![]() |
#2 |
![]() Hak yakınlığına ermiş kimselerde zihne gelen hâtıralar, o hali bulmamış olanlarda açıkta cereyan eden söz ve işler gibidir. Hak yakınlığına ermiş kimseler yersiz düşüncelerden de sorumludurlar. Bir Hadis-i Şerifte beyan buyurulduğu gibi en ince konuyu dahi hatıra getiren kimse, aynı incelikle sorguya çekilir ve: İyilik yapan zatların yaptığı bir çok iyi iş, Hak yakınlığına erenlere nazaran bir hata sayılır.
Gerçekte: ALLAH-ü Tealâ, kulunun gönlüne zatından gayrının girmesine razı olmaz. Zira, orası İlâhî tecellinin yeridir. Bunu izah eden bir Hadis-i Şerif şöyledir: -"Gönül ilâhî bir kâbedir. Her kim oraya Hak'tan gayrı fikirlere yol verirse, kalbini putla doldurmuş olur." Her ne kadar düşüncelerin halikı ALLAH-ü Teâlâ ise de, kul gafleti sebebiyle sorguya maruz kalır. Bu bahsin tafsili şu Ayet-i Kerime'nin mânasında da saklıdır: -"O her an bir şan alır." Bu kaideye göre; Hak daima ve her zaman yeni yeni tecelliler gösterir. Her tecelliden kullar üzerine Hakkın emri nazil olur, kullarına iner. Onların kalbini ziyarete gelir. Hakk'ın emri yani o tecellisi gizli misafirdir. Hak'tan gelir mü'minin kalbine konuk olur. O geldiği anda kulun kalbi Hakla dolu ise, o misafir gönülde Hakla karşılaşır. Kalpte mevcut hakikatle birleşir. Bu bahsi daha açık anlatan bir Hadis-i Şerif beyan edelim. -"Beni ne yerim ne de semâm aldı. Halbuki, mü'min kalbe sığdım." Bu kudsi bir Hadistir; mânasını tefsirde, bir âşık şöyle buyurmuştur: Hakk'a bakan incidir gönül; İsme, müsemmaya mahzardır gönül. Bir şahin, bir anka kuşudur gönül; Zat-ı Hakk'ın varlığıdır gönül. |
|
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|