![]() |
#1 |
![]() Sevgili vatandaşlarım...
Aylık buluşmamızın başında sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Bir çok açıdan çok önemli bir ayı, çok önemli bir haftayı geride bıraktık. Her yıl 23 Nisan’da haklı bir gururla hem Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramını, hem de millet iradesinin tecelligâhı olan TBMM'nin kuruluş yıldönümü kutluyoruz. Bildiğiniz gibi, TBMM, bundan 88 yıl önce büyük bir kısmı düşman işgali altında bulunan vatanımıza istiklalini kazandırmak üzere yurdun her yanından gelen delegelerin katılımıyla kurulmuştur. O günden sonra da cephe cephe devam etmekte olan istiklal mücadelesinin sevk ve idare merkezi olmuştur. Bu mücadelenin zaferle sonuçlanmasının ardından kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” şiarını ilerleme yolunda şaşmaz bir istikamet olarak benimsemiştir. Bugün de Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, bu şiar doğrultusunda milli egemenliğin sembolü olarak varlığını sürdürüyor. Millî egemenlik, kurulduğu günden bu yana cumhuriyetimizin çağdaşlaşma ideallerini gerçekleştiren, büyük devrimlerin ve reformların altında imzası bulunan TBMM'nin temelidir; Atatürk'ün en zor zamanlarda, en zor kararları alırken aradığı demokratik meşruiyet şartının kaynağıdır. Çünkü, cumhuriyetimizi kuran kadro güçlü bir şekilde inanmıştır ki, demokrasilerde meşruiyetin kaynağı millettir, yani sizlersiniz. Millete benimsetilmeyen, millete emanet edilmeyen, millet iradesine dayanmayan hiçbir değişim ve gelişme programının yaşatılamayacağını daha o günlerden görmüşlerdir. Onun için demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin bütün esasları TBMM tarafından hayata geçirilmiş; sonuçta milletimize mal olmuştur. 23 Nisan 1920’de ilk Meclis’i kuran irade işte bu anlayışla, bu inançla, bu ideallerle yola çıkmış, Türkiye Cumhuriyeti’ni bu temel kaide üzerinde inşa etmiştir. Her 23 Nisan’da milli egemenlik kavramı üzerinde yeniden düşünmeli, milletimizin ortak geleceği etrafında bizi birleştiren hedef ve değerlerimize sıkı sıkıya sarılmalıyız. Değerli vatandaşlarım... Her yıl 23 nisan'da ülkelerinden gelerek bu topraklarda çocukluk neşesini, heyecanını doyasıya yaşayan, buradan bütün dünyaya sevgi, dostluk ve kardeşlik mesajları veren bütün çocuklarımızı bir kere daha kutluyorum. Bize düşen onlara çok daha güzel imkânlar hazırlamak, çocuk dünyalarındaki güzellikleri sonraki yaşlarına, sonraki dönemlerine de taşıyabilecekleri hayatı onlara sunabilmektir. Bunun için bugün maalesef dünyada hüküm sürmekte olan düşmanlıkların, savaşların, yoksullukların, çaresizliklerin ortadan kalkması gerekiyor. Bu insanlığın ortak sorunudur, hepimizin çocuklarımıza nasıl bir gelecek bıraktığımız sorusunu kendimize ciddiyetle sormamız gerekiyor. Daha aydınlık, daha mutlu, daha özgür, daha adaletli, daha hakkaniyetli bir dünyanın arayışı içinde olmalıyız, bu bizim en önemli yükümlülüklerimizden biridir. Göreve geldiğimiz günden bu yana çocuklarımıza çok daha az sıkıntı çekecekleri, geleceğe çok daha umutla bakabilecekleri bir Türkiye inşa etmek için gayret sarfediyoruz. Çünkü çocuklarımız bu ülkenin geleceğini, yarınlarını temsil ediyorlar. Onlara yaptığımız her yatırımın, bu ülkenin geleceğine yapılmış olduğuna inanıyoruz. Türkiye’nin çok uzun ve meşakkatli yıllar geçirdiği, ağır krizler geçirdiği dönemler oldu. Bütün bu sıkıntıların