|
![]() |
#1 |
![]() Her genç kız bedenini örtmekle yükümlüdür
''Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma ince bir elbise giymiş olduğu halde Allah Resûlü'nün (s.a.v.) huzuruna girdi. Allah Resûlü (s.a.v.) Esma'yı o halde görünce ondan yüzünü çevirerek şöyle dedi: -Ey Esma kadın hayıza (büluğa) erince artık ondan şunun ve şunun dışında bedeninin hiçbir yerinin görünmesi uygun olmaz. (Allah Resûlü (s.a.v.) bu sözlerini söylerken kendi yüzüne ve ellerine işaret etti.)'' Ebû Davud ''Anneler günü'' bu asrın uyduruk bid'atı. Hakkında söylenen olumlu ya da olumsuz bütün söz ve görüntülere rağmen iyi anlamlar ve asil bir hedef taşıyor. Fakat liderlere taç giydiren ve örnek şahsiyetler ortaya çıkaran idealizme gelince. O da tamamı ya maddi ya da menfaatçi olan belli birtakım kriterlere tabidir. Keşke bu kriterleri geliştirseydik; imanı ve bu imandan kaynaklanan esasları bu kriterlerin ilki ve zirvesi yapsaydık. Sevgili gençler. Bu başlangıç/giriş ile Allah Resûlü'nün (s.a.v.) beşinci nasihatını bildirdiği hadis-i şerîf arasında bizi bu konuşmayı yapmaya iten münasebet; Hz. Ebû Bekir'in kızı güzide bir sahâbî hanım olan Esma'nın (r.a.) seçkin şahsiyetidir. Hz. Esma (r.a.) bebekliğinden ihtiyarlığının son demlerine kadar hem kendi şahsında hem de aile içerisinde Allah'ın emirlerine olan tam bağlılığıyla daima ideal bir genç kız ve anne olmuştu. Hayra yönlendirme ve annelik hakkında söylenmiş en muazzam ve ulvi sözlerden biri de Hz. Esma'nın (r.a.) oğlu Abdullah b. Zübeyir'e (r.a.)söylediği o meşhur veciz sözüdür. Oğlu Abdullah 'Mekke'de Abdülmelik b. Mervan'ın Haccac b. Yusuf es-Sakafi komutasındaki ordusu tarafından kuşatma altına alınmıştı. Her birinizden o nasihat dolu sözü ciddi bir şekilde araştırmanızı ısrarla istiyorum. Çünkü o sözde sizi yakından ilgilendiren size faydalı pek çok şey bulunmaktadır. Bundan sonraki sözlerim sadece sevgili kızımadır. O İslam'ın genç kızına. İslam evladının annesine. İslam'ın şimdiki ve gelecek neslin terbiyecisine ve istikbalimizin köşe taşına. Hadis-i şerîfte geçen ''uygun olmaz'' sözü üzerinde biraz istiyorum. Çünkü bu söz dayanak noktamızı oluşturmaktadır. Fitneye gelince o; sapıtmanın kavşağı tehlikeli bir viraj yoldan çıkışın uçurumu ve tali yolu çok olan bir caddedir. O derece ki bu caddede yürüyen insan sanki kendisini ''Nasreddin Hoca'nın evinde'' gibi hisseder. Ne tarafa dönse nihayetinde bir engele çarpar. Karşısına zifiri bir karanlık çıkar. Yitik vadilerde el yordamıyla yolunu bulmaya çalışan kör gibi aranır durur. Kurtulmak çıkıp gitmek için ne bir yol bulabilir ne de bir gedik. Bugün sıkıntısını çektiğimiz ya da özellikle gençlerimizin sıkıntısını çektikleri bela fitne şehvet arzu zevk ve haz kasırgaları budur. Bir çukurdan kurtulmalısın