![]() |
#1 |
![]() Genelkurmay Askeri Savcılığı yaptığı açıklamada, ‘AK Parti ve Gülen Cemaati’ni Bitirme’ belgesi olarak nam salan belgenin ‘sahte’ olduğunu duyurdu.
Bundan sonra görev sivil yargıda... İşin başında hep, ‘Velev ki belge sahte çıktı, bu gerçekliği değiştirir mi?’ diye sordum. Belgenin kendisi zaten fotokopi... Ne hikmetse aslı da bulunmuyor. Ayrıca imza konusunda şek-şüphe varsa, yargının yapabileceği fazlaca bir şey de yok demektir... Askeri savcılığın kararını bu açıdan hukuka uygun buluyorum. Sonrasında ne olur bilinmez. Yani sivil yargı sürecinde belgenin aslı bulunur veya başka somut bilgiler ortaya çıkarsa elbette durum değişir. Askeri yargı süreci tamamlandı diye belgenin altında imzası bulunan albayın sivil yargıda sorgulanmasına izin verilmezse, işte o zaman, Genelkurmay’ın bir şeyleri ört bas ettiği veya etmeye çalıştığı algısı oluşur ki, buna şahsen ihtimal vermiyorum. Demokrasiye ve hukuka bağlı olmayan hiç kimseyi ordu bünyesinde barındırmayacağını açıklayan Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un buna izin vermeyeceğine inanıyorum. * * * ‘Şimdilik’ kaydıyla bu belgenin ‘sahte’ olduğunu varsayalım. Peki bu eylemin ‘gerçek’ olmadığı anlamına gelir mi? Ne mi demek istiyorum? Şunu: Ordu gerekli gördüğünde darbe yapmıyor mu, muhtıra vermiyor mu, siyasal sürece müdahil olmuyor mu? Bütün bunları yapmayı ‘kendinde bir hak’ olarak görmüyor mu? Uzak geçmişi bırakalım. 28 Şubat sürecinde nelerin yaşandığı hepimizin hafızalarında canlı duruyor. Seçilmiş hükümet alaşağı edilmedi mi? Rejim için tehdit oluşturduğu varsayılan kişi ve çevreler fişlenmedi mi, onlara yönelik andıçlar düzenlenmedi mi, eylem planları bir bir devreye sokulmadı mı? O süreçte Genelkurmay karargahında verilen anlı-şanlı brifingleri unutmak mümkün mü? Hadi biraz daha beriye gelelim. Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkmasını önlemek için 367 hilesine başvurulduğunda ordunun başındaki kişinin nasıl bir tavır takındığı tüm boyutlarıyla bilinmiyor mu? AK Parti’nin kapatılması sürecinin sadece yargısal bir süreç olduğunu söylemek hiç inandırıcı olabilir mi? Ya AK Parti Hükümetini alaşağı etmek için Cumhuriyet mitingleri vb eylemliliklerle darbe ortamı oluşturmaya dönük senaryolara ne demeli? * * * Şimdi doğru oturup doğru konuşalım. Malum belgedeki hassasiyetler ordunun hassasiyetleri midir değil midir? Ordunun hala AK Parti Hükümetine ve Gülen Cemaati’ne karşı laiklik adına derin bir teyakkuz halinde olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Hala ciddi bir kuşku ve kaygı var. Demek istediğim şu: ‘AK Parti’yi ve Gülen Cemaati’ni Bitirme’ belgesinin emir-komuta zinciri içinde karargahta hazırlanmış bir belge olduğuna inanmıyorum, ama bu belgedeki hassasiyetlerin ordu tarafından paylaşıldığına inanıyorum. Bunu gösteren güçlü deliller var. AK Parti’nin kapatılma süreci ve Org. Başbuğ’un Harp Akademileri’ndeki konuşmasında isim vermeden ‘Gülen Cemaati’ne yönelik eleştirileri ortada. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AK Parti için tanzim ettiği iddianamenin mantığı doğru okunursa ne demek istediğim anlaşılır. İddianamede AK Parti, özetle, ‘laik rejim için tehdit oluşturan bir örgütlenme’ olarak sunulmaktadır. Başsavcının laiklik anlayışını ve yorumunu aynen paylaştığını bildiğimiz ordunun AK Parti’ye karşı benzer bir hassasiyete sahip olmadığını iddia etmek, gerçekliğin tahrifi anlamına gelir. * * * Ortada sistemik bir sorunumuz var. O da, asker-sivil ilişkisinin AB standartlarına uygun olmayan ‘vesayetçi’ bir anlayış üzerine oturtulmuş olmasıdır. Söylemek bile gereksiz: ‘Askeri vesayet rejimi’, demokrasilerde kabul edilebilir bir olgu değildir. Belge ‘sahte’ olabilir, ama doğru olan gerçekliğimiz, askeri darbe sonrasında oluşturulan anayasamızın ‘askeri vesayet rejimi’ni öngören bir yapıda olmasıdır. Bu anayasa var olduğu sürece ordu rejimi koruyan ve kollayan tavrını sürdürecektir. Bunu anayasanın ve yasaların kendisine verdiği yetki ve görev anlayışı çerçevesinde yapmaya devam edecektir. star
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|