|
![]() |
#1 |
![]() Ne bu ya, bütün mesajlarım silinmiş...Gerçekleri anlatmak eğer zorunuza gidiyorsa derhal bu forumdan ayrılırım.AKP'nin hiç mi hatası yok?Biz yalakaları ve yalakalığı hiç sevmeyiz.Yalaka insan muhakkak ki bir yerlerden nemalanıyordur.Yoksa onun için parti pırtı sevdalısı olmak hak getire...
Muhalefsiz siyaset olmaz.Tabii ki adam gibi muhalefet olacaksa...Bizde bunu yapmaktayız ama bunu anlayacak henüz idrake erememişler.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() tekfirin kuralları ile ilgili yaptığım araştırmalarımda bir hatamı tespit ettim.Küfür sisteminde oy vermek bir küfür amelidir bu kesinlikle doğrudur fakat bunu her yapan kafir olmuyor.Bu noktada haklı olabilirsin çünkü tekfire engel olan durumlar var(cehalet,ikrah,tevil hatası) gibi ama şu kesin bir gerçek ki bu sistemde oy vermek asla caiz değildir.İnsanları caiz olmayan birşeye davet etmeyin.Sp veya başka hangi parti olursa olsun böyle bir şey islama uygun olmaz.
Konu Ebu yahya tarafından (04-07-2013 Saat 09:21 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 | ||||
![]() Alıntı:
Dünya çapında gerçekleşen mali krizin birinci sebebi faiz sistemidir. Yüce Rabbimiz’in haram kıldığı faiz sistemi, sırf menfaate dayalı toplumlar içinde cazip gösterildiği için pervasızca uygulanmış ve insanlar bundan zarar görmeyeceklerini, hatta mutlaka yarar elde edeceklerini düşünmüşlerdir. Faiz sistemi özendirici bir görünüm altında insanlara sunulduğundan, insanlar üretim veya yatırıma yönelmektense, paralarını bankaya yatırmaya teşvik edilmişlerdir. İnsanların paralarını bankalarda, yastık altlarında veya kasalarda sakladıkları bir sistem içinde ise üretim olmadığı, piyasalarda para döngüsü gerçekleşmediği için, pahalılık, enflasyon, ekonomik çöküş gibi mali sıkıntıların oluşması elbette beklenen sonuçtur. Nitekim söz konusu küresel mali krizde de bu durum yaşanmış, üretimin durması, para döngüsünün olmaması, paraların faiz için bankalarda tutulması ekonomiyi çökertmiştir.Bunlar hep laik sistem üzerine kurulu devletlerin yaptıkları işlerdir. Oysa Cenab-ı Allah ayetlerinde faizden kaçınmayı öğütlemiş ve faizin getireceği belaları kullarına haber vermiştir: Ey iman edenler, faizi kat kat arttırılmış olarak yemeyin. Ve Allah'tan sakının, umulur ki kurtulursunuz. (Al-i İmran Suresi, 130) Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır. Allah, faizi yok eder de, sadakaları arttırır. Allah, günahkar kafirlerin hiçbirini sevmez. (Bakara Suresi, 275-276) Ayetlerden de anlaşıldığı gibi faiz açıkça haram kılınmıştır. İnanların da Allah'ın bu ayetlerinin hükmüne uyması ve alternatif çözümler araması gerekmektedir. Benim dikkatimi çeken bir yatırım çeşidi ise Hayvancılık. Bir firma ....... diye bir uygulama başlatmış. Paranız kadar koyun satın alıyorsunuz. Onlar sizin yerinize koyunları besliyor kuzulatıyor. Sizde ondan kar payı alıyorsunuz. Detaylarını çok iyi bilmiyorum ama İslami kesime hitap ettiği kesindir. Ayrıca faizden 2 kat daha fazla kazandırdıklarını söylüyorlar. AŞAĞIDA Kİ VİDEOYU İZLEYİN SIRASIYLA,1'DEN 7'YE KADAR YOUTUBE'DAN SABIRLA TAKİP EDEREK DEVAM EDİN! BAKALIM SİYONİSTLER NASILDA FAİZ SİSTEMİNİN ÇARKINI DÖNDÜRÜYOR KENDİ GÖZLERİNİZLE GÖRÜN
Konumuza dönelim... :Siyonistler,masonlar,Jön Türkler ve İttihad ve Terakki Cemiyeti Osmanlı'yı siyasetle batırmadılar mı? CİHADIN NASIL OLACAĞINI VE ÇEŞİTLERİNİ BURADA ANLATMAMA GEREK YOK!.UNUTMA Kİ RAHMETLİ ERBAKAN HOCA'NIN KURDUĞU, MİLLİ GÖRÜŞ'Ü SİYONİZMİN BAŞINI EZMEK VE HAKK'I HER ZAMAN ÜSTÜN TUTMAK İÇİN KURULMUŞTUR.4 KEZ PARTİSİ KAPANDI.NİYE, ÇÜNKÜ SİYONİZMİN ALEYHİNE OLDUĞU İÇİNDİR. SEN HALA AYNI YERDE ÇAKILIP KALMIŞSIN.BİRAZ DÜNYAYA AÇILIN VE FAİZ SİSTEMİNİN NASIL YOK EDİLECEĞİNİN MÜCADELESİNİ VERİN.. Konu MEÇHUL ADAM tarafından (04-07-2013 Saat 23:41 ) değiştirilmiştir.. |
|||||
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() AK Parti ilk ortaya çıktığında "Yenilikçiler" olarak ortaya çıkmıştı.
Erdoğan'ın başbakanlığı bittiği vakit ya da reisicumhur olduğu vakit AK Parti herhalde politika değiştirmeyecektir. Yine yenilikçi ve tüm vatandaşlarını kucaklayıcı politikalarına devam edecektir. Fakat yine de iyi bir lidere ihtiyaç var elbette. İslam ve demokrasi konusuna gelirsek. Laiklik yanlış anlaşılıyor bence. Türkiye'nin tanıdığı laiklik laiklik değildir, laikçiliktir yani din düşmanı olan, halkın inançlarını göz ardı eden, sert bir laikçiliktir; din düşmanı bir harekettir. Normal laiklikte devlet dine karışmaz ve muhafazakar demokratlıkta da devlet halkının inançlarını göz ardı etmez ve bu konuda vatandaşlara yardımcı olur, gerek Müslüman vatandaşların camileri konusunda, gerek Hristiyan vatandaşların kiliseleri konusunda. Bu noktada ateist olmayan herkes mağdurdur bu Kemalizmden. Doğru düzgün bir demokrasi oturursa eğer memlekette o vakit her vatandaş özgürce yaşayabilecektir bu memlekette fakat Kemalisti kendi devrimini yapıp kendisi gibi yaşanmasını ister ve kendi diktasını kurarsa bu sefer böyle yaşamak istemeyenler karşı devrime geçecektir, e İslamcılar da kendi cihadını yapıp kendi diktasını kurarsa bu sefer yine aynı şey olacak kendisinden olmayan herkes özgürce yaşayamayacaktır. Demokraside böyle bir şey yoktur. Herkes istediği gibi yaşayabilir. Devlet İslamcı'yı Kemalistten Kemalisti de İslamcıdan korur. Devlet eliyle ayrımcılık olmaz. Çokkültürlülük, demokrasi, insan hakları kutsanır. Aksi halde Müslüman kendi yaşayışını, inancını tehlikeye atar ve öbür kesim de aynen öyle. Nitekim Evren hem sağcılardan hem solculardan asmamış mıdır onlarca insanı? Kendi doğrusunu dikte etmek için yaşayanlar, mücadele edenler kendilerini ve geleceklerini tehlikeye atmış oluyorlar. Fakat bu insanlar demokratik şuurdan yoksunlar. Demokrasinin tesis edilmesiyle kimsenin geleceği tehlikeye girmez, bunun farkında olmak lazım. İnsanlar istediği gibi inançlarını sağlıklı bir şekilde yaşayabilirler. Fakat Kemalizmin dayattığı laiklik laiklik değildir, din düşmanı, katı laikçiliktir. Laiklik, demokrasi, meclis, İslam alet edilmiştir din düşmanlığı yapmak için. Laiklikte din özgürce yaşanır, muhafazakar demokratlıkta ise halkının inancına daha bir değer verilir ve daha bir yardım edilir. İslam'da demokrasi yoktur demek abesle iştigal. E ona bakılırsa, eğer bu mantıkla konuşulacaksa İslam'da mushaf da yoktur o zaman çünkü henüz ayetler mushafa geçilmemişti, Hz. Peygamber vefat ettikten sonra geçilmişti. O zaman ne olacak kağıtlardan, mushaftan Kuran okumak küfür mü olacak? Akıl bu kadar da hayattan çıkarılmamalı. Akıl ve kalp dengesi olmalı. Sırf kalp ile hareket etmek sarhoş sufilik yaratır, hayal dünyasıdır. Sırf akıl ile hareket etmek de materyalizmi, mantıkçılığı doğurur. En doğrusu akıl ve kalp dengesidir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() İslam devletinde öncelikle anayasalar Kur'an şeriatına göre düzenlenir.Bunun haricinde o devletin tebasına göre kanunnamaler çıkartılıp yürürlüğe sokulur.Çünkü her müslüman bir ülkenin kendine has yaşantı biçimi, örf ve adet geleneği vardır ki bun göre yasalar konulur.Gayri müslimlerin haklarına asal tecavüz edilmez.Tıpkı Osmanlı'nın yaptığı gibidir.osmanlı Hak ve adalet le yönetilmekte idi.Sonrasında siyonistler ve yahudiler onu tarikten silmiştir.İşbu günüz müslümanlara göre bu kanunnameleri meclis isterse değiştirebilir.Lakin şeriat hükümlerini değiştiremez.Eğer değiştirecek olursa o devlet İslam devleti olmaktan çıkar ve sadece (Türkiye gibi) halkı müslüman olarak kalır ki işte laiklik buna denir.Yani Kur'ansız yönetilen bir devlet laiktir.Müslümanların laiklikle işi olmaz.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() 33 saçmalık
Her biri bir diğerinden ilkel Bu yazdıkların çok avamaca Neymiş müslümanların Halifeye itaati farzmış mış Allah mı? haşa Halife yöneticidir doğru olan şeyi yaparsa itaat edersin yanlış olan şeyi yaparsa boynunu vurursun. Saçmalamada da bir sınır olmalı ama nerede bu anlayış. İslamda görev istenmezmiş verilir miş demokraside görev istenirmiş miş Çok aradın mı la bu saçmalığı Ahanda ben görev istedim İslam dışına mı çıktım ![]() Yazık sizin gibileri ADAM yerine koyup bir de SEÇMEN pusulası gönderiyorlar.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 | |
![]() Alıntı:
NİSA SURESİ-59.Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir. Buhârî'nin Enes (r.a.)'ten kaydettiği bir rivâyette: "Üzerinize, başı, kuru üzüm gibi siyah Habeşli bir köle bile tâyin edilse dinleyin ve itaat edin" denmektedir. Müslim'in kaydettiği bir rivâyette, Ebû Zerr: "Halîlim (Hz. Peygamber) bana: ‘Kolları kesik bir köle bile olsa emîri dinleyip itaat etmemi’ tavsiye etti" demektedir. Bazı rivâyetlerde emîre itaat Allah'a itaatle aynı ayarda tutulmaktadır: "Kim bana itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de bana isyân ederse Allah'a isyân etmiş olur. Emîrime kim itaat ederse bana itaat etmiş olur. Emîrime kim isyan ederse, bana isyân etmiş olur." (Buhârî, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 33; Nesâî, Bey’at 26) (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/64-65) Biat Şartı İtaat: Bir kısım rivâyetler, ilk Müslümanlar ile biat akdi yaparken, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in onlara her hâl ü kârda itaat etmeyi şart koştuğunu göstermektedir. Müslümanlığının kabul edilmesi için teklif edilen ilk şartlar arasında bunun zikri, otorite ve itaatten yoksun o devir Araplarının nazarında itaatin ehemmiyetini tesbit gâyesini gütmelidir: Übâdetü'bnü's-Sâmit der ki: "Biz, Allah Rasûlü'ne, kolaylıkta olsun, zorlukta olsun; gönlünümüzün hoşuna giden şeylerde olsun, hoşuna gitmeyen şeylerde olsun... itaat etmek üzere biat ettik." (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/65) Hoşa Gitmese de İtaat: Sâdece yukarıda kaydettiğimiz Übâdetü'bnüs-Sâmit rivâyetinde değil, başka sahâbîlerden de gelen biatla alâkalı pek çok rivâyette, Hz. Peygamber'in itaat şartını koşarken, verilen emir hoşa gitse de, gitmese de, içinde bulunulan şartlar bolluk veya darlık her ne olursa olsun, imamdan küfrünü gerektiren bir hâl zâhir olmadıkça "itaat etmek" şartını çok vâzıh olarak duyurduğunu görmekteyiz (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/65). Allah İçin Biat: Her hâl ve şartta itaatin gerçekleşmesi için, Hz. Peygamber (s.a.s.) bey'at (biat) ve itaatin sırf Allah rızâsı için yapılması, buna dünyevî bir maksad dâhil edilmemesi için başkaca tenbihlerde bulunmuştur. Allah rızâsından başka, dünyevî bir maksatla bey'atta bulunanlar hakkında şiddetli tevbih ve kınamalar gelmiştir: "Üç kişi vardır ki, Allah Kıyâmet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara acıklı bir azâb vardır... (Bunlardan biri de : Sırf dünyevî bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sâdıktır, vermezse sâdık değildir." (Buhârî, Şirb 2, Hiyel 12; Müslim, İman 173, h. no: 108; Ebû Dâvud, Büyû' 62, h. no: 3474, 3475; Nesâî, Büyû' 6, h. no: 7, 247). Yani, özetle, Müslümanların imâmına, mâsiyet olmayan, yani Allah’a isyâna götürmeyen hususlarda itaat farzdır. "Ülü’l-emr, ümerâ ve vâlilerden, itaat edilmesi Allah tarafından vâcip kılınmış olan herkestir." Ve bu târifin, halef ve selef -müfessir, fakîh vs. her çeşit âlimin ortak görüşü olduğunu belirtir. Ömer Nasûhi Bilmen, fıkıh ıstılâhı olarak ülü’l-emr'i şöyle târif eder: "Ya İslâm cemaatinin intihâbiyle veya kendisinin kuvvet ve nüfûzuyla hâkimiyyet makamını ihrâz edip, Müslümanların bir emniyyet ve selâmet dâiresinde yaşamalarını te'mine muvaffak olan herhangi bir müslim zattır." Burada görüldüğü gibi, umûmiyetle devlet reisi kastedilmekle birlikte, yerine göre, bugünkü tâbirle "otorite" denilen devleti temsil durumundaki etkili ve yetkili herkes için ülü’l-emr tâbiri ıtlak olunabilir ve olunmaktadır. Şu halde imam, halife, emîr, âmil, me'mur, âmir vs. gibi kelimelerin her biri ülü’l-emr mefhumunu ifade eder (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 5/62-64). EN BÜYÜK İDARECİ HALİFEDİR. Hilâfet, İslâm Şer’iatının hükümlerinin uygulanması ve İslâm Davetinin tüm dünyaya taşınması için bütün Müslümanlara ait genel başkanlıktır. Şer’iatın hükümlerinin uygulanması ve tüm dünyaya davetin taşınması, Hilâfet makamının uğruna var olduğu iki husustur. Bu iki husus Hilâfet makamının amelidir. Halifeden başka birisinin bu iki hususu üstlenmesi doğru olmaz. Halifeye, bu iki hususu kendi yerine üstlenecek bir kimse tayin etmesi caiz olmaz. Çünkü bu iki husus üzerine biat edilmiştir, biat sözleşmesi bu iki husus hakkında kendi şahsına yapılmıştır. Dolayısıyla halifeye bu iki husus hakkında kendisine vekil tayin etmesi caiz olmaz. Çünkü her sözleşme, sözleşme yapan şahıs üzerine yapılır, ücretli, vekil, ortak gibi. Sözleşme yapan şahsa, hakkında sözleşmenin yapıldığı işin uygulanması hususunda başkasını vekil tayin etmesi caiz olmaz. Hilâfet sözleşmesi de belirli bir şahıs üzerine yapıldığına göre; bu şahsın, Hilâfet sözleşmesinin kendi şahsı hakkında yapıldığı hususta yerine başkasını vekil tayin etmesi caiz olmaz. Hilâfet sözleşmesinin hakkında yapıldığı husus ise; Şer’iatın hükümlerinin uygulanması ve davetin taşınması için Müslümanlara ait genel başkanlıktır. Bundan anlaşılıyor ki; davetin taşınması, Hilafetin uğruna kurulduğu hususlardandır. Yani Hilafetin uygulanması uğruna var olduğu hususlardandır. Dolayısıyla bu işi, Müslümanlardan her şahsın yapması sahih olsa da, halifeden başkasının üstlenmesi caiz olmaz. Buna binaen davetin taşınması, her ne kadar bütün Müslümanlara farz olsa da Müslümanlardan her ferdin onu yapma hakkı olsa da, halifeden başka birisinin onu üstlenmesi caiz olmaz. Halifenin davetin taşınmasını üstlenmesinin belirli bir yolu vardır, o da cihaddır. Cihad da ancak mücahitlerle, savaş için hazır kuvvetle ve savaşın kendisi ile var olur. Onun için ordunun var olması, donatımı ve yaptığı işi, davetin tüm dünyaya taşınması için metoddur. Bundan dolayı halife, ordunun komutasını üstlenir. Çünkü davetin taşınmasını üstlenen odur. Böylece cihadı üstlenen odur. Dolayısıyla ordunun komutasını başkası değil, O üstlenir. |
||
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|