AK Gençliğin Buluşma Noktası

Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 04-21-2009, 14:28   #11
Kullanıcı Adı
Alem_i Ervah
Standart
FIRKA-I NÂCİYE

Mısra
Asıl olan iş budur, bundan gayrısı boştur.
Bu yetmiş üç fırkadan her biri şeriata tabi olduğunu iddia eder ve cehennemden kurtulacağı bildirilen fırkanın, kendi fırkası olduğuna inanırlar. “Her fırka kendi yanında olanla, (doğru yolda olduğunu sanarak) böbürlendi.” (Müminûn: 53) ayeti kerimesi onların halini doğrular. Bu muhtelif fırkalar arasından Fırka-i Naciyeyi ayırabilmek için Nebiyyi Sadık’ın açıkladığı delile gelince, o delil Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın şu sözüdür: “Onlar Benim ve Ashabımın bulunduğu hal üzere olanlardır.”

Burada Şeriat Sahibi olan Peygamber Efendimizin sadece Kendisini zikretmesi yeterli olduğu halde ashabını da zikretmesi, şu manayı ilan ve ifade etmek için olabilir: “Benim yolum, Ashabımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız onların yoluna tabi olmaya bağlıdır.” Nitekim ALLAH-ü Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Kim Resûle itaat ederse, ALLAH’a itaat etmiş olur.” (Nisa: 80) (Bu ayeti kerimeden de anlaşıldığı üzere) Resûle itaat etmek, ALLAH’a itaatin ta kendisidir. Ona muhalefet etmek ise, ALLAH-ü Tealâ ve Tekaddes hazretlerine isyan etmektir.

ALLAH Sübhanehü, Resûle itaat etmediği halde ALLAH’a itaat ettiğini zanneden bir cemaatin halinden haber vermiş ve onların küfrüne hükmetmiştir. ALLAH Sübhanehü ayeti kerimede şöyle buyurdu: “ALLAH ile Peygamberinin arasını ayırmak isterler ve: ‘Biz (peygamberlerin) bazısına inanır, bazısını da inkâr ederiz.” (Nisa: 150)

Peygamber Efendimize tabi olma iddiası, Ashabın yoluna tabi olmadan batıl bir iddiadır. Hatta bu ittiba, hakikatte Resülüllah’a isyanın ta kendisidir. Hal böyle olunca, bu yolda necat bulmak (kurtuluşa ermek) nasıl mümkün olur? Şu ayeti kerime onların hallerine uygundur: “Onlar kendilerini bir şey üzerinde (doğru yolda olduklarını) sanıyorlar, iyi bilin ki onlar yalancılardır.” (Mücadele: 18)

Hiç şüphe yoktur ki, Resûlüllah SallALLAHü Aleyhi Vesellemin ashabına ittibaya sarılan fırka, Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaattir. ALLAH onların sa’yini meşkûr eylesin. İşte Fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bunlardır.

Şia ve Hariciler (taifesi) gibi ALLAH Resûlünün ashabına ta’n edenler (aleyhinde laf edip karalayan kimseler) onlara tabi olmaktan mahrumdurlar.

Mutezile de kendi başına sonradan ortaya çıkmış bir mezheptir. Onların öncüsü Vasıl b. Atadır. Kendisi Hasan-ı Basrî’nin talebelerindendi. Sonra onun meclisinden ayrılıp küfür ve iman arasında bir vasıtanın ispatına kail olunca, Hasan-ı Basri onun için “İ’tezele Anna” “bizden ayrıldı” dedi. (Bundan dolayı, onlara “ayrılan” manasında “Mu’tezile” denildi.)

(Ehli Sünnet yolunda olmayan) Diğer fırkalar da bu kıyas üzeredir.
Ashab-ı Kiram hakkında kötü söz söylemek, fil-hakika ALLAH Resulüne karşı kötü söz söylemektir. Sahabe-i Kirama saygı göstermeyen, ALLAH Resulüne iman etmemiştir. Çünkü onların kötü olması, onların sahibinin de kötü olması sonucuna varır ki, böylesine kötü bir itikaddan ALLAH’a sığınırız.

Aynı şekilde, Kur’an ve Hadisler yoluyla bize ulaşan şeriat hükümleri ancak sahabenin nakilleri vasıtasıyla bize ulaşmıştır. Onlar kötülendiği zaman, aynı şekilde onların yapmış olduğu nakiller de kötü sözlere hedef olur. Bu nakil işi de sahabenin bir kısmına mahsus olup diğer kısmına mahsus olmayan bir şey değildir. Bilakis sahabenin hepsi adalette doğrulukta ve tebliğ işinde müsavidir. (Dolayısıyla) Onlardan hangisi olursa olsun, bir tanesine dahi dil uzatmak, dine ta’n etmek (dîni karalamak) demektir. Böylesine (çirkin) bir şeyden, noksan sıfatlardan münezzeh olan ALLAH’a sığınırız.

