![]() |
#61 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#62 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#63 |
![]() Bektaşi'nin biri her gün kasabada 'Her şey Allah'tan', 'Her şey Allah'tan' diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi'ye arkasından sessizce yaklaşmış, ensesine okkalı bir şaplak atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi'nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce;
- Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah'tandı. - Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah'tan da ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum.". rahmetlide bir aracı olabilirmiydi acaba? |
|
![]() |
![]() |
#64 |
![]() türkan saylan umrede
![]() |
|
![]() |
![]() |
#65 |
![]() Meyhanelerden çıkmazdı hiç. İçkisini içer, geç vakitte naralar atarak evinin yolunu tutardı. Ne çocuğuna, ne eşine, ne anasına,babasına ve ne de çevresine hayrı dokunmamıştı. "Ayyaş Hamdi" böyle bir yaşamın sonunda rahmetli oldu.
Cenaze namazı kılındıktak sonra İmam sordu: -Merhumu nasıl bilir siniz? -İyi insandı... Kimseye kötülüğü olmadı... Toprağı bol olsun... ve benzer cevapları duyan Bektaşi sabredemedi ve yanındakinin kulağına fısıldadı: -Bizi neyse de, Allahı da aldatmaya yelteniyorlar. |
|
![]() |
![]() |
#66 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#67 |
![]() Harbiden kör ölmüş badem gözlü olmuş...işterseniz forum olarak hatim okutalım...pehh
|
|
![]() |
![]() |
#68 |
![]() Uğur Dündar'ın kaleminden müthiş bir Türkan Saylan yazısı
UĞUR DÜNDAR YAZIYOR 18 Mayıs 2009 Haberler Anında Cebinizde Hürriyet Mobil Haberler Anında Bilgisayarınızda Haber Alarmı Haber Kaçırmaya Son Hürriyet Mind Sitene Haber Ekle Kazan Bumerang Hiç unutmuyorum, 1977 baharıydı. Doğanın gelinlik kızlar gibi renklendiği günlerin birinde, Profesör Dr. Türkan Saylan ile, onun, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi”ndeki odasında buluştuk. Türkan Hoca, Türk insanının filmlerden, romanlardan tanıyıp korktuğu, hatta doktorların bile yanlarına yaklaşmaya cesaret edemediği cüzzam (lepra) hastalarının tedavisi için savaş vermeye başlamıştı. Yurdu karış kırış dolaşıyor, karşılaştığı her cüzzam hastasını yeni bulunan bir ilaçla tedavi ediyordu..Bu amaçla Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi”nin arka tarafında, ağaçlar arasında, çukur bir yerde inşa edildiği için uzaktan hiç fark edilmeyen küçücük Lepra Hastanesi de bu çabanın odağı olmuştu… O yıllarda TRT nin tek kanallı televizyonuna yaptığım programlar büyük ilgi görüyordu. Hoca ile buluşmamız da, onun çağrısı ve toplumu bilgilendirme amaçlı bir program ricasıyla gerçekleşmişti. Mütevazı odasında “Bakın çocuklar!” diyerek başladığı konuşmasında, toplumun cüzzamı (lepra) yeterince tanımadığını, abartılı filmlerden ve romanlardan kaynaklanan gereksiz bir korkunun insanlara egemen olduğunu anlattı. İlginç örnekler verirken, bağışıklık sistemi güçlü olanlara bu hastalığın kolay kolay bulaşmadığını, hatta bazen evli olan çiftlerde bile, hastalığa yakalananın diğerine bulaştırmadığını gördüğünü söyledi. Benim içim rahatlamıştı. Ama kameraman ve sesçi arkadaşlarımın ürkekliği hala sürüyordu. Onları kendilerine bulaşmayacağı konusunda güçlükle ikna ettikten sonra hep birlikte kalkıp, Bakırköy”e, o minik kliniğe gittik. Çekinerek girdiğimiz yer, bir yatakhane görünümündeydi. Hoca o yataklardan birine doğru gitti. Karşılaştığımız görüntü anlatılacak gibi değildi. Yatağın üzerinde oturan hastanın bacakları dizlerinden, kolları dirseklerinden itibaren erimişti. Kulakları ve burnu yoktu, gözleri görmüyordu… Türkan Hanım, yavrusunun saçlarını okşayan bir anne şefkatiyle yaklaşıp: “Nasılsın (……) Hanım?” diye sordu. Et ve kemik topu görünümündeki kadın, Hoca”nın sevgi dolu ellerine, eli olmayan kol kemikleriyle sıkı sıkıya sarılıp; “İyiyim Hocam, çok iyiyim, Allah sizden razı olsun!” dedi. Hocanın sevgi ve şefkat dolu yaklaşımı, hastanın verdiği cevap, o ana kadar “Acaba bana da bulaşır mı?” korkusuyla çekingen yaklaşımlar sergileyen ekip arkadaşlarım için de büyük bir motivasyon kaynağı olmuştu. Artık kendimizi hastalara çok yakın hissediyorduk. Hasta kadının yüzündeki gülücükler, televizyon çekimi yaptığımız gün boyu hiç eksik olmadı. O gün bir acı gerçeği daha öğrendim. Türkan Hoca gelinceye kadar hastalar doktorlarla pek yakın bir temas içinde olamamışlar. Hatta bir hasta, tüylerimi ürperten anısını paylaşırken aynen şunları söyledi: Daha önce tıbbiye mezunları bizi görmeye gelir ve şu karşıki tepenin üzerine dizilirlerdi. Hocaları da uzaktan bir şeyler anlatırdı. Biz hastalar, “Doktorlara hoş geldiniz demek için elleri bulunmayan bileklerimizle kopardığımız çiçekleri onlara vermek üzere yaklaştığımızda, hepsi adeta çil yavrusu gibi hastane bahçesinin içlerine doğru kaçışırlardı.” Türkan Hoca, işte böylesine yüce bir bilim abidesiydi. Olağanüstü çabayla Türkiye”de cüzzamın neredeyse kökünü kazıdı. Binlerce hastayı topluma, ailelerine kavuşturdu… Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği”nde neler yaptığını, ne denli büyük başarılara imza attığını belirtmeye hiç gerek duymuyorum. Ama gelin görün ki, fazilet cellatları, eli öpülesi, anıtı dikilesi bu çağdaş Türk kadınına şeytanın bile akıl edemeyeceği iftiraları yağdırmakta yarış ettiler… Ama ne oldu? Türkan Hoca bir efsane oldu. Bir Türkan saylan ölür, bin Türkan Saylan doğar… Başımız sağ olsun… |
|
![]() |
![]() |
#69 |
![]() Yüzsüz köpek daha konuya cevap bile yazılmamış. Haber konularına görüpte hemen balıklama atlama. Biriniz hepiniz hepiniz birinizsiniz işte. Yemin ederim senden tiksinir oldum artık.
|
|
![]() |
![]() |
#70 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|