![]() |
#3 |
![]() Çivi Üstünde Yatmak
Aslında hiçbir çivinin ucu tam olarak sivri değildir. İmal ediliş tekniği bakımından da bu mümkün değildir. Belki gözle pek fark edilemez ama büyüteçle bakıldığında sivri uçta imal sırasındaki kesilme yeri olan minik düzlük görülebilir. Tabii bu, çivinin tahtaya, tuğlaya girmesine mani teşkil etmez ama kafasına çekiçle kuvvetlice vurmak şartıyla. Yoksa elle iterek veya zayıf bir kuvvet uygulayarak bir çiviyi hiçbir yere sokamazsınız. Eğer bir çiviyi elinize alır, sivri ucuna parmağınızla hafifçe bastırırsanız parmağınızı delmediğini göreceksiniz. Siz parmağınızla çiviye bir itme kuvveti uygularken aksini de parmağınıza çivi uygular ama bu derinizi delecek güçte bir kuvvet değildir. Şimdi iki ayrı parmağınızla, iki ayrı çiviye öncekinin iki misli kuvvetle bastırın. Uyguladığınız kuvvet iki parmağınıza bölünecek, her bir çiviye olan itme gücü yine aynı olacak dolayısıyla çiviler parmak derinizi yine delemeyeceklerdir. Eğer 100 adet çivi üzerine yatarsanız, vücudunuzun ağırlığı bu 100 çiviye bölüneceğinden, her bir çivi, vücudunuzun 100 farklı noktasına parmağınıza yaptığından daha fazla bir aksi kuvvet uygulayamayacak, sonuçta yine derimizi delemeyecektir. Çivilerden yapılmış bir yatağın üstüne yatmanın teknik olarak izahı budur. Hatta çivi sayısı ne kadar çok olursa tehlike o kadar azalır. Yeter ki vücut ağırlığı ile çivi sayısını ayarlayın, vücut ağırlığınız çiviler üzerine olduğunca eşit gelecek şekilde yatın. Çiviler iz bırakabilirler ama delip geçemezler, çok acı da vermezler. Aslında çok gizemli gibi görünen, seyredenleri şaşırtan ve heyecanlandıran, manevi duygularla ilişkili olduğu imajı verilen bu gibi birçok gösterinin arkasında küçük teknik hileler yatar. Ne var ki bu hileleri yapmada bile ön hazırlıklar, bilinçli ve dikkatli uygulamalar gerekir. Sakın bunu evde denemeyin! Çim Kokusunun Kaynağı Yağmur yağan her yerde topraktan kendi kendine çıkmış çimenler görülebilir. Bahçe çimi gibi dekoratif ve düzgün yapıda olmasalar da dünyanın dörtte birine yakını çimenlerle kaplıdır. Dünyada tabiatın bu kadar bol bahşettiği başka bir bitki yok gibidir. Çimen tabiatta, yerde biten otların genel adıdır. Yaklaşık 7 bin cinsi vardır. Çimgillere şekerkamışı, bambu, pirinç, buğday, darı ve yulaf da dahildir, yani çimgillerin bir kısmı gıda maddesi olarak tüketilmektedir. Zamanımızda çim denilince evlerin bahçelerinde ve spor alanlarında bulunan ve biraz da sosyal statüyü gösteren, ekimi ve bakımı özen isteyen özel bitkiler anlaşılıyor. Tabiattaki çimler kendi kendilerine büyürler, yağmurla gelişirler ama bahçelerdeki çimleri yeşil tutabilmek için sulamanın yanında boylarını da sık sık kesmek gerekir. Özellikle makine ile kesilen çimlerden etrafa hoş bir koku yayılır. Diğer bitkilerde olduğu gibi çimlere de yeşil rengi veren, fotosen¤¤¤ işleminin yapılmasını sağlayan, klorofil denilen pigmentlerdir. Bitkilerdeki klorofilin moleküler yapısı kandaki hemoglobinin yapısı ile benzerlik taşır. Aradaki fark hemoglobindeki demirin yerine klorofilde magnezyumun bulunmasıdır. Bu tip moleküler yapıya sahip elementlerin bir ortak özelliği de hava ile temas ettiklerinde keskin bir koku yaymalarıdır. Kesilen çimden yayılan kokunun nedeni de açığa çıkan ve hava ile temasa geçen klorofil pigmentleridir. Cemre Düşmesi Nedir Cemrenin kelime anlamı 'kor halindeki ateş'tir. İlkbahar başlamadan önce birer hafta aralıklarla havaya, suya ve toprağa düştüğüne ve onları ısıttığına inanılır. Eskiler 365 günlük yılı 'kasım' ve 'hızır' günleri olarak ikiye ayırmışlardı. Kasım 179, hızır ise 186 gündü. Yılın kasım kısmı yani kış devresi 8 kasımda başlar, 6 mayısa kadar sürerdi. 6 mayısta da hıdırellez ile birlikte yaz devresi, hızır günleri başlardı. Kasım ayına kasım dememiz oldukça yenidir. 1945 yılında ilgili kanun yürürlüğe girene kadar, kasım ayma 'teşrinisani' denilirdi. Kasım adı Arapça 'bölen' anlamındadır. Yılı böldüğü için bu ad verilmiş olabilir. Kasımın kırk altısında, kırk gün anlamına gelen 'erbain', ¤¤¤¤en altısında da elli gün anlamına gelen 'hamsin' başlar, böylece kışın en soğuk zamanları olan doksan günlük süre geçmiş olurdu. Kasım günlerinin ortasını geçip yüz gün arkada kalınca halk arasında zorlu kış günlerini arkada bırakmanın bir ifadesi olarak 'geldik yüze, çıktık düze' denilirdi. Kasımın yüz beşinde (19-20 şubat) birinci cemrenin havaya, yüz on ikisinde (26-27 şubat) ikincisinin suya, yüz on dokuzunda da (5-6 mart) üçüncü cemrenin toprağa düştüğüne ve yedi günlük aralıklarla buraları ısıttıklarına inanılırdı. Cemrelerin düşüş sıralamasında önce hava ısınıyormuş gibi görünse de hava doğrudan güneş ışınları ile ısınmaz. Güneş'ten gelen ışınlar önce yeri ısıtırlar, yerden yansıyan ışınlar havayı ısıtırlar. Aksi olsaydı, yükseldikçe, dağların tepesine çıktıkça, Güneş'e yaklaşıldığı için hava gittikçe ısınırdı. Meteorolojik olarak ısınma sıralaması toprak - hava- su şeklindedir. Cemre her ne kadar folklorik bir inanış olsa da, cemreler arasındaki günlerde hava sıcaklığında az da olsa düşüşler yaşansa da, özellikle Marmara bölgesine ait istatistiklere göre, cemre tarihlerinde yüzde 80'e varan oranda ısınma meydana gelmektedir. Cemreler Türk dünyasının kültür ve edebiyatına da konu olmuşlardır. Örneğin, divan şairlerinin cemre zamanlan, baharın yaklaşması dolayısıyla önemli kişiler için yazdıkları övgü şiirlerine 'Cemreviye' denilirdi. |
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|