![]() |
#1 |
![]() Bir kamyoncu ile bir hâkimin ortak bir noktası olabilir mi?
Elbette olur… Neden olmasın? Hem bir değil onlarca ortak noktası olabilir. 'İnsan olmak', 'aynı ülkenin vatandaşı olmak', 'hemşeri olmak' ve 'benzer zevklere sahip olmak' gibi…. Hatta bazen bir kamyon şoförü ile bir hâkimin aynı ismi taşıyıp adaş olmaları bile mümkün. Bir kamyon şoförü ile hâkim arasında bulunabilecek bu ve benzeri yakınlık ve benzeşmelerde hiçbir sakınca olmayabilir. Ancak öyle bir yer vardır ki işte orada bir şoförün hâkimden, bir hâkiminde şoförden farklı hem de çok farklı olması gerekir. Bir şoförün hukuk bilgi ve bilincine sahip olmasında hiçbir sakınca yok elbette. Tıpkı, bir hâkimin kamyon kullanmayı bilmesinde hiçbir sakınca olmadığı gibi. Asıl tehlike bir hâkimin “hukuka inancı” ve “hukuk anlayışının” bir kamyon şoförün hukuk anlayışı düzeyinde olduğu zaman ortaya çıkar. Aşağıda yaşanmış olayda bir kamyon şoförünün “sürüş-hukuk anlayışını” okuyacaksınız. Şoförlerimizin sahip olduğu hukuk anlayışının “canlı-kanlı sonuçlarını” TV ekranlarıonda her gün görüyorsunuz zaten. Her yıl Kurtuluş Savaşından daha fazla zayiat veriyoruz yollarda. 10-15 yılda verdiğimiz can kaybının sayısı ise Çanakkale Savaşanının üzerinde. Bir hâkimin şoförün sahip olduğu hukuk anlayışına sahip olması durumunda ise durum bundan daha az vahim olmuyor tabi ki. Neyi anlatmak istediğimi bir okurumun yaşadığı ve bana aktardığı bir örnek ile açmak istiyorum. “- Yıllar önce bir arkadaşımla beraberce Bolu dağından aşağıya doğru hızla inerken mola yerinden aniden yolumuza bir kamyon çıktı ve büyük bir kaza tehlikesi atlattık. Arabayı kullanan arkadaşıma 'Bu kamyon bize yol vermesi gerektiğini bilmiyor mu?' diye sordum. 'Elbette biliyordur” dedi. Bu kez, 'Peki, kamyon şoförü bizim süratle geldiğimizi görmedi mi?' diye yine sordum. 'Yola çıkarken bakması gerekiyor, muhtemelen bakmıştır ve görmüştür' dedi. 'Peki, o halde neden bizi beklemeden yola çıktı ve bizi tehlikeye soktu?' diye sorduğumda ise, “Kamyon şoförü aracının büyüklüğüne güvenerek ben “güçlüyüm” durmak veya durmamak benim değil daha küçük ve zayıf olan aracın sorunu diye düşünmüştür”, dedi. Anlaşılan o ki kamyon şoförü, her Türk gibi, sıradan bir insan değildi. O bir filozof idi ve bu tür sürücülüğünün arkasında elbette bir felsefe yatıyordu. Bu felsefeye göre, “Ben kamyonum ve güçlüyüm. Güçlü isem haklıyım ve yol da benimdir”. Yani kamyon şoförünün felsefesine göre haklı olan değil, güçlü olan haklıydı. “Güç hakta değil, hak güçte idi”. Yani trafikte hakkın, hukukun ve kuralların üstünlüğü değil gücün üstünlüğü geçerliydi. İşini yaparken felsefe olarak hukukun üstünlüğü yerine gücün üstünlüğüne inanan binlerce kamyon şoförü ve araç sürücüsünün neden olduğu durum ortada. Trafik kazalarında her yıl on binlerce insanımız hayatını kaybetmekte veya sakat kalmakta. Ya hukukçularımız… Onlar da “hukukun üstünlüğüne” değil de “gücün üstünlüğüne” inanırlarsa durum ne olur? Devletin içine sızmış ve devlet kurumlarını kendi “kalelerine” dönüştürmüş olan küçük fakat “güçlü bir azınlığın” hukuk felsefesi de kamyon şoförü ile aynı olursa ne olur? “Haklıysam güçlüyüm” yerine “Güçlüysem haklıyım” ilkesine inanan insanlar hukukçu kisvesine bürünürse sonuç ne olur? Halkın ülkeyi yönetmek için seçtiği iktidarın değil % 47 ile, % 95 ile icraat yapmasına bile tahammül edemez ve izin vermez. Kamyon şoförünün hukuk anlayışına benzer bir yaklaşım ile ne kadar çok halk desteği alırsanız alın, siz güçlü olamazsınız, diye de dayatır. Bu insanlar “Biz zamanında devlet kurumlarını ele geçirmişiz ve güçlüyüz. O halde her zaman biz haklıyız”, der. “Arkanızda ne kadar fazla halk desteği olursa olsun bizden farklı düşündüğünüz için siz haksızsınız, biz haklıyız” diye dayatır. Hukuk anlayışı kamyon şoförüne benzeyen hâkim gibi, bilim adamlığı da kamyon şoförünün altında olan bir Üniversite Rektörü hem dememiş miydi zaten “% 95 oy ile seçilseniz bile size icraat yaptırmayacağız” diye. *** Elbette ki bu yazıda ben Türkiye'yi anlatmadım. Durup dururken başıma iş almak istemem doğrusu. “Şerefli savcılar” tarafından en az onlar kadar şerefli olan “kamyon şoförlerine” hakaret etmekten yargılanmak istemem. Benim burada anlattığım şeyler bizim kamyoncularımıza ve savcılarımıza hiç uymuyor zaten. Değil mi? O halde ben bu yazıda tam da Tatagonya Cumhuriyetini anlattım. *** Hem böyle bir yazı yazarak şerefli yargıçlarımızı etkilemek haddimize mi düşmüş. Ayrıca, şerefli yargıçlarımızı ne ile etkileyeceğiz ki. “Toptan ve tüfekten” bile 'hiç etkilenemeyen'(!) şerefli yargıçlarımız bu tür yazılardan etkilenir mi ki? Hem şerefli yargıçlarımız Cumhuriyet gazetesinden ve İlhan ağabeylerinin “ilham”larından”(!) başka bir yayını okurlar mı ki acaba? A.ÇAKIROĞLU
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() olur..! kamyoncununkide 1 oy ,hakiminkide 1 oy..1=1 fark yok..yalnız birisi devlet konularında işi gereği daha çok bilgilidir ona göre kime oy atacağını daha iyi bilir..diğeri ise kamyonculuktan anlar devlet işlerinde ise hakimkadar olmasada meraktan yada tv izlediği kadar bilgisi olur ve tvlerde hangi partiye oy vereceğini bilinçaltına iterse yada kendi belediyesinin istediği partiye oy verirse o yıl ona kömür ve un vereceğini söyleyerek oy verme durumu vardır..ikisi arasındaki fark budur..ben kamyoncuyu aşşaladığım için söylemiyorum kamyonculuk bence en şerefli meslektir.. yoksa kamyoncu için oy pusulasındaki kağıt parçasımı daha önemli yoksa o kış verilecek kömür yada un mu? zaten parası yok pulu yok evde3-5 çocuk..sizce oy verir mi vermez mi siz karar verin..
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|