|
![]() |
#1 |
![]() Kelime olarak uyanıklık demek olan yakaza; tasavvuf erbabınca, mebde' itibarıyla Hakk'ın emir ve yasakları karşısında uyanık, titiz ve duyarlı olmak; bir kısım ilâhî ihsanlara mazhariyet mânâsında müntehâ itibarıyla da değişik makam ve mertebelerin bazı vâridleri karşısında her zaman fikrî, ruhî istikametini koruyup iltibaslara düşmemek ve hep basiret üzere olmak demektir.
Yakazayı; mübtedîler için, zecr ve men' vukuunda bunlardaki maksad-ı ilâhîyi kavrama, müntehiler için de "kıyam billah" mânâsına gelen "seyr ilALLAH-seyr billah-seyr fillah" gibi menzillerin hemen bütününde, her zaman Hakk'ın huzuru mülâhazası içinde bulunup hep temkin u istikameti kollama ya da konumunun gerektirdiği marifet ve şuurla "Ben bir hakir kulum, her nefes muhtaç olduğum Mevlâ'dan nasıl gaflet ederim" diyerek, hep uyanık, hep mahviyet içinde, hep gözü Hakk'ın kapısının aralığında, mevsimi gelince de iltifat göreceği düşüncesiyle sürekli ümitli; herhangi bir itaba uğrayacağı endişesiyle de, kalbi güvercinlerin kalbi gibi tir tir ve her zaman ibrahim Hakkı gibi: "Gafletle uyumak ne revadır abd-i hakire / Şefkatle nida eyleye Rahman gecelerde" deyip muttasıl teyakkuzda bulunma olarak yorumlayanlar da olmuştur. Yakaza ehli, seyr-i sülûk-i ruhanînin hemen her mertebesinde basiret üzere hareket eder ve her davranışıyla: " -De ki: İşte benim yolanı budur! Ben basiret ve idraklerine seslenerek İnsanları ALLAH'a çağırıyorum" hakikatini temsil eder, duyup işittiği her şeyden kendine göre bir nasihat çıkarır., gördüğü her nesne ve her hâdiseyi farklı bir ibret levhası gibi değerlendirir ve sürekli tezekkür, tefekkür ve tedebbür ufuklarında dolaşır. Sözlerinde hikmet, sükûtunda ibret, tavırlarında mehabet vardır, karşılaştığı her çehrede Hakk'ı hatırlar ve ürperir, onun simasının müşahedesinde de hep Hak hatırlanır. Bu mânâdaki yakazaya, basiret üstü istibsar demek de mümkündür ki, bu aynı zamanda sâlikin "akl-ı meâd" itibarıyla diriliş ufku sayılır -bazıları bunu kalbin bir buudu olarak da yorumlamışlardır u ufku ihraz etmenin önemli bir vesilesi " hakikatinin tekrarı, diğer bir yolu da " nurânî cümlesinin vird-i zeban edilmesidir. Bu ufku ihraz etmede, "eyyâmullahın marifeti" sözcüğüyle ifade edeceğimiz, ALLAH'ın geçmişte mutî kullarına iltifat ve teveccühlerinin, nankörlere de itâb ve cezalarının hatırlanmasının da, bir müeyyide olarak tesiri büyük olsa gerek. Niyet ve nazar sağlamlığı, bakış zaviyesinin sıhhat ve istikameti ve şartlanmışlıktan uzak kalabilme mânâlarına gelen "ağrazdan selâmet" de bu ufku koruyabilmenin ehemmiyetli kâidelerindendir. Aklı hevâsına teslim, gözleri "eyyâmullah"a kapalı ve bakışlarında inhiraf bulunanların istibsarı söz konusu olamayacağı gibi, böylelerinin teyakkuzu da bahis mevzuu değildir. Şayet teyakkuz, görme, gözetme; görüldüğünün ve gözetildiğinin farkında olmak ise bu, teyakkuz erbabının sürekli istibsar yolunda bulunmasına ve hayatını da her zaman hukukullahı görüp gözetmeye, ayrıca Hak tarafından da görülüp gözetildiğine bağlamasına vabestedir. Gözlerini ağyar rüsumundan, gönlünü de yabancı hatıralardan sıyânet edemeyen uyanık sayılmaz ve böyle birinin hangi mertebede olursa olsun güvende olduğu söylenemez. Aslında güven, güven telaşı içinde ömürlerini geçirenlere Hakk'ın hususî bir atıyyesidir; kendini mutlak güvende sayanların emniyeti ise söz konusu değildir. Göz ve gönlün yakazası, Hakk'ın her ân, her halimize nigehbân bulunması şuuruyla, his, idrak, irade ve kalblerimizle O'na tahsis-i nazar ederek ömrümüzü hep O'nün huzurunda bulunma âdâbıyla sürdürmektir. Nazmu’l-makâmât Sahibi bu mülâhazayı şöyle resmeder: -Her zaman Yüceler Yücesi O Zat' a. tezellül göstererek iki büklüm ol; ol ve fevkalâde bir fakr u ibtihalle O'na yöne//. Hem Öyle bir yöne/ kî, bir gün sen o teveccühten vazgeçsen bile, o kat'iyen sarsılmamak ve yerinde kalakalmakdır. İşte, hakikat erlerinin kendi aralarında huzur dedikleri de budur., ve o Yüce Zât' ı zikirden maksat da bu olsa gerek. " Evet, dikkatleri belli bir noktaya toplayarak "Hak, benim bütün davranışlarıma nigehbân bulunuyor" şuuru ve idraki içinde bulunma, "O her zaman beni gördüğüne göre -bir ölçüde "ihsan" manâsıyla da irtibatlı görünüyor- ben de her zaman temkinli ve tetikte olmalıyım" mülahazasıyla, avını bekleyen bir avcı gibi, göz kırpmadan, sürekli O'ndan gelecek varidatı bekleme; dahası « " hakikatine tam itimatla, O'ndan başkasına kat'iyen arz-ı hacette bulunmama; her yerde ve her zaman O'nu arama, O'nu sorma ve O'na ulaştıracak yolları kollama müteyakkız bir sâlikin her zamanki hâlidir ve böyle bir hak yolcusu ömür boyu Cenâb-ı Hakk'ın riâyet ve inayeti altındadır. Bu mansıbın en büyük kahramanı Hazreti Sultani'1-müteyakkızîn: "Benim gözlerim uyur kalbim uyumaz" buyurarak böyle bir yakaza-i daimîye işaret buyururlar. Dünyada bu hakikate kapalı yaşayanlara tembih sadedinde, o nur medresenin en mümtaz talebelerinden biri sayılan Hazreti Ali de: "İnsanlar uykudadırlar, Öldükleri zaman uyanırlar." sözleriyle yakazanın ayrı bir buuduna dikkatleri çeker. (Alıntı)
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() eskiden yaşlılarımız kabus görmeye yakaza derlerdi. ne alakaysa
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|