görünmeyen yükünü geleceğe dair umutlarını, heyecanlarını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan çocuklarımız çekti. Onlara yaşamaktan gurur duyacakları ve yarınlarına umutla bakabilecekleri bir ülke bırakabilmek adına büyük bir değişim dönemi başlattık. Bugün şükürler olsun ki Türkiye psikolojik eşiği geçmiş, çocuklarımız gelecek adına heyecan verici fikirler üretmeye, hedefler koymaya, hayaller kurmaya başlamıştır. Eğitim ve sağlıkta, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak ettiği standartları yakalamak için büyük gayret içindeyiz. Eğitimlerini çağın gerektirdiği seviyeye yükseltebilmek, ezberci mantığın yerine analiz yeteneğini koyabilmek, çocuklarımızı dünyaya ve yeni fikirlere açık gelişkin bireyler haline getirmek için büyük bir seferberlik yürütüyoruz. Bütçeden en büyük payı eğitime ayırmamızın sebebi de budur; geleceğin büyükleri olarak gördüğümüz çocuklarımızı daha bilgili, daha donanımlı, daha ufku açık yetiştirmek istiyoruz. Bu amaçla 5 yılda 115 bin yeni dersliği çocuklarımıza kazandırdık. 8 ve üzeri dersliğe sahip tüm okullarımıza Bilişim Teknolojisi Sınıfları kurduk. 30 bin eğitim kurumumuza internet bağlantısı sağladık. 501 tane spor salonunun, 93 adet çok amaçlı salonun yapımını tamamladık. Daha iyi bir gelecek istiyorsak daha da fazlasını, daha da iyisini, daha da güzelini başarmak durumundayız. Unutmayalım ki, ne durma lüksümüz var, ne de geriye gitme seçeneğine sahibiz. Sevgili vatandaşlarım... Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği çok yönlü atılım, yakaladığı ekonomik dinamizm son derece önemlidir. Bu başarılı yılların son derece değişken ve dalgalanmalara açık bir küresel atmosferde gerçekleştiğini de mutlaka dikkate almak durumundayız. Sizlerin de malumunuz olduğu üzere, bugünlerde yine küresel bir ekonomik dalgalanma tüm dünyada etkisini hissettirmektedir. Enflasyonda, faizlerde, borsalarda, işsizlik oranlarında dalgalanmaya, piyasalarda durgunluğa yol açan, petrol fiyatlarının rekor düzeylere ulaşmasına sebep olan bu küresel şok, hiç kuşkusuz, az ya da çok Türk ekonomisini de etkilemektedir. Yine hem küresel ölçekte, hem de ülkemiz ölçeğinde, son yılların en kurak mevsimlerine şahit oluyoruz. Ancak şunu bütün samimiyetimle ifade etmek isterim ki, Türkiye ekonomisi, bu tür şokları, bu tür dalgalanmaları artık kolayca atlatabilecek bir güce, bir dirence sahiptir. Son 5 buçuk yılda yaşadığımız şokları, dalgalanmaları, belirsizlikleri, olumsuz sürprizleri en az etkiyle atlatmayı başardık. Aldığımız önlemlerle, Türkiye ekonomisini güçlü, korunaklı bir yapıya kavuşturmak için gerçekleştirdiğimiz yapısal reformlarla artık geleceğe daha güvenle bakabiliyor, bu tür küresel sarsıntıları asgari zararla atlatabiliyoruz. Bu tablo da gösteriyor ki, Türkiye ekonomisi bugün emin ellerdedir. Türkiye’nin orta ve uzun vadeli para politikaları, mali politikaları her kesim tarafından bilinmekte ve bu politikalara güvenilmektedir. Avrupa Birliği katılım sürecimiz ve reformları uygulama kararlılığımız, ekonomimizi her zamankinden farklı, her zamankinden güçlü bir konuma yükseltmiştir. Bütün bunlara ek olarak, Merkez Bankamız güçlü rezervleriyle her türlü şokun, her türlü dalgalanmanın üstesinden gelebilecek bir yapıya kavuşmuştur. 2002 yılında sadece 26,5 milyar Dolar olan Merkez Bankası rezervlerimiz, bugün 75 milyar Dolar seviyesine çıkmıştır. Yine turizm gelirlerimiz, 2002 yılında 8,5 milyar Dolar seviyesinde iken 2007 yılı sonunda 18.5 milyar Dolar seviyesine ulaşmıştır. Bir başka önemli gösterge ise doğrudan küresel yatırımlardır. Türkiye’nin 2007 yılında çektiği doğrudan küresel yatırım miktarı 22 milyar Dolara ulaşmıştır. Bu rekor seviyedeki göstergelerle Türkiye, her türlü olumsuz dalgalanmayı asgari etkiyle atlatabilecek güçtedir. Gerektiği zaman, gerektiği yerde önlemlerimizi aldık, almaya da devam edeceğiz. Ancak burada bir noktaya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum: Türkiye ekonomisinin son yıllarda elde ettiği bu tarihi başarının altında, istikrar ve güven unsurları yatmaktadır. Sizlerin bize duyduğunuz güven, bizim de bu güveni boşa çıkarmamak, emaneti en iyi şekilde muhafaza etmek yönünde gösterdiğimiz gayret, Türkiye’yi bu günlere, bu seviyelere taşımıştır. Güven ve istikrara yönelik her türlü olumsuz girişim, doğrudan ekonomimizi, refahımızı, kalkınma hızımızı, büyüme hızımızı hedef alacaktır. Değerli vatandaşlarım, Türkiye’yi büyütmek, Türkiye ekonomisini büyütmek, gelirimizi, üretimimizi, istihdamımızı, soframızdaki ekmeği büyütmek için çok önemli reformları gerçekleştirdik. Bu reformlar, Türkiye’yi 5 yıl gibi kısa bir sürede dünyanın güçlü ekonomileri arasına yerleştirmiştir. Bakınız, 2002 yılında Türkiye dünyanın en büyük 26’ıncı ekonomisi iken, bugün 17’inci büyük ekonomisi haline gelmiştir. Hedefimiz, en kısa zamanda Türkiye’yi ilk 10 büyük ekonomi arasında görmektir, bu hedefin gereklerini de kararlılıkla yerine getiriyoruz. Sizlerin de yakından takip ettiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisimiz yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nı genel kurulda görüşerek kabul etti. Geleceğimiz açısından çok hayati gördüğümüz bu yasanın ülkemize, milletimize, çalışanlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Sosyal güvenlik sisteminde yapılan düzenlemeler, etkisini kısa vadede değil, orta ve uzun vadede gösterir. Etkisini bundan 30 yıl, 40 yıl, hatta 50 yıl sonra tam olarak hissedeceğimiz bu düzenlemeler, Türkiye’nin yeni nesillerinin bahtını karartmamak için yapılmış düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler, mümkün olan en geniş katılımla, en geniş mutabakatla hayata geçirilmiştir. Sendikalarımızla, işçi ve işverenlerimizle uzun süren müzakerelerin ardından, talepler dikkate alınarak büyük ölçüde uzlaşma sağlanmış ve bu düzenlemeler yapılmıştır. İstiyoruz ki, bugünün çocukları, yarının büyükleri bizleri hayırla yadetsinler, bizlere hayır dua etsinler. Bakınız, yeni sosyal güvenlik yasasıyla getirdiğimiz bazı önemli düzenlemeleri burada sizlerle paylaşmak istiyorum: Öncelikle emeklilik yaşıyla ilgili bir yanlışı düzeltelim; yeni kanunumuzda 2036 yılına kadar emeklilik yaşında bir değişiklik öngörülmüyor. 65 yaş uygulaması ise yalnızca çalışma süresi şartını 2048 yılından sonra dolduranlar için söz konusu olacak. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda mevcut çalışanların prim gün sayılarında herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Bağ-Kur’daki basamak sistemi nedeniyle, çiftçi ve esnafımızın gelirleri artmadığı halde ödemeleri gereken prim artıyordu. Bu yasayla basamak sistemini kaldırıyoruz, beyan sistemini getiriyoruz. Böylece, çiftçimiz ve esnafımız, gelirleriyle orantılı prim ödeme imkanına kavuşacak. Halen Bağ-Kur’lular için % 40 olan prim oranını % 33,5’e kadar indiriyoruz. Ayrıca çiftçilerimizin ve köy muhtarlarının, 15 günlük prim ödeyerek 30 gün sigortalı olmalarını sağlıyoruz. Bağ-Kur’a tabi çalışan çiftçilerimiz ve esnafımız için; geçici iş göremezlik ödeneği, emzirme yardımı, çeyiz parası gibi haklar da ilk defa bu kanunla getiriliyor. Böylece Bağ-Kur’lu vatandaşlarımızdan; doğum yapan veya iş kazası geçirenlere istirahatleri süresince iş göremezlik ödeneği, çocuğu olanlara emzirme yardımı, kurumdan aylık almakta iken evlenen kız çocuklarına da 24 aylık tutarında çeyiz parası verilecektir. Mevcut uygulamada Bağ-Kur'luların sağlık hizmetlerinden yararlanabilmeleri için hiç prim borcu bulunmaması şartı aranıyordu. Yeni kanunumuzda Bağ-Kur'luların 60 güne kadar prim borcu olsa bile sağlık yardımlarından yararlanmaları imkanı getiriliyor. Kadın sigortalıların doğumdan dolayı çalışamadıkları sürelerini borçlanma imkanı sağlanıyor. Ayrıca özürlü çocuğu bulunun kadınlara 5 yıla kadar erken emekli olabilme imkanı getiriliyor. Bu kanunla, gazilerimizin yeniden çalışmaları durumunda aylıklarının kesilmeyeceği de hükme bağlanıyor. Ayrıca şehit ve gazilerimizin çocuklarına her yıl için ödenmekte olan eğitim ve öğretim yardımı bu Kanunla % 25 oranında artırılıyor. Zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımızın, geldikleri ülkelerdeki çalışma sürelerini borçlanabilme imkanını getiriyoruz. Örnek olarak yaklaşık 20 yıl önce Bulgaristan’dan göç eden soydaşlarımız, bu ülkedeki çalışma sürelerine ilişkin prim tutarlarını ödeyerek emekli olabilme imkanına kavuşacaklar.
![]() |
|
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Sevgili vatandaşlarım…
Bu yasayla getirilen en önemli yeniliklerden biri de Genel Sağlık Sigortası’dır. Böylece Anayasamızda öngörülen Genel Sağlık Sigortası Sistemi, aradan geçen 26 yıldan sonra Hükümetimiz döneminde hayata geçirilmiş oluyor. Buna göre, ülkemizde yaşayan herkes sağlık sigortası kapsamı içine alınıyor. 18 yaşını doldurmamış olan kişiler, bakıma muhtaç kişiler, acil haller, iş kazası ve meslek hastalığı halleri ile bulaşıcı hastalıklarda genel sağlık sigortalısının primine ve borcuna bakılmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanma imkanı getiriliyor. Bakınız bu yasaya kadar bir çiftçimiz veya bir esnafımız, hastalanan çocuğunu doktora götürdüğü zaman, daha kapıdan girerken prim borcu olup olmadığına bakılıyordu. Getirdiğimiz bu sistemle, milletimizin geleceği olan tüm çocuklarımızın 18 yaşına kadar, prim vb. hiçbir şart aranmaksızın sağlık hizmetlerinden yararlanması sağlanıyor. Yeterli geliri bulunmayan vatandaşlarımız, sağlık primleri devlet tarafından ödenmek suretiyle Genel Sağlık Sigortası kapsamına alınıyor. Bugün bir işçimizin ailesi ile birlikte sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için 120 gün süreyle sigortalı olarak çalışması gerekmektedir. Çiftçilerimiz ve esnaflarımızın ise sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için 240 gün prim ödeyerek çalışmaları gereklidir. Biz bu süreleri 30 güne indirerek; 1 ay çalışan herkesin kendileri ve ailelerinin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmelerini sağlıyoruz. İsteğe bağlı sigortalılıkta da önemli düzenlemeler getiriyoruz. Artık dileyen her vatandaşımız, isteğe bağlı sigortalı olabilecek ve sigortalı olduğu sürece sağlık hizmetlerinden yararlanabilecek. Böylece, part-time çalışanlarla usta öğreticilere de eksik kalan günlerini isteğe bağlı olarak tamamlayabilme hakkı sağlanmaktadır. Şimdiye kadar 10 yıldan az hizmeti bulunan memurların vefat etmeleri halinde yakınlarına aylık bağlanmıyordu. Şimdi bu süreyi diğer çalışanlarda olduğu gibi 5 yıla düşürerek 20 bini aşkın ailemize aylık bağlanmasına imkan hazırlamış oluyoruz. Sizlere yeni kanunun sadece bir kaç önemli maddesini aktardım. Kanun uygulanmaya başlandığında sizler de göreceksiniz ki, Türkiye, çağdaş, kaliteli, hızlı, eşitlikçi ve adil bir sosyal güvenlik sistemine kavuşmaktadır. Bu Kanun, devletin sosyal devlet olma gereklerini yerine getireceği gibi, Türkiye’nin yarınlarının bugünden daha müreffeh, daha güçlü olmasına da zemin hazırlayacaktır. Değerli vatandaşlarım, Şimdi bir başka önemli düzenlemeyi, bir başka devrim niteliğindeki reformu uygulamaya koymanın hazırlığı içindeyiz. 2002’den bu yana ülkemiz ekonomisinde atılan önemli adımlar, sağlanan önemli gelişmeler neticesinde enflasyon sorunu büyük ölçüde çözülmüş, Cumhuriyet tarihinde eşi görülmemiş yüksek ve sürekli büyüme sağlanmıştır. Ancak hala çözülmesi gereken sorunlar vardır; başta gelen sorunlardan biri de işsizliktir. Geçmişten devraldığımız bu sıkıntıyı geleceğe taşımak lüksüne sahip değiliz, işsizlerimize iş bulmak, yeni istihdam üretmek mecburiyetimiz var. Bu amaçla şimdi İstihdam Paketi adını verdiğimiz yeni düzenlemeyle tarihi bir adım atmaya hazırlanıyoruz. İnanıyorum ki bu paket, Türkiye’de yeni bir dönemin başlamasını da sağlayacaktır. Bu yeni paketle, işverenler üzerindeki idari ve mali yükleri azaltmayı, istihdamı arttırmayı, kayıtdışılığı azaltmayı hedefliyoruz. Hedefimiz bu yeni uygulamalarla, hem mevcut istihdamı korumak, hem de yeni istihdama kapı açmaktır. Bu paketle işverenlerimizin ödediği SSK prim oranını 5 puan azaltıyoruz. Böylece işgücü maliyetlerinde ortaya çıkacak azalma, işverenlerimizin rekabet gücünü artıracak, ekonomimiz yeni yatırımlara ve yeni istihdam imkanlarına kavuşacaktır. Yatırımcılarımızın, girişimcilerimizin uzun süredir bizden bu yönde bir talepleri vardı, şimdi onlara bu imkânı sunuyoruz ve onlardan yeni yatırım, yeni istihdam konularında yeni atılımlar bekliyoruz. İstihdam paketimizde işverenlerimiz ve çalışanlarımız lehine bunun gibi bazı başka avantajlar da getiriyoruz. Bu paket kapsamındaki avantajlardan şimdilik birkaçını aktarmakla yetineceğim. Kadınların ve gençlerin istihdamını arttırmak amacıyla, mevcut istihdama ilave olarak işe alınan kadınlar ile 18-29 yaş arası gençlere ait SSK işveren primi 5 yıl boyunca kademeli olarak İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak. Böylece gençler ve kadınların istihdama katılımını önemli ölçüde artırmayı hedefliyoruz. Bugüne kadar İşsizlik Sigortası Fonu’na aktarılan devlet payı ve nemasının 2008-2012 yılları arasındaki faizinin, Güneydoğu Anadolu Projesi başta olmak üzere; ekonomik kalkınma, refah ve istihdam sağlayacak projelere kullanılabilmesinin önü açılıyor. Özel sektörde 50 veya daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerindeki zorunlu istihdam yükümlülükleri konusunda önemli kolaylıklar getiriliyor. Eski hükümlü çalıştırma zorunluluğu kaldırılıyor, eski hükümlülere mesleki eğitimlerde öncelik tanımak suretiyle bu sıkıntıyı gidereceğiz. Yine özel sektörden