mutlaka diğerine yuvarlanır. Sonra cadde ve sokaklarda halka açık genel alanlarda park ve kulüplerde kol gezen fitne yalnızca kendisine bela olmaz. Bilakis görünen ve görünmeyen fitneler tellerde elektrik akımının akışı gibi iki taraf -erkek ve kadın- arasında gider gelir. Bugün toplumda hüküm süren ve kabul gören şey fesad ve ahlâkî çözülmeden başka nedir? Hangi insaf sahibi insan bunun ahlâkî çözülmeden başka birşey olduğunu söyleyebilir? Fesad (bozgun) ve salah (huzur) bir çelişkinin iki zıt uçu. Allah Resûlü (s.a.v.) büluğ çağına erip kadınlık belirtileri ortaya çıkan Esma'yı ince elbiseler giymiş bir halde görünce mübarek yüzünü ondan çevirerek şöyle dedi: ''Ey Esma kadın hayıza (büluğa) erince artık ondan şunun ve şunun dışında bedeninin hiçbir yerinin görünmesi uygun olmaz. (Allah Resûlü (s.a.v.) bu sözlerini söylerken kendi yüzüne ve ellerine işaret etti.) Hz. Peygamber (s.a.v.) Esma'ya (r.a.); ''Ey Esma genç kız.'' demedi; bilakis ''Ey Esma kadın.'' dedi. Çünkü Esma henüz evlenmemiş olsa da genç kızlık çağını çoktan gerilerde bırakmış olgunluk ve kemal çağına girmişti. Bizzat kendisinin doğal olarak görülmesi caiz olan yüz; boya krem ve pudraların doldurduğu yüz değil aksine her türlü süs ve fitneden uzak kozmetik sektörünün tuzağına düşmemiş olan yüzdür. Tabi bu doğal ve temiz yüzün görülmesi de ancak fitneden emin olunan durumlar için geçerlidir. Aynı şekilde görülmesi dinimizce caiz olan el faziletin kanına girmemiş olan eldir. Yoksa uzun sivri keskin ve boyalı tırnaklar değil!! Ama ne yazık ki bugün ayak tırnakları bile faziletin kanına girmekten bu kokmuş kan balçığına dalmaktan kendini kurtaramamıştır?! Genç kızlarımız küstahça ve hayâsızca bir meydan okuyuşla bu saygın nebevi nasihatın tam aksini yapıyorlar!. Örneğin; genç kız önceleri bütün bu çirkin hallerden uzakta bulunurken büluğ (hayız) çağına erip olgunluk devresine girdiğinde derhal süslenme ve güzelleştirme yöntemlerini uygulamada ve bedenin fitne çıkarıcı ve tahrik edici bölgelerini olduğu gibi açığa çıkaran elbise modellerini bulup geliştirmede son derece becerikli bir sanatkar oluveriyor! Dosdoğru olan bir yaşam çizgisi eğrilip büğrülerek bozuluyor yol sallanıyor ve toplum bir kargaşa içinde dalgalanıyor. Müslüman genç kızım. Sen ya istikamet ve hidayet kaynaklarından bir kaynak ya da helak ve fesat uçurumlarından bir uçurumsun. Ve bütün bunlar senin dünyana ve ahiretine yansımaktadır. Ya her türlü kötülükten uzak olmak (selâmet) ve sevap ya da her türlü kötülük içinde olmak (şekavet) ve azap. Allah&'tan kork dürüst erkekler ve dürüst kadınlarla Allah'a itaatkar erkekler ve Allah'a itaatkar kadınlarla Allah'a hakkıyla iman eden erkekler ve hakkıyla iman eden kadınlarla beraber ol ki en yüksek derecelere yükselesin.
