rehin olmuşsun ama şunu bil ki ben, batının da batınıyım.”

Mevlânâ’nın öğrenci ve müritlerinde, kendileriyle önceki gibi ilgilenilmediği için büyük hoşnutsuzluk oluştu. Şems’ten yakınmaya başladılar:

Bu adam kim oluyor ki Şeyhimizi, ırmağın bir saman çöpünü kapıp sürüklediği gibi kaptı da bizden ayırdı .[31]
Arzuları önceki düzene dönmekti:

“Onlar, Şems buradan giderse padişahımız yalnızca bize kalır;
Önceden olduğu gibi ihsanlarına ereriz; dudaksız-damaksız şekerlerini yeriz;
Gene onun güzelim öğütleriyle beş duygudan, altı yönden ibaret dünyadan sıyrılırız (demekteydiler).”
[32]

Bu hoşnutsuzluklar ve yakınmalar nedeniyle Tebrizli Şems, 21 Şevval 643 (10-11 Mart 1246) günü Konya’dan ayrılmıştı. Sultan Veled bu beraberliğin süresini bir-iki yıl olarak belirtmektedir:

“Bir zaman beraber kaldılar; bir-iki yıl rahat ve huzura daldılar.” [33]

On altı ayı biraz aşan bu zaman diliminde aralarında gerçekleşen imtizaç ve sevgiden sonra bu ayrılış Mevlânâ’yı son derecede etkiledi. İlgi ve himaye bekleyen müritler yaptıklarından pişman olup çare aradılar. Sultan Veled bunu şöyle ifade eder:

“Lûtfet, bilgisizlikle suçlar işledik ama tövbemizi kabul et.
Feryâd ederek defalarca bu sözleri söylediler; aylarca gece-gündüz, bu çeşit yalvardılar.
Şeyh, onların bu hâlini görünce, yollarını düzene soktu; o incinmeden vazgeçti.”
[34]

Mevlânâ oğlu Sultan Veled’i Şems’i bulup getirmesi için Şam’a gönderdi. 15 ay kadar sonra hicrî 644 (1246-1247)’de birlikte geri döndüler. Ancak beraberlik uzun sürmedi ve hicrî 645 (1247-1248) yılı içerisinde tamamen kayboldu. Eflâkî, bu son geliş ve kayboluşun arasında ayrıca bir Şam yolculuğu olduğunu kaydetmektedir: “Kimya Hatunun ölümünden yedi gün geçtikten sonra Şaban 644 h./ Aralık 1246’da tekrar Şam’a gitti.”[35]

Eflâkî, Şems’in kayboluşunu şöyle tespit etmektedir: “Şemseddin’in kaybolup gizlendiği tarih 645 (1247) yılının Perşembe günüdür.”[36] Eflâkî, ayrıca “İkinci seferinde tam altı ay medresenin hücresinde Mevlânâ ile sohbet ettiler” demektedir.[37]

Şems’i, aralarına Mevlânâ’nın oğlu Alâaddin’in de karıştığı söylenen bir gurubun öldürdüğü rivayeti kaynaklarda daima tereddütle aktarılırken, Sultan Veled yirmi iki yaşlarında yaşadığı olan biteni anlatırken her hangi bir öldürme olayından hiç söz etmemektedir.[38]. Şems ona gelişmeler üzerine şöyle demişti:

“Bu sefer öylesine bir gitmek istiyorum ki hiç kimse benden bir nişan bile bulamayacak.
Aramakta herkes acze düşecek, kimse benden bir nişan bile bulamayacak.
Böylece birçok yıllar geçecek de gene kimse izimin tozunu bile göremeyecek...
Derken; herkesin gönlündeki keder geçip gitsin diye ansızın herkesin arasından yitiverdi.
[39]

Mevlânâ, Tebrizli Şems’in ardından onu bulabilmek için iki defa Şam’a gitti. İlk gidiş ve dönüşten sonra Konya’da birkaç yıl geçince[40] tekrar aynı arzuyla Şam’a yöneldi. Eflâkî, Mevlânâ’nın bu defa Şam’da bir yıldan çok veya az kaldığını söylemektedir.[41]

Mevlânâ, bu arayış ve üzüntülerden sonra kendisine “nâib ve halife” olarak Konyalı kuyumcu Şeyh Selâhaddin’i seçti:

“Şeyh’in(Mevlânâ) coşkunluğu, onunla yatıştı; bütün o zahmet, dedi-kodu, esenliğe dönüştü.” [42]
Mevlânâ Şeyh Selâhaddin’le on yıl bir arada bulundu[43] ve bu arada oğlu Sultan Veled’i Şeyh’in kızı Fatıma Hatun’la evlendirdi. Şeyh Salâhaddin 29 Aralık 1258 (1 Muharrem 657) günü vefat etti.[44]. Mevlânâ, son on yılını Mesnevî’nin de yazılmasına sebep olan Çelebi Hüsâmeddin’le sohbette bulunarak geçirdi.[45] Bu iki muhterem zatla geçen yıllar, Mevlânâ ve çevresindekiler için huzurlu ve verimli yıllar oldu. Bu dönemler, çevresindekileri himaye ettiği, ekseriyetle manzum ve mensur eserlerinin oluştuğu yıllardır.

Mevlânâ, Hicrî tarihle altmış sekiz; miladî tarihle altmış altı yaşında bulunurken 17 Aralık 1273 (5 Cemâziyelâhir 672) günü Yaratıcıya kavuşmuştur. Halifesi Çelebi Hüsâmeddin ise ondan yaklaşık on bir yıl sonra 3 Kasım 1284 (22 Şaban 683) günü vefat etti.[46] Vefatında elli yaşlarında olan sadık oğlu Sultan Veled ise, babasının maddî ve manevî mirasını lâyık şekilde temsil ederek 11 Kasım 1312’de bu dünyadan göçtü.


Mevlânâ’nın Çevresi


Mevlânâ’nın babası Bahâeddin Veled, bulunduğu ve yolculuğu sırasında uğradığı şehirlerde daima devlet adamlarının ve ilim erbabının teveccühünü kazanmış bir zattı. Anadolu Selçuklularının en güçlü sultanlarından olan Alâaddin Keykubad I (slt.1220-1237), Konya’daki ikameti esnasında ona büyük hürmet göstermiş, hatta onun müridi olmuştu. Sultan Veled, Sipehsâlâr ve Eflâkî bu hususta birçok bilgi vermekte ve beraberliklerinden söz etmektedirler. Aileye yönelik bu ilgi ve hürmet, bu asra kadar devam etmiştir.[47]

Mevlânâ, babasının vefatının akabinde bir müddet daha Şam ve Hâlep’te tahsil görüp muhtemelen 1240 civarında her yönüyle babasının yerini aldı, Selçuklu devlet adamları tarafından büyük saygı gördü ve varlığından istifade edildi. Sultan İzzeddin II (slt. müstakil ve müşterek olarak 1246-1249, 1249-1254, 1257-1259, 1259-1262) ve Sultan Rükneddîn Kılıç Arslan IV (slt. müşterek ve müstakil olarak 1254-1257, 1259-1262, 1262-1266) Mevlânâ’yı ziyaret eder ve sohbetlerine iştirak ederlerdi. Rükneddin Kılıç Arslan Mevlânâ’nın müridi ve “oğul” diye hitap ettiği kişilerdendi.[48] Eflâkî, eserinde birçok yerde sultan ve devlet adamlarının katıldığı sohbet ve semâ gösterilerinden söz etmektedir.

On beş yıl devletin hâkimiyetini elinde tutan Muîneddîn Pervâne (ö.1277), Mevlânâ’ya son derece hürmet gösterir ve onun için ziyafetler ve sohbetler düzenlerdi. Mevlânâ, Fîhi Mâ Fîh’indeki sohbetlerin ekserisini onun evinde ve ona hitaben söylemiştir. Pervâne’nin hanımı Gürcü Hatunda büyük bağlılık içerisindeydi. Müstevfîlik (maliye bakanlığı), vezirlik ve atabeklik görevlerinde bulunmuş olan Pervâne’nin damadı Mecdeddîn Atabek (ö.676/1277), ünlü vezir Sahib Ata Fahreddin Ali’nin (ö.687/1285) yanı sıra Sahib Şemseddin, Alameddîn Kayser, Taceddîn Mu’tez, Celâleddin Karatay, Hatîroğlu Şerefeddin Mes’ûd ve Emîneddîn Mikâil gibi bir çok devlet adamı, Mevlânâ’yı sık sık ziyaret eder, kimi zaman mektuplarla ulaştırdığı ricalarını yerine getirirlerdi.[49]
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla