![]() |
#1 |
![]() ARKADAŞLAR HEP BERABER EL BİRLİĞİYLE YALANLARINI,PALAVRALARINI SÖYLEYEMEDİĞİ GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARIYORUZ DAHA SONRA İNŞALLAH BUNLARI BİR İNTERNET SİTESİNDE SERGİLEMEYE ÇALIŞACAĞIZ
SEÇİM ÖZEL “KEMAL KILIÇDAROĞLU” 08.05.2011 ALİ KIRCA - Mutlu akşamlar efendim. Siyaset Meydanı Seçim Özel programına hoş geldiniz. Siyaset Meydanı seçimlere haftalar kala her Pazar akşamı siyasi partilerin genel başkanlarını ağırlamaya devam ediyor. Hatırlayacaksınız geçen hafta Pazar akşamı yine bu dakikalarda Adalet ve Kalkınma Partisi genel başkanı ve başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuğumuzdu. Bu akşam da Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz olacak ve Show Haber Genel Yayın Yönetmeni Tuba Atav ile birlikte sorularımızı yanıtlayacak. Sayın genel başkan hoş geldiniz. TUBA ATAV - Hoş geldiniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hoş bulduk efendim. ALİ KIRCA - Evet biz vakit geçirmiyoruz. Her şeyi sorularla birlikte konuşacağız. Onun için ben ilk söz Tuba Atav’ındır diyorum ve ona bırakıyorum hemen. TUBA ATAV - Teşekkür ederim. Sandığa 35 gün kaldı. Siz de her gün bir kaç miting birden yapıyorsunuz. Meydanlar çok sıcak. Liderlerin sizin de dahil mesajlarınız da çok sıcak ve zaman zaman da çok sert. İsterseniz en hararetli konuyla başlayalım. Şu üslup meselesi. Siz zaman zaman sayın başbakana sert ifadelerde bulunuyorsunuz. Başbakan sizi eleştiriyor. Öyle oluyor ki araya bazen cumhurbaşkanı giriyor, uyarılarda bulunuyor. Seçmeni olumsuz yönde etkiliyor olabilir mi? Nasıl değerlendiriyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Önce şunu söyleyeyim. Ben hangi sert ifadeyi kullandım. Beni kullandığım en sert ifade “Recep Bey” o kadar. TUBA ATAV - “Zamcı Recep” dediniz son olarak. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Akaryakıta zam gelmişti. Vatandaşlar dediler ki Allah aşkına söyleyin şu Zamcı Recep’ten bizi kurtarın diye. Ben de hay hay söz veriyorum. Sizin söylediğinizi aynen söyleyeceğim dedim. Bu sert bir ifade değil. Politikada eğer benzine bu kadar, motorine bu kadar zam yaparsanız, dünyanın en pahalı benzinini halka satarsanız, çiftçiye satarsanız, siz biliyor musunuz kamyon şoförü deposunda 10 numara yağ yakıyor. Motorin yakamıyor, motorin alamıyor. 10 numaralı yağ. Arzu ettiğiniz tır şoförü mü, kamyon şoförü mi hangisine sorarsanız sorun bu yanıtı alacaksınız. Bu kadar büyük zamların yapıldığı bir yerde başbakana ne söyleyeceksiniz? Eğer bu hakaretse ben bunu hakaret olarak görmüyorum. Ama ben şunu hiç kullanmadım. “Şerefsiz”, “cibiliyetsiz”, “alçak”. Bunların hiçbirisini kullanmadım. Ama bunların tamamını o kullandı. O kullanıyor hiç kimse bir şey söylemiyor. Ben sadece Recep Bey dedim diye “vay efendim başbakana bunu niye söylüyorsunuz?”. Ben başka bir şey söylemedim. Hiçbir yerde de zaman zaman söylemde belki sertlik olabilir. ALİ KIRCA - Ama özellikle mitinglerde? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Mitinglerde olabilir. Yani benim söylediklerimde de dediğim gibi ifade olarak hakaret içeren bir şey kesinlikle söz konusu değil. Ama onun söylediklerinin neredeyse tamamında, hele dün mesela “alçak” sözcüğünü kullanmış. Yani insaf denen bir şey var. Ben kendisine böyle bir sözcükle hitap etsem herhalde yer gök inlerdi. Nasıl bunu kullandınız diye. TUBA ATAV - Siz bir şey yapacak mısınız? Bir dava açma gibi. Hakaret davası. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır hayır, beni daha böyle dava açmak gibi bir şeyim yok. Samimi olarak söylüyorum. ALİ KIRCA - Ne vesileyle kullanmış sayın başbakan o sözcüğü? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bir kere benim bir eleştirim üzerine kullanmış onu. Niye kullandı ben onu da bilmiyorum. Hangi gerekçeyle kullandı ben onu da bilmiyorum. Zaten sayın başbakan son zamanlarında sinirlerini kontrol edemiyor. Öfkeyi hitabet sanatı olarak alırsanız zaten geleceğiniz nokta bu. Sinirlerini kontrol edemeyen bir başbakan zaten ülkeyi yönetemez. Sağlıklı da yönetemez. Sağlıklı yönetilemediği de açıktır. Soru gelirse neden sağlıklı yönetemediğini ben onlarca örnek vererek ortaya koyarım. Ben şunu isterim. Elbette ki uygarca bir tartışma ortamı olsun. Oturalım tartışalım. Nasıl uygarca tartışma ortamı olacak? Oturacağız televizyonda karşılıklı, nasıl Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da liderler bir araya geliyorsa biz de geliriz. Soru sorulur yanıt veririz, vatandaş da oturduğu evde televizyonun karşısında dinler. Kim doğruyu söylüyor, kim doğruyu söylemiyor. Kim gerçeklere yakın, kim gerçeklerden uzak vatandaş da bunu görmüş olur. ALİ KIRCA - Peki biz bunu daha sonra soracaktık ama yeri geldi o zaman söyleyelim. Sayın başbakan böyle bir tartışmayı kabul etmediğinin gerekçelerini söylerken usta ile çırak tartışır mı diyor. Ne diyorsunuz buna? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kendisi usta mı çırak mı? Önce çırak olduğunu söyledi. Bir çırağa ülkeyi teslim eder misiniz? Çırağın ne olduğunu bilmiyor. Ülke deneme tahtası mı Allah aşkına? Ben ülkeyi yönetirken çıraktım, şimdi usta oldum. Ne ustası oldunuz? Hem uygarlıktan söz edeceksiniz, özgürlükten söz edeceksiniz, ortak platformdan söz edeceksiniz, demokrasiden söz edeceksiniz. Ana muhalefet partisi lideriyle bir araya gelmekten çekineceksiniz, açıkçasını söyleyeyim korkacaksınız. Niye korkuyorsunuz? Devletin bütün arşivleri sizin elinizde. Gelirsiniz bütün belgeleri çıkarsınız tak tak tak dersiniz ki kardeşim sen bu ülkeyi yönetemezsin, bitti. Ben de yanıt veremem. Niye korkuyor? Efendim birinci ligdeymiş beyefendi. Hangi birinci lig. Kaç takım var birinci ligde biliyor mu? Sadece kendisinin mi oynadığını sanıyor birinci ligde. Bir baksın bakalım ana muhalefet partisi liderinin devlet protokolünde yeri neresidir? Sayın Deniz Baykal ile bir araya geldiklerinde böyle bir şey söylendi mi kendisine? Demokrasi kültürü gelişen bir insan zaten böyle bir şey düşünemez. Ama ben kendisinin demokrasi kültürü var mıdır yok mudur onu bir tarafa bırakıyorum. Açık ve net söylüyorum. Sayın başbakan benimle bir araya gelmekten, tartışmaktan korkuyor. Çok net söylüyorum. Benim bilgi birikimim ondan iyidir. Benim deneyimim ondan iyidir. Benim devlet yönetimim ondan iyidir. Benim arkadaşlarımla arzu ederse onun arkadaşları da bir araya gelirler. Arzu ettikleri konuda, ekonomide mi, milli savunmada mı, eğitimde mi, çevrede mi, dış politikada mı, benim arkadaşlarımla genel başkan yardımcıları, onun genel başkan yardımcıları bir araya gelsin. Halk görsün bakalım kim daha iyi biliyor? Kimin bilgisi daha iyi? Sayın Başbakana şunu söylemek isterim. Ben devlete girerken binlerce kişinin arasından girip sınavı kazanmış bir kişiyim. Binlerce kişinin arasından girip 13 kişi seçildik. Hesap uzmanlığı sınavına girdim. Zor bir sınavdır. Sayın başbakan bu sınavlara girmeye cesaret bile edemez. Onun için ben bilgime güvenirim, birikimime güvenirim, eğitimime güvenirim, kültürüme güvenirim. Her şeyime güvenirim. O kendisine güvenmediği için efendim ben başbakanım, ben çıkmam. Niye çıkmıyorsun? Yani Amerika’da çıkıyorlar da, İngiltere’de çıkıyorlar, Almanya’da çıkıyorlar da niye bizde olmuyor? TUBA ATAV - Siz bu düello talebinizi defalarca söz olarak ifade ettiniz. Yazılı da vereceğim dediniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet seçim sonuna kadar bütün meydanlarda söyleyeceğim. Yüreği varsa, cesareti varsa karşıma çıkar. Arzu ettiği konuda bakın ben her soruyu soralım demiyorum. Kendisinin arzu ettiği konuda, beni yenebileceği konu hangisiyse, beni zorlayacağı konu hangisiyse o konuda çıkabilir. Arzu ederse İstanbul Anakent belediyesi, arzu ederse Sosyal Sigortalar Kurumu, arzu ederse çevre, arzu ederse başka bir alan. Her alan olabilir. Ben söz veriyorum onun belirlediği konularda olacak. Yine söz veriyorum onun arzu ettiği televizyon kanalında olacak. Yine söz veriyorum onun arzu ettiği gazetecilerle olacak. Yine söz veriyorum o arzu ederse tek başına çıkmayabilir. 3 kişiyle de gelebilir. Ben söz veriyorum. Ben tek başıma çıkacağım. Cesareti varsa karşıma çıkar. ALİ KIRCA - Şimdi böyle bir tartışma en azından şu ana kadar olmadığına göre karşılıklı atışmalar meydanlarda, mitinglerde karşılıklı konuşmalar üzerinden yürüyor ve bakıyoruz sayın başbakan size yönelik eleştirilerinde daha çok dini vurgular üzerinden eleştiri yapıyor. Ve meydanlarda gerek sizin gerek partinizden bazı isimlerin söylemlerinden hareketle dini vurgular üzerinden hatta Alevilik kimliği üzerinden vurgular yapıyor, Hacı Bektaşı Veli’nin sözlerine göndermede bulunarak. Özellikle sizin söylemiş olduğunuz bir söylem üzerine tırnak içerisinde sayın başbakanın sözleridir, “haşa statükonun Allahı Ankara”dadır dedi sayın Kılıçdaroğlu. Bu Allaha hakaret etmektir vs. gibi sözler. Aynı şekilde sayın Binnaz Toprak’ın, sayın Hurşit Güneş’in çeşitli yerlerdeki konuşmalarından alınan noktalarla dini vurgular üzerinden bir eleştiri yapıldığını görüyoruz size karşı. Ne diyorsunuz bunlar konusunda? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Doğru bulmuyorum. Benim söylediğim “statükonun Allahı Ankara’dadır” cümlesi halk arasında çok sık kullanılan gücü vurgulayan, büyüklüğü vurgulayan bir söylem. Bu söylem halkın sıradan kullandığı söylem. Bunun dini bir söylem olmadığını herkes biliyor. Hatta bunu en güzel yazan da sayın Nazlı Ilıcak. Kendi köşesinde yazdı bunu zaten. Bu bir deyim. Gidin Adana’ya da benzer deyimleri bulursunuz. Gidin Trabzon’a da benzer deyimleri bulursunuz. Sayın başbakan bizi tabi eleştirecek bir şey bulamıyor. Neyi eleştirecek? Bir olayı çevirecek kendi istediği kulvara yine kendisi sokacak ondan sonra da oradan dönüp bizi eleştirecek. Ben bunu Siirt’te söyledim. Siirt’te söylerken meydanda alkışlar aldık. Neden statükocu? Başbakan statükocuyu içine sindiremiyor. Neden? Çünkü başbakan değişimden yanaydı, dönüşümden yanaydı, demokrasiden yanaydı. Ne oldu? Bütün o söylemlerinin tamamının gerçek olmadığını ortaya koydum. Demokrasi mi istiyorsun? Milli irade diyordun. Gel %10 barajını indirelim. Kaçtı. Vay efendim neymiş, %10 barajını indirirsek statüko bozulurmuş. Yani koalisyon olurmuş, efendim işte Türkiye iyi yönetilemezmiş. Nereden çıktı bu? Hangi anlayıştan çıktı bu? Yine çıktık gel şu faili meçhulleri araştıralım. 6 önerge verdik. Kaçtılar. AKP milletvekillerinin oylarıyla bizim faili meçhulleri araştıralım önergelerimiz reddedildi. Gel kayıpları araştıralım, uluslararası standartta bir komisyon kuralım. Bu ülkede bir insanın kaybolması ne demektir? Bir annenin çocuğunu bulamaması ne demektir? Gidelim bir anneyi bulalım. Bakın kayıpların dernekleri var. Bir anne bana şunu söyledi. “Artık oğlumun öldüğünü biliyorum. Bana mezarını göstersinler, gidip bari başında bir Fatiha okuyayım”. Gel dedik bunları araştıralım. Demokrasi ayıbıdır araştırmamak. Yine kaçtılar gelmediler. ALİ KIRCA - Neden sizce? Kaçtılar diyorsunuz, neden kaçmış olsun? Kendi gerekçelerini soruyorum. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın neden? Onu da söyleyeyim. AKP 12 Eylül ürünü bir parti. 12 Eylül bir parti ne 12 Eylül ile ne 71 darbesiyle hesaplaşamaz. Neden 12 Eylül ürünü bir parti. 12 Eylül’de bunların hiç birisini bir bedel ödemeliler. Bedel ödeyenler belli. Onların acılarını istismar ettiler ve referanduma öyle gittiler. Halka yalan söylediler. 12 Eylül darbecilerini yargılayacağız dediler. Yargıladılar mı? Hayır. Allah aşkına Ali bey bunlar 12 Eylülle hesaplaşacaklarına önce kendilerine muhtıra veren adama hesap soramadılar. Altına zırhlı araba aldılar bir de üstün hizmet madalyası verdiler. Bunlar hesaplaşamaz. Yine darbelerin kaynağı neydi? İç hizmet yasasının 35.maddesi. Gelin değiştirelim dedik. Efendim CHP popülist politika, bunu söylüyorlar kanun teklifi bile veremezler. Van’dan arkadaşlarımı aradım, talimat verdim. 35.maddeyle ilgili kanun teklifini verin dedim. 2 gün içinde kanun teklifi verildi. Görüşüldü mü? Hayır. Komisyonlarda kaldı. Onun için AKP statükonun partisidir. AKP değişim istemez, dönüşüm istemez, demokrasi istemez, özgürlük istemez. Hangi özgürlükten bahsedelim? Sokakta yürüyen genci başbakana karşı eylem yapacaklar diye alıp gözaltına alıyorsunuz. Daha ortada bir şey yok. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir anlayış olabilir mi? Düşünün bir ülkenin başbakanı derdini anlatacak bir yurttaşa bir çiftçiye “al ananı da git” diyebiliyor. Allah aşkına bunu ben söyleseydim ne olurdu? Düşünün. Benim söylediğimi düşünün. Ben eminim AKP medyası koro halinde onların televizyon kanalları koro halinde, sabah akşam günün 24 saati bana söylemediklerini bırakmazlardı. Böyle bir anlayış olabilir mi? Ama kendi başbakanları eleştiri yok aslında onlarda. Eleştiri olmaz diyorlar. Niye eleştiri olmuyor? Demokrasiyse ben eleştiri dinlemeye hazırım. Bir siyasetçinin en çok eleştiriye ihtiyacı vardır. Eleştiri gelecek biz de vatandaşı dinleyeceğiz. Onun için ben AKP’nin samimi olduğuna kesinlikle inanmıyorum. AKP iktidardan gitmemek üzere kendisini programlamış bir siyasal partidir. Zemin kaybettikçe sertleşecektir, zemin kaybettikçe baskı kuracaktır. Hiçbir iktidar döneminde olmayacak baskılar bu hükümet döneminde olmuştur. Örnek mi istersiniz? Bir ile gittim. İlde Ticaret ve Sanayi Odası üyeleriyle toplantı yapacağız. İli de söyleyeyim. Tokat’a gittim. Bize söylenen, yapacağımız toplantının eğer gerçekten şikayetleri dinlemek istiyorsanız medyaya kapalı olması lazım. Niçin? Çünkü medyanın önünde şikayet edersek ertesi gün 2 tane maliye memuru gelir cezayı keserler. Biz bunu ödedik diyorlar. Böyle demokrasi olabilir mi? Böyle bir anlayışla yola çıkılabilir mi? Ben bunun onlarca örneğini verebilirim size. ALİ KIRCA - Peki 12 Eylül’ün ürünü olduğunu söylediniz Ak Parti’nin. Sizin bu seçimlerdeki bazı aday seçimlerine yönelik olarak yapmış olduğunuz tercihler de karşı taraftan benzer eleştirilere yol açtı. Özetle söylemek gerekirse eleştirileri Ergenekon sanıklarının aday gösterilmesi. İşte sayın Haberal’ın, sayın Balbay’ın ve sayın Cihaner’in ve sayın Sinan Aygün’ün gösterilmesi gibi. Burada temel amacınız neydi ya da neyi göstermek istediniz özellikle bu 4 ismi aday gösterirken ya da eleştiri geleceğini biliyor muydunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Eleştiri zaten daha önce de yapılıyordu. Söyledik zaten, tamamen davadan bağımsız olarak bu adayların kişisel özellikleri dolayısıyla aldık. Birisi dünyanın sayılı cerrahlarından birisi. Bütün mal varlığını bir üniversiteye bağışlamış birisi. Neden yargılandığını bilmeyen birisi. Uzun süredir tutuklu kalıyor. Artık bunu biz söylemiyoruz. Bu ülkenin cumhurbaşkanı söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi söyledi. Artık Türkiye bu konularda bakın karar verilirken artık karar böyledir denmiyor. Bir de eleştiri getiriliyor kararda. Türkiye aleyhine eleştiri getiriliyor. Hukuk yok ki Türkiye’de. Hangi hukuktan söz edeceksiniz. Bir başkası önemli bir gazetecidir, yazardır, İzmir’de sevilir. Orada uzun yıllar gazetecilik yapmıştır. Sayın Haberal Zonguldak’ta sevilir. Zonguldak, babası oradadır, ailesi oradadır, çevresi oradadır. Oraya getirdik. Sayın Cihaner önemli bir savcıdır. Çalışmıştır, çabalamıştır, haksız tutuklanmıştır, dosyası gelmemiştir. Ama kendisinin bu toplumda sevildiğini biliyoruz. Çok geniş çevrelerden aday gösterin diye ısrarla yine partimize değişik kanallardan yurttaşlar aracılığıyla talepler de geldi. Hepsi de saygılı isimler. Kaldı ki bakınız demokrat olan birisi bunu eleştiri konusu yapmaz. Neden? Bu insanlar mahkum oldu mu? ALİ KIRCA - Masumiyet karinesi esastır. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Masumiyet karinesi. Elbette. Bu insanlar mahkum olmadı. Gidiyorlar Cumhuriyet Savcılığından kağıt getiriyorlar. Milletvekili olmasında sakınca yoktur diye. Biz de onu alıyoruz. Dokunulmazlıkların arkasına hiçbir milletvekili adayımız saklanmıyor. Çünkü bize dilekçe veriyorlar dokunulmazlıkların kaldırılmasına dilekçe vereceğiz. Yazılı ifadeleri var, yazılı belgeleri var elimizde. Eğer sayın başbakan gerçekten samimiyse gelir dokunulmazlıkları kaldırırız bütün mesele biter. Kaldırır mı? Cesaret edemez. ALİ KIRCA - Neden? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Cesaret edemez. Davaları var. Ya mahkum olursa? ALİ KIRCA - Kendisinin mi, şahsen mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şahsen tabi şahsi davaları var. Üstelik siyasi davalar değil bunlar. Yolsuzluk davaları. Onun için kaldıramaz, cesaret edemez. Önce söz verdi 2002’de. Bütün miting meydanlarında söz verdi dokunulmazlıkları kaldıracağız diye. Hemen seçimi kazandı 2002’den sonra bir hafta sonra açıklama yaptı. Bir yıl süreyle gündemimizde dokunulmazlıklar yoktur diye. Kaç yıl geçti. 9 yıl. Hiç gündeme alınmadı. En son şu söylendi. Efendim savcı çağıracak gidip ifade mi verecek. Savcının oyuncağı mı olacağız diye. Eğer Amerika’da savcı başkanın ifadesini alıyorsa bizde de var olsun başbakana bir soru sorsun savcı ne olacak yani, neden korkuyor? Verilmeyecek hesabı olmayanların hiçbir şeyden korkmamaları lazım. Ama verilecek hesabı olanlar korkarlar. Korkak insanlar da bu ülkeyi yönetemez. Sağlıklı yönetemez. Cesaretle yönetemez. Özgüvenle yönetemez. Zaten sorunumuz da bu. TUBA ATAV - Siyasetçinin aslında eleştiriye ihtiyacı var demiştiniz. Size gelen bir başka eleştiri de; özellikle merkez sağda bugüne kadar yeralmış merkez sağ siyaseti benimsemiş isimlerin, Sinan Aygün gibi, Turhan Tayan gibi isimlerin CHP listelerinden aday gösterilmesi ve keza sayın Haberal’ın da aday gösterilmesine sizin partinizi içinden de yükselen bazı muhalif sesler oldu. Ve denildi ki özellikle Süleyman Demirel faktörü var. CHP’de Süleyman Demirel etkisi bunlar dediler. Bunu değerlendirir misiniz? Sayın Süleyman Demirel’in bir etkisi oldu mu? Görüşmeleriniz, telefonlaşmalarınız ya da bundan sonra ortaklaşa bir siyaset yürütecek misiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şunu söyleyeyim. Sayın Demirel ile, Süleyman Demirel üniversitesinde yan yana geldik. Ben de konuşmacıydım. ALİ KIRCA - Bir panelde. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Panel değildi, ayrı ayrı kürsüye çıktık. Sayın Süleyman Demirel de, sayın cumhurbaşkanı da konuşmacıydı. Orada daha sonra kendisi özel uçağına aldı, ben arabayla geliyordum, grup başkan vekiliydim. Sonra beni uçağına davet etti, uçağıyla Ankara’ya geldik. Yüzyüze görüşmemiz bu. Ondan sonra telefonla konuştuk. Zonguldak’ta en son konuşmamız Zonguldak’taki konuşmadan sonra aradı, güzel bir konuşma yaptığım için kutladı. O kadar. Şunu milletvekili yapın, şunu milletvekili yapmayın, ya da size şunu öneriyorum diye hiçbirşey olmadı. Bunu çok samimi söylüyorum. Çünkü siyasete atılırken halka bir söz verdim. Her yerde her ortamda doğruları söyleyeceğim diye. Ha sayın Demirel deseydi ki şunu aday gösterin diye, bakardık, MYK’ya götürürdük. Söyleyen öneriyi insan sıradan bir insan değil. Bu ülkede cumhurbaşkanlığı yapmış, uzun yıllar politikada pişmiş, ülkeye hizmet etmiş birisi. Ama öyle bir önerisi olmadı. Önerisi olmayan bir kişiye hayır önerisi oldu denir mi. Hayır. TUBA ATAV - Peki bu merkez sağda yer almış isimler yani CHP listelerinden hakikaten şaşırttı o isimleri görmek. ALİ KIRCA - Bu arada sayın Cindoruk’un da bu konuda sizinle istişarede bulunduğu da yazıldı, çizildi. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sayın Cindoruk ile de biz görüştük. TBMM’deki odamda görüştük. Sayın Cindoruk hiçbir isim telaffuz etmedi. Sadece ülkenin içinde bulunduğu zor durumu konuştuk. Hiçbir isim telaffuz etmedi. Sayın Cindoruk da hayattadır zaten. Merkez sağdan isimler; bakın bizim bu seçimlerde kullandığımız çok güzel bir sloganımız var. CHP varsa herkes için var diyoruz. Biz artık ülkenin geldiği bu noktada sadece sosyal demokratlar bir araya gelsin, kendi aramızda seçime gidelim. Hani zaman zaman köşe yazarları eleştirir ya “küçük olsun benim olsun” diye. Bizim programımız var. Seçim bildirgemiz var. Bunu kabul eden herkesin CHP çatısı altında yeri var. Onun için dedik CHP varsa herkes için var. Bizim programımız belli. Seçim bildirgemiz belli. Vaatlerimiz belli. Bunları kim kabul ediyorsa gelecek. Niye gelmesin, niye biz hayır sen bizim partiye gelme, sen bize de oy verme. Nasıl iktidar olacağız. TUBA ATAV - Ama bir siyasi birlik, siyasi görüş birliği gerekmez mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Siyasi görüş birliği var programımız kabul ediliyor. Geliyorlar. Yani bir kişi annesinden doğduğu andan itibaren sosyal demokrat, ondan sonra hiç olamaz veya sağdaydı hiç sola gidemez, soldaydı hiç sağa gelemez diye bir kavram yok ki. Biz Cumhuriyet Halk Partisi’nde herkesi kucaklamak istiyoruz. Programımız belli, ilkelerimiz belli. Bütçeyi nasıl kullanacağımız belli. Halktan yana bir politika izliyoruz. Sayın Sinan Aygün merkez sağdan geldiği söyleniyor. Sayın Sinan Aygün ATO başkanıyken AKP hükümetini en sert eleştirenlerden birisiydi. ALİ KIRCA - Özellikle esnaf konusunda. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Esnaf konusunda. Niye almayalım? Neden olmasın? O dünyayı en iyi biliyor. Esnafa yakın bir insan. Biz esnafa uzak değiliz ki. Bir gün bir esnaf bana şunu söyledi. Kemal bey dedi, asıl sosyal demokratlar bu ülkenin esnaflarıdır. Ben size örnek vereyim dedi. Sabahın köründe gelir, dükkanı açar, etrafı temizler, siftahını yapar, bir çırak çalıştırır, alın teri döker, çırağı yetiştirir, devlete yük olmaz, bir de vergi verir. Bundan iyi sosyal demokrat mı olur dedi. Şimdi siz esnafı ötekileştirecek misiniz? Kusura bakmayın esnaflar bize oy vermesin. Onun için kullandığımız sloganın bize göre çok güzel bir anlamı var. CHP varsa herkes için var. TUBA ATAV - Söz Sinan Aygün’e gelmişken başbakanın yine Sinan Aygün üzerinden size, partinize eleştirileri var. Aslında izleyicilerimiz için tekrarlayayım isterseniz. Bülent Ecevit’in yurt dışında Türkiye’yi temsil edemiyor, sağlık durumu kişisel ihtiyaçlarını bile karşılamaya yetmiyor diye Sinan Aygün’ün Ankara Adliyesine verdiği bir dilekçeyi gösteriyor sayın başbakan ve bu yönde sizi eleştiriyor. Yani merhum Ecevit için vakti zamanında bunu istemiş bir isim nasıl olur da CHP’de olur diye. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bunu eleştirebilmesi için samimi olması lazım. Ecevit’in fotoğraflarını çekip onu siyasette acımasızca kullanan bir insan Sinan Aygün’ü de başka bir versiyonla yine acımasızca kullanmak istiyor. Biz bu tuzağa düşmeyeceğiz. AKP’nin tipik hazırladığı tuzaklardır. Sayın Sinan Aygün ile konuştum. Gizli bir şey değil ki zaten bu. O dönem sayın Ecevit hastanede yatıyor, ülkenin ciddi sorunları var. Böyle bir dilekçe vermiş. Tabanından böyle bir talep gelmiş. Talebin gereğini yapmış. Kendisi ATO başkanı. Bunu Ecevit’e saygısızlık olarak nitelendirirsek yanlış yapmış oluruz. Ecevit bu ülkeye hizmet etmiş, uzun yıllar çalışmış bir halk adamı olarak ortaya çıkmış, sosyal demokrasiyi bu ülkeye getirmiş, yerleştirmiş, demokrasiye derinlik kazandırmış bir liderdir. Sağlık sorunu nedeniyle bu söylenmiştir. Yoksa da başka bir neden yok ortada. ALİ KIRCA - Aynı konu sayın Haberal ile de birleştirilerek söyleniyor. İşte sayın başbakanın söylemi Ecevit’i üzerine beton dökerek öldürmek istediler diye bu söylemi duymuşsunuzdur. Son günlerde sıkça sayın başbakan mitinglerde tekrarlıyor. Yani o zaman rahmetli Ecevit’i tasfiye hareketinin içinde yer almıştı bu isimler. Şimdi nasıl işte Ecevit’in mirasçısı olduğunu söyleyen bir partide yer alıyorlar. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yani Ecevit’i seviyor. ALİ KIRCA - Sayın başbakan. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Böyle anlaşılıyor. Beton dökmek kimin söylemidir? Mafyanın söylemidir. Bir başbakan mafya mı? Başka bir ifade bulamadı mı? Betona dökecekler. Bir insan betona niye dökülür? Suya atacaksınız, denize veya göle atacaksınız. Suyun yüzüne çıkmasın diye. Böyle bir anlayışla yola çıkıp, rahmetli Ecevit’i eleştirmek veya CHP’yi eleştirmek onun haddi değildir. O haddini bilecek. Eleştirinin de belli bir saygınlığı olur. Saygısızca eleştiri o kişiye yakışır. Bunu söylemek isterim. ALİ KIRCA - Sayın Haberal cezaevinde ama Sinan Aygün ile konuşma imkanınız her zaman var. Bu eleştirileri kendisine sordunuz mu? Yani gerçekte o zaman ne oldu diye Ecevit’le. Sayın Haberal’ın hastanesinden rapor verildiği söylendi. Mutlaka dolaylı olarak sayın Haberal ile de bir görüşmeniz olmuştur. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sayın Kırca o döneme tanıklık yapan kişi sayın Emrehan Halıcı bizim Merkez Yönetim Kurulu üyemiz. Elbette kendisiyle de konuştum. Bütün bunların gerçek dışı olduğunu söyledi. Sayın Rahşan Ecevit ile de görüşüldü. Ben değil onu da söyleyeyim. Sayın Emrehan Halıcı görüştü. Tamamı gerçek dışı. Yani yok Haberal şöyle yapmış, yok hastanede şunlar yapılmış. Hükümet sizsiniz. Bütün devletin arşivleri sizin elinizde. Çıkarın ortaya. Dedikoduyla bu iş olur mu? Dedikodu yapmak, dedikodu üzerinden siyaset yapmak bir ülkeyi yöneten insana yakışır mı? Varsa öyle bir şey çıkarırsınız belgeyi ortaya koyarsınız mesele biter. Dedikodu üretiyorlar. Dedikodu üzerinden siyaset yapıyorlar. Bunlar Türkiye’ye de yakışmıyor. Hükümete de yakışmıyor. Böyle bir anlayış olabilir mi? Onun için biz onları çok ciddiye almıyoruz. Bunu çok samimi söylüyorum. O söylemler bizim için ciddiye alınacak söylemler değil. Başbakan bizi eleştirecek konu bulamıyor. Ne yapacak? Yarın öbür gün diyecek ki efendim senin saçların niye beyazladı. Bunun üzerinden siyaset yapacak. Ben bunu biliyorum. O kadar acımasız, o kadar gereksiz, o kadar istismar eden bir anlayışla yola çıkıyor ki en ufak şeyi bile, hani pireyi deve yapmak var ya, pireyi deve yapıp yola çıkacaktır. Biz bunları biliyoruz. Onun tarzını anladık artık. Ama biz yolumuza devam edeceğiz. Çünkü biz ülkemizde yaşayan yurttaşlarımızın sorunlarına kilitlendik. O sorunların çözümü için çalışıyoruz, projeler üretiyoruz, uğraşıyoruz, onlara gidiyoruz, onlarla konuşuyoruz. Varsın o ne derse desin. ALİ KIRCA - Rahmetli Ecevit konusunu kapatmadan bir de bu demin bahsettiniz galiba o afişlerde Clinton ile Ecevit’in resimlerinin yanyana kullanılması o bir fotoğraf vardı. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu yaklaşımı. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Ecevit döneminde böyleydi diyor, AKP döneminde böyle oldu. İnsanda biraz vicdan olur. Tarihe saygı olur. İnsanlara saygı olur. Ölen insanların arkasından en azından rahmet okunur. Siz küfür ediyorsunuz. Ecevit bu ülkenin tarihinde çok önemli gelişmelere, olaylara imza atan bir liderdir. Hiçbir zaman Ecevit DSP’yi kurduğu dönemde bile Amerika’ya gidip icazet istemedi. Erdoğan gitti icazet istedi. Amerika’yla görüştü. Bana destek verin dedi. Şimdi kalkmış Ecevit’e laf ediyor. Ecevit kim sen kim? Ecevit’in lafını bile ağzına alması bana göre yanlıştır. O kadar eleştiri acımasızca yapılıyor ki Ecevit’e karşı. Bakınız afyon ekiminde direnen Ecevit’tir. Amerika’ya rağmen direnen Ecevit’tir. ALİ KIRCA - Haşhaş ekiminde. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Kıbrıs’a çıkarma yapamazsınız dediler. Kıbrıs’a çıkan bir liderdir. Şimdi bunlar ne yaptılar? Getirdiler, Amerikan askerleri Türkiye topraklarından Irak’a girecekti. Söz verdiler. At pazarlığı yaptılar. Şimdi ne oldu? Biz eğer olmasaydık parlamentoda, red çıkmasaydı o karar, Türkiye bugün bütün komşularıyla onarılamaz yaraları bünyesinde taşıyacaktı. Sorun o kadar derinleşecekti. Bereket versin reddedildi, o tablo da bitti. Şimdi onlar da bizim doğru yaptığımızı kabul ediyorlar. ALİ KIRCA - Peki Ecevit derken tabi buradan Cumhuriyet Halk Partisi’nin kimliğine geleceğiz. Ecevit ortanın solunda bir hareket başlatmıştı ama bugün CHP bugün nerede duruyor? Bunu konuşacağız ama biraz gündemdeki ve meydanlarda konuşulan konuları da konuşarak gidelim, bu noktada ben bu başörtüsüyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi’nin net tavrını öğrenmek istiyorum. Kamuoyu da merak ediyor. Üniversitelerden söz etmiyorum. O konularda aşağı yukarı bir toplumsal konsensüs sağlandı ve. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sağlayan biziz yalnız bakın. ALİ KIRCA - Yani fiilen çözülmüş görülüyor. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hakkımızı teslim edecek. Sağlayan biziz, konsensüsü sağlayan biziz. Yani onlar kalktılar biz yaptık falan filan demesinler. Konsensüsü sağlayan biziz. ALİ KIRCA - Üniversitelerin dışında zaten ben de bu soruyu sormak istiyorum. Sizin konsensüs sağladığınızı söylüyorsunuz ve üniversitelerde fiilen çözülmüş görülüyor ama bir kamuda başörtülü olabilir mi meselesi var, sorunsalı var ortada. İkincisi bu seçimlerde neden başörtülü aday gösterilmedi? Diye bizim Halkın Meclisi’nde bir Ayşe Baykal var arkadaşımız Halkın Meclisi’nden, Siyaset Meydanı Halkın Meclisi’nden, başörtülüdür kendisi. Bizim programdan önce de yani sayın başbakanla yaptığımız programdan önce kendisini arayıp bu soruyu sormuş. Sayın başbakan demiş, neden partinizde başörtülü aday göstermediniz? Diye. Siz göstermeyi hiç düşündünüz mü ve kamudaki türban konusunda ne düşünüyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kamudaki türban konusu yargının çözdüğü bir konudur. Anayasa hukuku çerçevesinde yargının çözdüğü bir sorundur. Kamunun kendi kuralları vardır. O kurallara hepimiz uymak zorundayız. Bizler bunu kabul edeceğiz. Devlet bir kurallar bütünüdür zaten. Askerin bir kıyafeti vardır, polisin bir kıyafeti vardır, hemşirenin bir kıyafeti vardır, devlet memurunun bir kıyafeti vardır. Herkesin, ilköğretime giden çocukların kıyafeti vardır, liseye gidenlerin kıyafeti vardır, üniversiteye gidenlerin kıyafeti vardır. Sonuçta devletin koyduğu kurallar vardır. Bu kurallara hepimizin uyması gerekir. Eğer uymazsak o zaman kaosu kendimiz yaratmış oluruz. Biz caddede, sokakta yürüyen, lokantaya giden, kamudan hizmet alan birisi niye senin kılık kıyafetin böyledir diye bir soru yöneltilmesine zaten karşıyız, doğru da değil bu. Yurttaşlarımız istediği gibi giyinir, istediği gibi gezerler. Türkiye artık farklı bir Türkiye. Böyle yasaklarla bir yere gitmek mümkün değil. Ama devletin kendi iç disiplininin de sağlanması gerekiyor. Kural bu. ALİ KIRCA - Milletvekilliği adaylığı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Aday olabilirler. Bir engel yok aday olmakta. Yani niye aday olmasınlar? Aday olabilirler ama parlamentoya girerken o kurallara uyacaklar. Ben nasıl uyuyorsam. TUBA ATAV - Yani siz mecliste türbanlı bir milletvekili olmasını doğru bulmuyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Efendim zaten kurallar buna izin vermiyor. Kadın milletvekili pantolonla genel kurul salonuna giremez. Ben kravatsız giremem. Ha diyorsanız ki her şey serbest olsun ALİ KIRCA - Anayasa kuralı değil sonuçta KEMAL KILIÇDAROĞLU - Değil tabi. TUBA ATAV - Kaldı ki o da değişir. ALİ KIRCA - Şöyle değerlendirmek istiyorum kapatma davalarıyla ilgili filan zaman zaman başörtüsüyle ilgili her söylem, her eylem kapatma davasının konusu olabildi anayasanın laiklik ilkesine dayandırılarak. Ama siz anladığım kadarıyla öyle görmüyorsunuz sadece meclisin kendi iç tüzüğü ve yönetmelikleri çerçevesinde mi değerlendiriyorsunuz bu konuyu? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır bakın elbette yani meclisin iç tüzüğü var ama iç tüzük anayasa aykırı olamaz. Kurallar böyledir. Yönetmelik kanuna aykırı olamaz, kanunlar da anayasaya aykırı olamaz. Hatta arada bir de tüzük vardır. Yönetmelik, talimat, yönetmelik, tüzük, kanun ve anayasa. Hepsi temel kural anayasadır. Bütün o diğer kuralların da anayasaya uygun olarak oluşturulması gerekiyor. Anayasaya aykırı bir düzenleme olursa zaten Anayasa Mahkemesine gidiliyor. Anayasa Mahkemesi bakıyor, evet diyor bu anayasaya şu şu şu gerekçelerle aykırıdır diyor ve ona göre kural yeniden konmuş oluyor anayasaya uygun olarak. ALİ KIRCA - Tuba’nın sorusu olacak ta başka bir geçiyoruz galiba ama demin söylediniz ben onun altını çizmeden de geçmek istemiyorum. Başlıklar atılır ya bizim programlardan sonra. Genelde o başlıkların belki başlıcası şu olacak gibi geliyor. “Üniversitelerde başörtüsü sorunu Cumhuriyet Halk Partisi’nin uzlaşmasıyla fiilen çözülmüştür”. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. ALİ KIRCA - Bunu söylüyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. ALİ KIRCA - Sizin girişiminiz, sizin duruşunuzla sorun aşılmıştır diyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. TUBA ATAV - Ben aslında aynı sorudan biraz daha devam etmek istiyorum. Çünkü siz sayın Kılıçdaroğlu “türbanı biz çözeriz” demiştiniz ama formülünü açıklamamıştınız. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Çözdük. TUBA ATAV - Bu muydu formülünüz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Bu formül ama bu yetersiz. Biz üniversitelerin gerçekten bağımsız olmasını istiyoruz, özerk olmasını istiyoruz. Mali özerkliği olacak, yönetsel özerkliği olacak, bilimsel özerkliği olacak. Aksi halde bunlar üniversite sayılmazlar. Bizim üniversitelerimiz adı üniversite. Kesinlikle üniversite değiller. Özerklikleri yok. Bakın YÖK başkanı konuşsun hepsi susarlar. Kimse çıkıp konuşamaz. Bu ülkenin anayasası değişti, bir iki üniversite dışında kimse çıkıp konuşmadı, görüş bile bildirmedi. Cesaret bile edemedi. Bunlar ancak olsa olsa adı üniversite ama üniversite değil, özerklikleri baskılanmış, bilimsel çalışmaları var ona itiraz etmiyorum. Hani yok dersek insafsızlık olur, ama gerçekten de düşüncelerini özgürce açıklayan kurumlar olmanın çok ötesindeler. ALİ KIRCA - YÖK mü engelliyor bunu? KEMAL KILIÇDAROĞLU - YÖK engelliyor. ALİ KIRCA - Kaldıracak mısınız YÖK’ü iktidara gelince? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Biz YÖK’ü kaldıracağız. ALİ KIRCA - Kesinlikle. Zaten seçim beyannamenizde taahhüt ediyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - 12 Eylül ürünü olan bütün düzenlemeleri insan hakları, demokrasi ve özgürlükler bağlamında yeniden düzenleyeceğiz. Üniversitelerin özerkliği derken, üniversitelerde okuyan öğrencileri de üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi olmalarını sağlayacağız. Öğrenci üniversitenin ayrılmaz bir parçasıdır. Üniversite ile ilgili karar alınıyorsa öğrenci temsilcisinin orada belli bir oranda en azından temsil edilmesi lazım. Siz 18 yaşındaki çocuğu idam ediyorsunuz, 20-25’e gelmiş çocuğa söz hakkım var mı diye sorduğu zaman “hayır senin söz hakkın yok, otur oturduğun yerde, sen testini çöz, ülkenin sorunu varsa o sorunu biz çözeriz”. Böyle bir anlayış olmaz. TUBA ATAV - Aslında belki de türban konusu bu seçimlerde en az öne çıkan konular arasında gibi gözüküyor. Yani biz daha önceki referandumda seçimlerde daha çok bu türban meselesini tartışırdık. Oysa ki bu seçimlerde daha çok güneydoğuda yaşananlar, terör son derece fazla konuşuluyor ve henüz geçenlerde başbakanın konvoyuna yapılan Kastamonu’daki bir polisimizin de şehit olduğu ne yazık ki o hain saldırı var. Bu saldırıyı nasıl okumak lazım sayın Kılıçdaroğlu? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakınız biz ana muhalefet partisiyiz. Bizim dışımızda başka partiler de var parlamentoda. Terör konusu sıradan bir konu değil. 30-35 yıldır devam eden bir olay. Siz çözüm üretmeye kalkıyorsunuz, açılım yapıyorsunuz, hiç kimsenin bu açılımdan bilgisi yok. Benim bilgim yok. Diğer siyasal partilerin de yok. Saldırıyı nasıl yorumlayacağız biz? Bir bilgimiz yok ki. Ben sayın başbakanı aradım. Saldırıyı yapanlarla ilgili bir bildiri var mı elinizde dedim, yani istihbarat bu konuda bir bilgi verdi mi? Hayır elimizde herhangi bir bilgi yok dedi. Bilmiyoruz. Sonra bunu PKK’nın üstlendiği, daha doğrusu telsizlerden böyle bir haber geldiği söylendi. Sayın başbakan o konvoyda yok. Ben önce konvoyda sayın başbakan da var diye düşünüyorduk ama tam tersine orada yokmuş. Zaten helikopterle gitmiş. TUBA ATAV - Ama parti araçları, basın mensupları vardı. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Var orada yani ben bu saldırıyı kınamıyor değilim. Saldırıyı kınadık. Teröre karşı ortak bir duruş sergilenmesi gerektiğini söyledik. Bu Türkiye’nin temel bir sorunudur. Bir siyasal parti sorunun ötesinde bir ülke sorunudur. Bu konuda bütün siyasal partilerin hatta yurttaşların sivil toplum kuruluşlarının ortak bir tavır sergilemesi gerektiğini söyledik biz. Ama bu sorunu bizim baktığımız gözle iktidar görmüyor. Bu sorunun aşılması için bir toplumsal uzlaşı olması lazım. TUBA ATAV - Biz sizin bakışınızı yani siz 13 Haziran sabahı seçimlerden sonra birinci parti, hükümeti kuracak bir parti olarak uyandığınızda bu sorun, bu kanayan yara, akan kan nasıl duracak? Sizin halihazırdaki en hızlı, en acil çözümünüz nedir? KEMAL KILIÇDAROĞLU - En hızlı, en acil çözüm önce bir %10 barajını kaldıracağız. İki, bölgenin talepleri var. Fabrika istiyor, okul istiyor. Bunları çok samimi olarak söylüyorum. Bunları sağlayacağız. Eğer Kürt kimliğinden kaynaklanan bir sorunu varsa, o sorunu da çözeceğiz. Onu da söyledik biz. Hiç kimsenin etnik kökeninden ötürü hizmet almasında bir sorunla karşılaşmaması gerekiyor. Karşılaştığı an o zaman siz yurttaşlar arasında ayrımcılık yapıyorsunuz demektir. Yurttaşlık temelinde, eşit yurttaşlık temelinde olayı ele alıp değerlendirmemiz gerekiyor. Tabi devletin bilgisi nedir, istihbarat örgütlerinin bilgisi nedir ne değildir onları bilmiyoruz. Bu konuda bakın yine en samimi çalışan parti biziz. Van’da 3 gün süren bir arama konferansı yaptık. Biz sadece dinleyici olarak oraya gittik. Bizim dışımızda değişik tarafları çağırdık oraya. 3 gün süreyle bu konu tartışıldı. 3 gün süreyle çözümler orada anlatıldı. Onları bu seçim süreci içinde oturup bir değerlendirme imkanımız olmadı maalesef. Seçimlerden sonraya kaldı. Bizim bir çalışmamız da vardı. İllerin önemli bir kısmına gidildi ama diğer illere gidilemedi. Onlar da kaldı. Dediğim gibi biz muhalefette olmamıza rağmen sorunu sağlıklı çözmek için, ya da çözüm üretmek için samimi çabaları gösteriyoruz, göstermeye de devam edeceğiz. Biz hiçbir zaman bu soruna karşı kayıtsız kalmadık. Bizim arzumuz şu; iktidar nasıl çözmek istiyorsa veya bizden ne tür beklentisi var iktidarın bu sorunu çözme konusunda? Biz bunu da bilmiyoruz. Bize söylenen şu, efendim işte güvenlik güçleri bizden şu kadar silah istediler biz verdik. E çözülmüyor! O zaman siyaset kurumu görevini yapmıyor. Bakın ben size şunu söyleyeyim sayın Kırca. İkinci basın toplantısında dönemin İçişleri Bakanı çıktı dedi ki biz 5 veya 6 konu şu anda hatırlamıyorum, araştırma ekipleri kurduk, araştıracaklar bize rapor verecekler. Hiçbir gazeteci sormadı bu raporlar ne oldu diye? Niye sormuyorsunuz? ALİ KIRCA - Yapılmadı mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bilmiyoruz ki bize bilgi verilmiyor. Ama siz sorarsanız belki size bilgi verilir. Bizler de öğrenmiş oluruz. İstirhamımız o. Lütfen sorun. ALİ KIRCA - Biz başbakana başka bir şey sorduk. Şimdi size sorumu aktarmadan önce bir kaç cümleyle onu söylemek istiyorum. O anlam kazanacak daha çok sorumuz ve cevabınız. Sayın başbakan son söylemlerinde Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur Kürt vatandaşlarımızın bireysel sorunu vardır dedi. Ben de geçen hafta sizin oturduğunuz koltukta oturan sayın başbakana dedim ki, eğer bir Kürt sorunu yoksa o zaman İmralı’da Öcalan’la ne konuşuluyor? Yani bir çelişki olup olmadığı yolunda. Sonra sayın başbakan güvenlik nedeniyle görüşmelerin devam ettiğini, ben de dedim ki uzun süre devam ettiğine göre aylardır sürdüğüne göre demek ki bir sonuç alınıyor, öyle mi? dedim. Bunu hissetmeniz lazım dedi başbakan. Devam ettim. O zaman şu anda terördeki eylemsizlik döneminde, çatışmasızlık dönemine atıfta bulunulduğuna göre İmralı’daki görüşmeler mi bunu sağlıyor dedim. Eskisinden daha iyi durumdayız dedi. Size aşağı yukarı kelime kelime özetlemeye çalıştım. Size sorum şu; İmralı’da böyle görüşmeler olduğuna göre ki siz de daha önce karşı da çıkmadınız. Siz gelince İmralı’yla böyle görüşmeleri, bu tür görüşmeleri devam ettirecek misiniz ve bundan eğer ettirecekseniz neyi amaçlayarak devam ettireceksiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Önce şunu söyleyeyim. Sayın Erdoğan, sayın Bahçeli’nin bir eleştirisini yanıtlarken o İmralı’yla görüşüyorsunuz dediği zaman “bunu söyleyen şerefsizdir” demişti. Sizin programınızda da itiraf etti. ALİ KIRCA - 12 Eylül öncesi referandum öncesinde yaptığımız programda ilk defa söyledi. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Şimdi kabul ediyor. Şimdi o şerefsiz sözcüğünün kime ait olduğunu bir yere koyalım, yurttaşlarımız bunun yanıtını versinler. Bunu bir tarafa koyuyorum. İki, bana soruldu, gidip görüşülebilir mi diye? Ben de görüşülebilir dedim. Ecevit hükümeti döneminde de görüşülüyordu. Bakın varolan sorunu çözmek istiyorsak samimi olarak ve bu konuda samimiysek bir toplumsal uzlaşmayı sağlamamız gerekiyor. Bu sorun bir siyasal iktidarın kendi mutfağında çözebileceği bir sorun olmanın ötesinde bir şeydir. Ben bunu defalarca söyledim. Siyaset kurumu çözüm üretmiyor dedim. Gizli kapaklı bu sorunu çözemezsiniz. Gizli kapaklı çözmeye çalışıyorlar. Peki bu saldırı ne? Demek ki aralarında bir uzlaşmazlık çıktı. Biz bilmiyoruz. Bize bir bilgi verilmiyor. Bizim herhangi bir şeyden haberimiz de yok. Siz sadece sordunuz, demek ki pazarlıklarla belli bir noktaya gelmişler. Ne isteniyor karşılıklı, ne istenmiyor biz bunları bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir konuda bizim yorum yapmamız da doğru değil. Ama benim sözüm var. Partimin sözü var. Biz bu sorunu kesinlikle çözeceğiz. Nasıl çözeceğiz? Nasıl çözeceğimizi çıkacağız yurttaşlara anlatacağız. Sivil toplum kuruluşlarına anlatacağız. Barolara anlatacağız. Tabip odalarına anlatacağız, Diyarbakır’da anlatacağız, İzmir’de, Edirne’de, Hakkari’de anlatacağız. Arkadaş bu sorunu çözmek istiyoruz biz. Daha 15 gün önce ben Balıkesir’deydim. Bir şehit annesi geldi elimi tuttu. Dedi ki benim oğlum şehit oldu. Kardeşimin çocuğu askere gitmemek için kaçtı. Bu sorunu çözün dedi. Bu yurttaşın talebidir. Artık siyasetçinin talebi olmanın ötesine geçmiştir. Niye insanlarımız askere gitmiyorlar veya kaçıyorlar. Bir sorun var demek ki ortada. Savaş haliyse tamam eyvallah hepimiz gidelim. Yok böyle bir şey. O zaman yapacağımız bir şey var. Gizli kapaklı bu işler olmaz. Oturulur adam gibi görüşülür projeler üretilir konuşulur. ALİ KIRCA - Bir dakika adam gibi görüşülür derken kiminle görüşülür, taraf kim. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Siyasal partiler. ALİ KIRCA - Siyasal partiler kendi aralarında mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi kendi aramızda oturacağız. Veya olur ya liderler oturmaz da ya onların görevlendirecekleri genel başkan yardımcıları bir araya gelirler, sivil toplum kuruluşları davet edilir yani akil adamlar dediğimiz insanlar bir araya gelirler, konuşurlar, bu ülkenin temel sorunun çözüm üretirler. Bakın bunu yaparken bizim toplum bilimcileri de devreye koymamız lazım. Bu konuda raporlar yok mu var tabi. Kim hazırlamış raporları? Ya oradaki emniyet müdürü veya bir askeri görevli veya bir vali, veya bir kaymakam. Yani devletin gözüyle raporları yazıyor. Peki bir sivil toplum ya da bir bu konuda araştırma yapan bir sosyolog gidip acaba sorun nedir, halkın beklentileri nedir, bunları katmanlara göre işte sokaktaki yurttaş ne düşünüyor, üniversite mezunu ne düşünüyor, oradaki herhangi bir siyasi, çünkü her siyasi partinin orada tarafları var. Onlar nasıl düşünüyorlar. Onların ağırlıkları nedir. Bu konularda hiçbir çalışma yapılmadı. Yapılmadığı için de bu sorun sevkedildi güvenlik güçlerine çözülmüyor. TUBA ATAV - Seçimlere sadece 35 gün kaldı. Bu bahsettiğiniz süre içinde bunların yapılması da pek mümkün gözükmüyor. Bu seçimde ne olacak yani bölgenin başka talepleri var, önümüzde bir yeni anayasadan bahsediliyor. Sizin de seçim vaatleriniz arasında var. Daha seviyeli, daha demokratik bir anayasa sözü var ama bunu açmak gerekirse, mesela anadilde eğitim talepleri var. Hatta özerklik kelimesini telaffuz ediyorlar. Sizin buna yaklaşımınız, anayasal vatandaşlığı ekleyebiliriz talepleri arasına. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın şunu söyleyeyim. Referandumdan hemen sonra sayın başbakana bir çağrı yaptım. Hemen parlamentoda bir anayasa komisyonu kuralım, her parti eşit sayıda milletvekili versin buraya o konuları iyi bilen. Çalışmalara başlasınlar. Sayın meclis başkanı da evet dedi bu olabilir. İlk itiraz sayın Erdoğan’dan geldi. Efendim bizim anayasa değişikliğiyle kaybedecek vaktimiz yoktur diye. Ne zaman yapacakmış? Seçimlerden sonra yapacakmış. Oysa biz yol katedebilirdik, çalışmalar yapılabilirdi, belli bir olgunluğa ulaşabilirdi. ALİ KIRCA - Kürt sorunu konusunda da anayasa değişikliğiyle, ben bu konunun özelinde söylüyorum yani şu an anayasa değişikliğine ilişkin sizin önerilerinizi görüşeceğiz, biraz sonra konuşuruz ama sadece Tuba’nın sorusu Kürt sorunuyla ilgili sizin çözüm önerileriniz bölgeden gelen talepler, en azından BDP’nin dillendirdiği talepler konusunda anayasa değişikliğiyle olsun ya da yasalarla olsun, anadilde eğitim konusu, özerklik konusu. Bu konularda somut olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin görüşü nedir? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şimdi bizim tek başına görüşümüz şudur veya budur demek çok büyük bir anlam taşımıyor. Neden anlam taşımıyor? Çünkü yasalaşma olanağı yok. Yasalaşması için bunun yani bir anlam taşıması için bir mutabakat zemini aranması lazım. Biz baştan şunu söyledik. Her konu tartışılabilir, görüşülebilir. ALİ KIRCA - Her konu. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Her konu. ALİ KIRCA - Demokratik özerklik dahil mesela tırnak içinde söylüyorum. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın efendim şunu da söyleyeyim. Biz yerel yönetimler özerklik şartını kabul ettiğimizi söyledik. Oraya bazı çekinceler konmuş, bakanlar kurulu kararıyla çekinceler geri çekilebilir. Bir sakınca görmedik bundan. Özerklikten kastedilen nedir? Önce onu bilmemiz lazım. Nedir özerklikten kastedilen? Eğer o bölge halkı kendi belediye başkanını seçsin deniyorsa zaten öyle. İstanbul da öyle, Diyarbakır da öyle, Edirne de öyle, İzmir de öyle. Oradaki halk kendi başkanını seçiyor. İkinci temel sorunumuz var burada. Nedir? Yeterli gelir kaynakları yok bunların. Hepsi mesailerinin önemli bir kısmını Ankara’da para peşinde koşmakla geçirirler belediye başkanları. AKP’nin vaatlerinde vardı. Belediye gelirleri yasasını çıkaracağım, yerel yönetimler yasasını çıkaracağım diye. Çıkarmadı. Gündeme dahi getirmedi. Bunu yapmak zorundayız. Özerklikten eğer Türkiye dışında farklı bir anlayış, yani merkezi yönetim dışında bir özerklikse hayır biz buna sıcak bakmıyorum. ALİ KIRCA - Anadilde eğitim? Bunu şunun için soruyorum sayın Kılıçdaroğlu, şimdi arkadaşlarım da kulaklıktan söylüyorlar da program biliyorsunuz bir taraftan siz de çok yakınsınız ona, sosyal medyada da yürüyor. Artık sadece ekranlarda gitmiyor bu tür programlar. Aynı zamanda internet üzerinden sosyal medyada twitter’da, facebook’ta bu tartışmalar yoğun biçimde devam ediyor ve gelen beklentiler ya da gelen öneriler daha somut bir takım çözüm önerilerini burada söylemeniz yolunda. Onun için tabi çok sayıda sorun ve çok çözüm başlığı var ama anadilde eğitim konusunu biraz netleştirir misiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Netleştirdik biz daha önce de söyledik. Anadilini herkes öğrenebilir, devlet bu konuda yardım edebilir, hiçbir sorunumuz yok, anadil yasağının kaldırılmasıyla ilgili kanun teklifini veren Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Anadilde eğitim konusuna sıcak bakmıyoruz. TUBA ATAV - Anadilde öğrenim başlığını, yani kurs olabilir, ikinci lisan gibi olabilir ama anadilde olmaz diyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın bu konular tartışılıp çözülebilir. Bunlara herhangi bir şekilde biz illa şöyle olacak, bu olmazsa biz yapmayız diye bir anlayışa sahip değiliz. Biz sorunu çözmek istiyoruz, samimi olarak çözmek istiyoruz, samimi olarak bakmak istiyoruz. Ben sayın başbakanla bu konuyu görüşebilirim dedim ve sayın başbakan geldi ve maalesef hiç bir şey söylemedi. Bana sadece bazı askeri haritalar gösterdi o kadar. Onu da söylemeyecektim ama şimdi artık zorunlu oldu. ALİ KIRCA - Askeri haritalar? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yani efendim işte terör örgütü şuralarda konuşlanmış bizler de buralardayız gibi bazı haritalar. O haritaları zaten günlük medyada görebilirsiniz. ALİ KIRCA - Pardon bunu açalım biraz. Ne zaman yaptığınız görüşmede? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Daha önce benim ilk genel başkan olduğumda bu konuyu sayın başbakanla görüşebilir misiniz dediler. Elbette bu sorunu çözmek için ben görüşürüm dedim. Geldi ama hiçbir şey üretmedi, hiçbir şey söylemedi. ALİ KIRCA - Sadece güvenlik önlemleri, askeri stratejiler mi görüşüldü? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet o konularda bilgi verdi. ALİ KIRCA - Başka çözüm başlıkları üzerinde durulmadı. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır hayır. ALİ KIRCA - Siz bir şey söylediniz mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır. Yani o bölgenin ekonomik sorunları olduğunu, sosyal sorunları olduğunu söyledik. ALİ KIRCA - Yani somut çözümleri oradan beklediniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi. İktidar onlar. Çözüm getirecek ki biz o çözümlere karşı kendi görüşlerimizi ifade edelim. Siz bilmiyorum sayın başbakana anadilde eğitim konusunu sordunuz mu? Ne diyor bilmiyorum. ALİ KIRCA - Türkiye’yi böler diyor. Siz de katılıyorsunuz ona. TUBA ATAV - Bir terör gerçeğiyle yaşıyoruz ve ne yazık ki en son Kastamonu saldırısında bunu gördük. Özellikle de sandığa doğru giderken siyasi parti liderlerine yönelik tehditler de var. Size yönelik şahsen bir tehlike var mı? Çevrenizdeki koruma sayısının arttırıldığı söyleniyor. Böyle bir endişeniz var mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bana yönelik bir tehdit bilmiyorum bana yönelik bir tehdit yok. Koruma sayısının artması falan da sözkonusu değil. Yani var olan korumalarla gidiyoruz ama gittiğimiz illerde herhalde İçişleri Bakanlığı talimat vermiş olacak ki ayrıca oranın güvenlik güçleri bazı önlemler alıyorlar. Yani onun dışında bizim ne öyle bir talebimiz var ne de başka bir şey. Ben Muş’a gittim. Muş’ta bizim karşımıza çıkan AKP’liler oldu. Bizim miting yapmamızı istemeyen AKP’liler oldu. Başka hiç kimseden de biz bir tepki falan da almadık yani. Sonunda biz bir siyasal partiyiz. Oraya propaganda için gidiyoruz. Ama AKP bunu istemiyor. Yandaşları bize karşı çıkıyor. Bizim mitingimizi sabote etmek istiyorlar. Sözde demokrat bunlar. Daha önce de sayın Baykal genel başkanken gitmiştik Van’da yine AKP yandaşları orada saldırıda bulunmuşlardı. Kendi siyasal partisine söz geçiremeyen bir başbakan var. ALİ KIRCA - Birinci bölümün sonunda sadece bir cümleyle sorayım. Diyarbakır’a gidecek misiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Elbette gideceğim. ALİ KIRCA - Kesinlikle bir miting planınız var orada. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Var miting planımız. Diyarbakır’a da, Batman’a da diğer yerlere de gideceğiz. TUBA ATAV - Zamanı belli mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yani tarihleri belli arkadaşlarda var ama şu anda ben bilmiyorum. Çünkü 81 ilin tamamına gideceğiz. ALİ KIRCA - Tamamına gideceksiniz peki. Bir reklam arası vermemiz gerektiğini arkadaşlar işaret ediyorlar. Ama o reklam arasından sonra konuya reklamlarla başlamak istiyoruz. Yani sizin televizyon reklamlarınız da yeni bir fikirdi. Pek uygulaması daha önce görülmedi. Kendi sesinizden duyuyoruz biz bunu. Kimin önerisiydi ve neyi anlatmak istiyorsunuz ve dönüşü nasıl oldu bunun ve hemen arkasından da Cumhuriyet Halk Partisi’nin kimliği, siyasal kimliği TUBA ATAV - Ve vaatleri ALİ KIRCA - Başka sorularımızla devam edeceğiz. Görüşmek üzere kısa bir aramız var. ARA
![]() Konu EZEL tarafından (05-10-2011 Saat 02:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() ALİ KIRCA - Sevgili seyirciler Siyaset Meydanı Seçim Özel programı devam ediyor. Pazar akşamları siyasi partilerin genel başkanları Siyaset Meydanı’na konuk oluyorlar. Geçen Pazar Adalet ve Kalkınma Partisi genel başkanı ve başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuğumuzdu ve bu akşam da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz ve ikinci bölümde kendisiyle birlikteyiz. Reklamlardan sonra reklamları sorarak başlıyoruz. Değişik bir reklam anlayışıyla ve kampanyanın da aslında başlamasından biraz da ön alarak başladınız. Kendiniz seslendirdiniz. Kimin fikriydi bu?
KEMAL KILIÇDAROĞLU - Reklamları yapan ajansın fikriydi. Ses tonumu beğendiler. Bunun daha doğru olacağını söylediler. Ben de zaten inanarak söyledim onları. İnandığım şeylerdi. Dolayısıyla güzel bir çıktı. ALİ KIRCA - Dönüşü nasıl oldu. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Dönüşü çok olumlu çıktı. Olumlu sonuçlar geldi. Güzel yani. ALİ KIRCA - Peki sizden biraz sonra Ak Parti’nin reklamları başladı onları izliyor musunuz, onları buluyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır ama arkadaşlar anlattılar. Bir Bolu dağından geçen bir şoför bugün reklamda daha doğrusu bu reklamı eleştiren bir pankart vardı bizim yaptığımız bir mitingde. Mazotun çok yüksek fiyat olması, kamyon şoförünün para kazanamaması bir eleştiri konusuydu orada getirmişlerdi. Biz de sosyal medyada ona karşı farklı bir reklam geliştirdik. ALİ KIRCA - Siz o Bolu dağı reklamını izlemediniz mi kendiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - İzlemedim. Hayır onu videosunu gördüm. O videoya karşı bizim arkadaşların geliştirdikleri bir başka video var. O videodan çok daha fazla izlendi bizim hazırladığımız. ALİ KIRCA - Peki şu reklamlarda, daha doğrusu artık reklam demeyelim de biz ona reklamlarda geçişte espri olsun diye söyledik, partinizin tanıtım kampanyası içerisinde kullandığınız bir takım sloganlar var. Bu sloganları da içine alarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin ya da tırnak içerisinde yeni CHP’nin siyasal kimliği nedir? Siyasal yelpazenin tam olarak neresinde duruyor. Eskiden ortanın solu vardı, demokratik sol vardı, sosyal demokrasi vardı. Bunu şunun için de soruyorum. Ona da cevap vermiş olursunuz. Sayın başbakan dedi ki bu yeni CHP’nin nerede durduğu belli değil. Ben anlayamadım dedi. Sağda mı solda mı sosyalist enternasyonale bile bizi çağırıyorlar dedi sayın başbakan. Hem bu eleştirilere yanıtınız nedir ve hem de yeni CHP gerçekten nerede duruyor? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sondan başlayalım. Sayın Erdoğan diyor ki bizi sosyalist enternasyonale çağırıyorlar. Çağrı mektubunu bir görelim. Var mı öyle bir çağrı? Yok. Olmayan bir çağrıya bir uluslararası kuruluşu kendi siyaset anlayışına alet etmesi doğru mu? Bize çağrı gelse bir mektup gelir. Denir ki sizi davet ediyoruz diye. Bir davet yok, mektup yok. Hani derler ya kendi kendine gelin güvey oluyor diye. Sözde bizi eleştirecek. Ama bizi eleştirmeye kalkarken uluslararası kuruluşlara saygısızlık yapılıyor. Bunlar doğru değil. Hele hele bir ülkeyi yönetmeye kalkan bir başbakanın bu tür olaylarda daha dikkatli olması lazım. Biz CHP olarak yerimizi anlayamamış. Zaten anlayamaz. Anlayabilmesi için belli bir bilgi birikimine, belli bir kapasiteye ve Türkiye Cumhuriyeti tarihini, yakın tarihini çok iyi bilmeye ihtiyaç var. Ben sayın Erdoğan’ın bunları bileceğini sanmıyorum. Neden sanmıyorum? Çünkü bizim kökümüzü bilmiyor. Bunların kökü yok diyor. Bilmiyor, bilmediği için de ağzına ne gelirse konuşuyor. Şunu söyleyeyim ben. Biz hem bir çınarız, hem filiziz. Çınarız, biz dünyanın en eski siyasal partilerinden birisiyiz. En ciddi değişimlere, dönüşümlere imza atmış bir partiyiz. Cumhuriyeti kuran kadrolar Cumhuriyet Halk Partisi’nde kurdu. İki, çok partili sisteme Cumhuriyet Halk Partisi geçti. Üç, sosyal demokrasiyi bu ülkeye demokrasi kökleşsin, derinleşsin diye Cumhuriyet Halk Partisi getirdi. Şimdi dördüncü büyük adıma ihtiyacımız var. ALİ KIRCA - O nedir? KEMAL KILIÇDAROĞLU - O da şu; demokrasi ve özgürlükleri bu ülkeye getirmek. Bunları getirdiğimiz zaman gerçekten çağdaş anlamda Türkiye bir devlet olacak. Diğer üçü gerçekleşti demokrasi ve özgürlüklerde sorunumuz var. ALİ KIRCA - Daha iyi anlaşılması için soruyu şöyle soralım. Yeni CHP olarak tanımlıyorsunuz, bu tanımı kabul ediyorsunuz. O zaman bunun bir de eskisi vardır. Sizin yeni CHP’nin eski CHP’den veya sayın Baykal’ın lideri olduğu CHP’den farkı nedir? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Biz yeni CHP derken geçmişi inkar ediyoruz, geçmişi kötülüyoruz diye bir anlayış yok. Her siyasal partinin değişime ve dönüşüme ihtiyacı vardır. Biz değişimi ve dönüşümü hem ülke siyasetinde hem de kendi iç bünyemizde yapan bir partiyiz. Sosyal demokrasiyi getirdiğimiz zaman eski CHP’yi reddetmedik. Eski CHP ayrıydı, sosyal demokrasiyi içselleştiren bir CHP ayrı. Şimdi biz yeni süreç içinde yine kendimizi yenilemek, halka daha yakın, halkın sorunlarına kilitlenen, çözüm üreten bir siyasal parti kimliğine kavuşmak istiyoruz. Daha aktif, daha canlı, daha genç, kadınları siyasete daha fazla çeken, gençleri siyasete daha fazla çeken bir kimliğe kavuşmak istiyoruz. Bizim yeni CHP’den anlayışımız bu. Daha özgürlükçü. Ve yine yeni CHP’den anlayışımız şu; biz lider sultasını da yıkmak istiyoruz ve bunu yıkacağız. İlk kurultayda kendi tüzüğümüzü değiştireceğiz, lider sultası bitecek. Yönetim anlayışını değiştirmek istiyoruz. Başarının kriterlerini koymak istiyoruz. Nedir başarının kriteri? Seçim yaparsın, oy oranında artış yoksa yönetim kendiliğinden düşer, sizin görevden almanıza gerek kalmadan. TUBA ATAV - Nedir mesela sayın Kılıçdaroğlu yeri gelmişken soralım. Sizin bu seçim için başarı kriteriniz nedir? KEMAL KILIÇDAROĞLU - İktidar olmak. Her siyasal partinin hedefi iktidar olmaktır. Biz de iktidar olmak istiyoruz. TUBA ATAV - Peki iktidar olamazsanız bu başarısızlık mı addedilmek gerekecek sizin açınızdan? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şimdi eğer o zaman beklediğinizi gerçekleştirmemiş oluyorsunuz. Onu yüzde yüz bir başarısızlık olarak görmek belki bir insafsızlık olur ama sonuçta bizim bir hedefimiz var iktidar olmak istiyoruz. Niye iktidar olmak istediğimizi de söyledim. Türkiye’nin 21.yüzyılda demokrasiyi ve özgürlüğü kendi ülkesine getirmesi lazım. AKP ile bu gelmez, gelmiyor da zaten. Gelmeyeceğini yaptığı uygulamalarla ortaya koydular zaten. Basılmamış kitabı toplatan daha doğrusu yasak getiren bir anlayış hangi demokrasilerde olabilir? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına bakın Allah aşkına. Türkiye 3.dünya ülkesi konumunda. Melez demokrasi diyorlar bizim demokrasiye. Biz bunu hak ediyor muyuz? Telefonla konuşmaktan korkuyor muyuz? Biz bunu hak ediyor muyuz? Düşünebiliyor musunuz? Bir ülkenin başbakanı çıksın yasa dışı kasetleri onları kendi siyasi malzemesi olarak kullansın. Hem de ahlaktan bahsetsin. Öyle bir ahlak anlayışı olabilir mi? Yasa dışı bir olayı siz yasal zeminde elde edilmiş bir delil gibi kullanabilir misiniz? Üstelik yasada hüküm var. Yasadışı yollardan elde edilen deliller delil sayılmaz diye. Bir başbakan eğer bu noktaya geldiyse o ülkede demokrasi gelmez. İş adamlarına bakın. Kimse konuşamıyor korkudan. Bize gelip söylüyorlar aman duymasınlar diye. Nasıl oluyor bu? Onun için biz diyoruz iktidar olmak durumundayız. Bu ülkenin CHP iktidarına ihtiyacı var. Demokrasi açısından, özgürlük açısından. Siz medya mensubusunuz. Medya üzerindeki baskıları en iyi siz bilirsiniz. Oto sansürü en iyi siz bilirsiniz. Dün akşam karikatüristlerle bir yemekteydik. Onlar da kendi üstlerine gelen baskıyı, kendilerinin oto sansür uyguladıklarını söylüyorlar. Acaba patrona bir zarar gelir mi diye? Böyle bir anlayış olabilir mi? Hangi çağda yaşıyoruz biz? Bunu yıkacağız. Ben kararlıyım. Bunu yıkmaya kararlıyım. Bunu yıkacağız ki o demokrasi söyleminde bulunup da demokrasiyi katledenlerin maskesini ortaya çıkaralım. Başka türlü mümkün olmayacak bu? ALİ KIRCA - Anketler var mı sizin yaptırdığınız? Biraz böyle yüzde alalım istiyoruz siz neyi görüyorsunuz tabloda. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın onu da söyleyeyim. Şimdi biz milletvekili adaylarımızı belirlerken 29 ilde önseçim yaptık. Bize demokrat demiyorlardı. ALİ KIRCA - Başka parti yapmadı. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Başka parti yapmadı biz yaptık. Onlar demokrat biz demokrat değiliz. Ayrıca 14 ilde eğilim yoklaması yapıldı. Diğer illerde ve 14 il de dahil adayları belirlemek için kamuoyu yoklaması yaptırdık iki ayrı şirkete. Bir de Sencer hocanın talebi üzerine en az 8 bin kişi nezdinde yüzyüze yapılan görüşmelerde anket sonuçlarını istedik. Çünkü onların tahlili ve bizim politika oluşturmamız açısından önemliydi bu anket. Bunlar için yüklü para ödedik. Şimdi çok pahalı bir işlem bu. Ya biz televizyonlardaki tanıtım kuşaklarını kaldıracağız, ALİ KIRCA - Birinden birinden vazgeçeceksiniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Vazgeçeceğiz. O nedenle öbürünü dedik ki kalsın biz en iyisi buna devam edelim. Ama son anketi ben söyledim bizim yaptığımız son ankette. %29.5 bundan birbuçuk ay önce, %29.5 biz görünüyoruz. Ama trendimiz yukarıya doğru AKP de aşağıya doğru giden bir trendi var. Bunu bu önümüzdeki süreç içinde ALİ KIRCA - Aşağıya doğru ne kadar aşağı doğru sizin anketinizi soruyorum. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Onlar %44-45 aralığında gösteriliyorlar, ama bu trendi biz yukarıya doğru tırmandıracağız, kapatacağız ve onları geçeceğiz diye düşünüyoruz, hedefimiz bu. ALİ KIRCA - Bu kimlik konusunda son sorum şu olsun. Yani eski CHP yeni CHP siz sürekli değişimden söz ettiniz ama miting meydanlarındaki söylemlerinize baktığımızda eski CHP ve onun liderliğinin söylemlerinde daha çok laiklik vurgusunun öne çıktığını, ulusal söylemlerin ağır bastığını görüyor idik. Sizin miting söylemlerinizde, konuşmalarınızda bu iki vurgu ya da çok fazla altı çizilmiyor, daha çok sosyal politikalar üzerinde KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sosyal devlet ALİ KIRCA - Ben genel olarak sosyal politikalar olarak tanımladım. Sadece şunu sormak istiyorum, laiklik konusunda endişeleriniz eskisi kadar olmadığı kalmadığı için mi ya da ulusal söylemler konusunda bunu çok fazla dillendirmeye artık ihtiyaç olmaktan çıktığı için mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet laiklik de sizin söylediğiniz ulusal politikalar da önemli, bunları önemsememek mümkün değil. Ama gördüğümüz öncelik sosyal devletin yok olması şeklinde. Af edersiniz sosyal devletin giderek yok olduğunu görüyoruz. Ve sosyal devleti ayağa kaldıracak politikalar üretmek zorundayız. Ciddi bir yoksul sayımız var. 12 milyon 715 bin kişi resmi verilere göre. En son OECD’nin bir raporu yayınlandı. 4 çocuktan birisi yoksul ve aç yatıyor. Şimdi bu tablo bizim çözüm üretmemiz gereken bir tablo. Bu tabloya kayıtsız kalamayız. Aç insana siz laikliği anlatamazsınız. Aç insana sosyal, ulusal politikaları da anlatamazsınız. Onun önceliği birinci önceliği karnını doyurması, iş bulması. Eğer biz bunu yapabilirsek gerçek anlamda sosyal demokrat bir parti olacağız. Çöpten kağıt toplayan çocuk okula gitmiyor da kağıt topladığı sırada kamyonun altında kalıp ölüyorsa buna bir siyasetçinin kayıtsız kalması mümkün değil veya Diyarbakır’daki bir annenin 4 çocuğuna sabah kahvaltısı veremedi diye intihar etmesi bizim kayıtsız kalacağımız bir alan değil. Yine Samsun’da 2.5 aylık Kübra’nın annesinin kucağında ölmesi bizim kayıtsız kalacağımız bir olay değil. Yoksulluğu AKP yönetmek istiyor ve yönetiyor da. Kendi arka bahçesi haline getirmek istiyor yoksulları. Biz yoksulluğu yönetmek değil bitirmek istiyoruz. Bitirebilirsek insanlar sandığa özgür düşünceleriyle gidecektir. Öbür türlü sandığa özgür düşüncesiyle gidemiyor ve bu demokrasinin önündeki en ciddi tehlike. Bu tehlike varolduğu sürece siz sağlıklı bir özgürleşme, sağlıklı bir demokrasiyi Türkiye’ye getiremezsiniz. O nedenle önce herkesin karnı doyacak. TUBA ATAV - Aslında belki de bu sözleriniz az önce konuştuğumuz değişen CHP’yi anlatıyor öyle değil mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. TUBA ATAV - Bu anlamda sizin bu seçimlerdeki belki de en önemli silahınız ve en önemli vaadiniz bu Aile Sigortası. Siz bunu günlerdir, haftalardır her mitingde her programda anlatıyorsunuz. Yoksul ailelere, aile başına 600 lira KEMAL KILIÇDAROĞLU - En az 600 lira. TUBA ATAV - En az 600 lira, 1200 liraya çıkabileceğini söylüyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - 1250 liraya kadar çıkabilecek. TUBA ATAV - Ve bu iktidar tarafından şiddetle eleştiriliyor. Kaynak nereden bulunacak deniliyor, siz bunun cevabını da verdiniz 14 sosyal kuruluşun bütçelerinin toplanacağından söz ettiniz. Ama şahsınıza ilişkin en sert açıklama yine sayın başbakandan geliyor. SSK genel müdürlüğünüz döneminde SSK’yı yönetemedi bunu nasıl yapacak diye her mitingde sayın başbakan bunu söylüyor. Hakikaten sizin SSK genel müdürlüğünüz dönemi bu kadar kötü müydü diyeyim ve bu aile sigortası konusu sadece bir seçim vaadi midir? Gerçekten 13 Haziran sabahı siz iktidar olursanız eğer bu vaadi tutabilecek kaynaklarınız var mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Güzel soru. Önce şunu söyleyeyim. Aile sigortası uluslararası çalışma örgütünün kabul ettiği 9 sigorta dalından birisi. Türkiye’de 8’i uygulanıyor, uygulanmayan Aile Sigortası. 1971 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu 102 sayılı sözleşmeyi kabul etmiş. Yani 9 sigorta dalını da uygulayacağını taahhüt etmiş. 1971-2011. Biz 40 yıllık bir hayali gerçekleştirmeye kararlıyız. Niye uygulanmıyor? Aile sigortası ben Plan Bütçe Komisyonu üyesiyken de söylüyordum. Niye Aile Sigortasını getirmiyorsunuz? Diye. Getirilmemesinin nedeni yoksulluğun siyasal sömürü alanı haline getirilmek istenmesinden kaynaklanıyor. Onlara bulgur vereceksiniz, makarna vereceksiniz, gel bize oy ver diyeceksiniz. ALİ KIRCA - Beyaz eşyayı da. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Veya beyaz eşya vereceksiniz. Gel bize oy ver diyeceksiniz. Buradan bütün Tunceli’lere teşekkür ediyorum. Beyaz eşyalarını aldılar. Çünkü haklarıydı zaten. Oylarını da vermediler. Çünkü bilinçli olarak sandığa gittiler. Böyle o beyaz eşya verilen, o beyaz eşya da onların zaten vergileriyle alınan beyaz eşya. Yani onlara bir lütuf değil. Aynı şeyi bütün yurttaşlarımdan bekliyorum. Onlar sömürülüyor. İnançları sömürülüyor, yoksullukları sömürülüyor. Biz bu sömürü düzenini bitirmek istiyoruz. Bize oy versin vermesin yoksul ailenin geliri yoksa veya asgari ücretin altındaysa kadının banka hesabına en az 600 lira para yatıracağız. 600 lirayı kadın çekecek. Hiç kimseye minnet duymayacak. Hani bizim halk arasında söylenir ya “namerde muhtaç olmayacak” diye, namerde muhtaç etmeyeceğiz. Gidecek alışverişini yapacak. İster bulgur alır, ister makarna. Ne gerek var. Yani ona niçin maddi olarak veriliyor? Oradan da yolsuzluk yapılıyor da ondan. Kömür alımında 1 milyarın üzerinde, eski parayla 1 katrilyon liranın üzerinde yolsuzluk var. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının önünde duruyor bu dosya. Bu dosyanın davası açılmıyor. ALİ KIRCA - Açılmıyor. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Açılmıyor. Orada da baskı yapılıyor. ALİ KIRCA - Kim yapmış bu yolsuzluğu, kimler yapmış ya da, hangi kurumlar ya da. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kömür alanlar. Yoksullara kömür dağıtmak için alan kurumlar yolsuzluk yapıyorlar. Devletin kaynakları heba ediliyor. ALİ KIRCA - Sizde bu dosyalar var mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Var tabi. Dosyalar var. ALİ KIRCA - Kamuoyuyla paylaşacak mısınız? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kaç kez söyledim. Kimse yazamıyor ki. Haberlerde küçük haberler geçti. ALİ KIRCA - Yani şöyle isim isim neden söylüyorum, sizin yolsuzlukla ilgili açıklamalarınıza medya çok ilgi gösterir, daha önce de gösterdi. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bir dönem gösterdi. Şimdi sıkıysa yazsınlar. O kadar kolay değil. Yazamıyorlar. Baskı geliyor üstlerinden. Üstelik ben bir basın toplantısıyla bunları anlattım. Bakın daha vahim bir şey. Başka bir dosyada, yine kömür yolsuzluğu bu kez batıda, doğuda değil batıda. Bir AKP milletvekili, üstelik kendisi KİT komisyonu üyesi. Savcıya yazı yazıyor, diyor ki bunu soruşturma. Ben bunu soruşturdum burada yolsuzluk yoktur diye. Bu yazıyı yazabilir mi? Savcıya talimat verebilir mi? O davadan mahkum oldular yolsuzluk yapanlar. Yine Sağlık Bakanını söyledim. Cevap vermeye kalktı bana. Kendisine sorduğum soru çok basit. Siz Sağlık Bakanı olarak bir savcıya soruşturmayı durdurun talimatını nasıl veriyorsunuz? Hangi yasadan alıyorsunuz bu gücü. Hiçbir yasa bakanlara böyle bir yetki vermez. Soruşturma gizlidir. Elinizde delil varsa savcıya gönderirsiniz. Siz soruşturmayı durdurun diye yazı yazıyorsunuz. Neyse biz konumuza gelelim. TUBA ATAV - Sizin şu SSK genel müdürlüğünüz KEMAL KILIÇDAROĞLU - Oraya da geleceğim ama Aile Sigortasında şunu söyleyeyim. Aile Sigortasının kaynakları var. 14 kuruluşun bütçesini topladık. Ek kaynak ihtiyacı toplam kamu harcamalarının %1.7’si. Yani 100 liradan 2 lira fakire ayıracaksınız. Onun için kaynak soruyorlar. 100 liradan 2 lirayı bir siyasal iktidar yoksuldan yana ayıramıyorsa zaten niye iktidar oluyor ki? Geleyim benim Sosyal Sigortalar Kurumu genel müdürlüğü dönemine. ALİ KIRCA - Ona yine gelmeden Aile Sigortasının biraz daha açılması gerekiyor, eleştiriler açısından şöyle de bir eleştiri var. İşte böyle bir nakit para verildiği zaman tembelliğe itmez mi? Böyle bir eleştiri var. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Onu sayın Erdoğan da söyledi. Efendim 600 lira verirseniz millet tembelliğe alışır. Bizim projemizin ikinci ayağı var. İkinci ayağı şu; eğer kamu bir işçi alacaksa önce bu ailelerden alacak. ALİ KIRCA - Bu yardım alan ailelerden. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yardım alan ailelerden alacak. Dolayısıyla onlar Aile Sigortasının kapsamı dışına çıkacaklar. Çünkü o aileye artık en az asgari ücret düzeyinde sendikalı, toplu sözleşmeli hakka sahip bir işçi var artık orada, çalışıyor. Düzenli gelir elde ediyor. Dolayısıyla oradan çıkmış olacak. Yani istihdam arttığı sürece bu aile sigortasının rakamı gittikçe küçülmüş olacak. TUBA ATAV - Emekliler için de vaatleriniz var. İntibak yasası, milli gelirden pay. KEMAL KILIÇDAROĞLU - İntibak yasasını çıkaracağız. Çünkü şöyle bir çarpıklık var orada. Yüksek prim ödeyenler az aylık alıyorlar, az prim ödeyenler yüksek aylık alıyorlar. Biz alınan aylıklara müdahale etmeyeceğiz. Ama fazla prim ödeyip düşük aylık alanların intibakını sağlamamız lazım. Yazık günah sosyal devlet ilkesine aykırı bu. Bunu yapacağız. Milli gelir artışından emekliye pay verilmez diye bir yasa çıkardılar. Biz isyan ettik, yapamazsınız bunu. Çıkardılar. Şimdi emekliler perişan olduklarını görüyorlar. Eğer bir ülkede yaratılan milli geliri hakça bölüşmezseniz, toplumun bir kesimini, en az 9 milyonluk bir kesimini siz ikinci sınıf yurttaş görüp onlara milli gelirden kaynak aktarmazsanız o zaman ayrışma politikasını yürürlüğe koymuş oluyorsunuz ve nitekim var. Biz milli gelir artışından emekliye de pay vermeye razıyız. Bunu yapacağız. Bir üçüncü hedefimiz daha var esnafla ilgili, esnaf emeklileriyle ilgili. Bir esnaf Bağkurlu primini yatırmış emekli olmuş. Aldığı emekli aylığıyla geçinemiyor, işine devam etmesi lazım. İşine devam ettiği zaman emekli aylığından %15 kesiliyor. Dünyada çalışan insanı cezalandıran başka bir ülke yoktur. Biz niye çalışıyorsun diye emekli aylığını kesiyoruz. Bunu da kaldıracağız. Bu da doğru değil. Yani sosyal devleti gerçek anlamda inşa etmek istiyoruz. Onun için sosyal devlete fazla vurgu yapıyoruz. Aksayan bütün noktalarını saptadık. Yoksulluktan, sosyal güvenlikten, sosyal haklardan, çalışma özgürlüğünden, taşeron uygulamasının kaldırılmasından, nerede aksaklıklar varsa bunların hepsini saptadık ve bunların ortadan kaldırılmasıyla ilgili projelerimizi geliştirdik. Biz Cumhuriyet Halk Partisi genel merkezini son 6 ay bir üniversite gibi çalıştırdık. Genel merkezde yer bulamadık dışarıda ayrı yer tutmak zorunda kaldık. Orada insanlar akademisyenler çalışsınlar, bizim projelerimizin ayaklarını oluştursunlar diye. Böyle yaptık. TUBA ATAV - SSK. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet gelelim Sosyal Sigortalar Kurumu dönemindeki genel müdürlüğüme. Ben bir çağrı yaptım sayın başbakana. Beni eleştiriyorsun eyvallah, başımın üstünde yerin var. Eleştirebilirsin. Ama gel karşıma devletin bütün arşivleri senin elinde. Gelirsin dersin ki “sayın Kılıçdaroğlu sen SSK’dayken bunu yaptın buyur belge, sen SSK’dayken şunu yaptın, buyur belge, sen SSK’dayken şu yakın akrabana bu ihaleyi verdin, buyur belge” der ben de suspus olurum ve karşısına çıkmaya cesaret edemem veya ezilir yok olurum. Bu çağrıyı yapıyorum, gel karşıma. Ha kendisi “ya ben sosyal sigortalar kurumunu çok iyi bilmem” diye düşünebilir. Ona da saygı gösteririm. O zaman alırsın Bakanlar Kurulundan bu konuyu iyi bilen beş mi üç mü yedi mi bakanla beraber gelirsin, ha o da yetmez dersin onlar da bilmiyorlar, arzu ettiğin sosyal güvenlik uzmanlarını al yanında beraber getir. Ben tek başıma çıkacağım. Bakınız Sosyal Sigortalar Kurumunda ha bir de şöyle hoşuma gidiyor bu, hoşuma gitmiyor desem yanlış olur. Bir genel müdürü iktidarın üstünde görüyor güç olarak. Demek ki ben genel müdürlük yaptığım dönemde o kadar hafızalarda ciddi etkiler yaratmışım ki benim genel müdürlüğümü dönemin hükümetinin üstünde bir güç olarak görüyor. Bundan da memnun oluyorum yani doğrusunu isterseniz. Sosyal Sigortalarda kararlar genel müdürler tarafından alınmaz. Örneğin emeklinin aylığına kaç lira zam yapılacak? Bakanlar Kurulu alır bu kararı genel müdürler almaz. ALİ KIRCA - Hükümetin kararıdır. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Emeklilik yaşı şu olacak. Yasa, bakanlar kurulunun da yetkisi yoktur. Yasa öyledir, parlamentonun yetkisindedir. Efendim ölüm yardımı şu kadar verilir. Genel müdürün yetkisinde yoktur o. Parlamento belirler, ölüm aylığı şu kadar der. Siz her kişiye ölen kişiye o parayı ödersiniz. Genel müdürün yetkisine niye verilmez? Akrabasına yüksek, dostuna daha yüksek, öbürüne daha düşük vermesin diye. Herkese eşit uygulansın diye. İş kazası olur. İş kazası sonucu ne kadar işgöremezlik aidatı ödenecek. Yasa belirler. Sizin belirleme yetkiniz yoktur. Ben Cumhuriyet tarihinde ilk kez eşdeğer ilaç uygulamasını başlatan bir genel müdürüm. Olağanüstü tasarruf sağlayan bir genel müdürüm. Benim dönemim başarısız diyorlar ve diyorlar ki “sen SSK’nın başındayken SSK zarar etti”. Bir sefer Sosyal Sigortalar Kurumu bir ticari kuruluş değil. Zarar etti ifadesi yanlış. Eğer zararsa bütün Avrupa Birliğindeki sosyal güvenlik kuruluşları zarar ediyor. Onların hepsi mi beceriksiz. Bir kuruma devlet bütçesinden kaynak aktarıyorsanız o toplumun zayıf kesimlerine devletin yaptığı bir katkıdır. Emekli aylığını arttırıyorsanız, işgöremezlik ödeneği veriyorsanız, cenaze masrafını karşılıyorsanız, cenaze parası veriyorsunuz veya yetim kalıyor birisi, ona aylık bağlayacaksınız. Sosyal devletin bir gereğidir bu. Onun için zarar kavramı yoktur. Sosyal sigortalarda açık vardır doğrudur, benim dönemimde açık yok muydu vardı tabi. Alalım, yüzde gayrisafi milli hasılaya yani milli gelire oranı, benim emekli olduğum tarihte %2.81, 2011’de %5.14, ALİ KIRCA - Daha büyümüş yani. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Daha büyümüş. Şimdi bunu beni eleştiren bir insanın dönüp kendisine bakması lazım. Yahu senin zamanında daha da arttı. Hadi ben beceriksizim, sen benden çok daha beceriksizsin o zaman. Konuyu bilmeden saptırıyor. Onun için kendisine çağrı yaptım. Gel oturalım tartışalım uygar iki insan gibi. Ben ona soru sormayacağım. Hiç bir soru sormayacağım. O bana soru soracak ben yanıtlayacağım. ALİ KIRCA - O zaman açıklığa kavuşur diyorsunuz eğer böyle iddialar varsa. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır, her türlü ben yine genel müdürlük yaptığım dönemde ben yılın bürokratı ödülünü de aldım ve ben yine söyleyeyim, iki bakan hariç bütün bakanlarla da çatıştım. Her bakan beni görevden almak istedi. ALİ KIRCA - Siz kaç yılları arasında genel müdürlük yaptınız? KEMAL KILIÇDAROĞLU - 92-99 arası. ALİ KIRCA - 7 yıl. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Bir yıl görevden alındım, müsteşar yardımcısı görevine atandım. ALİ KIRCA - Kim görevden aldı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sayın Necati Çelik Allah rahmet eylesin vefat etti. Sonra Danıştay kararıyla eski görevime tekrar döndüm. Neden döndüm. Çünkü mücadele ettim. Haksız yere alındım. Ben Plan Bütçe Komisyonunda da inandıklarımı söyledim, bürokratken söyledim, bakana rağmen söyledim. Bu kurum böyle bu yasalarla kurum sağlıklı yönetilemez dedim. Niye geldiler sosyal güvenlik yasasını değiştirdiler? Herhalde bir bildikleri vardı. IMF niye bastırıyordu. Bir de şunu söyleyeyim, tam konuyu bilmedikleri için sosyal sigorta sisteminde ilk açık 1976 yılında çıkmıştır. Emeklilik sigortasından çıkmıştır. Onu bile bilmiyorlar. İnsan kurumun bir tarihine bakar. Kurumun arşivleri orada, bilançosuna bakar. Gelir gider tablosuna bakar. 1976 yılında ben Maliye Bakanlığı’nda Hesap Uzmanıydım. ALİ KIRCA - Yetkiniz belirli sınırlarda. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Ayrıca ben şunu da söyleyeyim sayın Kırca, ben gerçekten de hesap uzmanıyım. ALİ KIRCA - Hesabı kitabı iyi bilirim diyorsunuz yani. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Elbette. Yani yıllarımı verdim ben bu işe. Bütçe nasıl düzenlenir, nasıl harcanır, gelir nasıl toplanır. Ben sosyal sigortalar kurumunda yaptığım değişiklikleri yaptığım dönüşümleri Recep Tayyip Erdoğan hayal bile edemez. Bilemez çünkü. TUBA ATAV - Şimdi yine çok gençlerin de dikkatini çeken bir başka seçim vaadinize geçelim. Zorunlu askerliğin kademeli olarak 9 aya indirilmesi, bir defaya mahsus bedelli askerliğin çıkarılması. Hani parasını veremeyeceklerin de devlet tarafından bu bedelin karşılanması ve hatta yaz tatillerinde askerlik uygulamasından da zaman zaman söz ediyorsunuz. Biz bunu sayın başbakana da sorduğumuzda sayın Kılıçdaroğlu’nun sırtında yumurta küfesi yok ki dedi. Genelkurmay başkanlığının bu konuya çok sıcak bakmadığını söyledi. Siz bu vaatlerde bulunurken, bu vaatlerin arkasında durabilecek misiniz? Genelkurmay ile böyle bir temasınız oldu mu bunu merak ediyorum. ALİ KIRCA - Bu bir seçim vaadi midir? Gerçekten de Türkiye’nin böyle bir sisteme geçmesi gerektiğine inanıyor musunuz? İktidar olun ya da olmayın? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Ben konuşmama başlarken bir yerde söylemiştim galiba, siyasete atılırken söz verdim. Halka inandıklarımı söyleyeceğim, yalan söylemeyeceğim. Bu konuyu tartıştık biz kendi aramızda. Emekli askerlerle de tartıştık. 15 aydan 9 aya indireceğiz. Sonra aşamalı olarak 6 aya indireceğiz. TUBA ATAV - Emekli askerlerle değil mi yani şu anda görevde olanlarla değil. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi görevde olanlarla değil. Zaten görevde olanlar bize bu konuda yardımda da bulunamazlar. Onlar siyasi otoritenin emrindedirler zaten. Başbakan talimat verirse ancak bize gelir bilgi verirler. ALİ KIRCA - Yoksa bir siyasi partiye katkıda bulunmuş olurlar. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Katkıda bulunmuş olurlar ki o doğru değil zaten. Biz de doğru bulmayız ayrıca onu. Dünyada uygulamalara baktık. Biz ordumuzun daha güçlü olmasını, daha dinamik olmasını isteriz, daha aktif olmasını isteriz. Hantal bir yapıdan ordunun çekilmesi lazım. Daha güçlü, daha dinamik, daha küçük ama etkin bir ordu isteriz. Askerlerimiz 15 ay gidiyorlar, 15 ay uzun bir süre. 9 ayda aynı işlevi yapabilirsiniz. Aşamalı olarak 6 aya indireceğiz bunu. Buradan ciddi bir tasarruf da çıkıyor ortaya. Onu sosyal devlet için kullanacağız. Her projemizin mutlaka maddi boyutları da düşünülmüştür. Gelelim yaz tatillerinde askerliğe. Üniversite öğrencileri okulu bitirdikten sonra askere gidiyorlar. Biz üniversite öğrencileri arzu ederlerse yaz tatillerinde parça parça askerlik yapacaklar, okul bitince de zaten askerlikleri de bitmiş olacak, tamamlanmış olacak. Bu şu anlama gelmesin, ordunun ihtiyaç duyduğu alanlar olabilir. Onunla ilgili arzu ederlerse ayrı bir sınav açarlar, yeni bir subay alırlar. Elektrik-elektronik mezunu mu alırlar, inşaat mühendisi mi alırlar o ayrı. Ama alırlar ordunun kadrosunda çalışır bunlar. O ihtiyaç giderilir. Ama onun dışında biz askerliği daha kısa orduyu daha güçlü kılan bir mekanizmaya kavuşturmak istiyoruz. Bedelli askerlik de şunun için. Çok sayıda genç kısa dönem askerlik yapmak istiyor ve bu insanlar askere gitmiyorlar. Biz şunu söyledik. Bedelliyi bir kez getireceğiz. ALİ KIRCA - Bir kez. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bir kez. Durumu iyi olandan parasını alacağız ama o para Milli Savunma Bakanlığının bütçesine değil Milli Eğitimin bütçesinde veya YÖK’ün bütçesinde yer alacak, onunla öğrenci yurdu yapacağız. Durumu iyi olmayan aileler de yine kısa dönem ama onlardan da herhangi bir bedel alınmayacak. Yurt sorunu Türkiye’nin temel sorunlarından birisidir. ALİ KIRCA - Bu soruna geçmeden, burada sayın başbakanın bu konuyla ilgili eleştirisini tekrar size aktarmış olayım da. Siz bir açıklama getirmiş oldunuz, durumu iyi olmayanlarla ilgili olarak. Sayın başbakan parası olanların askerliği bedelli yapmasının parası olmayanlara karşı haksızlık olduğunu söylemişti. Siz bir dengeye de eşitlik sağlamaya çalışacağınızı söylüyorsunuz. Paralı olanlardan aldığınız parayla parasız olanların bedelini karşılayarak öyle mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Onu parası olanlardan alınacak onunla öğrenci yurdu yapılacak, parası olmayandan herhangi bir bedel alınmayacak. O da kısa dönem yapacak. TUBA ATAV - Bir yaş aralığı belirleyeceksiniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi tabi belirlenecek. ALİ KIRCA - Bir adaletsizlik olmayacak yani zenginle fakir çocukları arasında. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır bir adaletsizlik olmayacak. Ama diyorum ya sayın Erdoğan bizim projelerimizi de çarpıtmakta son derece mahir. Defalarca söyledik ama o bildiğini okuyor. Vatandaşın kafası karışsın diye. Efendim bir ara kalktı dedi, bedelli mi olurmuş? Niye olmasın? Kendi çocuğu bedelli yaptığı zaman yani aklına bu gelmedi. Sonra kalktı bir şey daha söyledi. Efendim memleketi kim savunacak? Senin çocuğun bedelli askerlik yaptığı zaman hiç aklına gelmedi bu soruyu sormak. Niye vatandaşın çocuğu yaptığı zaman bu soru aklına geliyor? Biz bütün projelerimiz yapılırken ayakları yere basan, ölçülüp tartışılan projeler yaptık. Bakın sadece ekonomi raporumuz için 6 ay zaman harcadık. 45 akademisyeni çağırıp bir cumartesi günü sabahtan akşama kadar üstelik bizim gibi düşünmeyenler de vardı, tartıştık, olur ya biz de insanız, sonuçta hata yapabiliriz. Çünkü hata yaptığınız zaman, en ufak bir hata da o projeyi tümüyle öldürmüş olursunuz. Tartıştık, ayakları yere bastı evet bunlar tamamdır dendi ve biz bütün projelerimizi ölçtük, biçtik, tarttık ondan sonra kamuoyuna açıkladık. Hala bazı projelerimiz açıklanmadı. Örneğin tarım projemiz duruyor, Konya’da açıklayacağız. KOBİ projemiz duruyor Gaziantep’te açıklayacağız, eğitim projemiz duruyor onun takvimini belirliyoruz onunla ilgili projemizi de açıklayacağız. ALİ KIRCA - Peki şu hızla gidelim yine gençlerle ilgili bir sorunu konuştuk. Yine gençlerle ilgili bir başka sorun YGS meselesi. ÖSYM konusu. Ama en sondan başlayalım daha doğrusu sizin en son yaptığınız açıklamayı biraz açmanızı isteyerek başlayalım. Dediğiniz şu. Yani olayı soruşturan savcının sürprizi var, ben de biliyorum diyorsunuz. Nedir sürpriz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şimdi sayın savcı açıklama yaparken size sürprizlerimiz olacak diye bir ifade kullanmıştı. Gerçekten de benim bildiğim bir sürprizi açıklarsa Türkiye için de sürpriz olacak o. ALİ KIRCA - Nedir o? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi şimdi benim açıklamam doğru değil. ALİ KIRCA - Niye kamuoyunun bilmeye hakkı yok mu? Sayın savcı açıklamayabilir belki ama siz bir siyasetçi olarak kamuoyunun her konuda bilgilenme hakkına sahip olduğunu en iyi takdir edecek insansınız. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet ama önce sayın savcı açıklarsa belki ben soruşturmaya müdahale etmemiş olurum böylece. ALİ KIRCA - Peki biraz ipuçları demeyeyim de neyle ilgili bu? TUBA ATAV - Yani en azından mevcut durumu tamamen değiştirebilecek bir şey mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bir sefer benim bildiğim sürpriz YGS sınavıyla ilgili olan bir sürpriz değil. Bilgisayardan silinmiş fakat sonra polisler gidip olaya el koyup bilirkişilerle beraber silinen bilgileri öğrendikleri zaman orada bazı maillere rastlıyorlar. Sürpriz o maillerde. ALİ KIRCA - Nereden gelen mailler, kimin yazdığı mailler, neyle ilgili mailler? Şimdi iyice merak uyandırdınız. TUBA ATAV - Sayın Kılıçdaroğlu söyleyin de KEMAL KILIÇDAROĞLU - Üniversite sınavlarıyla ilgili. TUBA ATAV - Üniversite sınavıyla ilgili, bu şifreyle, şifrenin KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şifreyle ilgisi yok bunun, yerleştirmeyle ilgili. Öyle diyelim. ALİ KIRCA - Nereye yerleştirmeyle ilgili? Biz açmaya çalışıyoruz konuyu. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Üniversiteye, iyi bir yerleştirmeyle ilgili. TUBA ATAV - Son sınavla ilgisi olmadığını söylüyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Son sınavla ilgisi yok ama bulundu bunlar. Bu bilgiler bulundu. Şimdi bakalım ne olacak biz de merak ediyoruz. TUBA ATAV - Evet gerçekten biz gerçekten daha çok merak ettik şimdi. O zaman biz de sizin peşinizi bırakmayacağız eğer sayın savcı açıklamadığı sürece. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sayın savcının benim bildiğim kadarıyla o bilgiler sayın savcıya verildi. Sayın savcının bu bilgileri gizlemeye hakkı yok. İktidara dokunuyor diye açıklamazsa görevini yapmamış olur. ALİ KIRCA - O zaman siz açıklar mısınız? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bir bakalım belki sayın savcı açıklar. Onların hakkını yemeyelim. TUBA ATAV - KPSS ile ilgili bir yerleştirme mi ÖSYM ile mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU - KPSS ile değil. TUBA ATAV - ÖSYM KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. TUBA ATAV - ÖSYM yetkililerinin bir takım yerleştirmelerinden söz ediyorum. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır yani ben o kadar ayrıntıya girmeyeyim. ALİ KIRCA - Peki anlaşıldı daha bu kadarla kalacak bu konu. TUBA ATAV - Süremiz aslında daraldı. Diğer konuları da hızlıca geçelim. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şunu da söylemek isterim. 1.7 milyon çocuğun umutlarıyla oynayan bir kişinin o koltukta oturması, eğer sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı rahatsız etmiyorsa o 1.7 milyon çocuğun günahı onun boynundadır. Bu kadar net söylüyorum. TUBA ATAV - Kopya olmadığı konusunda tatmin olmuş sayın başbakan. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şifre niye var? Bir kişi çıkıp ben kopya çektim diyebilir mi? ALİ KIRCA - Herkese ayrı sınav kitapçığı dağıtılan bir sistemde şifrenin olmasının bir zorunluluk olduğunu söylüyor yetkililer. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır efendim hangi yetkili söylüyor bunu. ALİ KIRCA - ÖSYM yetkilileri ve kurumla ilgili KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sayın Emrehan Halıcı bu konuda uzmandır. Bu konuları çok iyi bilen bir kişidir. O tuttu bütün kitapçılarda şifre olduğunu ilk açıklayan kişidir. TUBA ATAV - Şifre var ama ALİ KIRCA - Şöyle soralım. Sizce kopya var mı? Siz kopya olduğuna inanıyor musunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet şifre varsa kopya vardır. Yani niye şifre olsun? TUBA ATAV - Tabi inançtan öte bir de kanıta ihtiyacımız olacak bu durumda. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bakın bir öğrenci itiraz etti. 120 puan. Sonra itirazı üzerine puanı yükseltildi. TUBA ATAV - Hesaplamalarda da hatalar var doğru. ALİ KIRCA - Ama burada önemli olan o hesaplama hatalarından daha önemlisi sistematik olarak eğer bazı öğrencilere ayrıcalıklı olarak bu şifreden yararlanılarak şifre önceden verilmiş ve kopyaya dönüşmüşse iş bu elbette herkesin düşünmesi gereken bir konu ve siz bunun olduğuna inanıyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. ALİ KIRCA - Çok açık. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şifre varsa kopya vardır. ALİ KIRCA - Şifre varsa kopya vardır diyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kesinlikle. ALİ KIRCA - Hatta daha doğrusu şöyle söyleyelim. Şifre bunun için konulmuştur diyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Başka ne için konulabilir şifre zaten? ALİ KIRCA - Daha önce şifre var mıydı? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Elbette. TUBA ATAV - Şimdi bir başka konuya, aslında bu konuyu saatlerce konuşabiliriz belki ama bir başka konuya hızlıca geçelim. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Burada önemli bir ayrıntı daha var onu unutmamamız gerekiyor. Kopya olup olmadığını sayın Erdoğan nereden biliyor? TUBA ATAV - ÖSYM başkanına sordum ve öyle yok dedi, ifadesi bu şekilde. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Soruşturma gizlidir. Soruşturma aşamasında olan bir şeyi eğer kopya yoktur diyorsanız soruşturmaya siz yön veriyorsunuz demektir. Soruşturmanın gizliliğini ya da baş savcı gidip siyasi otoriteye bilgi mi verdi? O da bir başka felakettir. O zaman artık zaten biliyorsunuz bir davanın savcısıydı sayın Erdoğan, demek ki bu davanın da savcılığına üstlendi. Çünkü açıklamaları savcı adına başbakan yapıyor. TUBA ATAV - Sayın Kılıçdaroğlu başkanlık sistemine bakışınızı aslında merak ediyoruz ama bu biraz uzun ve detaylı bir konu. Şunu sormak isterim açıkçası. Bu seçimlerden sonra bir koalisyon tablosu ortaya çıkarsa, bu kadar çekiştikten sonra bu kadar birbirinizle atıştıktan sonra Ak Parti ile bir koalisyon düşünür müsünüz? Ya da bir başka koalisyon ortağı olabilir mi sizin için? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Bizim hedefimiz tek başına iktidar olmak. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Yani şu ülkenin demokrasi ve özgürlük bağlamında çıtayı yükseltmesinin yolu CHP’nin iktidarından geçiyor. TUBA ATAV - Olmaz ise yani bir tablo zorunluluğu olursa? KEMAL KILIÇDAROĞLU - O zaman Türkiye büyük baskıları görecek. Daha büyük baskılar görecek. Doğrudan mülkiyete müdahale edilecek. Buradan bütün iş adamlarına söylüyorum. AKP doğrudan mülkiyete müdahale edecek. Siz bir siyasal parti düşünebiliyor musunuz kendi sermaye grubunu yaratsın, kendi medyasını yaratsın, kendi finans sistemini yaratsın, kenti iş adamı grubunu yaratsın, kendi sendikalarını yaratsın, kendi sivil toplum örgütlerini yaratsın. Bu toplumu bölmek demektir. AKP’nin temel işlevi toplumu ayrıştırmaktır, bütünleştirmek değil. Toplumu bölüyor. Bakın sayın Erdoğan’ın söylemlerine, dini kullanarak, etnik kimliği kullanarak, her şeyi kullanarak toplumu ayrıştırıyor. Bizim görevimiz toplumu ayrıştırmak değil kaynaştırmaktır, bütünleştirmektir. TUBA ATAV - Başkanlık yolunda bir ilerleme görüyor musunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır hayır, ALİ KIRCA - Başkanlık sistemi. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır hayır. O sadece gündem değiştirmek için söylenen bir söz. Halkın gündemi halkın elinden çalınıyor. Halkın gündemine gidip bakalım. Esnaf, işçi, çiftçi, kamyon şoförü, taksi şoförü. Halkın gündemine bakalım. Bir de sayın Erdoğan’ın gündemine bakalım. Taban tabana zıt. Ama medya öyle bir bombardımana başlıyor ki insanlar kendi sorunlarını düşünemiyorlar. O noktaya getiriyoruz biz insanları. TUBA ATAV - Bu çılgın proje için de siz yani Kanal İstanbul projesi için de aslında buna ilişkin eleştirilerde bulundunuz yanılmıyorsam? KEMAL KILIÇDAROĞLU - O proje gerçekleşecek bir proje değil ki. Üzerinde tartışmaya bile değmez. Siz kanal açacaksınız, uluslararası anlaşmadan haberiniz yok. Montrö antlaşması var. Boğazdan geçiş bedava. Niye paralı yerden geçsin. ALİ KIRCA - Peki sayın Ecevit düşünmüş zamanında rahmetli. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Düşünülebilir. Osmanlıdan beri düşünülen bir şey. Ama o da gerçekleşmeyeceğini görmüş. Montrö antlaşması var. Soru sordunuz. Antlaşma değişebilir. İyi güzel değişebilir de biz de isteriz değişmesini ve paralı olmasını isteriz veya en azından kılavuz alma zorunluluğunun getirilmesini isteriz. Hangi ülke kabul edecek. Taraf olan ülkeler var. Birisi itiraz etti mi bitti. Hayal peşinde koşup milletin gündemini çalmak. İşte bu başka bir şey değil. ALİ KIRCA - Türkiye’yi geziyorsunuz. Çeşitli illerde, ilçelerde halkın gündemi içerisinde bu çılgın proje konuşuluyor mu, size de soruldu mu, düşünceniz soruldu mu? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tam tersi öfke var. ALİ KIRCA - Neden? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Biz burada perişanız diyorlar. Nüfusu azalan, milletvekili sayısı düşen, icra dairesi artan, borç batağı içinde olan, hapse girmemek için köyünü terk eden vatandaş ne yapacak o projeyle? Onun derdi başka, bize onu söylüyor. ALİ KIRCA - Peki şimdi hep iç politikayla ilgili konuşuyoruz. Biz de bu akşam böyle konuştuk. Sizin seçim mitinglerinizde ve söylemlerinizde de ağırlıklı olarak vatandaşın da belki asıl ilgi alanı olduğu için öyle ama sonuçta Türkiye bir dünyada yaşıyor ve küreselleşen dünyada uluslararası ilişkileri eskisinden çok daha sıkı ve birbirini etkiler boyutta. Sadece iki Amerika Birleşik Devletleriyle ve Avrupa Birliğiyle olan ilişkileriniz konusunda sormak istiyorum, Amerika’yı meydanlarda eleştiriyorsunuz, daha doğrusu söylediğiniz şu, biz Amerika’dan emir alan bir iktidar olmayacağız diye. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hiç kimseden emir almayacağız. Eğer emir alacaksak halkımızdan alacağız diyoruz. ALİ KIRCA - Peki Amerika’yla ilişkileriniz nasıl gelişecek ve Avrupa Birliği müzakere sürecini sonlandırıp, çünkü gittiğinizde oralarda görüştüğünüz size Avrupa Birliği nasıl bakıyor, yani sizin bakışınızdan önce size Amerika Birleşik Devletleri nasıl bakıyor? Mutlaka böyle bir izlenim almışsınızdır. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şöyle söyleyeyim. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde çok iyi bir noktadayız. Onlar artık Cumhuriyet Halk Partisi’nin değişimden, dönüşümden, demokrasiden, özgürlükten yana olduğunu biliyorlar. Onlarla defalarca konuştum. Genişlemeden sorumlu sayın Füle ile de konuştum. Yeri geldi en acımasız şekilde eleştirdim. Anayasa referandumda hükümete destek verdiler. En son sayın Füle ile konuştuğumda şunu söyledim. Verdiğiniz desteğin sonucu gerçekleşti. Yargı yürütme organının emrine sokuldu. Yasa parlamentoda görüşülürken muhalefet olarak bize 5 dakika ve 1 önerge ile sınırlama getirdiler. Siz buna demokrasi mi diyorsunuz? Ama bize söz verdiler dedi. Toplumsal uzlaşmayla yapacaklardı, sivil toplum da davet edilecekti. Size söz verdilerse o zaman bunun sorumlusu sizsiniz, muhatabı da sizsiniz. Şimdi AKP’nin Avrupa Birliği sürecini tıkadığını biliyorlar. Artık AKP statükocu bir partidir, değişimci bir parti değildir. Değişimci söylemini kullanarak Avrupa Birliğini aldattı, uluslararası kuruluşu aldattı, Amerika’yı aldattı. Şimdi bütün gerçekler ortaya çıktı. AKP öyle değişimci, özgürlükten yana, medyanın özgürlüğünden yana, siyasal partilerin özgürlüğünden yana, üniversitelerin özgürlüğünden yana, yargının bağımsızlığından yana, yok böyle bir şey. İlk kez gittiğimde sayın Füle’ye şunu sordum, Brüksel’e gittiğimde şunu söyledim; siz Türkiye’de kaç gazeteci hapiste biliyor musunuz? Hayır dedi. 53 gazeteci hapiste. Hangi demokrasiden söz ediyorsunuz siz. Son görüştüğümde hapse giren gazeteci sayısı 58 olmuştu. Şimdi artık onlar da eleştiriyorlar. Avrupa Parlamentosu da eleştiriyor. Almanya’ya da gittim, anlattım. İngiltere’ye de gittim anlattım. Oradaki sosyal demokrat partilerle de görüştük. Fransa’ya da gittim orada da anlattım. Dünya artık şunu biliyor. Demokrasiyi ve özgürlüğü isteyen parti Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasinin ve özgürlüğün karşısında olan parti de AKP. Amerika’ya gitmedim, arkadaşlarımız gittiler orada davet aldılar bazı düşünce kuruluşlarından. Amerikalı yetkililerle de görüşmüşler. Biz Avrupa Birliğinde neyi anlatıyorsak orada da onu anlattık. Biz demokrasi istiyoruz kendi ülkemizde. ALİ KIRCA - Onların size bakışı nasıl? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi onların bakışını bilemeyiz ama en azından şunu biliyorum ben, sosyalist enternasyonalde bir konuşma yapmıştım, bize oldukça sıcak bakıyorlar. ALİ KIRCA - Hayır Amerika Birleşik Devletlerinde? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Onların da sıcak baktığını düşünüyorum. Yani eğer demokrasi istiyorlarsa, gerçekten özgürlüğü istiyorlarsa bize sıcak bakmaları gerekir. ALİ KIRCA - Geçtiğimiz yıllarda özellikle 11 Eylülden sonra radikal İslam’ın bir tehdit ve tehlike olarak Batı dünyasında ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri tarafından görülmesinden sonra Türkiye bir model ülke olarak değerlendirilmişti. Çok eskiden gelen ılımlı İslam modeli, demokrasi içerisinde bir model. Bütün bunlarla sayın Erdoğan’a ve Ak Parti hükümetine sıcak bir yaklaşım olduğu değerlendiriliyordu en azından uluslararası çevrelerce. Böyle bir yaklaşım sizce var mıydı? Şu anda nasıl? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Böyle bir yaklaşım vardı zaten talimatlar oradan geliyordu. Her türlü şeyi yapıyorlardı zaten. Yani Bursa’da kurulan fabrika onların isteği üzerine. Defalarca anayasa mahkemesine gittik iptal edildi, onlara rağmen pek çok yasa değiştirildi ve yapıldı. Ne istendiyse yapıldı. Gerçekleştiremedikleri bir sadece tezkereyi geçiremediler. Amerikan askerlerinin Türkiye’den Irak’a geçirilmesi için. Ki ona da izin verdiler. Mardin’e kadar gitti. Nasıl olsa çıkacak diye. Düşünebiliyor musunuz? Parlamentodan çıkmayan bir karar çıkmış gibi işleme konuldu. O kadar kendilerini bağlamışlardı. Şimdi tabi ilişkileri nedir onu bilemiyoruz. Ama büyük devletler başka ülkelerde kendilerinin emrinde olan hükümetler isterler. Kendilerine biat eden hükümetler isterler. Kendilerinin söylemlerini kendi ülkelerinde yapacak iktidarlar isterler. ALİ KIRCA - Biz dinlemeyeceğiz dediğinize göre o zaman siz sorunlu bir ilişki mi yaşayacaksınız gelecekte? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sorunlu değil, sorumlu bir karşılıklı güven duyan, söyledikleri açık ve net olan, birbirini aldatmayan, çünkü uluslararası ilişkilerde birbirini aldatmamak gerekir. İnönü’nün bir lafı vardır. “Amerika’yla ilişki aslanda yatağa girmeye benzer” der. Siz ilişkilerinizi çok açık ve net vereceksiniz. Devletler kandırılmaz. Doğru değil bu. Bunlar devletleri kandırdılar. Şunu yapacağız dediler aksini yaptılar. Şunu yapacağız dediler başka türlü yaptılar. Ve arada ciddi bir güven bunalımı doğdu. Sorun güven bunalımında. Bir iktidar başka bir ülkeyle ilişkiyi güvensizlik üzerine kurduğu andan itibaren iş raydan çıkmış demektir. Bir ülkenin büyükelçisi gelip medya üzerindeki baskıyı eleştiriyor, biz kalkıp o büyükelçiyi eleştiriyoruz. Bir dönüp kendimize bakmıyoruz, bu büyükelçi niye bunu söylüyor diye. Ertesi gün sizin söylediğinize yine yanıt veriyor. Ne yaptınız? Hiç bir şey. Havada kaldı söyledikleriniz. ALİ KIRCA - Usame bin Ladin’in öldürülmesini, bu son operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhuriyet Halk Partisi olarak, lideri olarak çok fazla ayrıntılı... KEMAL KILIÇDAROĞLU - Silahsız bir insanın öldürülmesi doğru değil. Dünyanın neresinde olursa olsun. Niye silahsız bir, tutuklarsınız, yargılarsınız, mahkum edersiniz, yasalar neyi gerektiriyorsa yaparsınız. Silahsız bir insanın öldürülmesini doğru bulmayız. ALİ KIRCA - Peki bundan sonra nasıl KEMAL KILIÇDAROĞLU - Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın herhangi bir ülkesinde de. Bizde de öğrenciler yürüyüş yaptılar. Orantısız güç kullanıldı. Tekel işçileri eylem yaptılar. Orantısız güç kullandılar. Hepimiz eleştirdik. Demokrasi bunu gerektiriyor. Gücün orantılı olması lazım. Çünkü hukukun üstünlüğüne inanıyorsak bunu yapmamız lazım. Tabi o operasyon sırasında biz orada değiliz. Gazetelerden okuyoruz, televizyonlardan seyrediyoruz, verilen bilgilere bakıyoruz. Eğer silahsızsa teslim almak gerekiyor. TUBA ATAV - Süremizin sonuna geliyoruz. Aslında dün yaptığınız ani bir ziyaret vardı. Onu hatırlatıp sormak isterim. Bayrampaşa mitinginizden sonra Ak Parti ilçe başkanlığına gittiniz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Seçim ofisine. TUBA ATAV - Seçim ofisine gittiniz aniden. Anlık mı gelişti, nasıl karar verdiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tümüyle anlık gelişti. Onlar da oradalardı. Seçim ofisleri vardı. Vatandaşlara da merhaba diyordum zaten böyle kahveler falan olduğu zaman. Seçim ofisini görünce şoför arkadaşa arabayı durdur tebrik edeceğim bunları, kutlayacağım, onlar da kendi propagandalarını yapıyorlar. İçeri gelebilir misiniz dediler. Dedim önce şu yurttaşlara bir merhaba diyeyim tabi gelirim dedim. Geldim, içeri girdim. Alkışladılar. Bir sorunumuz yok. TUBA ATAV - Şaşırdılar. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Siyasette centilmen olmak lazım. Samimi söylüyorum. Yani sayın Erdoğan öfkesini bir kontrol edebilse, söylemlerini kontrol edebilse daha uygarca tartışabiliriz. Ama tartışma uygar ölçüler içinde olmuyor. Zaten sorun da buradan kaynaklanıyor. Bu benim ilk ziyaretim de değil. Ben anakent belediye başkan adaylığım sırasında da AKP seçim ofislerine gidip, yani sayın Kadir Topbaş’ın seçim ofisine gidip oradaki AKP’lileri de kutlamıştım. TUBA ATAV - Aslında siz bir adım atmış oldunuz bu gerginliğin sona erdirilmesi için, öyle denilebilir. ALİ KIRCA - Geçen gün de söylemiştiniz de kamuoyu da merak ediyor. Yoğun bir tempo seçimlerde. Doğrusu her liderin kendisine göre yöntemleri vardır. Hani her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ya, sizin de bu yorgun tempoyu bir ölçüde karşılayabilmek ve onun sorunlarıyla başedebilmek için özel yöntemleriniz var mı? Mesela gün boyunca bazen öğün kaçırdığınız, yemeği unuttuğunuz oluyordur veya tam tersi gittiğiniz yerde mecburen sofralarda ağırlanıyorsunuzdur ve sağlıksız bir gidişat, nasıl başediyorsunuz. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Önce şunu söyleyeyim, kesinlikle sofra yok. Evet yani çünkü vakit yok ona. Otobüste, otobüsün arka tarafında gittiğimiz yerlerde yiyecekler alınıyor, orada yemek yiyoruz. O da ne oluyor, ya kebap oluyor, buna benzer şeyler, sandviç oluyor, peynirli, domatesli vs. bunları yiyoruz. Arada ben süt içiyorum. Çay, ada çayı, ıhlamur gibi şeyler. Özellikle konuşmalardan sonra ve önce, hani boğazı biraz daha rahatlatsın diye. TUBA ATAV - Bir de vitamin alıyor muşsunuz galiba? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Vitamin alıyorum. Onu da hekim arkadaşlar önerdiler bunları alın diye. Bunları alıyorum, yani yaptığımız özel bir beslenme rejimimiz yok. ALİ KIRCA - Tabi farkında bile olmuyorsunuz, bazen mitingden mitinge gidiyorsunuz, bazen belki nereye gidiyorsunuz, geçen gün söylediniz ya onu, bugün günlerden ne vs. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Aynen öyle sayın Kırca. Bir sefer takvim kavramı olmuyor, gün kavramı da olmuyor. Bunu çok samimi olarak söylüyorum. Bir şeye imza attığımız zaman soruyoruz bugün ayın kaçı vs. diye. Olmaması da tabi bu yoğunluktan kaynaklanan bir şey. Müthiş bir yoğunluk var. Bir de ben iki ile mitinge gidiyorum diyelim ama o ilin büyük ilçelerine veya en az oy aldığımız ilçelerine de gitmeye özen gösteriyorum. Örneğin Balıkesir’de miting yaptık. Balıkesir’in 4-5 ilçesini gezdim o gün akşama kadar. Bugün işte Niğde’ye ve Nevşehir’e gittik. Bazı ilçelere yine gittik, o ilçelerde vatandaşlarla oturduk, kahvede sohbet ettik. Onların dertlerini dinledik. Bazen bize eleştiri getiriyorlar, eleştirilerini dinledik. Dolayısıyla miting alanının dışında ayrıca başka küçük mitingler de oluyor. Onlarda da günde bazen 7 kez, bazen 8 kez konuşmak zorunda kalıyoruz. ALİ KIRCA - Bu miting konuşmalarında son zamanlarda üslup tartışmaları içerisinde ve iktidar kanadının eleştirilerinde sayın başbakanın eleştirilerinde, mitinglerde kullanılan bazı sözcükler, söylemler de eleştiri konusu olabiliyor. Siz daha önce şöyle bir şey söylediniz yöntem olarak bu konuşmalarda “sayın başbakan camdan konuşuyor, ben candan konuşuyorum” dediniz. Fakat doğrusu aslında modern toplumlarda veya işte modern yöntemlerle hazırlanan bir metin ve o metnin düzgün biçimde sizi izleyenlere aktarılması için bunu bir yöntem olarak siz de kullanmayı düşünmüyor musunuz? Ya da kendinize çok mu güveniyorsunuz bu konuda? Bir metin hazırlıyor musunuz? O metinden ayrılıyor musunuz? Ayrıldığınız zaman sorun yaşıyor musunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır, herhangi bir konuşma metni çok sınırlı zamanlarda varolan bir konuşma metni üzerinden konuşuyorum. Onun dışında konu başlıklarını belirliyorum, şöyle diyelim ki işte 5-6 konu başlığı olur. O konu başlıklarını hatırlarım, onları konuşmam sırasında doğaçlama açıyorum. ALİ KIRCA - Elinizde sadece bu kadar bir küçük kağıt oluyor böyle, 5-6 başlık var. Bir konuşma metni yok yani. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Şöyle, onu da söyleyeyim ben. Gittiğiniz ilde veya ilçede bizim ilçe başkanımız, il başkanımız, oranın bir de yerel sorunları var, o sorunları da aktarıyor. O sorunların da satırbaşları itibariyle alıyoruz, ondan sonra onu doğaçlama olarak geliştiriyoruz. TUBA ATAV - Kolay gelsin o zaman. ALİ KIRCA - Kolay gelsin tabi ama zor olduğunu düşünüyorum. Çünkü genelde liderlerin konuşmaları bir ekip tarafından hazırlanır. Anladığım kadarıyla siz sadece kendi düşüncenizi, elbette partinin ilkelerini yansıtıyor da ama tümünü kendiniz söylüyorsunuz. Konuşma içeriği... KEMAL KILIÇDAROĞLU - Hayır o kadar insafsızlık da yapmayalım. Onlardan da bilgi geliyor tabi. Doküman geliyor, metinler geliyor. Ben o metinleri okuyorum. Ama metne bağlı kalıp miting yapmak hemen hemen imkansız. Çünkü siz oradaki heyecanı, oradaki duyguları, oradaki pankartları, oradaki söylemleri sloganları onlarla beraber yaşamak durumundasınız. Bir metne bağlı kalıp metni okursanız bütün o heyecan yok olup gidebilir. Gidiyor da zaten. ALİ KIRCA - Doğaçlamada kendinize güveniyorsunuz yani. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Tabi tabi herhangi bir sorun yok. Zaman zaman dil sürçmeleri oluyor tabi. Onu şimdi ben olmuyor desem doğruyu söylememiş olurum. Ama zaten bu doğal süreç içinde olağan karşılamak gerekiyor. Tabi bu sadece bana özgü bir şey de değil. Aşağı yukarı bu tür konuşma yapan bütün siyasi liderlerin yaşadıkları bir olay. ALİ KIRCA - Peki son dakikamız doğaçlama olarak şöyle bir soru sorsak. Bu seçimlerde 12 Haziranda “ey Türk ulusu, Türk halkı, Türkiye halkı, Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veriniz, çünkü...” diye altını doldursanız ne dersiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU - Çünkü bu ülkenin demokrasiye ve özgürlüklere ihtiyacı var. Çünkü biz bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe yaşamak istiyoruz. Onun için bunu gerçekleştirecek olan CHP’ye oy verin. Çünkü CHP varsa herkes için var. ALİ KIRCA - Peki. Tuba soru. TUBA ATAV - Çok teşekkür ederiz. Yarın da herhalde miting programlarınız var. KEMAL KILIÇDAROĞLU - Yarın Muğla’ya gidiyoruz. TUBA ATAV - Yarın Muğla’dasınız. Kolaylıklar diliyoruz. Teşekkür ediyoruz. ALİ KIRCA - Sayın Kılıçdaroğlu çok teşekkür ediyoruz. Sevgili seyirciler Pazar akşamları liderlerle gerçekleştirdiğimiz Siyaset Meydanı Seçim Özel programlarının ikincisine bu akşam da Cumhuriyet Halk Partisi lideri sayın Kemal Kılıçdaroğlu katıldı ve süremizin elverdiği ölçüde kamuoyunun merak ettiği soruları yanıtladı. Bir kez daha kendisine teşekkür ediyoruz ve gelecek hafta Siyaset Meydanı’nda bir başka siyasi parti genel başkanıyla buluşacağımızı söyleyerek bütün Türkiye’ye mutlu geceler diliyoruz. Hoşça kalın efendim. TUBA ATAV - Hoşça kalın. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() lütfen okuyalım...
gördüğümüz ilk yanlışla ilgili bilgilendire yapalım... |
|
![]() |
![]() |
#4 | |||||||||
![]() Yalan=1 KEMAL KILIÇDAROĞLU - Önce şunu söyleyeyim. Ben hangi sert ifadeyi kullandım. Beni kullandığım en sert ifade “Recep Bey” o kadar.
================================== Siyaset meydanı programına katıldığı günü söylediğine bakalım
|
||||||||||
![]() |
![]() |
![]() |
#5 | |
![]() Alıntı:
![]() |
||
![]() |
![]() |
#6 |
![]() YALAN : KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet. Akaryakıta zam gelmişti. Vatandaşlar dediler ki Allah aşkına söyleyin şu Zamcı Recep’ten bizi kurtarın diye. Ben de hay hay söz veriyorum. Sizin söylediğinizi aynen söyleyeceğim dedim. Bu sert bir ifade değil. Politikada eğer benzine bu kadar, motorine bu kadar zam yaparsanız, dünyanın en pahalı benzinini halka satarsanız, çiftçiye satarsanız, siz biliyor musunuz kamyon şoförü deposunda 10 numara yağ yakıyor. Motorin yakamıyor, motorin alamıyor. 10 numaralı yağ. Arzu ettiğiniz tır şoförü mü, kamyon şoförü mi hangisine sorarsanız sorun bu yanıtı alacaksınız.
DOĞRUSU: Türkiye kendi topraklarında kendine yetecek kadar petrol çıkaramayan bir ülke olduğu için dünyadaki bir çok devlet gibi petrolü dışardan ihraç eder . İhraç ettiği petrolün fiyatını OPEC, Organization of Petroleum Exporting Countries, (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) net petrol ihraç eden ve bilinen dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran 13 ülkenin oluşturduğu konfederasyon belirler tüm ihraç eden ülkeler petrolü bu örgütün belirlediği fiyattan alır . Bu örgüte bağlı ülkelerin çoğu az gelişmiş ülkeler olduğu için kendi giderlerini özelliklede artan savunma giderlerini petrolden kazandığı parayla karşılarlar bu yüzden petrolün fiyatı her zaman artar AK Parti iktidara geldiği 2002 yılında dünyada ham petrolün varil fiyatı 24 dolardı 2011 yılı itibari ile dünyada ham petrolün varil fiyatı 84- dolardır . Bu fiyatları şu kaynaklara bakarak sizlerde tasdik edebilirsiniz : http://www.ekodialog.com/istatistik/ham_pet.html http://arsiv.sabah.com.tr/2006/05/01/eko119.html http://www.trforex.org/petrol-fiyatl...-forex-haberi/ http://www.anlikborsa.com/piyasalard...arsamba-2.html Akaryakıt üzerindeki vergiler Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: Akaryakıt üzerindeki vergilerde bir indirimin yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir soru üzerine Şimşek, 2002 yılında alınan 100 liralık akaryakıtın 70 lira 30 kuruşunun devlete geldiğini bugün ise bunun 65 liranın altına düştüğünü kaydetti. Bakan Şimşek şöyle devam etti: ''Bu yüksek bir rakamdır. Ama Ak Parti hükümeti döneminde düşmüştür. 2011 yılında da vergi yükü düşmeye devam edecektir. Neden? Çünkü biz vergilerde bir kuruş artış yapmadık son dönemde. 2011 yılında da artış öngörmüyoruz. Akaryakıt ürünleri üzerindeki vergiler, iletişim, telekomünikasyon hizmetleri üzerindeki vergiler yüksek. Bunları imkanlar elverirse düşürürüz. Ama nasıl? Şu şartla Türkiye'de gelir bazını ciddi bir şekilde artırırsak.'' http://bugun.com.tr/haber-detay/1386...si-haberi.aspx http://www.cumhuriyet.com.tr/?kn=9&hn=208844 http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2010...1_yili_butcesi http://www.aksam.com.tr/akaryakit-ve...u--12606h.html http://ekonomi.milliyet.com.tr/simse...m?ref=haberici http://www.bugun.com.tr/haber-detay/...si-haberi.aspx |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | ||||||
![]() YALAN: KEMAL KILIÇDAROĞLU - Kendisi usta mı çırak mı? Önce çırak olduğunu söyledi. Bir çırağa ülkeyi teslim eder misiniz? Çırağın ne olduğunu bilmiyor. Ülke deneme tahtası mı Allah aşkına? Ben ülkeyi yönetirken çıraktım, şimdi usta oldum. Ne ustası oldunuz? Hem uygarlıktan söz edeceksiniz, özgürlükten söz edeceksiniz, ortak platformdan söz edeceksiniz, demokrasiden söz edeceksiniz. Ana muhalefet partisi lideriyle bir araya gelmekten çekineceksiniz, açıkçasını söyleyeyim korkacaksınız. Niye korkuyorsunuz? Devletin bütün arşivleri sizin elinizde. Gelirsiniz bütün belgeleri çıkarsınız tak tak tak dersiniz ki kardeşim sen bu ülkeyi yönetemezsin, bitti. Ben de yanıt veremem. Niye korkuyor? Efendim birinci ligdeymiş beyefendi. Hangi birinci lig. Kaç takım var birinci ligde biliyor mu? Sadece kendisinin mi oynadığını sanıyor birinci ligde. Bir baksın bakalım ana muhalefet partisi liderinin devlet protokolünde yeri neresidir? Sayın Deniz Baykal ile bir araya geldiklerinde böyle bir şey söylendi mi kendisine? Demokrasi kültürü gelişen bir insan zaten böyle bir şey düşünemez. Ama ben kendisinin demokrasi kültürü var mıdır yok mudur onu bir tarafa bırakıyorum. Açık ve net söylüyorum. Sayın başbakan benimle bir araya gelmekten, tartışmaktan korkuyor. Çok net söylüyorum. Benim bilgi birikimim ondan iyidir. Benim deneyimim ondan iyidir. Benim devlet yönetimim ondan iyidir. Benim arkadaşlarımla arzu ederse onun arkadaşları da bir araya gelirler. Arzu ettikleri konuda, ekonomide mi, milli savunmada mı, eğitimde mi, çevrede mi, dış politikada mı, benim arkadaşlarımla genel başkan yardımcıları, onun genel başkan yardımcıları bir araya gelsin. Halk görsün bakalım kim daha iyi biliyor? Kimin bilgisi daha iyi? Sayın Başbakana şunu söylemek isterim. Ben devlete girerken binlerce kişinin arasından girip sınavı kazanmış bir kişiyim. Binlerce kişinin arasından girip 13 kişi seçildik. Hesap uzmanlığı sınavına girdim. Zor bir sınavdır. Sayın başbakan bu sınavlara girmeye cesaret bile edemez. Onun için ben bilgime güvenirim, birikimime güvenirim, eğitimime güvenirim, kültürüme güvenirim. Her şeyime güvenirim. O kendisine güvenmediği için efendim ben başbakanım, ben çıkmam. Niye çıkmıyorsun? Yani Amerika’da çıkıyorlar da, İngiltere’de çıkıyorlar, Almanya’da çıkıyorlar da niye bizde olmuyor?
CEVAP : Önce hesap uzmanı !!! Kılıçdaroğlunun hesap uzmanlığını görelim :
Sonra Erdoğan kimmiş onu görelim gerçi geçmişte Baykala bu dersi Başbakan vermişti ama Kılıçdaroğlu unutmuş hatırlatalım videonun tamamını izleyiniz
Kılıçdaroğlu kendi döneminde SKK'nın sömürülmesini seyrederken biz Tayyip Erdoğanın İstanbul BB Başkanı olarak Adapazarından dev borularla dağları delerek İstanbula su getirişini izliyorduk ... Konu EZEL tarafından (05-10-2011 Saat 04:12 ) değiştirilmiştir.. |
|||||||
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() KEMAL KILIÇDAROĞLU - Evet seçim sonuna kadar bütün meydanlarda söyleyeceğim. Yüreği varsa, cesareti varsa karşıma çıkar. Arzu ettiği konuda bakın ben her soruyu soralım demiyorum. Kendisinin arzu ettiği konuda, beni yenebileceği konu hangisiyse, beni zorlayacağı konu hangisiyse o konuda çıkabilir. Arzu ederse İstanbul Anakent belediyesi, arzu ederse Sosyal Sigortalar Kurumu, arzu ederse çevre, arzu ederse başka bir alan. Her alan olabilir. Ben söz veriyorum onun belirlediği konularda olacak. Yine söz veriyorum onun arzu ettiği televizyon kanalında olacak. Yine söz veriyorum onun arzu ettiği gazetecilerle olacak. Yine söz veriyorum o arzu ederse tek başına çıkmayabilir. 3 kişiyle de gelebilir. Ben söz veriyorum. Ben tek başıma çıkacağım. Cesareti varsa karşıma çıkar.
CEVAP : Kılıçdaroğlunun CHP genel başkanı olması daha şurda 6 aylık bir mevzu Başbakan iktidara geldiğinden beri ikili olarak hiç bir tartışma programına katılmamakdadır . Başbakanın iki tartışmalara katılmaması Kılıçdaroğlundan çekindiği için değil bu tartışmalar kisileştiği vede bu tartışmalarda karşılıklı seviye ortadan kalktığı için reddetmektedir ayrıca kendisinden önceki genel başkan Deniz Baykalında bu yöndeki taleplerinide reddetmiştir . Buyrun : http://www.google.com.tr/#hl=tr&biw=1024&bih=677&sa=X&ei=aH3ITbKnF-Tx0gHP15nmBw&ved=0CGQQBSgA&q=Erdo%C4%9Fan,+Baykal+ In+%27canl%C4%B1+yay%C4%B1n%27+%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B 1s%C4%B1n%C4%B1&spell=1&fp=e145f08b19119b86 Biz başbakanın İstanbul BB başkanlığı adaylığı ve Başkanlığı döneminde katıldığı programlarda kimlere haddini bildirdiğini iyi biliyoruz ![]() Konu EZEL tarafından (05-10-2011 Saat 03:55 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() ezel kardeşim yine show yapmışsın. bravo bravo
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|