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Bütün müslüman bayan arkadaşların birer islami elçi ve tebligci oldugunu kabul ederek
özellikle islama ve tesettüre yakışmayan hallerin zuhuru arttıgından bu eklemeyi faydalı gördüm. yollArda sigara içen,yanındaki erkege sarılan ,sesli bir şekilde kahkaha atan ve önüne gelene davetiye çıkaracak bir edepsizlikte olanlardan ,siz temiz bayan kardeşlerimi tenzih ederim. Ahzap süresinin 33. ayet-i kerimesinde vakar ile evlerinizde oturun.Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle süsülerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin"diye buyrulmuştur. Bu ayet-i kerimenin peygamber efendimizin temiz zevcelerine tahsis edilmesi onların şeref ve mevkilerinin yüceliği sebebiyledir. Onlara tebean diğer mü'min kadınlar da aynı hükme dahildirler (tefsiri kurtibi c.14. s.179.) müsaade renk renk, kolsuz, dar ve kısa etekli elbiseler giyip ressam tablosuna dönmüş bir suratla sokağa parka çay bahçelerine ve benzeri yerlere gidip şehvetle açılmış gözlere endamını arzetmek için verilmiş değildir. Ancak bu müsaade anne be baba gibi yakın hısımlarını itimad ettiği kadın arkadaşlarını ziyaret etmek; ahlakının olgunlaşmasına ve ilminin artmasına sebeb olacak va'z ve ilim meclislerine ve fetva sormaya gitmek gibi zaruri ve meşru hallerle sınırlanmıştır.Kadın böyle bir zarurete mebni dışarı çıkacağı zaman tesettüre son derece dikkat edecek ahlaksız kimselerin kendisine laf atmasına meydan vermeyecek şekilde hareket edecektir. Hazret-i Peygamber(asm) başta olmak üzere sahabe-i kiramın erkeklerinin tesettürsüz kadınlarla konuşmaları ve başta ezvac-ı tahirat olmak üzere sahabe-i kiramın hanımlarının tesettürsüz erkeklerle konuşmaları ile alakalı hadisi şerifler ve tarihi vakalar, daha tesettür emri nazil olmadan önceki devreye aittir ve bu hüküm,tesettür ve hicab ayetleri ile mensuhtur. Abdullah İbn-i Mes'ud (ra) 'ın rivayet ettiğine göre Nebiyyi Muhterem(sav) şöyle buyurmuştur: ''Kadın avrettir.Dışarı çıktığında şeytan onu gözetler(Fitneye sevk eder)Kadının, Rabbinin rahmetine en yakın olduğu hal, evinin içinde bulunduğu vakittir''(Tirmizi,İbn-i Hibban) Mehmet Emre |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Belden Sıkma Pardösüler, Avuç İçi Eşarplar..
28 şubat dışardan, para pul içeriden vurdu Bazen seksenli, doksanlı yılları özlüyorum. Lise ve üniversiteye talim ettiğim zamana tekabül eden yılları yani. O yılları ama o yıllarda, hala uçup gitmemiş gençliğimi değil.. Saçma sapan lise müfredatını veya bir sömestrde kapısını ancak dört, beş kere açtığım kampusları da.. O günün heyecanlı, azimli ve takva sahibi insanları tütüyor burnumda. Ha bre okuyan gençleri, dolu dolu sohbetleri, tarih dolu, bilgi dolu konferans ve seminerleri özlüyorum.. Şiir gecelerini. Kimsenin, dini kendi saçma sapan yaşayışıyla tevil etmeye kalkışmadığı zamanları.. 'Şekilci olmayın!' diye diye Müslüman'ın kızını, erkeğini halden hale sokan şekilsizlerin, bu günün 'ucubelerini' hazırlayan melanetlerin türemediği çağları.. O yıllarda 'hayat iman ve cihattı' yalnızca. Sade ve etkileyiciydi. ABD adına, tüm emperyalistler adına 'Mardin Fetvasını' gürültüye getirmek için komisyonlar kurulmamıştı daha. Alengirli ve akçeli işler daha patlamamıştı. 'Bir ideal sahibi olmak' kifayet ediyordu. Onun için solcu, faşist fark etmez; bir tek 'davası olan' muteberdi insanların gözünde. Herkes, mücadelesini verdiği fikrin 'yaftasını' taşımaktan gurur duyardı. Yalnızca 'eyyamcılardı' insandan sayılmayanlar. İnkâr furyası hâlâ başlamamıştı. Her gün yeni bir saza şarkı olmak yoktu. 'Hem öyleyim, hem böyle' sezonu daha açılmamıştı. Yamukluk, 'her ortama ayak uydurma' övünülecek bir şey değildi. .. Artık dünyaperestliğin muteber olduğu günlerdeyiz.. 'Her yol uyar' aforizmasının dillere pelesenk olduğu zamanlarda.. 'Hayat para ve makamdır' Yeni trendin Müslüman camiayı getirdiği son noktaydı bu. Ne mücahitlik kaldı, ne adam gibi sakal, ne eşarp, ne pardösü. Hele 'bıyık bırakmak' İslami camia içinde kerih bir şey gibi algılanır oldu. Mücahit, Enes, Şeyma, Esma, Talha gibi Ashap-ı hatırlatan, İslami kökleri işaret eden isimler yerlerini daha modernlere bıraktı. Daha açık gözler, bu 'ağır' isimlerin ya başına ya sonuna modern/uyduruk isimler eklediler. Böylece yeni trent, 28 Şubat ürküsünü de arkasına alıp, mücahitliğin mahiyeti kadar, onu çağrıştıran isimleri, sembolleri de büyük ölçüde sildi. Belden sıkma pardösüler, avuç içi eşarplar.. Kadınların hali pür melâli de aynı oldu. Nerede o seksenli yıllarda ki çarşaf gibi başörtüler! Nerede o, giyildiği zaman insanı içinde kaybeden pardösüler! Artık sohbetten sohbete, kitaptan kitaba koşturan şuurlu kızların yerini, vizyon filmleri ve moda da son trendi kovalayan 'avareler' aldı. Yeni moda tesettür de bu yeni jenerasyonun omuzlarında yükseldi. Bu trent ilkti. Bin dört yüz yıldır ilk: Ne yapsan, ne etsen tesettürlü sayılıyordun. Tesettür, tesettür olalı böyle bir acayiplik görmemişti ya.. Artık kızlar başlarını bağlıyor ama makyajsız çıkmıyorlardı. Eşarpları vardı ama avuç içi kadarlardı. Başörtüsünü, pardösünün ön ve arkasından sarkıtmak arkaik bulunuyordu. Kaldı ki, öyle bir şey isteseler de mevcut eşarplarla mümkün değildi. Dünün mağduru, mücahit müteahhitlerin çocukları, artık ulu orta yerlerde mücahide sevgilileri ile kol kola gezip tozuyorlardı. Artık onların da kendi içlerinde gericileri, ilericileri vardı. Kadınla tokalaşmayana dudak bükülüyordu. Ortama ayak uyduramayıp kızlı erkekli gezilerde, eğlencelerde görünmek istemeyenler dışlanıyordu. Bazıları, bazılarına giyiminden, tavır ve hareketlerinden dolayı yobaz muamelesi çekiyordu. Bir yaman çelişki yaşanıyordu ki hafazanallah. 'Hayat iman ve cihattır', 'mülk Allah'ındır' çıkmalarını hiç bir araba, dükkan veya evde rastlamak imkansızdı artık. İman ve cihat kesmez olmuştu mustazafları. Para onları, tek kelimeyle, bozmuştu. Dünün, mağdur ama mağrur kesiminin üzerinde odaklandığı iki nokta kalmıştı. Bir; 'Müslüman iyi giyinmeli' mottosu. İki; 'Müslüman'a zengin olmayı yasaklayan bir ayet yok' aforizması. Kendini, giyinmeye ve para biriktirmeye fetva devşirmek için paralayan yepyeni bir kitle var artık. .. Bir gençlik, bir gençlik.. Gerisini biliyorsunuz zaten. Üzgünüz...Hem de çook. kasım tiryaki |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() çok sıcak…
Bu hava, bizim gibiler için bir imtihan mı? Düşünüyorum. Etraf gözümde sıcaktan buhar olup dalgalanırken, şeytanla olan mücâdeleme devam ediyorum. Daralıyor, bunalıyorum. Tesettürün gerektirdiği gibi giyiniyor, ama dayanamıyor, sorguluyorum. İslâm’da neden bu mevsime özel bir hüküm yok? Neden ben de diğerleri gibi üzerimdekileri hafifleterek serinlemiyorum? Aslında etrafımdaki et pazarı hâline dönmüşlere sorsan, onlar da sıcaklardan şikâyetçiydi nedense!? İçimde bir ses: “−Nasıl giyinirsen giyin, sıcaktan rahatsız olmaman mümkün değil!..” diyordu bana. Ama şeytan, yine de rahat bırakmıyordu beni… Bir adım atmalıydım, gerçeklere doğru... Savaşımı kazanmalıydım, içimdeki Firavun’a karşı... Ve nefsimin sorduğu her sorunun doğru cevabı için araştırmaya başladım. Öncelikle aklıma bilimsel olarak İslâmî hükümlerin karşılığını bulmak geldi. Düşünüyor ve anahtar cümleyi kuruyordu zihnim!.. “Güneşi yaratan