Ashab-ı Kiram aleyhinde söz edenler eğer şöyle derlerse: “Aslında bizde sahabeye tabiyiz. Fakat ittibanın gerçekleşmesi için sahabenin hepsine tabi olmak gerekmez. Hatta sahabenin görüşleri ve usulleri muhtelif olduğu için hepsine tabi olmak zaten mümkün de değildir.” (Böyle diyenlere) Şöyle cevap veririm: “Sahabenin bazısına tabi olmak, ancak diğerlerini inkâr etmedikçe fayda verir. Ne zaman ki Ashabın bazısını inkâr etmek gerçekleşirse, o takdirde diğer kısmına tabi olmak tahakkuk etmez…
Nitekim Hz. Ali (KerremALLAHü Vechehü) üç halifeye de ta’zim eder ve ihtiram gösterirdi. Onlara uymanın hak olduğunu bilerek onlara biat etti. O halde diğerlerini inkâr ederek, Hz. Ali’ye tabi olduğu iddiasında bulunmak, katıksız bir yalan ve kuru bir iddiadan başka bir şey değildir. Bilakis onları inkâr etmek, hakikatte Hz. Ali (KerremALLAHü Vechehü) efendimizi inkâr etmek, onun sözlerini ve fiillerini açıkça reddetmektir.
ALLAH’ın Aslanı Hz. Ali için takiyye (inandığı doğruları açığa vurmayıp, içinde bulunduğu zamana uygun görünme yolunu benimsemek) ihtimalini caiz görmek ise, akılsızlığın son raddesidir. Çünkü sağlıklı bir akıl, ALLAH’ın aslanı Hz. Ali’nin otuz seneye yakın bir zaman, üç halifeye karşı olan buğzunu gizleyip, bunun aksini izhar ederek onlarla nifak üzere kurulmuş bir beraberliğin olmasını asla caiz görmez. Hâlbuki bu tür bir nifak, ehli İslam’ın en alt derecesinde olan biri için bile tasavvur edilemez. Bu işin çirkinliğini iyi düşünmek ve anlamak gerekir. Çünkü böyle bir anlayış, ALLAHın aslanı Hz. Ali (KerremALLAHü Vechehü) ye yakışmayan büyük bir zayıflığı, son derece yetersiz olmayı ve küçük düşürücü bir hilekârlığı, kendisine nisbet etmeyi gerektirir.

Farz-ı muhal ALLAH’ın Aslanı için takiyyeyi caiz görsek bile, ALLAH Resulü SallALLAHü Aleyhi Vesellem Efendimizin başından sonuna kadar (tüm hayatı boyunca) üç halifeyi yüceltmesi ve onlara değer vermesi konusunda ne diyecekler? Zira burada takiyye yapmanın imkânı yoktur. Çünkü Hak olanı tebliğ etmek Resûlüllah üzerine vaciptir. Bu makamda takiyye yapmayı (iki yüzlü davranmayı) caiz görmek, zındıklığa kadar götürür. Nitekim ALLAH-ü Tealâ buyuruyor: “Ey Resül! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Onun risaletini tebliğ etmemiş olursun.” (Maide: 67)

Kâfirler şöyle dedi: “Muhammed, gelen vahyin içinden Kendisine uyanı açıklıyor uymayanı ise gizliyor.”
Kesin olan bir şey var ki, Nebî’nin hata üzere olması caiz değildir. Aksi halde getirmiş olduğu şeriata halel gelir. O halde Peygamber Efendimizden üç halifeye tazim ve ihtiram etmesinin aksine bir tavır sadır olmayıp, onlara verdiği değeri ortadan kaldıracak bir şey de zuhur etmediğine göre bilindi ki; Efendimizin üç halifeyi tazimi ve onlara değer vermesi hatadan korunmuş ve zevalden muhafaza edilmiştir.

Esas meseleye dönersek, onların (yukarıda değindiğimiz) itirazlarının yani şüphelerinin cevabını, öncekinden daha açık ve daha net bir şekilde açıklayalım.

Alem_i Ervah isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.




çarşamba çilingir webmaster blog çarşamba pasta

çarşamba koltuk yıkama çarşamba webtasarım