terör mağduru çalıştırma zorunluluğu da kaldırılıyor, bu kapsamdaki vatandaşlarımızın kamuda istihdamı yoluna gidilecek. Zorunlu olarak istihdam edilecek özürlüler için ödenmesi gereken % 3 oranındaki işveren sigorta primleri devlet tarafından karşılanacak. Yine 50’den fazla işçi çalıştıran işletmelerde, iş sağlığı, iş güvenliği, kreş, emzirme odası kurma yükümlülüklerinin hizmet alımı ya da ortak tesislerle karşılanabilmesine imkan sağlanıyor. Ülkemizde işsizlik sorununun temelinde yatan en önemli konulardan birisi de işverenlerin nitelikli işgücü ihtiyacına cevap veremeyen işgücü arzıdır. Bu sorunu çözmek üzere İŞKUR’a kayıtlı tüm işsizlere yönelik mesleki eğitim faaliyetlerine ağırlık vereceğiz, bunun için de İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yılda 230 Trilyon’a varan kaynak kullanılacaktır. Yine bu paketle İşsizlik Sigortası’ndan verilen işsizlik ödeneğinin miktarını % 40 artırıyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız tarafından işyeri açılışında verilen “kurma izni” uygulamasını da kaldırarak bürokrasiyi azaltıyoruz. Benzer başka düzenlemeleri de içeren bu paket, üretimin, yatırımın, ihracatın tarihi seviyede arttığı ülkemizde, istihdamın da daha yüksek seviyede artışını sağlayacak, işsizliğe kalıcı çözüm getirecektir. Bu düzenlemeyi de yine geniş bir uzlaşma zemini oluşturarak gerçekleştiriyoruz. İşsizlik sorununun çözümünde çok önemli katkıları olacağına inandığımız bu düzenleme de Meclisimize gönderilmiştir, kısa sürede yasalaşarak yürürlüğe girmesini umut ediyoruz. Bütün bu çalışmaların yanında; çalışma hayatını düzenleyen Sendikalar Kanunu ile Toplu İş Sözleşmesi ve Grev ve Lokavt Kanunu da, sosyal taraflarla işbirliği içerisinde AB ve İLO normlarına uyumlulaştırma amacıyla yeniden gözden geçiriliyor. Çalışma hayatımızın yıllardan beri beklediği bu çalışmamız yasalaştığında, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması noktasında da önemli bir mesafe kat etmiş olacağız. Değerli vatandaşlarım... Bildiğiniz gibi 1 Mayıs’ı Bakanlar Kurulu kararıyla Emek ve Dayanışma Günü olarak ilan ettik. Başta işçilerimiz olmak üzere geniş çalışan kesimlerimizin Türkiye’nin kalkınmasında çok ağırlık rolleri, büyük emekleri var, bütün çalışanlarımızın Emek ve Dayanışma Günü’nü ekranlar aracılığıyla şimdiden kutluyorum. 1 Mayıs’lar artık çatışmaların değil, emeğin, dayanışmanın, dostluğun, kardeşliğin yaşandığı günler olarak, layık olduğu şekilde kutlanmalıdır. Biz işçilerimizle, emekçilerimizle bugünü bayram havasında kutlamak istiyoruz. İnşallah öyle de olacaktır. Bu umut ve beklentiler sadece benim değil tüm milletimizindir. Bildiğiniz gibi işçimizin, memurumuzun geçmişte birçok nema adı altında kesintileri vardı ve geldiğimizde bunu önümüzde gördük ve dedik ki işçimizin de, memurumuzun da devletinden alacağı varsa bu bekletilemez. Devlet olarak biz bunu hemen ödemeliyiz dedik ve üç yıl içerisinde 13.5 katrilyonluk bu borcu biz ödedik. Niçin? Çünkü işçimize karşı, memurumuza karşı emeğinin bedelini bu şekilde tehir ettiremezdik, erteleyemezdik. Biz böyle bir iktidarız. Dolayısıyla barışın üzerine 1 Mayıs'ta gölge düşmesin istiyoruz. Dayanışmanın üzerine gölge düşmesin istiyoruz. Sözlerime bu anlayışla son veriyor, sizleri tekrar, tekrar saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla. |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|