da Allah, tesettürü emreden de!..” Eee… Şimdi ben -hâşâ- O Yaratıcı’dan daha mı iyi mantık yürütecektim acaba? Bu cümle, tüm kilitleri açacak bir şifre oluyor ve ben düşündükçe ufkumu aydınlatıyordu. Ardından “Yazın Yapılması Gerekenler” diye bir sağlık araştırması çıktı karşıma... Dikkatimi çekti, okumaya başladım. Güneşin cilt kanserine kadar varan büyük çaptaki zararları anlatılıyordu bu yazıda… Deride lekeler, çillenme, deride kalınlaşma ve kabalaşma, erken yaşlanma, ince damarların oluşması, deri esnekliğinin kaybolması ve nihayet deri kanserleri olarak artarda sırlanıyordu bu zararlar. Neyse ki çaresini de söylüyorlardı, korunmanın... İşte tam bu noktada, araştırmam büyük bir değer kazanıyor ve nefsimin vesveselerine tokat gibi bir cevap oluyordu. Güneşten korunmak için; özellikle başımızı, omzumuzu güneş ışınlarından korumamız gerektiğini, vücudu mümkün olduğu kadar örtebilen bol ve açık renkli, uzun kollu t-shirt veya elbiselerin tercih edilmesinin gereğini anlatan satırlar, gözlerimin fal taşı gibi açılmasına sebep oluyordu. Heyecanla devam ediyordum; giyilen giysilerin, koruyucu kremlerden daha etkili olduğunu söyleyen herhangi biri de değildi, bir tıp doktoruydu. Yazın kavurucu sıcağında, başımı Allah rızası için örtmem, tesettüre uygun kıyafetler giymem, beni benden çok tanıyan yüce Yaratıcı’mın, beni hastalıklardan muhafazasıydı aslında… Gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Nasıl bir merhamettir ki; ben şüphe etmiş, şeytanla bir olarak sorgulamıştım hükümlerin sebeplerini… Ancak O, bana ne kadar kıymet verdiğini, beni ne kadar çok sevdiğini bir kere daha göstermişti. Okuduğum her satırda, O’na olan muhabbetim ve bana karşı olan sevgisini hissetmem, en büyük tesellim olmuştu yüreğimde… Aslında bedenimi bunaltan güneş değil, O’na karşı duyduğum muhtaçlığın kavurucu tesiriydi sadece… Affet yâ Rabbi, Sen’in hükümlerinde tereddüt edip kendi âciz aklımla sorguladığım için… Ne güzel bir şey, Allâh’ın emir ve yasaklarına gönülden, tereddütsüz ve tâvizsiz teslim olabilmek!.. Rabbim, bu hâli bizlere de nasip et!.. Fatma Aladağ |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Eğer giyilen kiyafetin uzunluğu diz kapaklarını örtüyorsa
altına bol olması şartıyla pantolon giyilebilir diye biliyorum ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() tesettürlü müyüm
Bu soruyu kendimize bir soralım..Bir çoğumuzun cevabı evet olacaktır..Peki tesettür yalnızca başını kapatmakmıdır??..Ve ya bir şekilde vücudunu çeşitli kumaşlarla örtmek mi?? Böyle olmadığına inanıyorsunuzdur eminim. Günümüzde tesettür adına giyilenlere bir göz atalım,özellikle genç kesimin giyimine..... Birde şu Ayet-i Kerime ve Hadis-i şerif'lere: *"Mü`min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları hariç, zinetlerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar... Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar..." (Nûr Suresi Ayet 31.) ** "Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak, bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Onlar cennete giremez, cennetin kokusunu bile alamazlar." (Ebu Davud Libas 125, Cennet 52.) ***"Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinaya bir adım atmış olur." (Tirmizi, Edeb, 35; Nesâî, Zîne, 35) ****Birgün Peygamberimiz bir arkadaşına Mısır`da dokunmuş bir keten kumaş vermiş, yarısından kendine gömlek diktirmesini, diğer yarısından ise hanımının giysi yapmasını istemiştir. Ancak daha sonra şöyle buyurmuştur: "Hanımına git söyle altına bir gömlek diksin. Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım." (El Kurtubî, El Cami`, XIV, 156.) Şimdi bu Ayet ve Hadis'leri de göz önüne alırsak; Başörtüsünü kıyafetinin içine koymak tesettür değildir. Tesettür, Allâh'ın Emridir. Tesettürün, Rabbimiz ve Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- katında ne kadar önemli bir emir olduğunu âyetler ve hadîs-i şerifler ışığında hatırlamanın faydalı olacağını düşünüyorum: "Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir de giyip süsleneceğiniz bir giysi indirdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır." (el-A'raf, 26) Bu âyet-i kerîmenin de dikkat çektiği üzere giysi, takvâ ile meczolunmalıdır. "Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zînet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnâdır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar… Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey mü'minler! Hepiniz Allâh'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız." (en-Nûr, 31) Kadınların ev dışında veya yabancı erkeklerin yanında, normal ev içi elbisesinin üstüne bir dış elbise daha giymeleri gerekir. Bu husustaki âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: "Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle. Bu onların tanınıp, kendilerine sarkıntılık edilmemesi için daha uygundur. Allâh çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir." (el-Ahzâb, 59) Allâh Rasûlü'nün Îkazları Örtünme ile ilgili bu âyetler inzâl oldukça, Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- de en yakınlarından başlayarak bu âyetlerde kastedilen örtünmenin şeklini tarif ve tebliğ etmiş; kendi hanımlarını, kızlarını ve bütün müminlerin hanımlarını Allâh'ın murâdına uygun örtünme hususunda yetiştirmiştir. Bu hususta pek çok fiilî örnek bulunmakla beraber, biz burada birkaç tanesiyle yetinmek istiyoruz. Hazret-i Âişe'nin rivâyetine göre, birgün Hazret-i Ebû Bekir'in kızı (Hazret-i Âişe'nin kızkardeşi) Esmâ, ince bir elbise ile Allâh Rasûlü'nün huzuruna girmişti. Rasûlullâh (s.a.s) yüzünü başka tarafa çevirdi ve şöyle buyurdu: "-Ey Esmâ! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir." Hazret-i Peygamber bunu söylerken, yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti." (Ebu Davûd, Libâs, 31) Temimoğulları kabilesinden birtakım kadınlar, Hazret-i Âişe'yi ziyarete gelmişlerdi. Üstlerinde ince giysiler vardı. Hazret-i Âişe, onlara ikaz mâhiyetinde şöyle dedi: "-Eğer sizler mü'minler iseniz, bunlar inanmış hanımların giysileri değildir. Eğer mü'min değilseniz o zaman durum değişir." Yine bir gün onun huzuruna, ince başörtülü bir gelin getirilmişti. Bunun üzerine O şöyle dedi: "-Nûr Sûresine inanan bir kadın böyle örtünmez." (El-Kurtubî, El-Cami', XIV, 157) Âyet-i kerîmeler ve hadîs-i şerîfler, gayet açık ve net bir şekilde Müslüman kadının giyim tarzını beyân etmektedir. Bu âyet ve hadislerin ışığı altında zihinlerimizde ve kalblerimizde tesettür şeklimizi tekrar muhasebe etmeliyiz. Biz, tesettür anlayışımız ile bu emirlerin neresinde bulunuyoruz? Acaba bilerek veya bilmeden hatâ mı işliyoruz? Rabbimizin ve Peygamber Efendimizin çizdiği sınırları zorluyor muyuz?. Tesettür bir parça bezle başı örtmek değildir. Tesettür bedenen ve ruhen günahlara karşı korunmaktır..Neden fazlasını kazanmak varken azla yetinelim..Neden yapıyoruz sandığımız ibadetleri yıkalım. Şimdi aynı soruyu tekrar kendimize soralım,TESETTÜRLÜMÜYÜM iktibas |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Son zamanlarda örtünme, başörtüsü ve türban ile ilgili tartışmalar arttı ve herkes kendi bildiğini söylemeye başladı.Bizler ALLAH(c.c)'ın ipine sarılarak elimizden geldiğince bu konuyu sadece Ayet ve Hadis yoluyla açıklamaya çalışacağız.
