![]() |
#1 |
![]() Anlaşılır olmak, kişinin ortaya koyduğu kendince önemli ve vazgeçilmezlerinin kendi dışındaki insanlar tarafından tıpkı kendi anladığı anlam örgüsü içinde anlaşılmasını öngörür. Gerek bireysel, gerekse toplumsal çözüm yolları sunma çabası içinde olan aydın ve entelektüeller, adına çözüm yolları aradıkları toplum ve bireyler tarafından anlaşılamamışlardır maalesef. Bu anlaşılma eksikliği, adına çözüm yolları aradıkları toplum ile aralarındaki bilgi birikimi farkından kaynaklanmaktadır. Böylesi kişileri anlamak için birikim sahibi olmak, sözlerinin kendilerince anlaşılır hale gelmesini sağlayacaktır. Böylesi bir anlaşılırlığı toplumun her kesiminden beklemek abesle iştigal etmek demektir. Her birey yaşadığı zaman dilimi içinde işgal ettiği yere ister istemez hakim olmak durumundadır. Köyde yaşıyorsa köye, kentte yaşıyorsa kente hakim olmak. Durumunun gerektiği biçimde bir duruş sergilemesi hem kendisi, hem de birebir etkileşim içinde olduğu çevresi tarafından önemlidir. Olması gerektiği gibi davranmayan ya da davranamayan insan çelişkiye düşer ve bu çelişki onu yanlış yapmaya iter. Yapılan yanlış hem kendisine hem de çevresine haksız davranmasına neden olur. ‘Hak olması gerektiği biçim ve şekilde davranmaktır.’ Yanlışlar ve haksızlıklar zinciri toplumun çökmesine, suçsuz insanlarında bir şekilde bundan zarar görmesine sebep olur. Sadece insanlar değil, yanlış yapan kişinin çevresindeki her varlık bundan nasibini alır ve yeryüzü ifsad olur. Sonsuz ilim sahibi olan Rabbimiz, sahip olduğu ilmiyle biz kullarını kuşatmıştır. Onun sözlerini denizler mürekkep olsa ve ağaçlar kalem olsa yazmaya takat getiremez. Böylesi bir ilim ile kuşanmış olan Rabbimiz, muradını insanlara onların anlayabileceği netlik ve sadelikte anlatmaktadır. Anlaşılır olmak, bu dinin en önemli vazgeçilmezlerindendir. Bir entelektüelin bir çoban ile iletişiminde, çobanın entelektüelin kullandığı dili anlamaya çalışması değil, entelektüelin çobana muradını onun anlayabileceği biçim forma dönüştürerek anlatabilmesi asıldır. Anlaşılamama çobanı basite alarak değerlendirilmemeli, çözüm yolu sunduğunu zanneden kişinin anlatım eksikliğinden kaynaklandığı bilinmelidir. Şimdi burada bir başka sorun ile karşılaşılmaktadır. Neden bilirkişi konumunda olan insanlar toplum tarafından anlaşılır bir dili kullanmaktan kaçınmaktadır. Çözüm yolları sunmaktan ziyade farklı olduğunu dillendirme çabası, basit anlatımlar ile köylüleşme korkusu, toplum ile bilirkişiler arasını ayırmaktadır. Bu belki en masum olanı. Asıl korkunç tarafı ise, bilirkişilerin toplum menfaatine yönelik çözüm yolları aramaktan ziyade toplumu birilerinin sömürü aracı haline getirme çabalarıdır. Toplum bilinçlendirilmektense aksine kendisini aydınlatacak bilgiden uzak tutulması, içinde bulunduğu kör kuyuda hapsolunması istenmektedir. Herkes düşünemez, herkes içinde bulunduğu duruma müdahale edemez. Birileri onun yerine düşünmeli, birileri ona şöyle yap, böyle davran demeli. Güdülen bir toplum haline getirilen yığınlar, rahatlıkla sömürülebilmektedir böylelikle. Bu duruma bilirkişilerin tamamının alet edindiğini sanmamakla birlikte, aynı anlaşılmaz dili kullanmayı entelektüel olmanın birincil şartı gören hak ve adaleti dile getirmeye çalışan bilirkişi takımı da farkında olmadan aynı hataya düşmektedir. Gerçek aydın; derdini, varsa çözüm önerilerini toplumun en küçük biriminde yaşayan bir vatandaşa anlatabilendir. Gerçek entelektüel böylesi kişilerdir. Böylesi insanlar toplum içinde kabul görmüş, toplumun ilgi odağı haline gelmiş, insanları peşinden sürüklemişlerdir. Ibrahim Gülter
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|