....................
VE AYRILIK...
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, ömrü boyunca, bütün büyükler gibi, İslamiyyete hizmet yolunda, pek bir meşakkatler çeker. Ve bir ara Ehl-i sünnet düşmanlarının vermiş olduğu sıkıntılardan dolayı ikamet zorunda kaldıkları Ankara’da rahatsızlanırlar. Ve 18 gün hasta yattıktan sonra sevenlerini büyük hüzünlere sevk ederek 27 Kasım 1943’te vefat ederler. Vefat anında küçük bir zelzele meydana gelir. Büyük velinin nereye defnedileceği konusu netlik kazanmamışken, bir ara kapı çalınır ve kim olduğu ve nereden geldiği meçhul heybetli bir zat şunları söyler: “Seyyid Abdülhakim Efendi hazretlerini Bağlum denilen yere götürünüz ve oraya defnediniz ki, onun için uygun yer orasıdır.” Daha sonra bu adam peşinden gidilse de bulunamaz, sırra kadem basar...
Bu manevi işaret üzerine, büyük velinin mübarek bedeni Ankara’ya 24 kilometre uzaklıktaki Bağlum denilen mevkiye götürülür ve günümüzde de ziyaret edilen ve büyük bereketlere kavuşulan, cennet bahçesi kabr-i şeriflerine defnolunurlar.
O, eserleri olan, Sahabe-i Kiram ve İslam Hukuku Erriyâz-ut-Tesavvufiyye eserleriyle olduğu gibi, yetiştirdikleri talebeler ve bunların verdiği eserler ile bütün dünyaya yayılan ve yayılacak olan bitmeyen bir feyzin sahibi, batmayan bir hidayet güneşidir.
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin hocası Seyyid Fehim hazretlerine, diğer evliyaya ve Resulullaha duyduğu hasreti dile getiren ve pek mahzun bir şekilde sık sık söyledikleri, her harfi muhabbet ve firak korları gibi dizilen şu beyit, O’nun kalpleri paralayan, ciğerleri yakan vefatıyla, sevenlerinin O’na ve diğer büyüklerin ayrılığına duydukları hislere, pek güzel bir şekilde tercüman olmaktadır:
Zi hicr-i dôsîtân hûn şûd, derûni sîne-i cân-ı men
Fîrak-ı hem nişinân, suht magz-ı istihân-ı men.
(Dostlarımın ayrılığından, kalbim kan ağlıyor
Onları hatırladıkça, (kemiklerimin) ilikleri yanıyor...)
Emin Arvas, Türkiye Gazetesi
|