YÜCE RABBİMİZ MÜSLÜMAN ERKEKLERE ŞU EMRİNİ VERMİŞTİR. "Mümin erkeklere söyle: Gözlerini harama bakmaktan çeksinler ve ırzlarını korusunlar. Bu, kendileri için daha temizdir." (Nûr 24/30) YÜCE RABBİMİZ MÜSLÜMAN KADINLARA ŞU EMRİNİ VERMİŞTİR. "Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar. Irzlarını korusunlar. Görülmesi tabii olan yerler hariç ziynet yerlerini açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynet yerlerini izin verilenler dışında kimseye göstermesinler. Bir de ayak bileklerine taktıkları gizli süsler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, (önceki kusurlarınızdan dolayı) hepiniz ALLAH'a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olursunuz." Nûr 24/31 VE ELMALILI HOCA'NIN TEFSİRİ DE ŞUDUR: Bu âyette emredilen şudur: Kadınlar başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını ve göğüslerini açık tutmayıp anlatıldığı gibi güzelce örtünsünler. Bunun için onu temin edecek baş örtüsü kullansınlar. Cahiliye (İslâm öncesi) kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerini bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açık olurdu, ziynetleri görünürdü. İslâm önce açıklığı yasaklamıştır. Sonra, kadınların başlarını örtüp başörtülerini yanları ve göğüsleri üzerine sarkıtmasını emretmiştir. Böylece sadece tesettürün farz oluşu değil, aynı zamanda onun ne şekilde olacağı da gösterilmiştir. Kadın edep ve nezaketinin en güzel ifadesi bundadır. NUR SURESİ 24/31 KADINLARA ÖRTÜYÜ EMREDEN DİĞER AYET AHZÂB SURESİ 59 "Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, evlerinin dışına çıkarken cilbâblarını (dış elbiselerini) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınması ve incitilmemesi için en uygunudur. ALLAH çok affedici ve çok esirgeyicidir." Ahzâb 33/59 Cilbâb; bütün bedeni örten elbiseye denir. Kadınların vücutlarını tamamen örttükleri her türlü elbise cilbâb yerine geçer. ŞİMDİ HADİSLER: Hz. Âişe (r.ah) anlatır: Bir gün Hz. Ebû Bekir (R.A.) in kızı Esmâ ince bir elbise ile Resûlullah'ın (s.a.s) huzuruna girmişti, Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: "Ey Esmâ! Kadın erginlik çağına ulaşınca onun şu yüzü ve elleri hariç diğer yerlerinin görülmesi helâl değildir." Ebû Davud, Libâs, 31. Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur: "Sizin hepiniz birer çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz kişilerden sorumlusunuz. Erkek ailesinin çobanıdır ve kıyamet gününde onlardan sorumlu olacaktır. Kadın da kocasının evinden ve çocuklarından sorumludur." Buhârî, Ahkâm, 1. "Çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır." Müslim, Sıyâm, 182. "Kadın örtülmesi gereken bir varlıktır. Kadın dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker (onu günaha nasıl alet edeceğini hesap eder)." Tirmizî, Radâ, 18. BAŞÖRTÜSÜNDE ÖLÇÜ DE ŞÖYLEDİR Baş örtüsü, başı tamamen örtmelidir. Bu örtü, kadının bütün saçlarını, boyun ve göğüs kısımlarını örtecek ve bunlardan hiçbir şey göstermeyecek şekilde olmalıdır. Başa örtülen şeyin maddesi ve şekli kadının maddî durumuna, yaşadığı iklime, alıştığı örfe ve çalıştığı işe göre değişik olabilir. Maksat, örtülmesi gereken yerleri örtmektir. Başörtüsünde dikkat edilecek bir önemli husus, kadının saç şeklini ve modelini belli etmemesidir. Hz. Peygamber (s.a.v), bazı kadınların başlarını örttüğü halde, örtü altındaki saçlarına verdikleri tuhaf şekiller yüzünden lânete uğradıklarını, Ahmed, Müsned, 2/223. bu şekilde kıldıkları namazların bile kabul edilmediğini haber vermiştir. Bezzâr, Müsned, nr. 3015. Hz. Âişe'nin (r.ah) huzuruna altını gösteren ince başörtülü bir gelin getirilmişti. Onu şöyle uyardı: "Nûr sûresine inanan bir kadın bunu örtünmez." Başa örtülen şey, sırf erkeklere ait bir giysi olmamalıdır. Bir de diğer bâtıl din veya görüşlerin özel alâmeti olan giysilerden sakınmalıdır. Örtü ile de güzellik gösterisinde bulunmak, dikkat çekmek ve şehveti tahrik etmek mümkündür. Hatta kadın bazan cazibeli bir örtü içinde daha dikkat çekici olabilir. Örtü bunlara alet edilmemelidir. Örtü bir ibadettir. İbâdet ALLAH rızâsı için yapılmalıdır. Örtü edebince yapılırsa ibadet olur; yoksa âfete dönüşür. Bir kadının kötü niyetli de olsa örtülü olması, iyi niyeti olup açık gezmesinden daha hayırlıdır. Ve son olarak ALLAH'ın ayetlerine inanmayanları şu ayetle başbaşa bırakıyoruz: "Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun." Tahrîm 66/6. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|